Oubykh Nal İzinde Ağustos 2018

0
599

Papirüs…
İlk yazıya dökülenlerdendi…
Taş öncesi…
Taştan önce kalbe yazıldı…
Acısı önce, sevinci sonra…

Yürek ne kadar taşıdıysa o acıyı, sevinci de o kadar yaşadı…

Bir damla kan değildi acıyı taşıyan, sevinci taşıyan…

Göl oldu Ritsa oldu…
Deniz oldu Karadeniz oldu…

Ay şahit oldu…
Güneş şahit oldu…

Çegem Kafe…
Dev sandalyelere sığmayan dev yürekler…
Teker teker anlattılar…
Kahve yetmedi…
Bademli likör…

Adem Elması yere düşene kadar anlatıldı…
Dört mevsim, dört gece, dört gündüz…

Alman Köprüsü, üstünden her geçerken gülümseten o köprü…
Kuramadığı gülmek ile bağı…
Hayal ederken çıkan o sesi, kulağım çınladı…

Bir kurşun mesafesi…

Kilit taşı yok kemerin…
Kördüğüm taşı var…

Koyun Gözlü…

Un çuvalı, şeker çuvalı taşımayanlar…
Ceset taşıdı…

Bir dal üstünde…

Kitap bitmedi…
Özgür olan ruh bir bedene girer…
Bir bedenden çıkar…
Zamanı geldiğinde büründüğü o bedenden, zamanı geldiğinde sıyrılır sessiz sedasız…

Kimse ne gel diyebilir, ne git diyebilir o ruha…
Özgür olduğu için…
Beden çağırırsa cevap verir…

Dev sandalyelerde dev yürekler…
Bir nişanla onurlanıyorlar…
Sol göğüste…
Gümbür gümbür atan yüreğin üstünde…

Parıldayan bir nişane…
Vurulacaksa buradan vurulsun…

İki Mavi Çam arasından uzaklara öyle bakıyor…

Taştan önce Papirüs’e yazıldı…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz