SSCB’de Kitlesel Terör: Bir Ailenin Öyküsü

0
548
Böyle durumlarda akrabaların sorduğu sorulara verilen cevap çoğunlukla benzerdir: “Kocanız (oğlunuz, kardeşiniz, babanız) Madde 58’den dolayı halk düşmanı kabul edilerek suçlu bulunmuştur, görüşme hakkı olmaksızın 10 yıl kamplarda kalma cezasına çarptırılmıştır.” Tüm bunlar olurken, o insanların cesetleri uzun süredir isimsiz mezarlarda yatmaktadır.

2. Bölüm

Sorgu ve Tutuklamalar

Baskıya uğrayan Lakoba yanlılarının çocukları, reşit olmayan tutuklulardan oluşan özel bir gruptur. Aralarında Lakoba’nın oğlu Rauf, Tengiz ve Kukusha Lakoba ile Koka İnal-ipa da vardır. 1937 başında yaşları 14-16 arasında değişen bu çocuklar Komünist parti liderlerinden birine terör saldırısı yapmayı hedefleyen karşıdevrimci, terörist bir gençlik grubu kurmakla suçlanmaktadır.
‘Genç teröristler’ davası kapsamında arkadaşları, öğretmenleri ve başkaları Sovyet gizli polis teşkilatı NKVD tarafından soruşturma için davet edilir. Babam Zurab Anchabadze de çağrılmıştır.
Profesör Djulieta Rukhadze babamla ilgili anılarında bu olayı şöyle aktarır: “Sorguyu yapan kişi önce çekmeceden bir tabanca çıkarttı, anlamlı bir şekilde elinde salladıktan sonra masanın üstüne koyup sorularına başladı. Zurab soruları şaşırtıcı bir cesaretle yanıtladı, suçlanan çocukların arkadaşı olduğunu ve Sovyet karşıtı faaliyetler konusunda söyleyebileceği bir şey olmadığını anlattı. Sovyet karşıtı bir gençlik örgütünün varlığını kabul eden düşünceyi yanıltıcı bulduğunun altını çizdi. 17 yaşındaki birinin NKVD (Sovyet Gizli Polis Teşkilatı) çatısı altında böyle davranması kahramanlıkla eşdeğerdi. Sorguyu yapan kişi her şeyi özenle kaydetti, sorgu tutanağı birkaç sayfa tutmuştu. Son sayfaya birkaç satır eklemişti. Zurab’ın imzalamasını istedi. Zurab gösterilen yere imzasını atması halinde sayfanın boş kalan kısmına sonradan istedikleri her şeyi yazabileceklerini sezinlemişti. Bu yüzden de imzasını sayfanın tümüne attı. Sorguyu yapan adam alaycı bir tebessümle ‘Ne yani? Çok mu deneyimlisin?’ diye sordu.”
Rauf Lakoba ve terörist olmakla suçlanan diğer çocuklar yetişkin oluncaya dek hapishanede tutulur, feshedilmiş bir örgütün üyesi olmakla yargılanırlar. Sonrasında öldürülürler.

Abhazya’daki Baskılar

Bunlar olup biterken Abhazya’daki baskılar korkunç bir şekle bürünmüştür. 1951 yılında Münih’teki ‘SSCB Tarih ve Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün № 1 adlı gazetesi, S. Danilov’un 1910’ların bitiminden 1930’ların sonuna kadar geçen yirmi yıl süresince Abhazya’da gerçekleşen olaylarla ilgili anılarını yayınlamıştır. Bu anılar 1937-38 dönemindeki durumu tanımlamaktadır.
“Bir dernek başkanının tutuklanmasının ardından yönettiği örgütün ‘halk düşmanlarıyla dolu’ olduğu anlaşılmıştı. Zararlıların ve ‘halk düşmanlarının’ acımasızca tasfiyesinin bir an önce başlayacağı belliydi. Herkes tutuklanıyordu: parti üyeleri, Konsomol üyeleri, bağımsızlar, uzmanlar, araştırmacılar, gazeteciler, tüccarlar (satış elemanları dahil). Köylerde yaşayan aydınlar da tutuklanmıştı; eskiden ev sahibi olanlar, zengin çiftçiler ve Abhazya eski hükümetinin üyeleriyle ilişkisi olanlar. Tutukluların aldığı en iyi ceza, bir toplama kampında hücre hapsine çarptırılarak kuzeye sürülmek oldu. Sohum’daki gözaltı binası ve hapishanesi tıka basa dolmuştu. ‘Yanlı’ sorguların ardından suçunu ‘itiraf eden’ mahkumlar, berbat şartlar altında alıkonuldukları Tiflis Metekhi kalesine gönderiliyordu. Gerçi tutukluların çoğu zaten Abhazya’dayken öldürülüyordu. Tutuklulara daha fazla yer açmak için Dranda’daki manastır onarılmıştı.”
Danilov, Abhaz aydınlarının akıbetini dedemin başına gelenlerle birleştirerek anlatıyordu: “Baskılar özellikle genç Abhaz aydınlarını etkilemişti. Hemen hemen hepsi öldürüldü. Dr. Anchabadze’nin öyküsü dönemin bir göstergesidir.”

