“Atalarımızın Yolu” belgeselinin çekilmesi geçen yıl temmuz ayında planlanmıştı. Planlama Çetaw Ahmet, Duğ Miraç ve benim aramda yapıldı. Hem yürüyüş hem çekim gerçekleştirilecekti. Ben Türkiye’den bir grup götürecektim. Gelenekselleştirip her yıl düzenleyecektik.
Planlama gereği ben ve iki arkadaş diğer gruptan 3 gün önce yola çıktık. O arada bu yürüyüş sosyal medyadan duyurulunca bizim dışımızda da diasporadan niyetlenip gelme beyanında bulunanlar oldu. Kişi sayısı 20-25’ti. Fiili duruma gelince bu sayı 10’a düştü. Gelemeyenlerden biri önceki KAFFED yönetimindeydi. Onun girişine izin verilmedi. Yürüyüş 26 Temmuz’daydı. Miraç, 20 Temmuz’da deneme çıkışında kalbine yenik düştü. Ölümünden 2 saat önce yola çıkmıştım. Yolda WhatsApp üzerinden şakalaşıyorduk. O dağdan, ben yoldan fotoğraf atıyordum. İletişim kesildi. 30 dakika sonra kötü haber geldi. Yola devam ettim. Cenaze evinde başta Ersin olmak üzere herkes yürüyüşü yapmamızı istedi. 15 kişi yola çıktık, 10 kişi tamamladık.
Duğ Miraç, 1959 yılında Türkiye’de, Samsun ili, Kavak ilçesi, Sıralı Köyü’nde doğdu. Ailesi büyük sürgünde Çerkesya’nın Ubıh bölgesinden Samsun’a gelmişti.
Çocukluğundan itibaren ailesinden duyduğu vatan hikâyeleri ile yoğrulmuştu. Öylesine yoğrulmuştu ki ilkgençlik yıllarında anavatanın bulunduğu Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) kapılarını zorlamaya başlamıştı. O dönemde çok zor olmasına rağmen vatana dönüş amacından hiç vazgeçmedi. SSCB Konsolosluğu’na vatandaşlık için başvurdu. O dönemde başaramasa da SSCB’nin dağılmasından sonra anavatanına dönme olanağı buldu. Kendisi gibi anavatanın kapılarını zorlayan Çurmit Ersin ile vatanında evlendi. Karşılaştığı her türlü zorluğu yenmeyi başardı. Adeta anavatan ile diaspora arasında köprü oldu. SSCB’nin dağılmasına, iç savaşlara tanık oldu. Bu değişimler sırasında birçok zorluk çekti. Ancak eşiyle birlikte tüm zorlukların üzerinden gelmesini bildi. Diasporadan gelip de onun çayını içmeyen, ekmeğini yemeyen neredeyse yok gibiydi. Soğukkanlılığı ona her türlü başarının önünü açtı. Anavatanında çocuklar yetiştirdi. Torunları oldu. Onlara ilk önce anadili Adıgabzeyi ve kültürü öğretti. Anavatan ile diaspora arasında köprü oldu, bu amaçla kurulan Lemiç Xase’nin yönetiminde görev yaptı. Diasporadan gelecek kişilerin konaklaması için inşa edilen Tıj İlkay Misafirhanesi binasının yapımı için maddi ve manevi çabalar harcadı.
En sevdiği şeylerden biri, vatanının dağlarının güzellikleri, akarsuları idi. Kafkasya’nın dağlarına adeta âşıktı. Sürekli dağlarda yürüyüş yapar, diasporadan gelenleri de mutluluğuna paydaş ederdi. Mezıtha, Fitş, Oşten onsuz olmazdı. Her fırsatta ziyaret ederdi. Bu yıl Mezıtha, Fitş ve Oşten’i daha da mutlu edecekti. Onlara diasporadan oldukça fazla ziyaretçi getiriyordu. Bunun için tüm hazırlıklarını yapmıştı. 26 Temmuz 2024 günü büyük ziyaret gerçekleşecekti. Tüm hazırlıklar tamamdı. Hedef Oşten ve Fitş’i geçmek, Ubıh bölgesinde yürüdükten sonra sahildeki Tığemıs ilçesine ulaşmak, oradan trenle Maykop’a geri dönmekti. Tren biletlerini bile almıştı. Çok heyecanlıydı. Diasporadan ve anavatandan katılacak dağcılarla 60 km yürüyerek Dagomıs’e (Tığemıs) ulaşılacaktı. 20 Temmuz’da diasporadan yola çıkılmıştı. Miraç aynı gün Oşten Dağı’na antrenman yürüyüşü yapacaktı. Güzel bir gündü. Sabah arkadaşlarıyla yola çıktı. Hedefe yaklaştı. Çok sevdiği şelaleden su içti. Kısa bir süre sonra kalbine yenik düştü. Arkadaşlarının tüm çabaları yetersiz kaldı. Ruhunu, çok sevdiği Oşten Dağı’na bırakmıştı. Mezıtha ve Fitş artık öksüz kalmıştı. Çok sevdiği yol arkadaşları Kuşha Arslan, Çetaw Ahmet, Melbox Erol, Mezıhako Güven, Miraçsız ve çaresiz kalmışlardı. Miraç’ın ruhu ise onlara ‘Durmayın, devam edin, ben sizinleyim’ diyordu.
Öyle de oldu. Miraç’ın arkadaşları Kuşha Arslan, Sımha Cahit, Melbox Erol, Meretıko Abdullah, Bğuaşe Ahmet, Çetaw Ahmet aynen planlandığı gibi, 26.7.2024 tarihinde Maykop’taki Lemiç Xase’de toplandılar. Saat 05.30’da yola çıktılar. Ekip önce Mezıtha’nın önünde durdu. Mezıtha’nın temiz oksijeni alındıktan sonra Guzeripl’e gidildi. Guzeripl’te kısa bir moladan sonra yürüyüş başladı. Parkurun başında bulunan Ulusal Park yetkililerine yürüyüş izinleri ve biletler teslim edildi. Ekibe geçici kılavuzluk yapan Brüç Maliç güzergâh hakkında yürüyüşçülere bilgi verdi. Ekip kılavuzlarından Xuaj Davut da güzergâh konusunda açıklamalarda bulundu. Kısa bir süre yürüdükten sonra mola verildi. Kısa konuşmalar yapıldı.
İlk hedef, Miraç’ın yaşamını yitirdiği noktaya ulaşmaktı. İki saatlik yürüyüşten sonra hedefe ulaşıldı. Önce Miraç’ın su içtiği mini şelale ziyaret edildi. Ardından Miraç’ın yaşamını yitirdiği taşın etrafına toplanıldı. Bu alanda çok duygusal anlar yaşandı. Miraç’ın ruhundan ayrıldığı yerde yanında bulunan Aslan, Ahmet, Erol ve Güven’in aynı alana gelindiğinde duydukları hüzün ve acı tarif edilemez bir şekilde hem yüzlerine hem gözlerine yansıyordu. Ardından Miraç için toplu dua edildi. Konuşmalar yapıldı. Daha sonra Miraç’ın ruhunun ayrıldığı kayanın üzerine Adige ve Abaza bayrakları asıldı. Ekip yola koyuldu.
Zorlu yolculuğun ilk etabı 12 km idi. Yürüyüş bölgesi Awılh bölgesi idi. Oşten ve Fitş Dağı’nın zirvesine çok yakın patikalardan yürünüyordu. Zaman zaman 2.900 metre yüksekliğe ulaşılıyordu. Dağların hemen alt vadilerinde, ırmak kenarlarında önce eski Abzeh, sonra ise Ubıh köyleri başlıyordu. Köylerden eser kalmamıştı. Bütün bölgeyi ormanlar kaplamıştı. Ekip bu yerlerden geçerken adeta tarihi yaşıyordu. Bir taraftan tarihi yaşamanın hüznü, diğer taraftan izlenen rotadaki doğal güzelliklerin verdiği haz harmanlanmıştı kafalarda. Hemen 200 metre alt tarafta 50-60 metrelik ağaçlardan oluşan ormanlar, çevrelerinde dünyanın bütün çiçekleri… Bu ortamda yürüyordu ekip. Zaman zaman dinlenip mola veriliyordu. Su ihtiyacı doğanın lütfettiği en güzel kaynaklardan karşılanıyordu. Dağların yamaçlarından fışkıran billur gibi kaynak suları içiliyordu. Yürüyüşün 11’inci kilometresinden sonra nihayet konaklanacak alan görülmüştü. 20 dakikalık bir yürüyüşten sonra alana ulaşıldı. Hava soğuk ve kısmen yağışlıydı. Her ne kadar ağustos ayı da olsa dağlardaki ısı 1 ile 10 derece arasında değişiyordu. Alanda çadır kurulacaktı. Kampın müdürü, Abzehlerin Meretıko sülalesinden bir kişiydi. Çetaw Ahmet ve Huaj Davut, Meretıko Murat ile çadır yerleri konusunda konuştular. Murat ekibe kapalı alandan yer verdi. Çadır kurmaya gerek kalmadı. Ekip bir süre dinlendikten sonra yemek faslı başladı. Yemekten sonra uyku tulumlarına girilip uyundu. Sabah erkenden kalkıldı. Ekip birinci etabın zorluğundan dolayı devam edip etmeme konusunda tartışma başlattı. 15 kişilik ekipten 5 kişi yola devam edemeyeceğini beyan etti. Bunun üzerine 15 kişilik ekip 10’a düştü. Ekip arasında vedalaşıp bazı gereksiz eşyayı da geri göndererek yola çıktı. Çıkışta fotoğraf çektiren ekip, bir süre daha önceden yolda yaşamını yitiren dağcılar için taşlara yazılan yazıları inceledikten sonra yola devam etti. Bir süre ormanda süren yolculuktan sonra kısmi karlı dağlara ulaşıldı. Kar üzerinde yüründü. Grup zaman zaman yolda başka dağcı ekiplerle karşılaştı. Bazen mola verip dinlenildi. Sular içildi. Yiyecek atıştırıldı. Yola devam edildi. Yola devam edenler; Çetaw Ahmet, Keref Albuz, Sımha Cahit, Bğuaşe Ahmet, Meretiko Abdullah, Melbox Erol, Koçase Kadir, Huaj Davut, Mezıhako Güven, Yağan Albuz.
İkinci etap olan Fitş Dağı’nın etekleri, bitki örtüsü açısından oldukça zengindi. Yürüyüş, insanların boylarını aşan çiçeklerin içinden devam etti. Bir süre yol alındıktan sonra mola verildi. Ekip ihtiyaçlarını gidererek yola devam etti. Su ihtiyaçları yine dağlardan gelen mini şelalelerden karşılanıyordu. Arada ufak tefek ayak yaralanmaları oluyordu. Kısa tedavilerden sonra yola devam ediliyordu. Ekipten Cahit Hoca’nın ayak parmağı ciddi ölçüde yaralanmıştı. Grubun yanından geçen bir Rus grup, kampa götürmeyi teklif etmişse de Cahit Hoca yürüyüşün ruhuna uygun olarak teklifi reddederek devam etti. Yürüyüşün ikinci etabının yarısı geçildikten sonra rakım düşmeye başladı. Rakımın düşmesiyle orman alanları başladı. Devasa kayın ağaçlarının arasında sık sık bulunan şelalelerle devam etti yürüyüş. Yolda zaman zaman wored’ler söylendi. Akşam saat 17.00 gibi rakım 100’ün altına düştü, ısı yükseldi. Fitş Dağı’nda +1 derece olan ısı, bu bölgede +27 dereceyi buldu. Ekip artık Ubıh bölgesindeydi. Yemyeşil devasa ormanların arasından süzülen Şaxe Nehri’nin kenarından yürüyordu grup. Bir saatlik yürüyüş sonucunda kamp yerine ulaşıldı; adı, Babug Aulh idi. Ekip çadırlara yerleştikten sonra ilk iş Şaxe Nehri’ne girip serinlemek oldu. Sonra hava karardı. Bu arada bir ateş yakılıp yemek yapıldı. Topluca yemek yenip dinlenmek üzere çadırlara çekilindi.
Sabah erken kalkıldı. Kahvaltı yapıldı ve yola çıkıldı. 24 km’lik üçüncü etap yürünmeye başladı. Nihayet Soloh Aulh yerleşim yerine ulaşıldı. Soloh Aulh bölgenin turistik yörelerinden olup, otellerin bulunduğu eski bir Ubıh yerleşkesi idi. Soloh Aulh’ta kısa bir süre bekledikten sonra otobüse binilip Tığemıs adlı sahil ilçesine ulaşıldı. Şehir içinde bir süre yüründükten sonra sahile inip denize girildi. Daha sonra trene binip Maykop’a dönüldü.
Senaryo: Bğuaşe Ahmet Cevat Benk
Sunan: Susanna Guchetl
Kamera: Bğuaşe Ahmet Cevat Benk
Montaj: Adigey TV