“Diaspora da anavatanında hak ve söz sahibidir”

0
452

Rusya Federasyonu (RF) Kabardey-Balkar Cumhuriyeti (KBC) İnsan Hakları Merkezi Başkanı Valeri Hatajuko, Ankara Çerkes Derneği’nin düzenlediği konferansta, RF’deki Çerkes Cumhuriyetleri, Kafkasya’da Çerkescenin durumu, Suriye Çerkeslerinin durumu ve KBC’de devam eden din savaşı konularında çeşitli açıklamalarda bulundu.

17 Mart’ta gerçekleştirilen konferansta Hatajuko, şunları söyledi:

RF’de insan hakları üzerine çalışan büyük bir sivil toplum kuruluşunun, KBC’de faaliyet gösteren kolu adına buradayım. İlk olarak anavatandaki cumhuriyetlerden yani KBC, Karaçay-Çerkes ve Adigey’den bahsedeceğim.

Çerkesler gibi dünyaya dağılmış bütün halkların benzer sorunları vardır. Kültürlerini, dillerini, kendi çıkarlarını koruyabilmek için bir devletlerinin olması gerekir. Biz RF’nin bir parçası olarak böyle devletlere sahibiz. Sahip olduğumuz bu devletler RF yasalarına göre hareket eder. Çıkarlarımıza hizmet ettiği sürece bizim için yeterli olduğunu düşünüyoruz. Fakat son zamanlarda meydana gelen kimi gelişmeler bizleri endişelendiriyor. RF’de iktidar partisi ve iktidarda olmayan kimi parti yöneticileri ve devlet politikalarını yönlendiren kimi insanlar bu cumhuriyetlerin kaldırılması gerektiğini söylüyorlar. Cumhuriyetlerin egemenlik hakları zaten ortadan kaldırıldı. Örneğin, cumhurbaşkanlarını artık biz seçmiyoruz. Bu durum halkların kendi kaderini tayin hakkına, kendi kültürlerini ve dillerini korumak için devlet kurma hakkına da uygun değildir.

Bugün için Çerkesce ile ilgili konular oldukça gündemden düştü. Bildiğiniz gibi 90′lı yıllarda Çerkesce eğitim verilen okullar vardı. Zamanla bu okulların tamamı kapatıldı. Okullarda Çerkesceye ayrılan süre, eski uygulamaya göre yüzde 25 kadar düştü. Çerkesce kitaplar hem sayı hem de içerik olarak yarı yarıya azaldı. Eğitimle ilgili yeni yasalara göre RF’de yaşayan halklar kendi dilleriyle eğitim alma hakkına sahipler. Bunun anlamı ise şudur; “Halklar bu hakka sahiptir fakat kendi dilleriyle eğitim almasalar da olur”. Bu bizce yeterli değildir. Biz bunun “Kendi dilleriyle eğitim görür, kendi dillerini öğrenir” şeklinde olması gerektiğini düşünüyoruz.

Suriye Çerkesleri

Bugün Suriye’de olup bitenler bir insanlık felaketidir. Soydaşlarımız her geçen gün bu savaşta ölüyor, yok oluyor. Bizler RF’nin vatandaşı, RF’yi oluşturan halklardan birisi olduğumuza göre, Suriye Çerkesleri’nin de RF vatandaşı sayılması gerekir.

Adigey Cumhuriyeti Adige Xase’si RF Parlamentosu’na, bizim de RF’nin yurttaşları olduğumuzu hatırlatan ve neden buna dair birşey yapılmadığını soran bir yazı yazmıştı. Hükümet adına gönderilen yazıda, Çerkeslerin bu kapsamda olmadığına dair bir not vardı. Aslında bu cevap, yazıyı yazanların da bu yasanın içeriğini anlamadıklarını gösteriyor.

