Marmara Üniversitesi Sinema-Televizyon bölümü öğrencisi Güzin Erkaymaz Tırıpşı, ilk yönetmenlik denemesini ‘Yılmaz Güney filmi’yle yaptı. Erkaymaz yönetmenliğinin yanı sıra, senaristliğini ve yapımcılığını da kendisinin yaptığı filmde, Güney’i korkmadan sakınmadan anlattığını söylüyor.
Marmara Üniversitesi Sinema-Televizyon bölümü öğrencisi Güzin Erkaymaz Tırıpşı, çektiği kısa filmin hikayesini yazdı. Erkaymaz, senaristi, yönetmeni, yapımcısı olduğu filmin, Yılmaz Güney’i korkmadan sakınmadan anlattığına vurgu yaparak, filmdeki Güney’i “Zamanın birinde taşranın kurak toprağında; kanı deli bir yiğit yetişmiş ve doğduğu coğrafyanın merhametiyle eşitliği, doğruluğu, varsıllığın hemen ardındaki yoksulluğu savunmaya, geniş enseli ve koca göbekli adamlardan hesap sormaya yemin etmiş” diye tanımlıyor. İşte kendi ağzından filmin öyküsü.
Bir devrin Çirkin Kral’ı Yılmaz Güney… Anlatılması gereken o kadar çok şey yaşadı ki! İbret alınması gereken, üzerinde düşünülmesi gereken… Ne yazık ki bir kısmımız onu hatırlamakta zorluk çekiyoruz.
Zamanın birinde taşranın kurak toprağında; kanı deli bir yiğit yetişmiş ve doğduğu coğrafyanın merhametiyle eşitliği, doğruluğu, varsıllığın hemen ardındaki yoksulluğu savunmaya, geniş enseli ve koca göbekli adamlardan hesap sormaya yemin etmiş ama koca göbekliyle, koltuklarında yayılmaya alışmış adamların rahatı kaçmış ve Güney’in evladının yakasını rahat bırakmamışlar. Bastırmaya, yok etmeye karar vermişçesine yanlı ve yanlış açıklamalarla; üretmesine, insanlığın yanında olmasına engel olmuşlar. Nice bereketli yıllarını cezaevlerinde tükettirmişler. Ama adı gibi Yılmaz olan bizim esmer delikanlı, ‘Durmak, yıkılmaktır’ demiş. Cezaevinden bile, tutkusu sinema için film yönetmiş, hikâyeler, kitaplar yazmış. Durmamış, yılmamış, üretmiş, insanlığa bir şeyler bırakmış.
Yılmaz Güney’le, babamın bana aldığı Güney filmleri serisi sayesinde tanıştım. Kitaplarını okudum. Onun mücadelesi, mesleğim olan sinema sanatına beni daha çok bağladı.
Direnişine hayran kaldım. Ve onu tekrar anmak için, kendi imkânlarımla ondan bahseden kısa bir film çektim. Yaklaşık 10 dakika süren bu kısa filmde, Yılmaz Güney sempatizanı Muş-Varto’lu bir gencin hayatı konu alınıyor. Yılmaz Ağabeyi gibi gözü kara olan delikanlı, İstanbul’da sinema okulunu kazanıyor ve bin umutla memleketinden kalkıp, onun gibi filmler yapmak için İstanbul’a geliyor. Beklentileri ve yaşayacakları farklı olacak kahramanımızın. Adem zora düşecek fakat zora düştüğünde, Yılmaz Ağabeyinin resmi onu yalnız bırakmayacak. Bütün derdini Yılmaz Ağabeyine anlatabilecek. Onun gibi film yapabilme ve derdini anlatabilme mücadelesi, filmin içeriği…
İlk deneyimlerimizden olması ve teknik yetersizlikler yüzünden zorlu bir çalışma oldu. Fakat Yılmaz Güney’i korkmadan, sakınmadan anlatan bir film üretmiş olmak, geçmişime baktığımda pişman olmayacağım nadir şeylerden biri olacak sanırım. Bu işte yanımda olan herkese ve özellikle bana bu ruhu sağlayan Yılmaz Güney’e minnet borçluyum.
Sayı : 2010 05