Mersin Kafkas Kültür Yardımlaşma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Ateşalp ile hem üç dönemdir yönetim kurulu başkanı olarak sürdürdüğü dernek çalışmaları, hedefleri, planları üzerine sohbet ettik hem de Jineps okurları için kendisini tanıtmasını istedik.
-Biraz kendinizden bahseder misiniz?
-1975, Mersin doğumluyum. Adana, Tufanbeyli Akpınar Köyü’nden, Mıza sülalesindenim. Beş kardeşin en küçüğüyüm. İlk, orta, lise eğitimimi Mersin’de tamamladıktan sonra Antalya’da turizm eğitimi aldım. Ardından Hollanda’da turizm alanında eğitimimi tamamlayıp, doğup büyüdüğüm şehir olan Mersin’e dönerek ticaret ve siyaset hayatına atıldım. Otel işletmeciliği, yemek hizmeti ve yiyecek tedarik sektöründe faaliyetlerde bulundum. Ticari çalışmalarıma aktif olarak devam etmekteyim. İki kız babasıyım.
“Çocuklarımız dil bilmiyor, örf ve âdetlerimizden gittikçe uzaklaşıyor”
-Mersin derneğine 3. dönem seçiliyorsunuz, bu bizim camiada pek rastlanan bir durum değil. Üstelik bir Abhaz olarak Çerkesleri bir arada tutmak kolay olmasa gerek…
-2021 yılında Mersin Kafkas Kültür Yardımlaşma Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığı’na, toplumumuzda ben ve benim gibi asimilasyona uğramış nesil adına aday olduğumun bilinmesini isterim. Baba Abaza, anne Kabardey olunca evde konuşulmadığı için Çerkesçe öğrenemedik.
Bizler dil öğrenemesek de her zaman övündüğümüz Çerkes örf ve âdetlerimizi bilerek büyüdük. Günümüzde, geçmişte bizlerin yaşadığı bu şanssızlığın daha fazlasını çocuklarımız yaşıyor. Çocuklarımız dil bilmiyor, örf ve âdetlerimizden gittikçe uzaklaşıyor, derneğe gitmiyor. Artık evliliklerde soydaş bağı önemsenmiyor.
Mersin, diğer soydaşlarımızın yaşadığı bölgelere bakarak Kafkas halklarının tüm boylarının buluştuğu (Adige, Abaza, Çeçen, Ubıh, Abzeh, Avar, Hatko…), Çerkes kardeşliğinin bölünmeden, ayrışmadan yaşandığı nadir bölgelerden biridir. Farklı boylardan olmak, farklı görüş ve inanışlarda olmak toplumumuzu ayrıştırıp birbirinden uzaklaştırmamalıdır. Önemli olan damarlarında akan Çerkes kanını ve soyunu unutmamaktır. Her zaman gurur duyduğumuz, övündüğümüz Çerkes örf ve âdetlerimizi, geleneklerimizi, dilimizi nesilden nesile aktarabilmek hepimizin tek ve en önemli ortak amacı olmalıdır.
-Doğu Akdeniz Bölgesi’ndeki en eski dernek olarak diğer bölge dernekleri ile ilişkileriniz nasıl?
-Doğu Akdeniz derneklerimiz bizim komşu ve kardeş derneklerimizdir. Onlarla ilişkilerimizin kötü olma durumu olamaz, olmamalı da. Bizler Çerkes toplumunun birer bireyi olarak aynı amaç uğruna mücadele ettiğimizi hiçbir zaman unutmamalıyız.
-Toplumumuzun ve kurumlarının siyasetle ilişkisini nasıl buluyorsunuz, bu konuda da tecrübeleriniz var, değil mi?
-Göreve geldiğimiz günden bu yana birçok ilke imza attık. Pandemi sürecinde insanların bir araya gelmekten korktuğu, bir o kadar da yalnızlıktan bunaldığı dönemlerde “onlar bize gelemiyorsa biz onlara gidelim” düşüncesi ile “Çat Kapı” uygulamasını hayata geçirdik. Yaklaşık 10 bin km yol yapıp, başta değerlimiz olan yaşlılarımız olmak üzere 250 haneyi ziyaret ettik. Arkasından her hafta “Sandalyeni Kap Gel” projesini hayata geçirerek sahilde bir araya geldik. Kadınlarımız ve gençlerimize ücretsiz şehir dışı turlar düzenledik. Toplum üyelerimizin birbirini yüzeysel tanıdığını fark ettik ve Merkaf İş Dünyası’nı kurduk. Bizleri tanımayan birçok siyasi ve sivil toplum örgütünü ziyaret ettik ve iyi ilişkiler geliştirdik.
