Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

‘Hafızamızı diri tutmalıyız’


Veysel Arıhan28 Mayıs 1945, Avusturya’da Drau katliamının yaşandığı gündür.

II. Dünya Savaşı’nda doğu cephesinde yenilgiye uğrayan Almanya ordusu Sovyetler Birliği’nden (SB) çekilirken, onlarla birlikte hareket eden geniş yelpazedeki halklar -sadece Kafkas halkları değil- Avrupa’da kamplara yerleştirildiler. Churchill, Roosevelt ve Stalin, Yalta Konferansı’nı gerçekleştirip Avrupa’nın paylaşımı dahil kararlar aldılar. Kamplara yerleştirilenlerin İngiltere ordusu tarafından Sovyet ordusuna teslim edilmesi aşamasında Drau faciası yaşandı.

Kafkas Vakfı organizasyonu ile nisan ve mayıs aylarında, Avusturya’nın Irschen kasabası ve başkent Viyana’da 2 aşamalı olarak Drau için anma etkinlikleri gerçekleştirildi. Etkinlik İstanbul’da devam etti. Kafkas Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Veysel Arıhan’la organizasyonla ilgili yaptığımız söyleşiyi okuyucularımızla paylaşıyoruz.

Drau faciası, temel hak olan yaşam hakkının ihlalidir; gerekçeler, nedenler ne olursa olsun…

Ve Drau bir sonuçtur. II. Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın faşist iktidarı, Avrupa’da birçok ülkeyi işgal ettikten sonra 1941’de Sovyetler Birliği’ne saldırmış, savaş boyunca 27 milyon Sovyet vatandaşı ölmüştü. Holokost -Yahudi Soykırımı- Almanya faşizminin eseridir. Bakü petrolüne ulaşmak için Kafkasya’yı işgale yeltenen Almanya’nın saldırıları sonucu Kafkasya’daki cumhuriyetlerimizde yitirilen insan sayısı da çok fazladır.

Bildiğimiz gibi insanlık suçlarını Stalin de sürdürmüş, başta Çeçen, İnguş ve Karaçay halkları olmak üzere SB coğrafyasındaki birçok halka sürgünlerle soykırıma varan facialar yaşatmıştır.

Sonuç olarak “Drau’ya giden yol” adı ile bir dosya çalışması yapmak düşüncesindeyiz. II. Dünya Savaşı dönemi, Almanya’nın Kafkasya’ya saldırısı ve sonrası… Konuya dair arşivinde belge-bilgi olan okurlarımızı ve okurlarımız üzerinden bütün çevrelerini destek vermeye rica ediyoruz.



Yaşar Güven


-Konumuz Drau. Proje nasıl ortaya çıktı? Nasıl planlandı ve olgunlaştırıldı? TRT ayağı var, İlber Ortaylı ayağı var, onlar nasıl gerçekleşti? Neler, nasıl yapıldı?

-Veysel Arıhan: Bir bağlam yaparak “Kafkasya Okumaları”ndan ve kurucular kurulu üyemiz Mehdi Nüzhet Çetinbaş’tan başlasam yerinde olacaktır. Kafkas Vakfı 1995 yılında kuruldu. 2010’lu yıllarda kurucularımız yönetimi gençlere devretti, vizyoner bir şekilde. Daha sonra Fatih’e taşındık. Fatih biraz daha sivil toplum kurumlarının olduğu, öğrencilerin yoğun olarak uğrayabildiği merkezi bir yerdi. Gençlere devredildiği dönem, 12-13 yıl önce, o zamanki vakıf müdürümüz Ebubekir Kızık bir atölye çalışması yapıyordu; Kafkasya’yla ilgili okumalar. Atölye o zamanlar biraz daha tutan bir isimdi tabiri caizse. Aslında makale okumaları yapılıp üstünde tartışmalar oluyordu. 5-6 kişiyle başladı ve vakfın ana etkinliklerinden biri oldu. Bu etkinliklere 2014 yılında ilk defa katıldım, üniversiteye geldiğim yıl. Bir-iki hafta devam edip sonra üniversite telaşı derken bir süre sonra hazırlık bitince tekrar girdim sürece. Kafkasya Okumaları’nın bana çok ciddi katkısı oldu. Vakfa gönüllü olarak geldim, gönüllü olarak geldiğim vakıfta işe girdim ve daha sonra yönetim kurulu başkanı oldum. Aslında bu Kafkasya Okumaları sayesinde oldu. Hem kültürüne aidiyet besleyebiliyordun hem mensubiyet oluşturuyordun hem de Kafkasya için kimlik bilinci oluşuyordu.

-Vakıfta çalıştığını söyledin…

-2018-19 yıllarında başladım çalışmaya. Hem okula gidiyordum hem de vakıfta çalışıyordum. Kafkasya Okumaları’na gelecek olursak: O dönemki müdür Ebubekir Kızık zamanında başlayan çalışma bu sene 13. yılını geride bıraktı. Biz hem Mehdi Hoca’dan hem de Kafkasya Okumaları’nda Drau konusunu hep duyuyorduk, okuyorduk. Her sene Kafkasya Okumaları’nda konulardan biri Drau’yla alakalıydı. 2020 yılında Mehdi Nüzhet Çetinbaş’la pandemide yaptığımız Kafkasya Söyleşileri vardı. Rahmetli Hulusi Üstün ve Mehdi Hoca ekseninde 12 haftalık bir oturum yaptık. Orada bir konumuz da Drau’ydu, moderatör de bendim. Hatırlıyorum, Mehdi Hoca anlatmaya başladığında “inşallah bir gün oralara da gideriz” diye söylediğini.

Vakıf yönetim kurulu eski üyemiz Şevval Uçar kardeşimiz de vardı o zaman okumalara katılan. Aynı zamanda Avrupa Birliği projeleri konusunu da iyi biliyordu. Şevval Uçar ile bir yandan proje ekibimiz de yavaştan oluşmaya başlıyordu. Okumalarda Drau konusunda konuşurken bu konunun bir hibe için uygun olduğuna karar verdik. O zaman zaten bir başvurumuz ve yürüttüğümüz bir proje vardı. Hatta iyi bir puanla onay almıştı. “Suriyeli Çerkeslerin Entegrasyonu, Üçüncü Nesil Göç ve Travma” konu başlıklı. Kafkasya Okumaları’nın bir oturumunda Drau katliamını işlerken “Drau üzerine proje yazalım” dedik. Bizi yönlendiren Şevval arkadaşımız tecrübeliydi, bir proje çağrısından söz etti. Discover Avrupa Birliği projesi. Bir konu belirliyorsun, bir sebep söylüyorsun, hem trenle yolculuk yapıyorsun Avrupa’ya hem de gezmiş oluyorsun. Yaklaşık 6-7 kişilik gönüllü dinamik bir grupla, içinde yönetimin de olduğu, proje çalışmasına başlayıp bir omurga oluşturduk. Sonuçta dedik ki proje bu, yani Drau katliamı var. Avrupa Birliği’nin çağrısı var; gençleri trenle gezdirin. Biz de dedik ki gençleri trenle II. Dünya Savaşı mültecilerinin olduğu bir rotada gezdirelim. Proje çok iyi bir puanla onay aldı. 2024 yılı mayıs ayında.

-Kaç proje vardı, hatırlıyor musun?

-Hatırlamıyorum ama iyi bir sıralama ile onay almıştık. Epeyce bir proje başvuru yapıldı. Hatta proje sonuçlarına göre en iyi proje seçilebilir diye konuşuluyor. Çünkü biz ortaya somut bir çıktı da koyduk, kısa film çektik orada. Onay alınca geçen sene tam bu zamanlar kolları sıvadık. Avrupa’ya vize alma süreci başladı. 2025’in nisan ayında gidebildik. 23 Nisan haftasına da denk getirerek 10 günlük seyahate başladık. Heyecanlı bir şekilde ekibimizi oluşturduk. Grupta 18-19 yaşında, Anadolu’nun farklı yerlerinden Çerkes kardeşlerimizi projeye dahil ettik. Sadece İstanbul’dan değil; Kayseri, Tokat, Amasya, Ankara, Bursa, Ankara gibi illerden de katılım oldu. Derneklere de haber salmıştık “Böyle bir projemiz var, dahil olmak isteyenler olursa bize yönlendirin” diye. Kayseri Kafkas Derneği, Kayseri Birleşik Kafkasya Derneği, Bursa Çerkes Kültür Derneği, Ankara Çerkes Derneği, Düzce Adige Xase, İstanbul’da bulunan Kafkas Sivil Toplum Kurumları’na ve ulaşabildiğimiz derneklere bilgi verdik. Hiçbir ayrım gözetmedik. Projenin anlatılması, belki tanıtılması için de bu girişim iyi oldu.

-Hem projeye, atölye çalışmalarına katkı hem de yolculuğa katkı anlamında…

-Evet. Sadece kendi çevremizden değil, biz bunu genele yayalım dedik. Aramızda Kafkas kökenli olmayan gençler de vardı bu arada, tabii onlar için de çok iyi oldu. Bu proje sayesinde Kafkasyalıların yaşadığı sıkıntıları onlar da çevrelerine anlatmak için misyon edindi.

-Gönüllüler arasında Kafkasyalı olmayanlar…

-Evet. Onların da çok hoşuna gitti çünkü Drau’da sadece Kafkasyalılar değil birçok halk vardı. Hem Çerkesleri hem de geçmişte yaşanan olayları onlara da anlatma şansımız oldu. Seyahatimize gelecek olursak… Nisan ayının son 10 gününde yolculuğa çıktık, 18-28 Nisan 2025 tarihleri arası. Gruplar halinde, bir grup cuma, bir grup cumartesi, bir grup pazar hareket etti. Budapeşte’ye indik, vizeyi Macaristan’dan alabildiğimiz için. Ayrıca Fatih Ekim kardeşimiz var Budapeşte’de. Onun bu projede çok ciddi katkısı oldu.

-Budapeşte’de mi yaşıyor?

-Evet, yüksek lisans yapıyor orada. Yerel bir partner ya da kişi olması da lazımdı. Bu tip gezilerin olmazsa olmazı yerelden tanıdıklar. Fatih de onlardan biriydi. Havaalanında karşıladı, otelimizi ve yemek yenecek yerleri ayarladı, sağ olsun. Bunlar bu ziyaretin önemli sacayakları. Interrail diye bir sistem var bu projede, 10 gün bize Avrupa’nın her yerine sınırsız bilet verdi; projenin bir özelliği de buydu, gençlerin Avrupa’yı trenle gezmesi. Biz de işte tam bu noktada bir rota oluşturduk. Bu rota da Drau’ya gidiyordu. Budapeşte’de gezdik. Fatih kardeşimiz ve Mehdi Hocamız tarihi bilgiler ile rehberlik yaptı. Budapeşte’den de Avusturya’nın Karintiya eyaletinin Irschen kasabasına geçtik. Yaklaşık 7-8 saatlik, aktarmalı bir tren yolculuğu sonrası. Bu sürede Avusturya Çerkes Derneği Başkanı Yusuf Atik’in çok ciddi katkısı oldu. Irschen’e gittiğimizde sanki köyümüze gitmiş gibi, akrabalarımızla buluşuyormuşuz gibi oldu. Bizi tren garında Irschen’in belediye başkanı, eşi, Tarih Derneği Başkanı, belediye başkan yardımcıları ve eşleri karşıladı.

-Bu bilgi onlara nasıl ulaştı?

-Önceden bir keşif ziyaretine gittim, 2025 Şubat ayı sonunda, yani iki ay önce. Avusturya’nın başkenti Viyana’daki Çerkes Derneği’nin başkanı Yusuf Atik, fedakâr, cefakâr bir abimiz, beni havaalanından aldı ve yaklaşık 5 saat yolculuk yapıp Irschen’e gittik, orası Kafkasyalı mültecilerin kamplarının olduğu yerdi. Bu keşif ziyaretinde bizi karşıladılar. Her kapıyı çaldık, durumu anlattık, bizi yönlendirdiler, tarih izi sürdük adeta. En son bir Tarih Derneği’nin olduğunu işaret ettiler. Belediye başkanı dedi ki “Siz gidin, Irschen Tarih Derneği Başkanı Hans-Jörg Mandler ile konuşun”. Gittik, başkan şaşırdı ve şunu söyledi: “Siz bu zamana kadar neredeydiniz? Burada bir Kafkasyalı varlığını biliyorduk, asil insanların at üstünde bizim için savaştıklarını biliyorduk. Burada bir zulüm olduğunu da biliyorduk. Tek tük gelenler oldu ama böyle güçlü bir sesle, kurumsal bir girişimle geliyoruz diyen olmadı.” Döndükten sonra Hans Mandler ile yazışmalara başladık, şu tarihte geleceğiz, iki etkinliğimiz var gibi. Onlar bize çok ciddi şekilde yardım etti. Keşif sırasında mekân kafamda oturmuş oldu. Arkadaşlara video gönderdim, “Oteliniz burası, ineceğiniz yer burası, anıt bu…” Kasaba, Alp Dağları’nın eteklerinde. İster istemez bir cazibesi de var. Kafkasya’ya da benziyor. “Oraları göreceğiz, o izleri süreceğiz” diyerek gençler heyecanlandı.

Resmi bir karşılama gibiydi. 7-8 araba, eşleriyle beraber. Arabalara doluştuk, orada taksi yok. Trenle ulaşım daha kolay. Kasaba ile istasyon arası, Marmaray durağı gibi düşünün, 1.5 km civarı. Yamaçta olduğu için yürüyerek valizlerle çıkmak zor. Bizi otele götürdüler. Oteli keşif zamanı ayarlamıştık. Otelciler de şaşırdı, “30 genç mi geliyor, oteli kapatırız” demişlerdi, indirim de yaptılar. Kasabanın gündemi değişti çünkü sakin bir hayat sürüyor Almanlar biliyorsunuz. Avusturya Almanları, işlerine gidiyorlar disiplinli bir şekilde. Programı yaptık Budapeşte, Irschen ve Viyana şeklinde. Toplam 10 gün. 4 gece 5 gün Irschen’de kalacağız. İlk gün sakin geçti, gençler de dinlensin dedik. İkinci gün Irschen’de anıt var, oraya yürüdük. Etkinlik yapacağız, belediyenin de oradaki hazirunun da katılacağı. Herkes bize bakıyor yolda, selam veriyorlar. Çok sıcakkanlı bir halk. Bu kadar samimi bir karşılama gerçekten çok hoşumuza gitti. Avrupa’da, zihnimizde vardır ya soğuk insanlar falan diye ama bizi gerçekten kendi köyümüzde olmaktan daha iyi hissettirdiklerini söyleyebilirim. Her geçen insan selam verir mi? Her geçen selam veriyor. Öyle bir nezih kasaba, öyle bir kibar kasaba.

İndik anıta doğru. Dua ettik. 30 kişiye Tarih Derneği Başkanı bir sunum yaptı burada ne olduğuna dair. Gençlerin hepsi zaten hazırlık yapmıştı. Biz de önceden online dersler vermiştik “gideceğimiz yer burası, bunu bilin” diye. Hepsinde bir farkındalık oluşmuştu. Anıtta küçük bir anma yaptık. Sonra nehre doğru yürüdük. Anıt ile nehir arası 650-700 metre. Çiçekler attık nehre. Orayı yaptıran kişi de 1961 yılında…

-Orayı yaptıran derken?

-O anıtı yaptıran kişi. Drau katliamından sağ kurtulan Kafkasyalı hemşerimiz İbrahim Gacaoğlu. Katliam sırasında dağlardan kaçarak Münih’e ulaşmıştı. Olaydan galiba 16 yıl sonra geri dönüyor Irschen’e. 1961 yılında Avrupa Müslümanları Cemiyeti diye bir dernek kurmuş Münih’te. 1961 yılında gelip o arsayı satın almış. Bize dediler ki: “Bu arsa sizin, yani Kafkasyalıların. Biz buranın sadece bakımını üstlendik.” Bu insanların, Irschen’lilerin kibarlığı, nezaketi gerçekten takdire şayan.

-Anıtın yapılma hikâyesiyle ilgili bilgi var mı? Onca yıl sonra geri gelip nasıl bir girişimle yaptı?

-Onunla ilgili bilgim yok. Satın aldığını, oradakilere yaptırdığını biliyorum. Detaylarını bilmiyorum.

Drau Katliamı Anıtı’na en yakın bir ev var. Yaklaşık 250 metre konumda. Orada bir aileyle tanışıyor, Schneeberger ailesi, ailenin büyükannesi tanıklardan biri. Şu an tabii vefat etti. İbrahim Gacaoğlu ona diyor ki: “Ben Münih’te yaşıyorum. Burada bir anıt yaptırdım. Sen de en yakında oturansın. Bu anıtın bakımıyla ilgilenebilir misin?” Tabii belediye de sahip çıkıyor. Irschen’liler Kafkasyalıları çok seviyorlar. Kendileri için geldiklerini, vatanlarını savunduklarını düşünüyorlar. Ziyaretimizde bize de bunu hissettirdiler. “Biz, şu an yaşayanlar, o asil Kafkas atlarını, o kamaları, o eyerleri göremediğimize üzülüyoruz” dediler. Çünkü büyükleri, “O atları keşke görseydiniz, o eyerleri, nakış gibi işlenen kamaları görseydiniz” diyerek anlatmışlar. Kafkasyalılara ayrı bir sevgileri var. Bu kesin. Oranın son tanıkları da bunu anlatıyor. Böyle gelen bir süreç olduğu için Schneeberger ailesi tam 3 nesildir o anıtın bakımını üstleniyor. Vasiyet şeklinde gidiyor bu. Şu an yürüten aile fertleri de “Bu bizim mirasımız, bir vasiyet” diyorlar. Şu da çok etkiledi beni; o anıtta besmele yazıyor, hilal ve yıldız var. Irschen’liler ise Katolik. Düşünebiliyor musunuz, görebiliyor musunuz saygıyı? Irschen’de 2-3 tane kilise var. O aile de Katolik bir aile. Gittiğimiz gün de otları biçiyorlardı, hazırlık yapıyorlardı. Orayı pırıl pırıl yapıyorlar, çiçekler koyuyorlar. Bizde türbedarlık vardır ya, Avrupa’daki ismi nedir bilmiyorum.

-İnsanlık adına umut varsa işte böyle detaylarda, ayrıntılarda belki bulacağız o umudu diye düşünürüm.

-Beni de ekipteki arkadaşları da çok etkiledi bu durum.

-4 günlük etkinliğe devam ediyoruz…

-Orada anmayı yaptık. Bir doğa yürüyüşü yaptık daha sonra. Çünkü kasaba bir trekking bölgesiydi aynı zamanda. Hem de bir anma yürüyüşü…

-Alpler’in eteği.

-Kar gözüküyor zaten. Nisan ayı, baharın gelişi. Kasaba aynı zamanda bir botanik cenneti. Bize çok güzel ev sahipliği yaptılar, botanik bahçelerini de gezdirdiler. Bir farkındalık yürüyüşü yapalım önerisiyle Irschen etrafında trekking yaptık. Biraz da gençleri kendi haline bıraktık. Üçüncü gün biraz daha dinlenmeye zaman ayırdık programlarla boğmamak için. Bir kısım Ljubljana’ya gitti, Slovenya’nın başkenti, trenle günübirlik gidip geldiler. Bir kısım civar yerleri dolaştılar.

Dönmeden daha önceki projemizde olduğu gibi somut çıktı yapalım dedik. Avrupa Birliği projemizden söz etmiştim, Suriye Çerkesleri ilgilendiren projemizde iki somut çıktı hazırlamıştık. Bir, çocuk kitabı; “Mektup”, ikincisi genç-yetişkin oyunu, “Elbrus’a Doğru”.