 

Kabardey-Balkar’da din savaşı

Öncelikle Suriye’de olan bitenlerden bahsettim çünkü bu sorun hepimizin ortak sorunu. Fakat KBC’de bugün devam eden din savaşının en önemli sorunlarımızdan biri olduğunu düşünüyorum. Geçen sene devletin resmi rakamlarına göre KBC’de 150 kişi öldürüldü. Hem polisler hem de din adına bu savaşı yürütenler öldü, neredeyse %95′i Çerkes. Önceki yıllarda da aşağı yukarı aynı sayıda insan öldü. Bu ölenlerin arkalarında bıraktıkları çocuklar var. Akrabaları bu çocukları; “senin babanı polisler öldürdü”, “senin babanı işte bu eşkıyalar öldürdü” diye yetiştiriyorlar. Bunu yapanlar da Çerkes. İşte biz 10 yıl sonra ortaya çıkabilecek sorunların temelini böyle atıyoruz.

Bunun altında yatan nedenler neler? Kimilerine göre bunlar dışarıdan ithal edilen sorunlar, bizimle bir ilgisi yok. Buna benzer başka şeyler söyleyenler de var ama doğru değil. Bunlar komplo teorilerinden ibaret. Bu sorunu çözmek ve nedenini anlamak istiyorsak, öncelikle gerçekleri söylememiz lazım. “Cihat yapıyoruz, din için savaşıyoruz” diyenlerin hepsi bizim kardeşlerimiz, bizim insanlarımız.

Lafı kıvırmadan söyleyecek olursak, bunların savaşta kullandıkları silahları temin etmek için kullandıkları kaynakların büyük bölümü de kendi vatanımızda. Dikkat çekmek istediğim bir şey var. Selefilere, din savaşı verdiğini söyleyenlere katılanlar, “Biz Çerkes değiliz, Müslümanız” diyorlar. Moskova’nın dışında kimseye bağlı olmayan kolluk kuvvetlerinin yasadışı tutumlarından, insanlara baskı yaptığından da bahsetmekte fayda var.

 

Türkiye Çerkeslerine

Türkiye’de yaşayan Çerkes kardeşlerimizin ne yapabilecekleri konusunda da birkaç şey söylemek istiyorum. Cihat ettiklerini, din savaşı verdiklerini söyleyenlerin içinde, kimseden bir baskı görmediği halde bu savaşa giren gençler de var. İşte bu gençlere yönelik hiçbir çalışma yapılmıyor. Sağlam dini bilgileri olan, bu konuda tartışmalar yürüten, ‘Cihat şudur’ diye anlatacak insanlara ihtiyaç var. RF’deki imamların böyle bir yeterliliği yok. Türkiye’de ise dini altyapıları sağlam insanlar olduğunu biliyoruz. Bunların anavatana gelerek, gelemeseler dahi yazılı-görsel materyallerle televizyon, radyo gibi kanallardan bildiklerini anlatmalarının bir faydası olabilir.

Sorunları çözmede kullanmamız gereken en önemli silah demokrasidir. Anavatanımızda usulüne uygun seçimler yapılmaya başlansaydı, iktidarı kontrol etmeye, çalışmalarını denetlemeye yarayacak yöntemler kesinlikle bulunabilirdi. RF’de de, RF’nin demokrasiyi yeniden inşa etmesi gerektiğini, tam bir federatif yapıya kavuşması gerektiğini, halkların haklarının verilmesi gerektiğini söyleyen politik akımlar olduğunu biliyoruz. Biz bunlarla bir araya geliyoruz, birlikte çalışmalar yürütüyoruz.

Zaman zaman şöyle şeyler de duyuyorum: “Anavatanda ne olursa olsun, bu sorunlardan diasporada bahsetmemek gerekiyor, bunları insanların bilmesi gerekmiyor”. Bunu savunanların, diasporada yaşayanların da anavatanlarında bir hak ve söz sahibi olduklarını kabul etmediklerini, kendi insanımızı hor gördüklerini düşünüyorum.

Sorular ve yanıtlar

Hatajukov, konuşmasının ardından dinleyicilerin sorularını yanıtladı.

 

-Türkiye’de geçen sene anadil eğitimi yapılmaya başlandı. Hatta anadilde radyo televizyon yayını yapma noktasına gelindi. Ayrıca üç üniversitede Çerkes dili bölümleri açıldı. Bu gelişmelerle ilgili olarak Kafkasya’da neler söyleniyor, insanlar buna nasıl bakıyor?