Dedemin Akıbeti

Vianor Anchabadze, 10.Aralık.1937’de NKVD tarafından tutuklanır. Polisin evde yaptığı araştırma hırsızlıkla sonuçlanır. Dikiş makinesi gibi ev eşyaları dahil değerli parçaları çantalara yerleştirip, bir odaya koyarak kapısını mühürlerler. Sonra bir araba gelir ve ‘ganimet’i alıp götürür. Bildiğim kadarıyla, el koydukları eşyaları emniyet çalışanlarına ucuz bir fiyata satmışlar. Dedektifler kendileri için de bazı eşyalar çalmıştır. Zurab, görevli Kishmishev’in mutfaktaki bal kasesinden çıkardığı altın kaşığı bardağın üzerinde tutup, balın akmasını izledikten sonra gazeteyle silip cebine koyduğunu fark etmiştir.
Çok geçmeden Vera Andreyevna da tutuklanır, çocukları şehir merkezindeki geniş evden çıkarılır ve varoşta eski bir evin tek odasına yerleştirilir.
Halam İrina ölümünden kısa bir süre önce (2005) yazdığı anılarında şöyle diyor: “Babamı aldılar ve birkaç gün sonra da annemi tutukladılar. Babamızı bir daha hiç görmedik.
Annemiz bir grup kadın mahkumla uzun bir yolculuğa gönderilecekti. Aktarılacakları günü şans eseri öğrenmiştik, kalabalık bir akraba topluluğu NKVD binasının önünde toplanmıştı. Kapılar açıldı. Mahkumlar sokağa çıkarıldı. Bir kamyonete dolduruldular ve istasyona doğru yola çıktılar. Sevdiklerini görebilecekleri son dakikalardı bunlar. İnsanların arkasında duran Zurab zıplayarak seslenmeye başlamıştı: ‘Anne, Anne!!’. Annemin gözünde yaş yoktu, ama demir kapı üzerine kapandıktan sonra oğlu kendisine seslenirken gittiği için yüreğinden neler geçmişti acaba? Tahmin bile etmek istemiyorum, edemem de zaten. Yararı yok ama sık sık şu soruları soruyorum kendime: ‘Neden? Ne için? Hangi hakla? Neden babamı öldürmek zorundaydılar, onca akrabamızı niçin öldürdüler, bunca yıldır neden annemizden ayrıyız?’. Osip Mandelstam’ın ‘Hayatımız parçalandı, silkelenip kendi geçmişimizin dışına atıldık’ sözü şu ya da bu şekilde Büyük Terör bıçağının altında kalan her birimizle ilgilidir.”
Vianor Anchabadze, Troyka (infaz emrini veren üç kişi) kararıyla Ocak 1938’de öldürülür. Hayatta kalan görgü tanıklarından alınan bilgiye göre, öldürülmesine kadar geçen süre içinde NKVD zindanlarında korkunç bir işkence ve eziyete maruz kalmıştır.
S. Danilov bunu şöyle anlatır: “Bir arkadaşıma rastladım, NKVD’de 7 ay gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakılmıştı. Bir süre önce tutuklanan kardeşimin akıbeti hakkında bir bilgisi olup olmadığını sordum. Etrafına endişeyle bakınarak başını hayır anlamında salladı, yaşadıklarını anlatabilmek ve insanlardan uzak olmak için bulvara gitmemizi önerdi. Gittik. Dr. Anchabadze’yi tanıdığımı bildiği için şunları anlattı: ‘Bir gece koğuşumuzun kapısı açıldı ve iki gardiyan baygın bir adamı bırakıp gitti. Hemen