Çeçen Masalı

0
922

Çeçen köyündeki değirmene tahıllarını öğütmeye giden herkes değirmencinin aynı teklifiyle karşılaşıyormuş.
-Öğütmek için ücret almıyorum ama bir şartım var. Tahıllarını öğütmek isteyenler önce bir masal anlatacak. Sonra da ben anlatacağım. Kimin masalı daha eğlenceli ve başarılı ise un onun olacak.
Masal uydurma konusunda giderek ustalaşan değirmenciyi yenmek neredeyse imkânsız hale gelmiş. Değirmene gidenler boş çuvallarla evlerine dönüyorlarmış. Değirmenci de her geçen gün zenginleşiyor ve arsızlaşıyormuş. Ama bir söz vardır: Suya düşen testi eninde sonunda kıyıya ulaşır.
Günlerden bir gün fakir bir Çeçen gelmiş değirmene… Yama dolu bir çuval varmış elinde, çuvalın ağırlığı yarım kilodan azmış. Bu küçücük miktar bile açgözlü değirmenciyi cezbetmiş.
-Haydi, birbirimize masal anlatalım. Hangimizinki daha eğlenceli ise, unu o alır.
-Bir dakika. Her ne kadar masallara ayıracak vaktim olmasa da senin dediğin olsun. Ama bir şartım var. Eğer ben kazanırsam bundan böyle hiç kimseyle bu tip iddialara girmeyeceksin.
İnsanlar değirmende toplanmış ve değirmenci anlatmaya başlamış.
-Bir tavuğum vardı. Yemini yer, temiz su içerdi. Alacaklarımı tahsil etmek için bir gün dağlara gittim. Ertesi gün döndüğümde kümesin kapısını açtım, bir de ne göreyim? Ben yokken tavuk o kadar çok yumurtlamış ki tavana kadar yumurta dolmuş. Tavuk ise bacaya çıkmış gıdaklıyor. İşçiler buldum ve yumurtaları bahçeye dizdiler. Aniden yumurtalardan civcivler çıkmaya başladı. Ortalıkta koşuşturuyorlardı. Çok sinirlendim ve sopayı elime alıp kalabalığı dağıtmaya çalıştım. Aniden o kalabalık tavuk ve horoza dönüştü. Bir zamanlar başıma bu geldi işte.
-Peki. Ama un hakkında hiçbir şey anlatmadın. Şimdi benim masalımı dinle. Arıcılık yapıyordum ve kovanlarım vardı. Tüm arıları kollayan bir kraliçe arım vardı. Bir gün kraliçe arı ortadan kayboldu. Onu bulmaya yemin edip aramaya başladım. Önüme gelen herkese kraliçe arıyı görüp görmediklerini soruyordum.
Sonunda birileri onu nehir civarında aramam gerektiğini söyledi. Oraya gittiğimde gözlerime inanamadım. Benim arım sekiz öküzle birlikte kocaman bir sabanı sürüyordu. O kadar çok toprak sürmüşlerdi ki kraliçe arının sırtı kanıyordu. Bağlarını çözdüm ve eve getirdim. Bir arıyı nasıl iyileştirebilirdim? İnsanlar akıl verdi: “Koyun yağıyla cevizi karıştır ve sür, sonra da bandaj yap. En iyi çözüm budur.”
Söylenenleri yaptım ve uyumaya gittim. Uyandığımda hemen arının yanına gittim, bir de ne göreyim? Arımın sırtında bir ceviz ağacı yetişmişti. Dallarında cevizler vardı. Tatları nasıl acaba diye merak ettim. Topraktan bir avuç çamur alıp sıkıştırarak yumru haline getirip cevizi düşürmek için fırlattım ama dalların arasında sıkıştı. İkinciyi, üçüncüyü attım ama onlar da dallara takıldı. Toprak çok büyük bir alana yayılmıştı. Altı öküzle üç gün boyunca toprağı sürdüm. Karpuz ve kavun ektim. Hasat zamanı gelince bir ağaca tırmanıp tarlaya baktım. Her yerde karpuzlar vardı. Sadece bir kavun görünüyordu ama o kadar büyüktü ki taşımam mümkün değildi. Parçalara ayırmaya karar verdim. Kavuna kılıçla vurdum ve içinden bir tavşan fırladı. Bir balta attım tavşana doğru. Anlaşılan o ki tavşan çok korkmuştu. Tavşan bir parça kâğıda dönüştü. Kâğıtta şu yazılıydı: Un fakirin hakkıdır.
Bu sözlerin ardından değirmende toplanan insanlar değirmenciye dönerek haykırmaya başlamış.
-Unu ona ver.
Değirmencinin söyleyecek sözü kalmamış. Masalın dediği gibi: “Un fakirin hakkıdır.”
(www.budzdorow.net)

Çeviri: Serap Canbek

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz