1864 büyük sürgünün hemen sonrası oluşan ‘dönüş hakkının kullanımı’ anlayışı, 1917 Ekim devrimi ve 1968’li yılların dönüş anlayışına etkisi, SSCB’nin dağılması sonrası oluşan ‘neo dönüş’, koşullara bağlanarak yani çıkış temellerine bağlanarak irdelenmelidir.
Sevgili Yalçın Karadaş, Çerkesler’e dair bir ‘Arama Konferansı’ önerisinde bulunduğunda, gerekliliğine inandığım böyle bir organizasyon gerçekleşirse ve bana da söz hakkı düşerse ne söylerim diye düşünmüştüm.
Anavatanı Kafkasya’da ve dünyanın pek çok ülkesinde yaşayan, önemli diyasporik halklardan biri olan Çerkesler’in var olabilmesi, kimliklerinin geleceğe taşınabilmesi ve dünya kültür mozaiği içinde diğer halklar kadar yerini alabilmesi için bunca yıldır yapılanların yetmediği, daha ileri adımlar atılması gerektiğinden hareketle arayışların sürdüğü kabul edilebilir.
Dünyanın genel durumu, Çerkesler’in yaşadığı ülkelerin durumu, anavatan Kafkasya’nın pozisyonu, uluslar arası dengeler, globalleşme, Nato, Avrasya, Şanghay,… işimiz çok zor gibi. Ama var olan durumdan hoşnutsuzluğumuz varsa bir yerlerden başlamak gerekiyor.
Biz Çerkesler’ in;
-Sorunun tesbiti, sorun tesbitinde yakınlaşmak ve ortak bir çerçeve belirlemek,
-Çözümler konusunda alternatifleri ortaya koymak, çözümde yakınlaşmaya çalışmak ve ortak bir çerçeve belirlemek
ana başlıkları ile başlayabileceğini düşünüyorum.
Sorun tesbiti ve çözümlerde ortaklaşarak dayanışma içinde, gerekirse ortak amaç için görev bölümü yaparak yürümek, bize yakışandır / bizim için gereklidir değerlendirmesini yapıyorum.
Sorunun Tesbiti Konusunda İlk Adım
A-Sorunun tesbiti konusunda ilerlemek için öncelikle ortaklaşılması kolay başlangıç tesbitleri ile yola çıkılabilir;
-Konumuz Çerkes kimliğinin (bütün bileşenleri ile) yaşatılması ve geleceğe taşınması, dünya kültürleri içinde eşit olarak yerini almasıdır.
-Çerkesler diyasporik bir halktır.
-En büyük diyaspora olan Türkiye’de dağınık yerleşim söz konusudur.
-Çerkesler, yaşadıkları ülkelerde demokrasinin gelişmişlik düzeyine bağlı olarak (ve tabi ki kendi taleplerine de bağlı olarak) etnikliklerini yaşayabilmektedirler.
-Diyasporada farklı sosyal tabakalara mensupturlar. En büyük diyaspora Türkiye’de hemen her sosyal tabakadan –işçi, köylü, memur, işadamı,… – insan söz konusudur. Bu durumun uzantısı olarak benzer şekilde hemen her siyasi görüşten insan da söz konusudur. Dernek vb. kurumlarında onları biraraya getiren etnik yapılarıdır.
-…
-…
Başlangıç tesbitlerine; sürgün ve anavatana dönüş hakkına dair, 1917 dönemi ve 1990 sonrasını kapsayan anavatanın durumuna dair temel tesbitler de konulabilir..
B-Sorunun tesbiti ve çözümü konusunda ortaklaşabilme adına yola çıkanlar olarak (böyle bir anlayışa gerek olmadığı sonucuna da varılabilir);
Düşünce farklılıklarımızın ‘dinamizm’ demek olduğunu her zaman anımsamalı, ‘bizden farklı düşünen bize katkı sağlar’ diye bakmalıyız.
Böyle basit bir temelden hareketle; büyük sürgünden bu güne sorun tesbiti yapıp çözüm önerisi oluşturmaya çalışan anlayışların tümü irdelenmeli, eleştiri-özeleştiri mekanizması işletilmelidir. Özellikle dönüş – kalış ikilemi ile ilgili özeleştiri önemli görülmelidir. Tanımlamalara katılmamakla birlikte gerek ‘dönüş’ gerekse ‘kalış’ anlayışının seyir haritasını çıkarmalıyız. 1864 büyük sürgünün hemen sonrası oluşan ‘dönüş hakkının kullanımı’ anlayışı, 1917 Ekim devrimi ve 1968’li yılların dönüş anlayışına etkisi, SSCB’nin dağılması sonrası oluşan ‘neo dönüş’, koşullara bağlanarak yani çıkış temellerine bağlanarak irdelenmelidir. Andığım gibi Ekim devrimi, 68 li yıllar, SSCB’nin dağılması gibi dünyayı etkileyen olaylardan bağımsız olamayacak bir çerçevede yapılacak sağlıklı irdeleme, bugünden yarına yol alınmasında önemli katkı sunacaktır.
