Sibirya’dan Kaçış

0
711
Birioussa nehrindeki altın madeninden kırk Çerkes mahkum kaçmıştı. Kaçak Çerkes mahkumların niyeti Rus topraklarını istila etmek değildi, tek amaçları büyük Sibirya hapishanesinden kaçıp uzaktaki evlerine gitmekti. Savaşta esir edilip Sibirya’daki madenlerde çalışmak üzere yollanmışlardı. Evlerini cesurca savunan bu askerlerin, Rusya’nın en alt sınıfından mahkumlarla bir araya getirilmekten daha iyi bir akıbeti hak ettiklerine şüphe yoktu.
Bu kahraman insanlar Birioussa’da altın yıkama işinde çalıştırılıyordu. Birioussa nehri Irkoutsk ve Yenisey bölgeleri arasındaki sınırı teşkil ediyor. Buradan kaçmayı planlamışlardı ve bir sürü zorluğun ardından teşebbüste bulundular. Çalıştıkları sırada saklamayı başardıkları az miktarda altın sayesinde Tatarlardan her biri için silah ve yeterince mühimmat tedarik etmişlerdi, silahlar ve cephane madenlere yedi mil ötedeki bir mağaraya saklanmıştı. Bu malzemeler için değerlerinin on katını ödemişlerdi. Tatarların onları ele vereceğine dair korkuları yoktu, Tatarların güvenliği de bu sırra bağlıydı, çünkü altın onların üzerinde yakalandığında en büyük cezayı alırlardı.
1850 yılının Temmuz ayında bir Cumartesi günü çalışma bittikten sonra Çerkesler küçük gruplar halinde madenleri sessizce terk etti ve farklı yönlere gitti. Şüphe çekmemek için küçük gruplara ayrılmışlardı, o akşam madenin güneyindeki bir geçitte buluştular.
Buluştukları yere birkaç mil uzaklıktaki ormandaki otlakta atlar vardı. Bir grup Çerkes oraya doğru ilerledi ve akşam karanlığında vardıklarında içlerinden üçü ellerinde silahlarla sanki avdan dönüyormuş rolünde atların yanına gitti. Bu sırada at bakıcıları gece olmadan atları çite sokmaya çalışıyorlardı. Tam işlerini bitirmişlerdi ki kendilerine doğrulan üç tabancayı fark ettiler. Kaçmaya teşebbüs ettikleri takdirde vurulacakları söylendi. Keskin bir ıslıkla diğer kaçaklar çağırıldı. En iyilerini kendileri için seçip bölgeyi iyi tanıyan iki bakıcıyı Çin sınırına doğru rehberlik yapmaları için yanlarına aldılar. Kalan atları da ormana saldılar, böylece atların çitleri kırıp kaçtıkları ve bakıcıların da onlara aramaya çıktıkları için orada olmadıkları düşünülecekti. Gece yarısına bir saat kala elli beş atla yola çıktılar.
Bakıcılar güneye doğru rehberlik yaptı, geçit ve bayırların ardından gün doğmadan altın madenini görebildikleri bir tepeye vardılar. Sivrisinekleri uzak tutmak için yakılan ateşlerden çıkan dumandan belliydi madenin yeri. Sürüldükleri yere son bir kez bakıp vadiye doğru hızlandılar. Kahvaltı ve dinlenmenin ardından tekrar ilerlediler. Akşamüstü güvenli bir yerde kamp kurdular. Dördüncü günün akşamı Sayan Dağları’nın sırtını aşıp bir vadiye ulaştılar.  Artık Çin sınırlarına geçmişlerdi ve bu noktadan sonrası hakkında bakıcıların bir bilgileri yoktu. Geyik etiyle eğlenceli bir akşam geçirip o gece orada konakladılar. Sabahleyin silahlarını geri verip Sibiryalıları serbest bıraktılar. Çerkesler Yenisey ırmağına akan akıntılar arasından yollarını bulmaya çalıştıkları vahşi bir bölgedeydi.
Dört gün at sürdüler ve Sayan ile Tannu-Ola dağlarının arasındaki ırmağın havzasına vardılar. Irmak derindi ve yüzerek geçmek tehlikeliydi. En karışık bölgedeydiler ve rehberleri yoktu. Güneşin batışını doğdukları yere göre hesaplayıp yön belirleyince ilk hatalarını yapmış oldular. Kayalıklar, ormanlar ve nehirler labirentinde üç hafta geçmiş ama bir türlü Abakan nehrini geçememişlerdi. Abakan’ı geçtiklerinde birkaç gün daha geçmişti.
Ancak şimdi bir başka zorlukla karşı karşıyaydılar. Güneyin yüksek bölgelerinde kış başlamıştı ve çok daha tehlikeli bir bölgeye, yani kuzeye yönelmişlerdi. Bahtsız savaşçıların bölgenin coğrafyası hakkında en ufak bir bilgileri olsa güneye doğru yol alıp Tannu-Ola’yı geçmiş olacaklardı. Ama Tannu-Ola’nın karlı dorukları onları telaşlandırmış, batıya doğru uzanan alçak kısım Çerkesya’ya davet eder gibi görünmüştü. Birioussa’dan ayrıldıkları iki ay olmuştu ama bu zavallı insanlar hala Sibirya hapishanesindeydiler. Açlık ve yorgunluktan bitap düşmüşlerdi.
