Yok olmaya yüz tutmuş bir dil: Romeika

0
670

UNESCO’nun Tehlike Altındaki Diller Atlası’na göre Türkiye’de 15 dil tehlike altında. Atlasta; ‘Güvensiz’, ‘Açıkça tehlikede’, ‘Ciddi tehlikede’, ‘Kritik boyutta tehlikede’ şeklinde 4 kategoriye ayrılan diller arasında bulunan Pontus Yunancası (Romeika), ‘Açıkça tehlikede’ kategorisinde yer alıyor.  

Günümüzde yaklaşık 5 bin kişi tarafından konuşulan Romeika, Trabzon’un yoğun olarak Tonya, Çaykara, Dernekpazarı, Maçka, Of, Sürmene, Köprübaşı gibi ilçelerinin bazı köylerinde kullanılıyor. 

  

Sokrates ve Platon’un dili Romeika 

İngiliz Independent gazetesinin 3 Ocak 2011 tarihli “Romeika” haberinde yer alan ifadeler şöyle: 

“Türkiye’nin kuzey doğusundaki uzak bir bölgede, Karadeniz kıyısına yakın izole bir topluluğun, soyu tükenmiş antik Yunanistan diline oldukça yakın bir Yunan lehçesi konuştuğu tespit edildi. 5 bin kadar insan lehçeyi konuşuyor ancak dilbilimciler bunun antik Yunancaya en yakın, yaşayan dil olduğuna ve Sokrates ve Platon’un diline ve nasıl evrimleştiğine dair eşi görülmemiş bir anlayış sağlayabileceğine inanıyor. 

Dilbilimciler, Pontus Rumcasının bir çeşidi olan Romeika lehçesinin, bugün konuşulan dilin diğer biçimlerinde gözlemlenmeyen, eski Yunanca ile yapısal benzerliklere sahip olduğunu buldular. Romeika’nın kelime dağarcığı da antik dil ile paralellik göstermektedir.” 

Cambridge Üniversitesi’nden filoloji uzmanı Dr. Loanna Sitaridou’nun bölgede yaptığı araştırmaya da yer veren haberde; bugün bilinen diğer Yunan lehçelerinde mastar kullanımının kaybolduğunu vurgulayan Sitaridou, Romeika lehçesinde yalnızca mastarın olmadığını, aynı zamanda Latin dilleri dışında daha önce gözlemlenmemiş mastara ait ilginç yapılar bulunduğunu ileri sürdü. Sitaridou’ya göre bugün Romeika lehçesini konuşanların antik Yunanlıların doğrudan torunları mı olduğu, yoksa antik Yunan kolonicilerinin zoruyla onların dillerini kullanan yerli bir halktan mı geldikleri bilinmemekte.  

“Dilde dejenerasyon var” 

Trabzon Çaykara’da, eski adı Aşağı Ogene olan Köknar köyünde yaşayan Enver Narcı, Karadeniz bölgesinde ana dili olarak Rumca olan insan sayısının günümüzde oldukça azalmış olduğunu söyledi. Narcı, “Bu dil, bugün sadece Trabzon ili sınırları içerisinde bulunan birbirinden kopuk farklı birkaç lokal bölgede konuşuluyor. Bu bölgeler arasında da farklılıklar ve değişen oranlarda dilde dejenerasyon var. Bir bütünlükten söz etmek aslında zor” dedi. 

Bu bölgede anadil olarak bu dili konuşan insanların bir talep ya da beklentileri olmadığını söyleyen Narcı, “Şüphesiz ki çok değerli ve korunması gereken bir dil. Dilin yok oluşuyla birlikte kültürel ögelerin de kaybolacak olması bu dilin korunmasını daha önemli kılıyor. Dilin yok olmaktan kurtulması ve geliştirilmesi ancak bu konuda devletin ve bu ülkedeki üniversitelerin katkısı ile yapılacak çalışmalarla mümkün. Anadil eğitimi, bu dilin korunması ve yaşatılmasına yönelik çalışmalar ve dili konuşan insanların bu sürece katkısı ile bu yok oluş sürecini durdurmak ya da belki de geciktirmek mümkün olabilir’’ diye konuştu.  

Trabzon’un Tonya ilçesinin Kumyatak Vadisi olarak bilinen bölgesindeki Yakçukur Mahallesi’nde yaşayan Fikri Başkan, Romeika’nın günümüzde Tonya ve Çaykara gibi yaşam koşullarının zor olduğu, sosyal-ekonomik açıdan geri, sürekli göç veren ve hem yaşlı nüfusu hem de genç nüfusu azalan yüksek dağlık alanlarda konuşulduğunu söylüyor. 