Onlar beğenildiği için bu projeden de bir somut çıktı yapalım dedik. Hiçbir formasyonu olmayan bir ekiple bir senaryo yazdık. Bunun altını çiziyorum; ekimiz amatör. Oyuncularımızı oluşturduk. Senaryonun gerçekliği de vardı bu arada. Mehdi Nüzhet Çetinbaş’ın manevi dedesinin, Kafkasya’dan Drau’ya, Drau’dan Uzuntarla Köyü’ne uzanan bir hikâyesi var. Drau ve Kafkasyalıların aidiyet bilincini anlatan çok güzel bir örnek. 19 yıl, Guinness Rekorlar Kitabı’na girecek bir misafir amcası oluyor Mehdi Hocaların, Peçeşfo Mahmut. Bir mektupla oluyor her şey: “Türkiye’ye yolun düşerse, bizim burada komşumuzdu, Thağapsovların, Mehdi Hoca’nın dedesi, evini bul”. Onu pasaport gibi cebinde taşıyor ve 5 yıl sonra bunu çıkarıyor. Drau’dan kurtulan Kafkasyalı mülteciler Türkiye’ye geliyorlar. Birleşmiş Milletler çağrısıyla, Türkiye’nin Viyana elçiliği sayesinde Tuzla’da kampa yerleştiriliyorlar. Mektubu orada gösteriyor, Mehdi Hoca’nın dedesi vefat etmiş, babası hemen gidiyor Tuzla’ya, alıp geliyor, Mehdi Hoca onun kucağında büyüyor. Mehdi Hoca’yla konuştuğumuzda “Drau’ya bir gitsek, Drau’yu bir görsek” derdi. Kafkasya bilinci o kişi üzerinden oluşmuş, hep Kafkasya’yı anlatmış.

Senaryoya geri dönersek… Edebiyat Fakültesi’nde lisans öğrencisi, yönetim kurulu üyemiz Mustafa İsmail Çinpolat, kalemi de güçlüdür, bir senaryo yazdı. Görüntü yönetmenimiz Emin Demireli. Mehdi Hoca’ya senaryoyu anlattık, ona da bir rol önerdik, “Oynarım” dedi. 3 genç arkadaşımız da rol aldı, torunları oynadılar. 80 yıl sonra Drau’ya giden torunun hikâyesi, aslında gerçek. Güzel bir kısa film çektik.

Sabah 6.50’de trenimiz var, Viyana’ya gideceğiz. Saat 6’da arabalar kapıda bekliyor. Bir gün önce vedalaşırken “Biz sizi bırakacağız” demişlerdi, “Biz yürürüz” demiştik. Sabah sporu olur, 1,5 kilometre. Bırakmadılar, yine eşleri ile birlikte geldiler, tren hareket edene kadar beklediler. Hepimizi çok etkiledi, çok sıcakkanlı, çok sevecen insanlar. Şöyle söylüyorum, her Kafkasyalının hem Drau’ya gitmesi hem de Irschen’lilerle tanışması gerek ve o insanlara teşekkür etmesi.

-Söyleşi sayesinde mesajı da iletmiş oluyorsun.

-Jineps’e teşekkür ediyorum. Süreli yayın hayatına çok ciddi emekleri var, ben de ilgiyle takip ediyorum. Okuyanlara buradan mesaj vermiş olalım. Ulaşımı da kolay. Ljubljana’ya iniyorsun, karayoluyla iki saat civarı. Ljubljana’dan İstanbul’a da her gün iki sefer var, iki saatlik bir yolculuk. Yani toplam beş-altı saatte Irschen’desin. Tren ve karayolu ulaşımları iyi.

-Gençlerin yaş grubu neydi, 30 kişinin?

-22 kişi 18-20 arası, 7 kişi 20-30 arası, bunlar mihmandar, lider. Bir de Mehdi Hoca. Onun için “proje babası” diyebiliriz.

