Birileri bu eski öğretiye Çerkes soylularının ahlak yasası diyor. Ve birileri de gerçekte din ile hiçbir ilgisi olmamasına rağmen, sihirbazların dini diyor. Kafkas yogası veya ‘Vork Xabze’, birkaç bin yıl önce ortaya çıktı. Ancak 21. yüzyılda bile anlamını yitirmedi. Kafkas Yoga Derneği Başkanı Zaur Jane Kirimizoviç, “Sovetskaya Adygeya” ile yaptığı söyleşide, yüzyıllar önce sadece elitlerin yararlandığı ‘Vork Xabze’nin temelleri hakkında konuştu.
-Zaur Kirimizoviç, Kafkas Yoga Derneği’ni kurdunuz. Bu nasıl gerçekleşti?
– Yaklaşık 20 yıl önce “Uzun Yaşamın Tadı” adlı bir kitap yazmaya karar vermiştim. Bilgi toplamaya başladım ve Abaza kökenli filozof ve yayıncı Murat Yağan’ın “Abhazların Uzun Yaşama ve Sağlık Kitabı”na ait bir linke rastladım. Bu kitap ilk olarak 2003 yılında Kanada’da İngilizce olarak yayımlanmış. Basitçe söylemek gerekirse, atalarımızın deneyimlerini kullanarak nasıl dolu dolu ve mutlu yaşayacağımıza dair bilgileri içeriyor. “Fiziksel ve zihinsel olarak nasıl sağlıklı olunur”u anlatıyor.
Kitabı tercüme ettim ve Murat Yağan’ın öğrencileriyle iletişim kurarak hakkındaki her şeyi öğrendim. Gençliğinde çok ciddi bir yaralanma vakası geçirmiş olmasına rağmen 98 yaşına kadar yaşamış. At sırtında yüksek atlamada dünya rekoru sahibiymiş, 1936 yılında Berlin Olimpiyatları’na katılmış. 98 yaşına kadar yaşadı, ancak gençliğinde çok ciddi bir yaralanma geçirmişti. Atla engel atlamada dünya rekoru sahibiymiş, 1936’da Berlin Olimpiyatlarına katılmış. Engel atlarken dengesini kaybederek düşen at, toynağıyla Yağan’ın karnını tekmelemiş. Yağan, ölümün eşiğine gelmiş ama hayatta kalmış. Ve Kafkas yogası veya ‘Vork xabze’ olarak adlandırdığı yöntem sayesinde neredeyse 100 yıl yaşamış. Bu doktrini Kanada’da 40 yılı aşkın bir süre öğretmiş.
-Neden yoga? Bu terim Kafkasya’dan çok Hindistan ile alakalı değil mi?
-Genel olarak doktrin, ‘Vork Xabze’ olarak adlandırılıyor. Yoga, harici bir terimdir. Kont Walewski adında ünlü bir siyasetçi vardı. Çarlık Rusya’sında Polonya büyükelçisiydi. Kafkasya’yı ziyaret ettiğinde bu öğretinin kişisel çalışmalarına şahit oldu. Devrimden sonra Amerika’ya giderek “Kafkas Yogası”* adını verdiği bir kitap yayımladı. Onunla birlikte bu terim başladı ve devam etti.
-Klasik Hint yogasıyla mı başladınız yolunuza?
-Evet. Üniversite yıllarımdan itibaren kadim sağlık geliştirme yöntemleriyle ilgilenmeye başladım, ama biz Çerkeslerin de böyle yöntemleri olduğundan şüphe bile duymuyordum. Sadece birkaç parça bilgim vardı. Mesela büyükannem baş ağrısından zihinsel yolla nasıl kurtulacağımı öğretmişti: Nefesinizi içinize çekip bir şekilde o ağrıya giriyor ve orada sanki ışıkları açıyorsunuz. Çocukluğumda bana söylediği o anı çok net bir şekilde hatırlıyorum. Bu yöntem gerçekten işe yaramıştı ve hâlâ da yarıyor. Büyüklerimiz bu öğretiyle ilgili bazı bilgilere sahipti. Bunun izlerine mesela Çerkeslerin benimsediği yemek kültüründe rastlanabilir. Yemek sırasında uzun molalar vermek gerektiğine inanılırdı, bu sayede vücut kendi kendini temizliyordu. Bu, modern bilim tarafından da kanıtlandı.
Zambiya’daki bir kolejde 3 yıl kimya dersi verdim. Çok ilginç bir klasman sistemine sahipler. Üç grup vardı: İlki, üniversiteye gitmek isteyenler için kimya; ikincisi, mühendis olmak isteyenler için; üçüncüsü ise ailelerini doğru beslemek adına bilimsel görüş açısını bilmek zorunda olan geleceğin ev kadınları için.