-Bununla ilgili haberler elbette anavatana da geliyor. Yaşanan bu gelişmeler çok güzel. Bunun da ötesinde, biz anadille ilgili buradaki gelişmelerden bahsederken, orada yaşayan soydaşlarımız Çerkesce eğitim istiyoruz diye devletten talepte bulunuyorlar, biz kendi anavatanımızda kendi devletlerimize sahipken dilimiz elimizden gidiyor. Bir süre önce İstanbul, Ankara ve Kayseri’de mitingler oldu. İstanbul ve Kayseri mitinglerinde bulundum. Bu mitingler anavatanda büyük yankı buldu. Bunların hepsi bizim de anavatanımızda kendi lehimize kullanabileceğimiz olumlu gelişmeler.

 

-Adigey Cumhuriyeti’nin (AC) Krasnodar’a bağlanma ihtimali var mı? Bunun olması halinde AC’de yaşayan Çerkesler insan hakları anlamında nasıl bir zarar görür?

-AC’nin Krasnodar’a bağlanması gerektiğinin söylendiği bir dönem oldu fakat şimdilerde bu tartışmalar biraz dindi. Ama tartışmaların dinmiş olması, bu tür isteklerin tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Bu düşünceler dile getirildiğinde kimi uzmanlar bunun çok büyük bir hata olduğu üzerine yazılar yazdılar. Bu tartışmalar yaşandıktan sonra, RF’de bazı cumhuriyetler birleştirildi. AC’nin Krasnodar’la birleştirilmesi artık böyle bir cumhuriyetin olmayacağı anlamına geliyor. Bu durum Kafkasya’nın ve Çerkeslerin gerçeklerine uygun değil. Bu provokasyonları yapanlar, Çerkeslerin iyiliğini istemeyenlerdir.

Bu söylentilerin şimdilik durmuş olmasının bir nedeni de Türkiye’de yaşayan Çerkeslerdir. Onların seslerini nasıl yükselttiklerini çok iyi biliyorum, o dönem Türkiye’ye gelmiştim. Ürdün, Suriye ve Avrupa’da yaşayan Çerkesler de buna karşı çıktılar. Bunlar, tartışmaların bir süreliğine durulmasında faydalı oldu fakat bu düşüncenin tamamen ortadan kalktığını da söyleyemem.

 

-Soçi Olimpiyatlarıyla ilgili anavatanda ve diasporada neler yapılabilir? Yapılabilecek birşey kalmadıysa şimdiye kadar neler yapıldı?

-Soçi konusuna gelmeden önce, hasımlarımız konuyla ilgili, Çerkeslerin soykırım meselesini Olimpiyatın olmasını istemeyenler yüzünden, Olimpiyata zarar vermek için tekrar gündeme getirdiklerini söylüyorlar. Çerkes sorununun yabancı devletlerde, ABD ve daha başka yerlerde yaşayan Çerkesler tarafından kışkırtıldığını söylüyorlar. Sizler de bu konuları biliyorsunuzdur diye tahmin ediyorum.

Diaspora Çerkeslerinin bu konuyu gündeme getirdiği düşüncesi doğru değildir. RF’nin karşısında olan devletler bu meseleden faydalanmaya çalışsalar da, sorunun ortaya çıktığı yer RF’nin kendisidir.

Konunun 25-30 yıl önceye dayanan geçmişini kısaca bir hatırlayalım. Komünizm döneminde, enstitülerde ve okullarda Rus-Kafkas savaşlarına dair tarih kitaplarında şöyle bahsedilirdi: “Çerkesler Müslüman oldukları için Müslümanların olduğu topraklara gitmek istediler. Kazaklar ve Ruslara saldırarak onlara zarar verdiler. Buna bir son vermek için savaş başladı”. Sovyet döneminde de bu durumdan rahatsız olan, gerçekleri öğrenmek isteyen yaşlı-genç kimi gruplar vardı. Zamanla perestroyka ile birlikte yeni kitaplar ortaya çıkmaya başladı. Artık her yerde bulunabiliyor. Dünya o günden bu yana çok değişti. Pek çok farklı yerde pek çok farklı konferans yapıldı. Tartışmalar yaşandı. Soykırım yapıldığı söylendi. Cumhuriyetlerimizin parlamentoları soykırım olduğuna dair kararlar aldı.