Sonra yolumuz Viyana. Viyana’ya gitmemizin sebebi hem orada bir Çerkes Dayı Heykeli var biliyorsunuz. Rotayı hem farkındalıkla kapatalım dedik hem de Viyana Avrupa’nın kültür başkenti. İki gün konakladık. Oradaki hemşerilerimizle buluştuk. Avusturya Çerkes Derneği bizi misafir etti. Buradan tekrardan teşekkür ediyorum. Bu projede çok ciddi emekleri var. Gizli kahraman diyebiliriz; Yusuf Atik, Yozgatlı hemşerimiz ve bir kültür elçisi. Viyana’ya kim gitse destek olur. “Ben Çerkesim. Viyana havaalanındayım” desin biri, hemen harekete geçer, buna şahit oldum. Kendisini Facebook’ta buldum. Hikâyesi şöyle: Avusturya’ya, Viyana’ya gideceğiz, “Bir bakayım, kimler var” dedim. Avusturya Çerkeslerine mesaj attım, 5 dakika sonra beni aradı. Gerçekten bir abrek, çağın abreği. Mehdi Hoca’nın yazısını okumuş bir zaman. Projemizi de duyunca çok hoşuna gitti ve öyle bir ünsiyet oluştu. “Ne zaman isterseniz gelin, ben hazırım” dedi.

-Bir spor kulübü kurmuşlar, FK Adige. İsa Aksoylu’dan gelen bilgilerle haber yapmıştık. Başarılı da olmuşlar.

(https://jinepsgazetesi.com/2025/01/fk-adige-avusturya-sahalarinda-goz-dolduruyor/)

-Çok başarılı. Yusuf Atik bizi karşıladı, Viyana’da gençleri gezdirdik. Çerkes Dayı Heykeli’ne gittik, sonrasında gençleri kendi haline bıraktık. Ve daha sonra İstanbul’a döndük.

-İstanbul dışından katılanlarla seyahat öncesinde neler yaptınız?

-Vize sürecinde bir araya geldik bazılarıyla. Ama daha çok online görüşmeler oldu.

Ekipte o kadar yetenekli insanlar vardı ki… Amatörce yaptığımız kısa filmden söz etmiştim. Katılımcılardan Yusuf Baki Baykal, Kayseri’den bir kardeşimiz, müzik icra ediyormuş. 19 yaşlarında. Kısa film müziğini o yaptı mesela.

-İkinci etkinliğe geçeceğiz ama onun öncesinde etkinliğe katılan Muhammed Emin yanımızda, onun duygu ve düşüncelerini almak isterim.

-Muhammed Emin Demireli: Kafkas Vakfı Yönetim Kurulu üyesiyim. Drau ekibine mihmandar olarak katıldım.

Vize süreci bizim için çok sancılı geçti. “Ya çıkmazsa, ya gidemezsek” diye aklımızda sürekli sorular vardı. Vize çıktıktan sonra biletlerimizi ve her şeyi ayarladık, uçağa binip giderken farklı bir ülkeye gitmenin heyecanı vardı. Bizi o kadar güzel bir manzaranın karşılayacağını beklemiyorduk. İlk Budapeşte’ye indik, biraz gezdikten sonra ertesi gün Irschen’e gittik, trenle yolculuk yaptık. Tren yolculuğu bizim için alışık olmadığımız, sıradışı bir yolculuktu. Çocukken, ailece Samsun’a ya da Sivas’a gideceğimiz zaman tren kullanırdık ama oradaki trenler çok daha farklı. Avrupa’nın tren ağı zaten çok daha gelişmiş durumda Türkiye’ye göre. Tren güzergâhında yeşillikler, doğa, Alpler, evler… bizi büyüledi. Daha ne kadar büyülenebiliriz diyorduk ama her seferinde daha fazla büyüleniyorduk. Tren istasyonunda indik, bir baktık karşımızda insanlar, bizi karşılamaya gelmişler araçlarıyla. Valizler de olduğu için, biz de kalabalıktık, ring seferi gibi sürekli gidip-gelip aldılar bizi. Irschen’de otele vardık. Penceremizdeki manzara da büyüleyiciydi. Boş kaldığımızda sadece manzarayı izliyor, fotoğraflar çekiyorduk. Irschen’i gezdik, evlerin güzelliği, ihtişamı bizleri çok etkiledi. Şunu fark ettik, insanlar bizim Kafkasyalı olduğumuzu öğrendikleri için saygı gösteriyorlardı, kim görse bize selam veriyor, bizim selam vermemizi beklemeden. Yabancı biriymişiz gibi davranmıyorlardı. Gayet samimi bir şekilde selam alıyorlardı, arabayla yanımızdan geçerken duruyor, elini kaldırıyor, sonra devam ediyordu. Avrupa’daki insanların soğuk olduklarını, başka insanları sevmediklerini söylerler. Ama biz bambaşka bir manzarayla karşılaştık. Bir kişi selam vermedi bize, biraz tuhafımıza gitti, sorduğumuzda öğrendiğimiz şey Irschen’den olmadığıydı.