Ülkenin nüfusu, yaklaşık 1 milyonu Hintli olmak üzere toplam 5 milyon. Bu nedenle Hint yogasının neredeyse tüm alanlarını inceleme fırsatım oldu.
Zambiya’da geçirdiğim birkaç yıldan sonra Tibet yogasıyla tanıştım, Napoli Üniversitesi’nden Prof. Namkhai Norbu Rinpoche’den dağ yogası (dağ duruşu) öğrenmek için Moskova’ya gittim. Bu arada Kafkas yogasına benziyor: Durağanlık yok, hareket ve belirli bir ritimde nefes alma var. Ancak, Kafkas yogasındaki nefesler farklı, çok otantik.
Murat Yağan, yoganın farklı yönlerinin, gezegenin nüfusu azken ortaya çıkan belirli bir öğretinin kültürel tasvirleri olduğuna inanıyordu. Bir yorumlamaya göre, farklı kollara ayrılma durumu ‘Tufan’dan sonra gerçekleşti. İnsanlar gezegenin farklı yerlerinde hayatta kaldılar: Dağlık bölgelerde. Ve bu öğretiler, yöresel ve kültürel yorumlarla korundu.
-Kafkas yogasının Hint ya da Tibet yogasından ne gibi farkları var?
-Kafkasya geleneği, sanat eğitiminde etrafa “elmaslar” saçmıştır. Mesela dans… Bu, gerçekten güçlü bir meditasyondur. Kadın ve erkek, flörtün en incelikli seviyelerine yükselip benzersiz bir duruma girdiğinde… Tüm profesyonel dansçılar bunu doğrulayacaktır.
Çerkeslerin kaybolmuş sanat formlarından biri de üzerinde beş delik bulunan ve kamıştan yapılan flütü çalmak… Bu deliklerin her biri belirli bir renge tekabül ediyordu. Bu enstrümanı çalan kişinin, vücudunun belli bölgelerinde bu renkleri yansıtması gerekiyordu; bu yolla da günün moda deyimiyle detoks ya da bütün vücut temizlenmiş oluyordu.
Renk dağılımına sahip 7 çakra ile çalışılan Hint yogasının aksine, Kafkas geleneğinde 5 renk kullanılır mesela. Aslında bunlar sinir sisteminin belirli boğumlarıdır, biz bunlara “uzay yuvaları” diyoruz ve bunlara odaklanarak belirli hedeflere ulaşabilirsiniz. Bunlar, Murat Yağan tarafından ayrıntılarıyla anlatılıyor.
-Murat Yağan’ın kendisi neyi baz alıyordu? Bilgiyi nereden aldı?
-Yetiştirilme tarzından… Bu geleneğin içinde büyütülmüştü. Bir prensti ve o görev için eğitilmişti. Yetiştiriliş tarzının tüm yönlerini yazabilecek belki de son kişiydi ve o da her şeyi kayıt altına aldı.
-Yani ondan önce hiç kimse bu öğretiyi yazıyla kayıt altına almamış mı?
-Ne yazık ki hayır. Nart destanları nasıl aktarıldı? Ağızdan ağıza… Atalarımız hepsini ezbere biliyordu. ‘Vork Xabze’de olan da aynısı.
-Nart destanlarında bu öğretiden bahsediliyor mu?
-Destanda “iç beden” ibaresi vardır. Setenay Guaşe, nehir ile iletişime geçer ve iç beden durumuna girer. Savsırıko, fiziksel değil içsel olarak tasarlanmıştır.
Bu arada, Nart destanlarının Avrupa’da bilinir olmasında Murat Yağan’ın büyük rolü olmuştur. Fransızcası iyiydi ve Çerkesler hakkında bilgi toplayan Fransız akademisyen France Georges Dumezil’in çevirmeniydi. Yağan, Türkiye’deki tüm Çerkes köylerinde Dumezil’e rehberlik yaptı ve her şeyi yazdı. Nart destanlarının ilk olarak Avrupa’da yayımlandığını herkes bilmez.
-‘Vork-Xabze öğretisi sadece elitler için mi geçerliydi?
-Öyle olduğuna inanılıyor. Çocuklar 5 yaşlarından itibaren kendini buna vakfediyordu. Aynı zamanda, herhangi bir sosyal sınıftan bir çocuğun yaratıcı beceriler sergilediği fark edilirse, ona da öğretinin temelleri hakkında eğitim verilirdi. Bu da statü kazanmayı mümkün kılardı. Bu arada çocuk yetiştirme ile ilgili günümüzle de bağlantılı birçok yön var.
