Merhaba…
COVID-19 pandemisinin hız kesmeksizin devam ettiği şu günlerde maske, mesafe, temizlik kurallarına uyduğunuzu düşünüyorum. Dilerim en az hasarla hatta hasarsız atlatırız bu dönemi.
Kasım ayının 14’ü “Dünya Diyabet Günü” olarak kutlanır, simgesi mavi halkadır. Öyleyse bu ayki yazımızda dünyada oldukça yaygın olan “Şeker Hastalığı”ndan (Diabetus Mellitus) bahsedelim.
Diyabet kan şekerinin yüksekliği ile seyreden kronik ve ilerleyici bir metabolizma bozukluğudur.
Hepimizin bildiği gibi şeker, vücudumuz, özellikle beynimiz için temel enerji kaynağıdır. Besinlerle dışarıdan alınabilir veya vücuttaki depolardan kana verilir. Besinlerle alınan karbonhidrat-protein-yağların mide ve bağırsaklarda parçalanmasıyla oluşan şeker (glikoz), bağırsaklardan emilerek kana karışır. Vücutta şeker metabolizmasını düzenleyen temel hormon insülindir. Kanda şeker yükseldiğinde pankreastan insülin salınır ve kandaki şekerin hücrelerin içine girmesi sağlanarak kan şekeri dengelenir. Hücre içine giren şeker, enerji kaynağı olarak kullanılır. Glikoz miktarı vücudun yakıt ihtiyacından fazlaysa, karaciğer ve yağ dokusunda glikojen olarak depolanır.
Sağlıklı bireylerde kan şeker ve insülin düzeyleri gün içinde belli sınırlarda değişkenlik gösterir. Örneğin yemekten sonra artarken uykuda azalır.
İnsülin, şekerin hücre içine girmesinde anahtar görevi görür. Pankreas yeterli insülin üretemediğinde veya insülin görevini yapamadığında kan şekeri yükselir ve diyabet gelişir.
Genel bilgiler
Pankreas: Karın üst kısmında midenin arkasında bulunan enzim ve hormon üreten organ.
İnsülin: Vücut enerji ve şeker dengesini sağlayan hormon. Kandaki şekerin hücre içine girmesini sağlayarak kan şekerini düzenler. Diyabet tedavisinde kullanılan formu protein yapısında olduğundan tablet şeklinde kullanılamaz, enjeksiyon şeklinde uygulanmalıdır. Günlük insülin ihtiyacı kişinin, yaş, boy, ağırlık, beslenme ve aktivite düzeyine göre değişir. Normalde kullanılan dozun hastalık, stres gibi faktörler varlığında yeniden düzenlenmesi gerekir. 4-8°C’de saklanmalıdır.
Açlık kan şekeri (AKŞ): En az 8 saat (ideali 10 saat) açlık sonrası kanda ölçülen şeker düzeyi, 70-100 mg/dl aralığında olmalıdır.
Tokluk kan şekeri: Yemeğe başladıktan 2 saat sonra ölçülen kan şeker düzeyi, 140 mg/dl’nin altında olmalıdır.
Hiperglisemi: Kan şekeri yüksekliği.
Hipoglisemi: Kan şekerinin 50 mg/dl’nin altına düşmesi.
Şeker hastalığı tipleri
Tip 1 diyabet: Kişinin kendi bağışıklık sisteminin pankreasta insülin üreten hücrelere saldırması nedeniyle insülin üretiminde yetersizliğe bağlı olarak genç yaşlarda ve normal kilolu kişilerde gelişir.
Ailede anne/ baba/ kardeşlerde tip 1 diyabet, akrabalarda çok sayıda tip 2 diyabet olması veya gebelikte diyabet geçirmiş olmak risk faktörleridir.
Kan şekerini düzenlemek üzere dışarından insülin takviyesi gerekir. Pankreastaki hücrelerin tahribatına ve yıkım hızına bağlı olarak aşağıdaki belirtiler görülür:
*Öğün atlanmadan düzenli beslenmeye rağmen (insülin yetersizliği veya kullanım bozukluğu nedeniyle hücrelerin enerji ihtiyacı karşılanamadığından) açlık ve yorgunluk hissi.
*Sık idrara çıkma (kanda artan şeker idrarla atılır, şeker suyu da yanında sürükleyeceğinden idrar üretimi artar), çok su içme, buna rağmen susama hissi.
*Yaşam tarzının değişmemesine rağmen kilo kaybı (glikoz kullanılamadıkça depolanmış yağlar enerji kaynağı olarak kullanıldığı için).
*Vücuttaki sıvı dengesi bozuldukça ağız kuruluğu, ciltte kuruma-kaşıntı görülür.