  

“Son 30 yıl içerisinde doğan çocuklar daha fazla Türkçe etkisinde kaldı” 

Romeika dilinin yok olmaya başladığını belirten Fikri Başkan, sözlerine şöyle devam etti: 

“Özellikle iletişim araçlarının yaygınlaşması ile birlikte, radyo, televizyon ve daha sonra da internet ile Türkçe, günlük hayata ve evlere daha çok girmiş ve son 30 yıl içerisinde doğan çocuklar daha fazla Türkçe etkisi altında kalmışlardır. 30-40 yıl önce doğan çocuklar, okula başlayana kadar sadece anadili Romeika’yı bilir, Türkçe’yi de ilkokula başladıktan sonra öğrenmeye başlardı. Bugünse durum tam tersi. Bunun bir nedeni, az önce belirttiğim gibi iletişim araçlarının yaygınlaşması, dış çevre ile etkileşimin artmasıdır. Bir diğer nedeni ise, artık ailelerin bir kısmının geçmişte okula başladıklarında Türkçe bilmedikleri için yaşadıkları okul ve eğitim hayatının başındaki güçlüğü çocuklarının yaşamasını istememeleridir. Bunun için aileler çocuklarına önce Türkçe öğretmekte, onlarla Türkçe konuşmaktadır. Bu durum Romeika’yı bugün doğan çocukların ana dili olmaktan çıkartmış, çevreden ve büyüklerinden kulak dolgunluğu ile öğrenilen ikinci bir dile dönüştürmüştür. 

Yine, 30-40 yıl öncesine kadar bu bölgede Romeika konuşan insanlar yalnızca kendi aralarında evlilikler yaparken bugün sadece Türkçe bilen çevre bölgelerden insanlarla evlilikler yapmaya başlamışlar. Bu durum sonucunda da anne ya da babadan birinin bu dili bilmemesi nedeniyle aile içinde dil üstünlüğü Türkçe’ye geçmiş, bu da doğan çocukların bu dili ana dili olarak öğrenememesine yol açmıştır.” 

  

“Yazılı kaynağı olmayan bir dilin yaşaması mümkün değil” 

Romeika üzerine bazı üniversitelerin dil bilimi bölümleri ile ortak projeler yürüten, Romeika üzerine derlemeler yapan ve Rumca şarkılar söyleyerek dilin müzikal olarak da duyulması noktasında çalışmalar yapan Merve Tanrıkulu ise, alfabe sorununa dikkat çekti. Alfabe sorununun Romeika’nın en büyük sorunlardan biri olduğunu söyleyen Tanrıkulu, bu konuya dikkat çekmek için yakın zamanda basılması planlanan ‘Küçük Prens’ kitabını, kendi köyü olan Ogene Rumcasına çevirdi. 

“Türkçe dışındaki dillerin eğitim dili olmasının Türkiye’yi böleceği ve farklı dilleri konuşan kesimleri birbirinden ayıracağı” gibi bir algı olduğunu düşünen Tanrıkulu şöyle konuştu: 

“Öncelikle bir çok dilde olduğu gibi Romeika’nın da yazılı kaynağa ihtiyacı var. Yazılı kaynağı olmayan bir dilin yaşaması mümkün değil. Daha sonra bu dili konuşan insanlara ulaşmak ve gerekli verileri toplamamız gerekiyor. Bu çalışmalar bizi dil bilgisi hazırlamaya yönlendirecektir. Böylece, en azından hem kültürü hem de dili gerçek anlamda koruma altına alabiliriz. 

Türkiye’de konuşulan dillerin eğitim dili olması daha da insanları birleştireceğine, birbirlerini anlayacaklarına inanıyorum. Kendi kültürünü bilmek, o dilde hikâyeler, söylenceler, şarkılar ya da yazılar, şiirler, makaleler vs. yazabilmek nasıl bir tehlike arz edebilir ki? Ben anadili Rumca olan ve Türkçe’yi sonradan öğrenen biri olarak söyleyebilirim ki hem bu ülkeyi hem de Türkçe konuşmayı çok seviyorum. Hiç bununla ilgili bir sorunum da olmadı aksine zenginlik olarak görüyorum. Ne mutlu ki iki dilde de kendimi ifade edebiliyor ve üretebiliyorum. Dil zenginliktir.” 

Tonya Melikşah Mahallesi’nde yaşayan 83 yaşındaki Fatma Arslan ise okuma yazma bilmediğini, Türkçeyi evlendikten sonra 20’li yaşlarda öğrendiğini belirtti. Arslan, “Yok olmaya yüz tutmuş tüm dillerin tekrar canlanacağı ve gelişeceği günleri görmek dileğiyle…” dedi.  

(Öznur Kalyoncu’nun özel haberi – Gazete Duvar) 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz