Türkiye mimari çeşitliliği ve zengin kültürel dokusuyla önemli bir ülke. Anadolu’nun dört bir yanına yayılmış geleneksel sivil mimari örnekleri -Safranbolu’nun cumbalı evlerinden Mardin’in taş konaklarına, Tire’nin avlulu yapılarından Göynük’ün ahşap evlerine ve Düzce’nin bölgesel sivil mimari örnekleri içinde Abhaz ve Adige kültürüne göre yapılmış evlerine kadar- yüzyıllar boyunca yerel iklim, yaşam tarzı ve kültürel birikimle şekillenmiş özgün yapılardır. Son yıllarda hızla artan kentleşme, imar politikaları ve kısa vadeli ekonomik çıkarlar, bu mimari mirası ciddi biçimde tehdit etmekte, aynı zamanda Düzce gibi 1. derece tarım alanı olan yerlerde tarım alanlarının geri dönülmez biçimde yok edilmesine sebep olmaktadır.
Özellikle kent yerleşimlerinin çevresindeki kırsal alanlar, tarım alanlarındaki yaygın uygulamalarda geleneksel kültürel miras olan evlerin müteahhitlere verilerek yıkılması, yerine katlı betonarme yapılar, siteler, AVM’ler inşa edilmesi fiziksel bir dönüşüm değil, kültürel belleğin silinmesi anlamına da gelmektedir. Bugün Düzce’de kent belleğini yaşatan bir yapı ne yazık ki yoktur. Kırsal alandaki sivil mimari örnekler de son yıllardaki imar rantına kurban edilmiştir. Ekonomik çöküş ile başlayan bu süreç, kırsal alanda atadan miras kalmış yer ve yapıların imar rantına “modernleşme” adı altında kurban edilmesidir.
Kentleşmenin kültürel mirası tehdit etmesinin yanında, bir diğer yıkıcı etkisi de tarım alanlarının imara açılmasıdır. Tarım alanları 3194 sayılı İmar Kanunu kapsamında yapılan plan değişiklikleri ve istisna olarak alınan plan kararları ile “rezerv yapı alanları” adı altında yapılaşmaya açılmaktadır. Siyasi kararların ve siyasetin etkin gücü ile uygulanan bu plan kararları, gıda güvencesini riske atarken, ekolojik dengenin de bozulmasına neden olmaktadır. Türkiye’de son 20 yılda 3 milyon hektardan fazla tarım alanı bu nedenle kaybedilmiştir. Kentsel dönüşüm alanlarının kırsal kesim ve tarım alanları içinde çözümü de bu olumsuzluğa ivme kazandırmıştır. Tarım politikalarının yanlış uygulamaları, tarım alanlarından elde edilen gelirin yetersiz olması, ekonomik getirisi daha fazla olduğu için kırsalda yaşayan halkın evlerini, tarlalarını inşaat sektörüne devretmesine neden olmaktadır.
Son 15 yıllık süreçte Düzce merkeze bağlı Adige ve Abhaz köyleri başta olmak üzere yükselen beton yapılar, bulunduğu bölgenin mimari dokusu ile hiçbir ilişkisi olmamakla birlikte, yılların yaşam kültür ve gelenekleri ile yoğrulmuş kültürel zenginliği de yok etmektedir. Burada dayatılan yeni yaşam alanlarında komşuluk, toplu yaşam kültürü, geleneksel âdet ve kurallar yer almamaktadır. Topluma yabancı yaşam anlayışı hızla kültürel erozyonu getirmekte ve toplum birbiri ile yabancılaşmaktadır. Bu çıkışın ilk kayıpları Düzce’nin Uzunmustafa Köyü’nde başlamış, depremin de tetiklediği sebeplerle hızla tüm merkeze yakın köyleri (mahalleleri) kapsayarak, dağ köylerine kadar ulaşmıştır. Siyaset bu değerleri asla sorgulamaz. Kullanır. Yerel yönetimler ve merkezi yönetim bu anlayışı yıllardır destekleyen politikalar izlemiştir. Bugün, bu değerler ile ilgili tartışmaların yoğunluğu, yanlış imar politikalarının dayatmasının bir gerçeğidir.
Çözüm, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, sivil inisiyatiflerin ve halkın katılımı ile oluşturulacak ortak kararların alınıp uygulanması ile yürütülür. Bu amaca uygun teşviklerin sunulması, kültürel mirasa ait yapıların restorasyonlarının yapılmasına yönelik çözümlerin üretilmesi, turizm, kültürel amaçlar ile ilgili alanlar yaratılması ve bu amaçlı fonların devreye sokularak uygulamaların yapılması gerekir. Bu hem kaybolmakta olan geleneklerimizi, âdetlerimizi ve kültürel miras değerlerimizi yaşatacak hem de asimilasyonu engelleyecektir. Yeter ki biz inanalım, bu amaçla çalışalım.