Tip 1 diyabet tedavisinde kişinin kan şekeri düzeyine göre özel olarak belirlenen dozlarda insülin enjeksiyonu yapılmalıdır. Diyabet tedavisinde en temel faktör kişinin bilinçlendirilmesidir. Yaşam tarzının kan şekerini belli seviyede tutmaya yönelik yeniden düzenlenmesi gerekir. Bunun için kişiye özgü bir beslenme ve egzersiz planı oluşturulmalıdır. Kişinin günlük rutinine, beslenme alışkanlıklarına, insülin tedavi şemasına uygun miktar ve zamanda yemek yemesi, karbonhidrat ve şeker tüketiminin öncelikle diyetisyen kontrolünde ayarlanması gerekir.
Egzersiz programı kişiye özel belirlenmelidir. Genel olarak ilk dönemlerde günde 5-10 dk ile başlanması, zamanla sürenin artırılması, her gün düzenli yapılması, aç karnına egzersize başlanmaması ve kan şekeri düşme riskine karşı kesme şeker- meyve suyu gibi basit şekerlerin yanınızda olması önerilir.
Günümüzde insüline alternatif olarak adacık dokusu (insülin üretimi yapan pankreas parçası) veya pankreas nakli araştırılmaktadır. Ancak doku reddi olasılığına karşın kullanılan immunsupressif ilaçların yan etkileri nedeniyle hâlâ araştırmalar sürmektedir.
Diyabet hastalığında kan şeker düzeyi belli sınırlar içinde tutulduğu müddetçe kişinin sağlıklı ve uzun bir yaşam sürmesi mümkündür. Ancak insülin enjeksiyonu yeterli doz ve zamanında yapılmadığı, beslenme ve egzersiz programına uyulmadığında kan şekeri yükselebilir (hiperglisemi). Sık idrara çıkma, ağız kuruluğu, çok su içme, ciltte kuruma-cilt yaralarının geç iyileşmesi, halsizlik-yorgunluk, zayıflama gibi belirtiler görülür. Bu durumda kullandığınız insülinin son kullanma tarihi-dozunu vs. sorgulayıp doktorunuza başvurmalısınız.
Yağ yıkımı sırasında vücutta-kanda biriken ketonlar kan asit düzeyini yükseltir ve Diyabetik Ketoasidoz (DKA) dediğimiz, hayatı tehdit eden acil duruma neden olur. Karın ağrısı, mide bulantısı-kusma, açlık hissi, hızlı soluk alıp verme, zihin bulanıklığı, nefesin meyve veya aseton gibi kokması DKA belirtileridir, bu durumda en kısa sürede hastaneye başvurmak gerekir.
Kan şekerinin düşmesi (hipoglisemi), kişinin öğün atlaması, insülin dozunu ayarlayamaması veya kendi normalinden fazla enerji harcamasından kaynaklanabilir. Terleme, renk solukluğu, titreme, sinirli-huzursuz halden şuur kaybına dek uzanan belirtiler görülür. Hafif belirtiler varlığında bir bardak ılık su içinde eritilen 5-6 adet kesme şeker veya 1 büyük çay bardağı meyve suyu verilebilir. Düzelme olmazsa 2 çay kaşığı dolusu şeker veya 5-6 adet kesme şeker az miktarda suda eritilip küçük yudumlar halinde içirilmelidir. Şuur kaybı varsa ağızdan şeker verilmez, en yakın hastaneye gidilerek kas içine glukagon enjeksiyonu yapılması hayati önem taşır.
Tip 2 diyabet: Pankreasın yeterli miktarda insülin salgılayamaması veya organlardaki hücrelerin insüline direnç göstermesi nedeniyle insülinin yeterince kullanılamaması sonucu ilerleyen yaşlarda (genellikle 40) gelişir. Diyabetli kişilerin %90’ı tip 2 diyabetlidir. Yıllarca belirti vermeyebilir. Enfeksiyon, ameliyat, stres, gebelik, aşırı kilo alımı gibi durumlarda zaten düşük olan hücre rezervinin yetersiz hale gelmesiyle altta yatan sorun gün yüzüne çıkar.
Ailede şeker hastalığı olması, aşırı kilo, hareketsiz yaşam tarzı, stres, pankreasın kronik iltihabı hazırlayıcı faktörlerdir. Tip 1 diyabetteki bulgulara ek olarak sık enfeksiyon geçirme, ellerde-ayaklarda uyuşma-karıncalanma görülür.
Tip 2 diyabet tedavisinde birinci basamak, kişinin beslenme ve yaşam tarzının düzenlenmesini içerir. Sağlıklı beslenme alışkanlığı ve egzersiz programlarının düzenli uygulanmasına rağmen kan şekeri normal sınırlarda tutulamıyorsa ağızdan şeker düşürücü ilaçlar verilir. Hap tedavisinin yetersiz kaldığı durumlarda insülin tedavisi eklenir.
Tip 2 diyabetli kişilerin haftanın belli günlerinde kan şeker düzeyini ölçmesi gerekir. İnsülin kullanmayan tip 2 diyabetlilerde genelde haftada iki gün, günde iki kez ölçüm yeterlidir. Kan şekeri ölçüm zamanı ve insülin gerekliliği doktorunuz tarafından belirlenmelidir.
Gestasyonel diyabet (Gebelik diyabeti): Hamilelik öncesi normal çalışan pankreasın gebeliğin ilerlemesiyle yeterli insülin salgılayamaması sonucu gelişir. Gebelik sonrası genellikle düzelir.
Gizli şeker (Pre-diyabet): “Bozulmuş glikoz toleransı veya bozulmuş açlık glikozu”. Kan şekerinin normalin üst sınırında seyrettiği ancak diyabet tanısı koyacak kadar yükselmediği durumlara denir. Bu kişilerde 10 yıl içinde tip 2 diyabet geliştiği bilinmektedir. Yapılan araştırmalarda sağlıklı beslenme ve hareketli yaşam tarzını uygulayan (vücut ağırlığının %5-10 azalması sağlanarak) pre-diyabetli bireylerde %58 oranında diyabet gelişiminin geciktirilebildiği veya önlenebildiği saptanmıştır.
Son yıllarda farkındalığın artmasıyla diyabet çocuk yaşlarda da saptanmakta. Henüz nedeni tam olarak bilinmiyor. Ailede diyabetli varsa çocuklar da yatkın oluyor, ancak kesin bir genetik geçiş gösterilememiş. Bağışıklık sistemi kaynaklı insülin üreten hücrelerde hasar veya obezite-yetersiz fiziksel aktivite nedeniyle gelişebiliyor. Erişkinde olduğu gibi yaşam tarzı düzenlemesi ve rutin doktor kontrollerinin aksatılmaması gerekiyor.
Diyabet tanısı
Açlık Kan Şekeri (AKŞ) ölçümü veya Oral Glikoz Tolerans Testi (OGTT) ile konur. Her iki test için bir gece süren açlık gerekir.
Normalde kan şekeri düzeyi, açlık halinde 120 mg/dl, tokluk halinde (yemeğe başladıktan iki saat sonra) 140 mg/dl’nin üstüne çıkmaz. Açlıkta veya toklukta ölçülen kan şekeri bu değerlerin üstünde ise diyabet tanısı konur. AKŞ 100-125mg/dl aralığında ise gizli şeker olabilir.
OGTT’de açlık kan şekeri ölçülür, daha sonra kişiye glikozdan zengin sıvı içirilir. 2 saat sonra kan şekeri düzeyi tekrar ölçülür. İkinci saat kan şekeri 140-199 mg/dl ise pre-diyabet, 200 mg/dl ve üstünde ise diyabet tanısı konur.
Kimler test yaptırmalı?
Kilolu ve 45 yaş üstündeyseniz pre-diyabet olup olmadığınızı belirlemek için test yapılmalı.
Diyabet için hazırlayıcı risk faktörleri ailede diyabet varlığı, gestasyonel diyabet öyküsü, 4.5 kg üzerinde bebek doğurmuş olmak, yüksek kolesterol (LDL, trigliserid), düşük HDL, yüksek tansiyon olarak sıralanabilir. 45 yaş altı kilolu bireylerde bu risk faktörleri varlığında da test yapılmalıdır.
Bunun dışındaki durumlarda testin gerekliliğine doktorunuz karar vermeli.
Yukarıda tanımlanan risk faktörlerine sahipsiniz ve
- testiniz normalse, pre-diyabet olasılığı için her 3 yılda bir,
- pre-diyabet tanısı konmuşsa tip 2 diyabete ilerlemeyi belirlemek için her yıl veya 2 yılda bir testi tekrarlamanız gerekir.
Kan şekeri takibi
Kan şeker düzeyinin ölçümü glikometre (kan şekeri ölçüm cihazı) ile, parmak ucundan alınan bir damla kanla yapılır. Kahvaltı, öğlen, akşam yemeği ve gece öğününden önce günde dört kez veya farklı gün ve öğünlerde, öğün öncesi ve öğünden iki saat sonra yapılmalıdır. Bu ölçümün haftada kaç kez ve nasıl yapılması gerektiği doktorunuz tarafından belirlenir. Kan şeker düzeyi kontrol altına alındıktan sonra haftada 3-4 kez ölçüm yapılabilir.
Evde takiplerinizde kan şekeriniz düzenli seyretmiyorsa; bir hafta boyunca günde dört kez kan şekerinizi ölçüp not edin. Bu sonuçların %80’i 125 ile 175 mg/dl arasında olmalı ve hiçbiri 200 mg/dl’nin üzerine çıkmamalıdır. Bu ölçümler içinde çok düşük ya da çok yüksek değerler varsa lütfen doktorunuza danışın.