O dönem ortaya çıkan derneklerin en önemli konuları Rus-Kafkas savaşları, soykırım, anadil ve yabancı devletlerde yaşayan Çerkesler idi. Zamanla Adigey bir cumhuriyet oldu ve dünyadaki bütün Çerkesler RF’ye teşekkür etti, çünkü Çerkeslerin yüzde 90′ı bu topraklardan gitmişti. Ayrıca cumhuriyetler geri dönüş yasaları çıkardı, Çerkesce eğitimde yol kat ettiler.

Yeltsin çıktı ve – tamam özür dilemedi ama – bu savaş kötüydü, yanlıştı gibi şeyler söyledi. Soykırımla ilgili tartışmalar hiç bitmese de yavaş yavaş dindi ve alttan alta yürütülmeye devam etti. Fakat şimdi soykırım meselesi neden tekrar gündeme geldi? Nedeni aslında RF’de olan bitenlerdir. Birincisi; az önce bahsettiğimiz AC’nin feshedilip Krasnodar’a bağlanması düşüncesi ortaya atıldıktan sonra, daha çok gençlerden oluşan Çerkes Kongresi grubu ortaya çıktı. Soykırım meselesinin Çerkeslerin öncelikli meselesi haline getirilmesi gerektiğini, sahip olduğumuz cumhuriyetin ortadan kaldırılmak istendiğini gündeme getirdiler. İkincisi; daha önce geri dönüş yasalarının çıkartıldığı, dönüşün kolaylaştırıldığı bir dönem de yaşanmıştı. Bu yasaların hepsi kaldırıldı. Vatandaşlık konusu eskiden tek tek cumhuriyetler tarafından takip ediliyordu. Ama artık vatandaşlık alabilmek için başvuruda bulunan kişinin Rusça bilmesi gerekiyor.

İşte bunlar olurken olimpiyat meselesi gündeme gelince Çerkeslerin içinden biraz daha radikal, daha dik duranlar da ortaya çıktı – ki hiçbir zaman yasadışı bir şey yapmadıkları halde bir kısmına saldırılar düzenlendi, şiddet uygulandı, baskılar yapıldı – ve RF’nin yanlışlarını ortaya koymaya başladılar. Bütün bunlar olurken, “Olimpiyatın kıyısından köşesinden bir yerden görünelim, bir yerinde olalım” diye yazanlar da oldu. Bu yaklaşım, kendini küçük görmek, hor görmek demektir. Kaldı ki Çerkeslerin olimpiyatta bir şekilde temsil edileceğiyle ilgili birşey de yok, varsa da ben bilmiyorum.

 

-Kafkasya’daki muhalif kurumlar ya da şahıslar son zamanlarda ABD menşeli Jamestown Vakfı’yla bağlantılandırılmaya başlandı. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?

-Öncelikle şimdiye kadar hiçbir şekilde bu kuruluşla bağlantı kurmadığımızı söylemem gerekiyor. Elbette Çerkeslerle ilgili bütün sorunları çıkartanların bu Vakıf olduğu propagandasını yapanlar var. Bu akşam burada savunduklarımızı kabul etmeyenlerin propagandasıdır bu. Bir örnek vereyim. Moskova’da RF Devlet Başkanlığı’na bağlı yeni bir enstitü kuruldu. Enstitü, farklı yerlerde Çerkeslerle ilgili konferanslar düzenliyor. Osetya ve Sohum’da düzenlediler. Çerkesleri ise bu konferanslara davet etmiyorlar.