yeni kader arkadaşımızın yanına koştuk. Ama dayak ve işkence yüzünden öylesine tanınmaz haldeydi ki yüzünü seçemiyorduk. Giysisi işçi ya da çiftçi olmadığı izlenimi uyandırıyordu. Yüzü dayaktan altüst olmuştu. Gözlerini açtı, bir şeyler mırıldandı. Ne dediğini anlamıyorduk. Nihayetinde su istediğini anlatabildi. Verdiğimiz suyu acıdan kıvranarak büyük bir zorlukla yavaş yavaş içti. Susuzluğunu bastıran perişan adam yere uzandı. Sonrasında kendisinden Dr. Anchabadze olduğunu öğrendik. Çok geçmeden götürüldü. Nereye götürüldüğünü bilmiyorum. Gecenin bir vakti NKVD avlularında silah uğultuları duyduk.’”
Ancak, infaz resmi olarak bildirilmemişti. Böyle durumlarda akrabaların sorduğu sorulara verilen cevap çoğunlukla benzerdir: “Kocanız (oğlunuz, kardeşiniz, babanız) Madde 58’den dolayı halk düşmanı kabul edilerek suçlu bulunmuştur, görüşme hakkı olmaksızın 10 yıl kamplarda kalma cezasına çarptırılmıştır.” Tüm bunlar olurken, o insanların cesetleri uzun süredir isimsiz mezarlarda yatmaktadır.
Birçok dolandırıcı (çoğunluğu eski tutuklu) kandırılmış akrabaların felaketinden nemalanıyordu. Sürgün edilmiş hükümlü akrabalarının adreslerini bularak, kamptaki hükümlüyü tanıdıklarını ve hükümlünün kendilerinden yakında eve döneceğini akrabalarına bildirmesini istediğini söylüyorlardı. Sevinen akrabalar bu dolandırıcıları ödüllendirmek adına ellerinde ne varsa verip misafirliğe davet ediyordu. Konuklar, çoğu zaman ev sahibini soyarak ortadan kayboluyordu.
Vera Andreyevna, ‘Anavatana ihanet edenlerin eşleri için Akmolinsk kampı”nın kısaltılmış adı olan ALJIR kadın kampında yedi yıl kaldı. Bu büyük kamptaki bahtsız kadınların tek suçu baskı altına alınmış insanların eşi ya da kızı olmalarıydı. Büyükannem belki de kampta herkesin mesleğine göre çalışması nedeniyle hayatta kalmıştı, o doktor olarak çalışmıştı. Ama sağlığı çok bozulmuştu ve serbest bırakıldıktan birkaç yıl sonra öldü.
1935’te ölen büyük dedem Taras Anchabadze’nin Vianor dahil tüm oğulları 1937-38’de ölmüştü. Varlam ve en küçük kardeş George aynı zamanda öldürülmüştü. Vladimir ve Nikolai Abhazya’dan kaçma şansını yakalayıp birkaç yıl Sovyetler Birliği’nin farklı yerlerinde saklanmışlardı. Babamın halası Tatiana Anchabadze’nin kocası, Komünist Parti üyesi Nikolai Akirtava da öldürüldü. Babaannemin tek kardeşi Varlam Shengelaya Tiflis’te silahlı kuvvetlerdeki görevinden atılarak tutuklandı ve öldürüldü.
Büyük Terör döneminde annemin ailesinin başına gelen felaketlerden de bahsedebilirim, ama onları başka bir öyküye bırakıyorum. (www.resourcesecurityinstitute.org)
* Tiflis İlia Devlet Üniversitesi’nde Tarih Prof. 1984-1992 arasında Abhazya Devlet Üniversitesi’nde görev yapmıştır.
Çeviri: Serap Canbek

Sayı : 2011 04