HbA1c (A1 c) testi: “Diyabetli bireylerin karnesidir” diyebiliriz. Damardan alınan kanda bakılır. Son 3 ay boyunca var olan kan şeker düzeyinizi gösterir. Sağlıklı kişilerde %4.7- 5.6 arasında olmalıdır.
%5.7-6.4 aralığındaysa pre-diyabet vardır.
Diyabet hastalarında genellikle %6.5’in üzerindedir.
Diyabetli bireylerde A1c < %7 ise kan şekeri kontrol altında demektir.
Diyabette beslenme
Gün içinde tüketilmesi gereken besin miktarı, öğün sayısı, kişinin diyabet tipine, aldığı tedaviye, fiziksel aktivite ve kan şeker düzeyine göre belirlenir. Genellikle insülin kullanan şeker hastalarında 3 ana, 3 ara öğün önerilir. İnsülin enjeksiyonundan sonra yarım saat yemek yememek, açlık hissi oluşmasa dahi hiçbir öğünü atlamamak, tüketilmesi gereken miktarı azaltmamak gerekir.
Diyabet veya pre-diyabet tanısı aldığınızda lütfen en kısa sürede diyabet eğitimi alın, bir diyetisyene danışın ve size özel beslenme-egzersiz programınızı oluşturun.
Diyabetli bireylerin gebe kalmadan en az 3 ay öncesinde doktoruna başvurması ve metabolik kontrolün sağlanması gerekir. Gebelerde insülin gereksinimi daha fazladır, özellikle ilk 3 aydan sonra insülin ihtiyacı artar. Gebelik süresince doktor kontrolünde olmaları anne ve bebek sağlığı için önemlidir.
Şeker hastalığında kan şeker düzeyi kontrol altına alınmazsa kısa ve uzun vadede belli sorunlara (komplikasyon) neden olur.
Kısa dönem komplikasyonlar: Hipoglisemi, hiperglisemi, DKA, özellikle cilt ve tırnaklarda bakteriyel ve mantar enfeksiyonları.
Uzun dönem komplikasyonlar: Kalp-damar hastalıkları: Pre-diyabetli bireylerde kardiyovasküler hastalık riski kan şekeri normal olan bireylere kıyasla 1.5 kat, diyabetli bireylerde 2-4 kat daha fazladır.
Retinopati (gözlerin hasar görmesi): 15 yıl boyunca diyabetik olup kan şeker düzeyi kontrol altında olmayan bireylerde %2 körlük, %10 ağır görme bozukluğu gelişir.
Nefropati (böbreklerin hasar görmesi): Kontrolsüz tip 1 diyabetlilerin % 40’ında 50 yaşına geldiklerinde diyaliz ve/veya böbrek nakli gerektirebilecek ağır böbrek hastalığı gelişebilir.
Nöropati (sinirlerin hasar görmesi): Diyabetik sinir hastalığı, bacaklarda ve ayaklarda duyu kaybına neden olarak ayak yarası ve bacak kesilmesi ile (ampütasyon) sonuçlanabilir.
Yapılan çalışmalarda kan şeker düzeyi ne kadar iyi kontrol altında tutulursa, diyabete bağlı hasarların (böbrek-göz- sinirlerde) gelişme olasılığının o oranda azalacağı gösterilmiştir. Bu nedenle evde yapılan kan şekeri takiplerinin ve rutin doktor kontrollerinin aksatılmaması gerekir.
Pre-diyabetli bireyler yaşam tarzı değişiklikleri sayesinde diyabetli olmayı önleyebilir ve geciktirebilir. Türkiye Diyabet Vakfı’nın diyabet riskinizi belirlemeye yönelik oluşturduğu teste şu linkten ulaşabilirsiniz: https://www.turkdiab.org/diyabet-hakkinda-hersey.asp?lang=TR&id=59
Kan şekerinizin dengede olduğu, şeker tadında bir kasım olsun…
KAYNAKLAR:
Diyabet hakkında daha fazla bilgi için http://www.diabetcemiyeti.org/
https://www.turkdiab.org/diyabeti-ogrenelim.asp
https://www.turkdiab.org/diyabet-hakkinda-hersey.asp?lang=TR&id=46
Türk Diyabet Cemiyeti’nin Diyabet Dergisi http://www.diabetcemiyeti.org/var/cdn/8/6/diyabet-dergisi-subat-2020.pdf
Şeker hastalığı ve egzersiz https://hsgm.saglik.gov.tr/depo/birimler/saglikli-beslenme-hareketli-hayat-db/Yayinlar/kitaplar/fiziksel-aktivite-bilgi-serisi/seker-hastaligi-ve-egzersiz.pdf