En sonunda Kalmıkların yaşadığı bir köye vardılar. Kalmıkların onları engellemek istemesinden mi ya da Kazakları yardıma çağırıp esir aldırma tehdidinde bulunmalarından mı kaynaklandı bilinmez ama bir şekilde anlaşmazlık yaşandı. Bu anlaşmazlık maalesef çatışmaya dönüştü, birkaç Kalmık öldü ve köy ateşe verildi. Kaçabilenler diğer kabilelere korkunç şeyler anlattı ve herkes alarma geçti. Bir kısmı ailelerini ve hayvanlarını alıp ormana çekildi, birileri de Sandyp’teki Kazak kalesine haber uçurdu. Kaledeki komutan sarhoştu ve olay gitgide abartılarak her yere yayıldı.
Çerkesler bu çatışmaya girerek ölümcül bir hata yapmışlardı, çünkü tüm bölgeler uyarılmıştı ve kaçma şansları azalmıştı. Kuzeye doğru devam ettiler, atlarını yüzdürerek Biya nehrinden geçmeyi başardılar. Güneye dönüp Biya ve Katounia nehirlerinin arasındaki dağlara ulaştılar. Ancak Katounia nehri yüzerek aşılamazdı. Güneye uzanan dağlar ise kar altındaydı. Kaçaklar bir tuzak içinde kalmışlardı. Kalmıklar intikam almaya kararlıydı. İz sürdüler ve üçüncü günün akşamında kaçakların üç mil ötesinde kamp kurdular.
Çerkesler şafak vaktinde dar vadinin üst noktasına doğru yola çıktı ve bir geçide ulaştı. Düşmanlarının ikiye ayrılarak takip ettiklerini gözlemlediler. Bir grup batı yönündeki bir tepeye doğru yol alırken diğeri Çerkeslerin rotasını takip ediyordu. Çerkesler batıya ilerleyen grubun amacının batıya kaçmalarını önlemek olduğunu anlayınca doğuya doğru at sürdüler. Birkaç mil sonra dağların arasındaki karlı bölgeye uzanan vadilerle karşılaştılar.
Çaresiz kalmışlardı, sıkışmışlardı. Kalmıklar silahlarını ateşleyip vahşi bir saldırı başlattı. Çerkesler kayaların arkasına saklanıp karşı atağa geçti. Ancak bölgeyi çok iyi bilen Kalmıklar kayalıkların arkasına geçerek saldırdı. Kendilerini umutsuzca savunmaya çalışan Çerkesler teker teker vuruluyordu. Teslim olma çağrısına ateşle karşılık veriyorlardı.
Gece olmuştu, hayatta kalan on beş kaçak karanlıktan faydalanarak yürümeye başladı. Atlarını acımasız düşmanlarına bırakıp dağın içlerine çekildiler. Gün doğumunda kayalıklardan yükseklere tırmanarak yollarına devam ettiler. Buradan her yer görünebiliyordu. Kalmıklar ortada yoktu. Batıya döndüler. Önlerine sedir ağaçlarıyla kaplı bir orman çıkınca, tek kaçış noktaları olarak düşünüp aceleyle oraya yöneldiler. Tam o anda biri vuruldu. Kalmıklar tam o noktada pusu kurmuştu. Korunmak için tekrar kayalıklara koşarlarken beş tanesi daha kurşunlara hedef oldu. Kalan kaçaklar son bir gayretle tekrar ormana koşmaya başladılar. Sadece dört tanesi ormana ulaşabildi ama içlerinde yaralı olanlar da vardı. Artık kurşunlardan uzaklaşmışlardı, ormanın derinliklerine ilerlediler.
Bu arada hava bulutlardan kararmıştı. Kuvvetli bir fırtına ve sulu kar başladı. Kamlıklardan iki küçük grup Çerkesleri izlemeye devam ederken diğerleri sedir ağaçlarının altında kamp kurdu. Fırtınanın şiddeti artmış ve kar yağmaya başlamıştı. Çerkesleri bulmaya çalışan Kalmıklar kamp kurulan noktaya geri dönmek zorunda kaldı. Fırtına üç gün boyunca devam ettikten sonra etrafı buz kaplamaya başladı. Kış gelmişti.
Takibe son verildi. Gerek kalmamıştı. O günden sonra dört Çerkesin hiçbir izine rastlanmadı. Hiç kuşku yok ki son molalarını o karların altında vermişlerdi. (İngiliz mimar ve gezgin Thomas Atkinson’un 1860 tarihli ‘Travels In The Regions of the Upper And Lower Amoor’ kitabından).
Çeviri: Serap Canbek

Sayı : 2012 02