Jamestown Vakfı meselesi de bununla ilgili. Şöyle bir bakarsak bu sorunun kaynağı diaspora ya da RF dışındaki ülkeler değil, RF’nin kendisidir. Elbette RF’nin hasımları bu konudan faydalanmaya çalışıyorlar. RF’nin kendisi bu sorunun çözümüne yönelik adımlar atarsa, olimpiyat ve soykırımla ilgili sıkıntıları giderirse hasımları da artık bu meseleyle ilgili söyleyecek bir söz bulamayacaktır.

 

-KBC İnsan Hakları Merkezi üzerinde herhangi bir baskı var mı, eğer varsa bunun kaynağı nedir? Kafkasya’daki sivil toplum örgütlerinin liderlerine yapılan baskılar kimler tarafından yapılmıştır?

-Bu baskıları yapanlar soykırım ve Çerkes Sorunundan bahsedilmesini istemeyenlerdir. Bu oldukça açık sanıyorum. Anavatanda sivil toplum örgütlerinin liderlerine yapılan saldırılar yasadışıdır. Bu saldırılara maruz kalanların hiçbir yasadışı faaliyet yürütmediklerini biliyorum. Bu da yine Çerkes sorununu körükleyen konulardan bir tanesidir.

Şu anda anavatanda kaybolan insanlar var. Bu insanlar namaz kılan dindar insanlardı ama hiçbir yasadışı faaliyette bulunmuyorlardı. İşin içinde başka şeyler de var mıydı bunu kimse bilemez ama bunlara yönelik hiçbir yasal suçlama yoktu. Bu konuları gündeme getirip tartışıyoruz. Tabi ki saldırı yapanların hoşuna gitmiyor bizim yaptıklarımız. RF’deki çalışmalarımızda maddi olarak bize katkıda bulunması gereken kuruluşlar yardım etmiyorlar. Anavatanda ise federasyona bağlı polis ve kolluk güçleri bizim yaptıklarımızdan hoşlanmıyorlar.

Birkaç yıl öncesine dönersek, bizi takip edenler, rahatsız edenler elbette vardı ama artık üzerimizde çok fazla baskı hissetmiyoruz, çünkü çok göz önündeyiz, insanlar bizi tanıyorlar. RF’de bu konularda çalışanlar bu meselelerle ilgileniyorlar. Diğer taraftan uluslararası organizasyonlarla bağlarımız var ve ortak çalışmalar yürütüyoruz. O yüzden bugün için çok fazla baskı görmüyoruz ama yaptıklarımızın hoşlarına gitmeyen şeyler olduğunu hep aklımızın bir köşesinde tutuyoruz.

 

-2003’te Kafkas Vakfı’na verdiğiniz bir röportajda Kok’o döneminde Adige Xase’lere değer verilmediğini, düşüncelerinin dikkate alınmadığını söylemiştiniz. Kok’o dönemi ile Kanok’o dönemi arasında bir fark görüyor musunuz? Tsıpına Aslan’ın öldürülmesiyle ilgili ne söyleyebilirsiniz?

-Bugün anavatanda insanları toplayıp bir araya getirerek, burada bahsettiğimiz konuları konuşabiliyoruz. Eskiden bunu yapamıyorduk. Şu anda biraz daha özgür bir ortam var fakat nihayetinde çok da fazla bir fark olduğunu söylemek mümkün değil. Kok’o sözde seçimlerle geliyordu ama seçimler demokrasilerde olması gerektiği gibi de olmuyordu. Olması gereken prosedürler yürütülmediği, insanlara gerekli güvenceler verilmediği sürece de bu sorunlar düzelmeyecektir. İlk yapılması gereken, politik reformlardır.

Tsıpına Aslan’ı öldürenler Çerkestir. Bunda hiçbir şüphe yok. Bunda birilerinin müdahalesinin olduğundan ve kışkırttığından kendi adıma şüphem yok. Katilin Çerkes olduğu da bir gerçek ve gerekçesi de Tsıpına’nın eski Çerkes dinini, eski gelenekleri canlandırmaya çalışması. Ama Tsıpına bir etnograftı ve öldürülmesi, savunulacak birşey değil.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz