Sürgün Ağıtı
uğultular köpürür dalga dalga
çığlıklar vurur kayalıklara
sürgün türküleri söyler karadeniz
çocuk ölülerine basarak
yolumu bulabilirsiniz
bir ısıtma tutsa beni hâlâ
yüz binlerce can çekilir içimden
sonra balık olup çocuklar
soluk soluğa rüyalarıma gelirler
ozon kokarım hâlâ
yosun kokarım biraz
işte bu yüzden
etekleri rüzgarlarla süslü çerkeska’m
hangi elma kokulu
sandukalarda saklıdır
ve hıncalım, abreğim, kaşenim
kabzasına ışıltılı sevdalar işlediğim
büyük zaferlere sakladığım kama’m
şimdi egzotik çarşılarda
paslı bir osmanlı antikasıdır
ve yıldırımların terkisinde
yadigar getirdiğim
bir tutam toprağım, teberiğim
savrulsun gayrı
gevenlerin, yalangıların
ayrık otlarının sardığı
taşlarının yosun tuttuğu isimsiz mezarlara…
belki yine döner
döner sesim dağlara
bozkırda şimdi
sarı, solgun
asumanın altında
kınacık kıranına tutulmuş
ölgün başaklar devşirir evlatlarım
ve her gün biraz daha
umutları, hınçları
akıp gider ellerinden
artık ne bir illiy, ne bir wored
dökülmez dağ-(lı) dillerinden
Galip Özdemir