-Bir örnek verebilir misiniz?
-Mesela bir çocuk sandalyeye çarptığında annelerin çoğu şöyle der: “Ne kötü bir sandalye. Sana vurdu”. Çocuk bu durumda kendisinin hatalı olmadığı ve suçlunun başka yerde aranması gerektiği bilincine sabitlenir. Bu da psikolojisinin şekillenmesinde çok olumsuz bir etki yaratır.
Kafkas geleneğinde bunu farklı şekilde yaptılar. Çocuğa şu söylendi: “Acının karanlık bir dolaba kilitlenmiş yaramaz bir çocuk olduğunu farz et. Gözlerini kapa, zihninle o dolaba gir ve nefesini verirken ışığı aç”. Çocuk bunu hayal eder, derin derin nefes alır ve acı gerçekten geçer. Çünkü bu yolla iyileştirici endorfinlerin salınmasına yardımcı oluruz. Bunun bilimsel temeli de var. Çocuk aynı zamanda psikolojik olarak doğru şekillenir. Durumun birtakım suçlu etkenlere değil, kendisine bağlı olduğunu anlar.
Bir insan dış etkenlere farklı şekillerde tepki verebilir. Ortalama bir insanın her gün irili ufaklı yaklaşık 300 sorunla karşılaştığı tahmin ediliyor. Bu sorunlara nasıl tepki vereceği ve sorunlar karşısında nasıl hissedeceği, yetiştirilme şekline bağlıdır.
Kendinizi tedavi edin, böylece çevrenizdeki 1.000 kişi de sağlıklarını düzeltecektir. Pozitiflik kaynağı olmak çok önemlidir. Bunu size diplomalı bir kimyager olarak söylüyorum. Bu, biyokimyamızı değiştirir. Ve metabolizmamızı etkiler.
-Belki de Kafkasyalıların uzun ömürlülük fenomeninin özünde tam da bu var.
-Kesinlikle. İnsanlar bunu biliyordu. Bu yüzden de bunları yeniden canlandırmak ve öğretmek çok önemli. Ben ve birkaç meslektaşımın şöyle bir fikrimiz var: Her yaştaki insana vücuduyla neler yapabileceğini öğretmek (böylece vücudu üst düzeyde işlev görecek) için bir kurs düzenlemek…
-Takipçileriniz var mı?
-Maykop, Krasnodar, Beloreçensk, Ust-Labinsk ve Moskova’da gruplarım var. Pandemi başlangıcından beri çevrimiçi ders veriyorum. İnsanları Kafkas yogasıyla tanıştırıyorum.
Şimdi ilginç bir proje başlatılıyor: Terra Sensus Duyu Akademisi… Birkaç kişi tarafından hayata geçirildi. Eski zanaat ürünlerinin kadim Çerkes gelenekleri temelinde yeniden yaratılacağı çömlekçilik ve demircilik atölyelerinin de yer alacağı bir mekân. Ekolojik bileşenlerden oluşan ayrı bir blok da olacak. Ben de ‘Vork Xabze’ eğitimi vereceğim. Akademi, Guam Geçidi civarında kurulacak. Bu mekân tesadüfen seçilmedi: Dağlarımızda özel bir enerji var.
-Kendilerini medyum olarak tanımlayan insanların sık sık Adigey’e geldiklerini ben de duydum. Bunun nedeni, Adigey’deki dağların güçlü bir enerjisi olduğunun düşünülmesi…
-Gerçekten de öyle. Atalarımızın binlerce yıl dua edip meditasyon yaptığı kadim Çerkes bahçeleri ve meşe koruları, titreşimsel güçlerini yitirmedi.
Adigey’e gelen Tibetli eğitmenlerden biri müthiş bir ifade kullanmıştı: “Sizler meditasyonun tam da içinde yaşıyorsunuz”. Burada öyle bir atmosfer hissetmişti ve bu tür duyguları daha önce sadece bir kez Hindukuş’ta (Orta Asya’da bir sıradağ) deneyimlediğini itiraf etti.
Eşsiz bir yerde yaşıyoruz. Bir zamanlar sadece elitlere özgü olan benzersiz bilgilere erişimimiz var. Ve mümkün olduğunca çok insanın bu bilgileri kullanmasını istiyorum.
(Sovetskaya Adygeya)
*Kont Walewski’nin 1920’li yıllarda ziyaret ettiği Kafkasya dağlarında öğrendiği yoga öğretileriyle Zerdüştlüğün mistik geleneklerini bir araya getirerek yazdığı kitap, 1955 yılında yayımlanmıştır.
Zaur Jane’nin web sitesi: https://www.kaf-yoga.com/
Çeviri: Serap Canbek