İrdelemeleri yaparken, son yıllarda sıkça kullanılmaya başlanan daha baştan dışlayıcı, önemsizleştirici ve küçümseyici kavramlara; ‘sen hiç haritaya baktın mı’, ‘anavatanına gitmeden ahkam kesme’, ‘anavatanın gerçeklerini bilmiyorsun’, ‘Rus düşmanlığı yapma’, ‘anadilini konuşamıyorsun daha’, ‘diyasporada rahat koltuklarınızdan nutuk atmaya benzemez’, ‘senin yaşın kadar…..’ … (uzatmak olası) ve özellikle ‘vatan hainliği’ kavramına uzak duralım dileğindeyim.
C-Sorunlarımızın tesbiti ve çözümü yolunda henüz bebek adımlar attığımız dikkate alınarak, düşünce farklılıklarımıza karşın kısa ve orta vadede birlikte alınacak bir hayli yol olduğu gerçeğinden hareketle, birbirimizi ötelemek ve yok saymak kolaycılığını reddetmeli, birbirimizi anlama konusunda ciddi çaba sarfetmeliyiz. Düşüncelerine katılmadıklarımızın düşüncelerini ifade etmeleri için de çaba sarfetmeli, ortam hazırlamalıyız.
…
Özelde Öneriler
Anavatandaki cumhuriyetlerin ve diyasporada farklı ülkelerin, kendilerine özgü sorunları olmakla birlikte bu durumu saklı tutarak genel bir yaklaşımla başlamak gerektiği inancındayım.
-Anavatan dahil yaşadığımız her coğrafyada Çerkes kimliğinin yaşatılabilmesi ve geleceğe taşınabilmesinin ancak demokrasi ile olabileceği temelinden hareket etmeli. Gerçek demokraside hiçbir etniğe ayrıcalık tanınmayacağı, her halkın geleceğini özgürce belirleme hakkını teslim ederek eşitlik temelinde bir arada yaşamın böylece gerçekleşebileceği dikkate alınarak, çözüm politikalarının oluşturulmasında ‘demokrasi’ temelimiz olmalı.
-Kimliğimizin korunması ve geleceğe taşınması doğrultusunda, genel çerçevesi oluşturulmuş uzun vadeli programımızı gerçekleştirebilmeliyiz. Değişen dengelere uygun politik düzenlemeleri, sarsıcı değişiklik ya da yalpalama yaşamadan yapabilmeliyiz. Kısa ve öz, kendi senaryomuzu yazmalı, temeli böyle oluşturmalıyız. On yıllarca süren başkalarının senaryolarında figüranlığa direnmeliyiz. Bunun güç gerektirdiği söylenecektir. Güç için, iç dinamiklerimizi harekete geçirerek başlangıç yapabiliriz. Kendimize güvenmeli, ayaklarımız üzerinde durabileceğimize inanmalı, demokrasi yanlısı güçlerin bizimle olacağı / bizim de onlarla olacağımız unutulmamalı.
Birileri SSCB’nin sona ereceğini, Abhazya’nın işgal tehditine uğrayacağını ve sonuçta de’facto da olsa bağımsızlığın yaşanacağını söylese idi inanır mıydık? Dünya genelinde dengelerin değişebildiğine şahit olduk. Varşova Paktı dağıldı, Yugoslavya ve Çekoslavakya diye ülkeler kalmadı, SSCB dağıldı, … Doğrularımızı oluşturma ve sonuna kadar arkasında durma kararlığımızı göstermeliyiz.
-Bizler etnik sorunumuz nedeniyle bir araya geliyor ve bu amaçla dernek, federasyon, stk, vakıf vb. kuruyor, konferans-seminer–panel düzenliyorsak öncelikle kimliğimizi yadsıyan, bizi yok sayan başka deyimle egemen ulusa ait gören anlayışlarla yolculuk yapamayacağımız ortadadır. Böyle anlayışların, bizim gereksinmemiz olan demokrasi ile ilgileri yoktur, var gibi yaparlar ancak. Bu konuda net olmalıyız.
Ama henüz işin başında olan bizlerin bundan öte seçicilik lüksü olmamalıdır. Olası bir yol ayrımına kadar birbirimizi anlamaya çalışarak, dinleyerek, diyalog kurarak birlikte üretmeye devam etmenin, en azından birbirimizi yadsımadan ittifak yapabilmeyi becerebilmenin önünü açmalıyız.
Çerkes kimliğini reddeden anlayışların dışında, kısa ve orta vadede farklı sosyal yapıda ve siyasi düşüncede Çerkesler’in birlikte yapabilecekleri çok şey olduğu prensip olarak kabul edilmeli. Daha baştan reddedici, dışlayıcı önyargılı yaklaşımların bize zarar verdiği gereçeğinden hareket etmeli. Çok net konular dışında ‘olmazsa olmazlarımız’ olmamalı.