6 Şubat deprem felaketinin ikinci gününde Mersin Kafkas Kültür Derneği olarak deprem bölgesindeki soydaşlarımıza değerli halkımızın yardımlarını ulaştırdık, yanlarında olduk (Bu dönemde maddi manevi yardımlarını esirgemeyen tüm soydaşlarımızdan Allah razı olsun. Allah bir daha bizlere böyle büyük bir acı yaşatmasın).
“En büyük dileğim soydaşlarımızın da desteği ile bizlere yakışır bir dernek binasına kavuşmak”
Her dönemde sabit bir yönetim kurulu oluşturmak yerine, yeni yüzleri kazanmak adına, her dönem yeni arkadaşlarla devam ettik. Sivil toplum kuruluşunda görev almak fedakârlık gerektirir, gönüllülük esasına dayanır. Derneklerimizde alınan görevler de hiçbir çıkar ve fayda gözetmeden, fedakârlık ve özveri esaslıdır. Bu bağlamda yönetime geldiğim günden itibaren yanımda olan, fedakârlıkla çalışan, zamanını, emeğini dernek çalışmalarımız için harcayan tüm arkadaşlarıma buradan bir kez daha en içten teşekkürlerimi sunarım. İyi ki varsınız.
Değerli oylarınızla 3. dönem başkanlık görevini aldığımda soydaşlarıma yeni bir dernek binası için söz vermiştim. En büyük dileğim soydaşlarımızın da desteği ile bizlere yakışır bir dernek binasına kavuşmak ve bayrağı benden sonra daha güzel projelere imza atacak gençlerimize teslim etmektir.
-Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED) ve Dünya Çerkes Birliği (DÇB) ile ilişkileriniz nasıl? Ya da bu kurumların yaptıkları veya yapamadıkları nelerdir?
-DÇB, bana göre dünyadaki Çerkeslerin anavatan ile kurmuş oldukları bir gönül köprüsüdür. Bu köprünün oluşumu için de çok emekler verilmiş, gönül bağları oluşturulmuştur. Lakin manevi önemi bir yana, mevcut yapısı ile bizim için çok etkili olacağını düşünmüyorum. KAFFED genel kurulunda benim de birtakım uyarılarda bulunduğum; tüzük gibi önemli bir gündem konusu ile birlikte DÇB’nin gündeme gelmesi yanlıştı. KAFFED genel kurulunda tüzük gibi önemli bir gündem konumuz ve konuşulması gereken onca sorunumuz varken DÇB tartışması gündemimizi değiştirmiş, ikiliklerin ve ayrımcılığın yaşandığı, bizlere yakışmayan görüntülere sebep olmuştur. Sonuç olarak birlik, beraberlik ve ortak akıl değil ayrımcılık kazanmıştır.
“Destek ve güç birliği olmadığı sürece KAFFED koltuğuna aday olacak birilerini bulmamız gittikçe zorlaşacaktır”
Bizi temsil eden KAFFED ve işleyişi ile ilgili olumlu görüş ve kazanımların konuşulması gereken bir ortamda, bize hiçbir şey kazandırmayacak görüş ayrılıklarının neden olduğu tartışmaların zaman kaybından başka bir şey olmadığını düşünüyorum. Bizlerin derdi KAFFED’i nasıl daha güçlü, nasıl daha etkili bir hale getiririz çabası olmalı.
Türkiye’deki tüm dernekler KAFFED’in güçlenmesi için sorumluluk almalı ve gerçekten bu oluşum için faydalı olacağına inandığımız kişiler tarafsız bir şekilde seçilmeli ve desteklenmelidir. Bu destek ve güç birliği olmadığı sürece KAFFED koltuğuna aday olacak birilerini bulmamız gittikçe zorlaşacaktır. Bazı yokluklar ve zorluklar içerisinde harcanan emeğe ve çabaya değer verilmeli ve saygı duyulmalıdır. Bu koltuğa oturan kişiye her türlü destek verilerek, daha etkin ve daha saygın bir konuma getirilmelidir.