Bu üç kelimeydi göçük altından kurtarılmayı bekleyenlerin haykırışlarındaki sesin yankısı. Kimi karşılık buldu, kimi karşılık bulamadan yitip gitti binlerce binanın yıkıntısı altında, birer kum ve çakıl gibi yığılmış beton direklerine çarparak… Kimisi kendi acılarını unutup el uzattı yardım çığlıklarına, kimleri onlarca ve binlerce kilometre uzaklardan yetişmeye çalıştı. Soğuk, açlık ve susuzluğun bedenlere yüklediği ağırlık, acı, sessiz çığlıklara dönüşürken birileri gerçekleri fısıldadı, haykırdı yürekleri parçalayarak. Etleri çürüdü, kemikleri titredi kurtarılmayı bekleyen her çığlığa yetişmek için gittikleri yerde karşılaştıkları acı durum karşısında insanların! Kimi zaman bir yaşam tüneli açıldı onların sesi olmak, onlarla kurtulmak için, kimi zaman bütün yetişebildikleri hayatlara umut olmak istediler.
Oysa birileri daha vardı bütün bunlar olurken; böylesi bir felakettte, yıkımda insanların acılarının kalbine saplanan her beton yığınını parçalayarak onlar için bir kurtuluş ve çare olmak yerine, çaresizce bekleyenlerin sesi ve nefesi olmak yerine çaresizliklerinin, beceriksizliklerinin ve ikiyüzlülüklerinin tedirginliğiyle acıları siyasete malzeme yapma çabasına, fırsatçılığına, hâyâsızlığına düştüler.
Öyle birileri daha vardı ki depremde kurtarılanların etrafında “Tekbir” getirdiler. Eğitimli/bilinçli seslerin medyadaki yansımalarıydılar. “Allahüekber!” seslerinin ardındaki asıl gerçeklik inançlarındaki “kader” olgusunun halka sinmişliğini pekiştirmek üzere tasarlanmıştı. Yıkılan binaların altında can veren insanların ilahi bir adalet tarafından tescilli/tecellisiydi onlar. Ama ne hikmetse aynı ölen insanlara yaşayanların yakarışı, duası da ölümü kader gören ilahi adaletin kendisiydi!
Geçenlerde bu kaderci inanışa sahip bir kişi şöyle diyordu: “Her şey Allah’tan; öldüren de yaşatan da o… Bu bir sınama! (Allah’ın ayrım yapmaksızın sınadığı bu coğrafyada tekbir sesleri arasında birileri kameralar önünde kurtarılırken, en yakınlarını kaybedenlerin de ‘tekrar canlarını alan Allah’a yalvarması ve sığınması siyasal İslamın ideolojik yayılmacılığının, başarısızlığının, beceriksizliğinin, yalan ve talan üzerine kurulu sisteminin ifşasının ortaya çıkma ihtimali üzre aciz kaldığı her yerde kendini kurtarmak için ilahi adalete sığınma planlarının başarısıdır.) Bu öyle bir inanış ki ölümü kutsal kılanla yaşamı bir lütufmuş gibi görenlerin tam teslimiyeti ile ilgili bir durum. Yani siz ülkeyi kime teslim ettiyseniz, en alttaki eğitimsiz, cahilleştirilmiş ve dinle sınanmış sesler onun sesini taklit edecek ve haykıracaktır.
Yaşanan acıları, insanların çaresizliklerini, yardım çığlıklarını siyasetin malzemesi haline getirmek, deprem üzerinden prim yapmaya çalışmak, milyonlarca insanın gözlerinin içine baka baka “yalan” söylemek, acılardan ve kaostan beslenen “faşizmin” dilidir. Acıların ve yıkımların altında kalsak da, evsiz barksız sokaklarda donsak da birbirimizin yaralarını saracağız. Sizin gibi hırsızlara ve din bezirgânlarına boyun eğmeyeceğiz…
Bizler sizlerle aynı dili konuşmayacağız, susmayacağız, haykıracağız!..
Akkhibarg