-Ana vatan – diyaspora birlikte hareketin gerekli olduğunu, bıçakla ayırır gibi birbirinden ayrılamayacağını tesbitle; (Diyasporik halk oluşumuza ağıt yaktığımız yeter diyerek bunu avantaja çevirmek için gerekenleri yapmalıyız)
*Birbirimizi anlamak, birbirimizin gerçeklerinden bilgilenmek ön koşulu ile, haddimizi bilerek birbirimize karışmayı yani eleştiriyi kabul etmeli, eleştiride doktorun hastasına yaklaşım yöntemi (doğru teşhis, doğru tedavi yöntemi) ilke edinilmeli. Farklı düşüncelerin birbirine ciddi katkılar sağlayacağı ortadadır.
*Olumsuzlukları görmezden gelmemeli ve gizlememeli. Anavatan dahil her yerde, Çerkes kimliğini yaşatmanın ve geleceğe taşımanın önündeki tehditler görmezden gelinmemeli.
“Tatlı yalandan, acı gerçek iyidir. (..) Ahlak açısından ele alırsak, gerçeği saklamak her iki tarafı da aşağılar, özellikle de gerçekten korkanı küçük düşürür, öte yandan bu şekilde gerçeği gizlemek gücün değil, güçsüzlüğün göstergesidir.”(1)
*Birbirimizi birbirimize uydurmaya değil, farklı düşünceleri zenginlik olarak görüp, düşünce çatışması ile doğruların yakalanacağından hareket etmeli. Demokrasilerde yasak olan şey düşüncenin ifadesi değil, düşünceyi başkalarına kabul ettirmek için zora ve şiddete başvurulmasıdır.
*Diyaspora ve anavatan asgari müştereklerde de olsa buluşarak sağlayacağı ilerlemelere yenilerini katma peşinde olmalıdır.
-Farklı siyasi iktidarların farklı inisiyatifleri nedeniyle, mevcut iktidar-muhalefet tartışmalarında ülke çıkarları konusunda çoğu kez uzlaşma sağlanamadığını da görerek, her zaman yaşanılan ülkelerin çıkarları doğrultusunda hareket edebilmemiz olanaksızdır. Çıkarların uyuştuğu çok az nokta olabilecektir, genelde uyuşmazlık da olabilecektir. Diyaspora için de anavatan için de bu böyledir.
-Kimliğin korunması ve geleceğe taşınması uğraşısında, özelde Rusya Federasyonu’ndaki (RF) olumsuzluklara yönelik her eleştiride ‘aman fazla sesinizi çıkartmayın, anavatanda bizimkilere pres olur’ vb. yaklaşımlarının sonucu oluşturulmaya çalışılan sessizliğin, ebedi sessizlik için zorlama olduğu düşünülmeli.
-Birlikte yaşadığımız her halkın bizim kadar önemli olduğunu, yaşam hakkı ve kimliğini ifade etme hakkı olduğunu unutmamalıyız. Bu diyaspora için de anavatan için de geçerlidir. Yaklaşımımız; ‘her halkın geleceğine karar verme hakkı saklı kalmak şartıyla, demokrasi içinde, bir arada ama eşit bir arada yaşam’ olmalı.
-Çerkesler siyaset yapmak zorundadır. Yapılacak siyasetin demokrasisi emekleyen ülkemizde demokrasiden taviz vermez nitelikte olması önemlidir. Derneklerin yasalarla belirlenmiş siyaset kısıtı nedeniyle kültürel çalışmaların yoğunlaştığı örgütlenmeler olması ancak soruna çözüm platformu olmadığının netleşmesi gerekir.
Enstitüler açılması, dil konusunda özel çalışmalar yapılması, kooperatif veya benzer mantıkla ekonomik birliktelikler için adımlar atılması ayrıca önemlidir.
-“Öyle yaparsanız şuna hizmet etmiş olusunuz” bitmeyen yaklaşımlara mesafeli durmalı. Egemen ülkelerin oluşturduğu senaryolar, sadece birinci derecede istedikleri çerçeveyi kapsamaz. Olası durumları da kapsar ve her zaman plan A, plan B ….plan K ları vardır. Bu planların içindedir örneğin Kafkasya’ daki olası gelişmelere göre insanların ne yapacakları. Bu durum da göz ardı edilmemeli.
-Ne olmaması gerektiğini söyleyenler bir de ne olması gerektiğini somut olarak projelerle ortaya koyabilmeli.
-İçinde yaşadığımız toplumların demokratikleşmesi, kimliğimizin gerçek anlamda ifadesi ve geleceğe taşınması açısından önemlidir. Diyaspora dahil her yerde demokratikleşmeye katkı sağlanmalıdır. Türkiye için de Kafkasya için de. Türkiye için “neden file karşı mücadele edeyim, benim vatanım orda , gider orada mücadele ederim” anlayışı geliştirilmemeli, bu anlayış orada da mücadele etmeme gerekçesini hazırlamış bir anlayıştır.
Gerçekçi olacak, imkansızı isteyeceğiz.
(1) Tamara V. Polovinkina
Sayı: 2008 02