Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Adigeler millet, Xabze medeniyet – 2

Bu sayımızda, geçen ay üzerinde durduğumuz konuların önemli bir katmanını oluşturan medeniyet kavramıyla devam edeceğiz.

İnsanlarına ve toplumsal kurumlarına görev tanımlaması yapamamış, insanlar arasında edebi ve tarihsel değere sahip bir vücut dili ihdas edememiş, kültürel değerlere sahip ortak bir iletişim zemini oluşturamamış, sömürüsüz, paylaşımcı ve adil bir sosyal hayat düzenleyememiş insan kalabalıkları milletleşmiş olsalar bile medenileşmiş toplumlar olarak değerlendirilemez. Bu topluluklar, tarih boyunca zaman zaman büyük güçlere ulaşmış, geniş topraklar işgal etmiş, hatta bir ulusal isim kazanarak millet olma yolunda ilerlemiş olabilirler. Ancak bu durum onların gerçek anlamda milletleşmiş, değerler anlamında medenileşmiş olduklarını göstermez. Gücünü başkalarının ekmeğini çalarak kurmuş nice topluluklar medeniyet dediğimiz değerlerden uzak bir şekilde dünya milletlerine katıldıkları için gidişleri de gelişleri gibi olmuştur. Bu dünyayı mütemadiyen meşgul eden zorba yığınların insanlığın vicdanına açtıkları derin yaralar asla kapanmamıştır, kapanmayacaktır. Benzeri olaylar tarihin çeşitli evrelerinde nice değerleri, nice bilimsel verileri nice kazanımları yerle yeksan ettikleri bir tarafa, kim bilir birçok toplumun milletleşme ve medenileşme olgularını da oldukça geciktirmişler hatta hayat bulmasına engel olmuşlardır. Şunu karıştırmamak lazım: Çok şeyler üretebilmiş kimi toplumlar kendi çağlarının modernleri olabilirler. Ancak onlar eşitlikçi, adil ve manipülasyonlardan uzak gerçek anlamda kuşatıcı bir medeniyet kuramayanlar ömürlerini kısa sürede tamamlamışlardır. Günümüzde de baş döndürücü başarılara imza atan kimi bileşik güçler başkalarına karşı hiç de medeni olamadıklarını görüyoruz. Kalkınmış, modern ancak bir türlü kalıcı bir kültür bırakamayan bu medeniyetsiz toplumların parçalanma süreçleri zulmetleri oranında şiddetli olacaktır. İnsanoğlu 20.yy’in son çeyreğinde bunun çokça örneklerine şahit olmuştur.

Genel olarak milletlerin oluşumuyla ilgili görüşleri Özcü Yaklaşım ve İnşacı Yaklaşım olmak üzere iki temelde ele alınır. Biz daha çok konuyu millet-medeniyet ilişkisi açısından ele almayı tercih edeceğiz.

Öyleyse günümüzden geriye dönüp bir değerlendirme yaptığımızda, toplumların statülerine göre şu üç kategoride ele almak mümkündür.

a. Milletleşememiş ve medenileşememiş insan kalabalıkları.

b. Milletleşmiş ancak medenileşememiş topluluklar.

c. Milletleşmiş ve medenileşmiş toplumlar.

Elbette bu kategoriyi farklı şekilde ele almak ve daha çok kategorize etmek mümkündür.

Özetle, her toplum milletleşebilir ancak her millet medeniyet üretemez. Ya doğaçlama bir yaşam sürer ya başkalarının üretmiş olduğu bir medeniyeti tevarüs ettirir ki çoğu toplumlar böyledir. Geriye kalan çok azı ise medeniyeti kendileri üretir. İşte bu kendi medeniyetini kendileri üretebilen toplumlar kültürel zenginlikleriyle kurmuş oldukları baskın yapıları, mukallit olmayan, bağımsız ve özgün düşünebilen toplumlar olarak karşımıza çıkar.

Milletleşmenin temel ilkeleri: Biz (kendilik) bilinci

Benedict Anderson, milletleri hayali cemaatler olarak tanımlar, çünkü insanlar birbirini tanımasa da ortak bir aidiyet ve dayanışma duygusu hissettiklerine inanır. Bu aidiyetin oluşması için kurumların, görev paylaşımının, çoğulculuk bilinci ve hakkaniyetli bir adaletin varlığı elzemdir. Binlerce yıl ötesinden kimin, nasıl hareket edip, nerede ve nasıl duracağına kadar bir iletişim ve vücut dili kurabilmiş olan Adigelerin Xabze toplumu ile tüm cezai yaptırımlarına rağmen bir türlü düzene giremeyen günümüz modern insanı arasında ne kadar çok fark olduğuna şahit oluyoruz. İşte kişinin aşkınlık hali olan Xabze bilinci bireydeki biz olma [kendilik] duygusunu canlı tutmakta ve toplumun modernleşmiş olmasına rağmen nasıl medenileşemediğini görmekte, böylece kendi özgün yapısına daha çok tutunmaktadır. Bu hal milletin varlığını canlı tutan önemli bir gerçekliktir.

İnsan topluluklarının milletleşmeleri için ¨Biz¨ bilinci milletleşme kimliğinin öncü karakteridir. Bir toplumun kendine güven duyması ve özneleşerek inisiyatif alabilmesi, milletler arası ilişkilerde dinamik bir yapı oluşturur. Milletleşmiş toplumlar, tarihin çeşitli dönemlerinde güç zafiyetlerine uğramış olsalar bile ¨Biz¨ bilinci devam ettiği sürece, o milletin yok olma riski oluşmaz ya da çok az olur. İbn-i Haldun’un ¨Asabiyet¨ teorisi ırkçılığa götürmeden kendi kararında tutulduğu zaman varacağı yer Hazreti Resul’ün ¨Kişi kavmini sevmekle kınanamaz¨ Mümtehine (60/13) ayetidir. Diğer taraftan ¨asabiyet¨ duygusunun gereğinden fazla olması durumunda ¨Biz¨ bilincin ¨Benden başkası yok¨ noktasına gelip çakılması ve o milletin bunda ısrarcı olması, toplumda güç zehirlenmesi sürecini başlatır ki tehlikelidir.

Hz. Süleyman’ın dayandığı baston metaforu iktidarlar tarihi açısından oldukça kayda değer bir gerçekliktir. İnsin, cinnin ve mahlukatın Hz. Süleyman ve iktidarının ilahi adaleti karşısında boyun eğerken inşa ettiği yüksek medeniyet, Hz. Süleyman’ın ruhunun sonsuz olmadığını, dayandığı bastonun gün yüzü görmemiş bir kurt tarafından içten kemirip nasıl yüzü koyun yıkıldığını iyi bilmek gerekir. Hissedilemeyen ve öngörülemeyen bir ağaç kurdu koca bir medeniyetin kurucusunun hayatiyetinin sona erdiğini ilan edivermiştir. İşte milletlerin oluşumunda önemli olan ¨biz¨ olgusu, milleti yücelten ¨medeniyet¨ gerçeği gerektiği zaman, gereği gibi restore edilmediği sürece içinde bir kurt büyütmeye devam edecek ve bir gün son bulacaktır.

Şunu eklemek isterim ki ¨Biz¨ bilinci farklı milletlerin bir arada yaşamasına, kader birliği yapmasına engel olmadığı gibi dış tehlikelere karşı da toplumu daha güçlü kılar. Ne var ki içinde ¨ağaç kurdu¨ barındırmamalı ve adalet kurallarını bütünüyle işletmek şartıyla.

Ortak hafıza, tarih ve kültür

Toplumların milletleşmeleri için milli bir isim kazanmış olmakla birlikte inanç birliğine ulaşmış olmaları şarttır. Medeniyet dediğimiz olgu millet isimle beraber büyür. Zamanla toplumsal isim, inanç dünyası, tarihi vakalar, kültürel kazanımlar vb ortak hafızayı oluşturur. Çoğunlukla inanca bağlı millet olma, kan bağına dayalı millet olma durumuna baskın gelir. Her ikisinin de asabiyet özellikleri güçlüdür. Farklı inanç veya kan bağından oluşan milletlerin bir arada olma hali, ortak kader birliği içerisinde tarihi kolektif hafızanın oluşturmasına mâni değildir. Burada bilge, kahraman, toplum insanı vb. tarihi kişilikler, destanlar, kültürel ögeler, folklorik ve sanatsal birikimler, ortak hafızanın oluşması konusunda önemli katkılar sunar. Bunun için de milletlerin adalet, hak, insani değerler konularında azami öneme ihtiyacı vardır. Bu hal medeni millet olmanın gereğidir.

Adalet, hak ve insani değerler

Ernest Gellner’e göre milletleşme, modernleşmenin bir ürünüdür ve toplumsal düzenin sanayileşme ile birlikte gelişen kültürel bütünleşmeye dayandığına inanır. Bize göre toplumlar sanatta, edebiyatta, müzikte veya askeri başarıda ilerleme kaydetmiş olsalar da adaletli bir toplumsal düzen kuramamışlarsa modern olabilirler ancak medeni bir millet olma vasfını kazanamazlar.

Gellner’in, milletleşmeyi modernleşmenin ürünü olduğu görüşüne katılmak mümkün değildir. Çünkü milletleşme Modernite ile ortaya çıkmış bir olgu değildir. Aksine modernleşme olgusu toplumların milletleşmesi sürecinden sonra ortaya çıkmıştır. Millet olgusu ulusalcılık ve modernlik hareketlerinden çok önceleri de vardı. Medeniyet, çağdaşlıkla, ulusçulukla veya sanayileşmeyle ilgili bir hadise değildir. Ancak bunların medeniyetle uyumlu olması tercih konusu olabilir. Medeniyet, adalet, hak, insani değerler ve aşkın olma ile ilgili bir durumdur. Toprağı, suyu, havayı, ekmeği paylaşan ¨Ver Toplumu¨ olmayı değil ¨Al Toplumu¨ olmakla ilgili bir hadisedir. Bu, xabze toplumunun temel varyantlarından biridir. Burada şunu atlamamak gerekir. Bireyler de medeni davranışlara sahip olabilirler. Bu kıymetli bir davranıştır. Ancak buna toplumsal bir hüviyet kazandıramamışsanız medeniyetten ve medeni toplumdan bahsedemeyiz. Ancak değerler bütününü toplum olarak markalaştırmışsanız bu bir medeniyettir ve siz bir medeni toplumsunuz demektir. Adige ve Xabze (Adıgağe) ilişkisi gibi.

Toplumsal düzeni kurma noktasına gelmişseniz ve kendinize bir biçim seçmeyi başarmışsanız bu milletleşmiş olmanızın en büyük kanıtıdır. Ancak seçilen model, ötekini haksız yere yok etmeye, adaletsizliğe veya zulme dayanıyorsa, o toplum yine millet olmuş olsa bile medeni vasfını kazanamaz. Medeniyetin özü, yalnızca maddi ilerleme veya askeri güç değil; aynı zamanda adalet, hak ve insani değerlerin korunmasıdır. Bu bağlamda, İbn-i Haldun’un Mukaddimede belirttiği gibi, devletin ve toplumun ayakta kalabilmesi için adalet en temel unsurdur. Bir değil, birçok prenslikle veya yönetim biçimiyle idare edilen bir toplum olabilirsiniz. Ancak yönetim erki, kendi aralarında ve toplumla olan ilişkilerinde adil görev tanımlamaları yapmış, kurallar koymuş ve bu kurallar herkese nimetin ve külfetin paylaşımında eşitlik sağlamışsa; bu toplum fakir de olsa hem millet hem de medeni bir topluluk olarak tanımlanabilir. Zira medeniyet, yalnızca teknolojik ilerleme veya askeri kudretle değil, adaletin ve ortak yaşam ahlakının sağlanmasıyla mümkündür.

Sonuç

Her millet medeni değildir, ancak medeni bir toplumun millet olma vasfı kesindir. Medeniyetin özü adalettir. Toplumların tarih sahnesinde kalıcılığını sağlayan da güçlü ordular veya büyük imparatorluklar değil, toplumsal düzen ve adalet duygusudur. Bu nedenle, milletleşme sürecini tamamlamış bir toplumun gerçek anlamda medeni olup olmadığını belirleyen ölçüt, ötekine karşı sergilediği adalet ve insanlık değerleridir.

Yazarın Diğer Yazıları

Düşündüren sorunumuz ve mutlu, hüzünlü anılar…

Av. Recep Yilmaz (Agırba) Yaşamın hayhuyuna gömülen insanoğlu, 60’lı-70’li yaşlara geldiğinde, eş, dost, arkadaş ve hemşerisinin değerini daha bir anlamaya başlıyor; eğer hayhuy devresinde anılan...

Beşgür Faruk

Seni 1 Kasım 2014’te uğurlayışımızın ardından 11 yıl geçti... Özlemimiz artıyor ama bir gün hep birlikte qafe oynayacağımız o meşe ağaçlarının altında bizi beklediğini bilerek...

Kasım 2025 Türkçe sayımız yayımlandı

Değerli Jineps dostları,Gazetemizin Kasım 2025 Türkçe sayısının yayımlandığını bildirmekten mutluluk duyarız.İyi okumalar,JİNEPS

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img