Programda vardı, anıtı ziyaret ettik. Anıt öyle beklediğimiz gibi kocaman, ihtişamlı bir anıt değil, gayet sade, temiz, bakımlı bir anıt. Orada programımızı yaptık, Drau hakkında konuşmalar yapıldı. Ardından Drau Nehri’ne gittik. Mehdi Hoca’nın bizimle gelmiş olması çok büyük bir artıydı. Hikâyeleri Mehdi Hoca’dan dinleyince oradaki anıt bizim için daha farklı bir anlam ifade etti. Sadece doğal manzara olarak görüyorduk ama o doğal manzaranın altında bizim için ne kadar da acı bir hikâyenin olduğunu öğrenmiş olduk. Döndüğümüzden beri sürekli arkadaşlarla oranın muhabbetini yapıyoruz.



-Teşekkür ediyorum. Ve projenin ikinci aşamasından devam edelim şimdi…

-Veysel Arıhan: 80. yılda biz başka ne yapabiliriz diye yine Drau için kolları sıvadık, çalıştık ve 2024 yılı kasım ayının sonlarında başvurusunu yaptık, hızlı neticelendi. “Gelin, detaylarını anlatın” dediler. Sunum yaptık daire başkanına, başkan yardımcısına. Bu sürede biz aynı zamanda başka çalışmalar yapalım diye konuştuk. Amerika’daki son tanıklara ulaştık. Belgesel çekmeyi, kitaplar hazırlamayı ve anma yapmayı kararlaştırdık, proje 4 başlıktaydı. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) bu son tanıkları da duyunca “Güzel bir iş ortaya çıkacak, bu projeyi kabul edelim” dedi. Kabul aldığı tarih 2025 Ocak ya da Şubat. Hızlı bir aksiyon ve şu an proje bitti, yani yaklaşık 5 ayda belgesel, anma, panel, kitap oluşturma işini ekibimizin çok kaliteli olmasından dolayı bitirdik. İki ciltlik bir kitap yayına hazır, 1.000 sayfa. Belgesel oluşturduk, yurtdışında anma yaptık ve panel, belgesel gösterimi gerçekleşti.

Bu projede kimler yer aldı? Başta çok kıymetli katkıları olan Kafkas Vakfı’nın kurucularından Cem Kumuk, Prof. Dr. Ufuk Tavkul. İki kitabı onlar hazırladılar. Kültür Bakanlığı yayınlarından çıkacak. Birinci kitap, Cem Kumuk’un elindeki veriler, belgeler, araştırma notlarından oluşan, Türkiye Cumhuriyeti ve Fransa arşivlerinden, kapsamlı bir eser. Görsellerin ve makalelerin olduğu. İkinci kitap daha çok Ufuk Tavkul’un ele aldığı, mesela 60’lı yıllarda Drau tanıklarının dergilerde yayımlanan yazıları, Ufuk Hoca ve Yılmaz Nevruz’un araştırmaları, son tanıklardan Roza Fatima Tambi’nin anlattıkları… 1.000 sayfalık, iki ciltlik bir eser.

Belgeselde iki tanık yer alıyor. Birincisi, Alman bir tanık, 97 yaşında, Albert Amberger. İkincisi, 95 yaşında, Roza Fatima Tambi. İlber Ortaylı belgeselde konuşmacı olarak yer aldı. Mehdi Nüzhet Çetinbaş, Ufuk Tavkul da var.

Üçüncü aşama anma programı, dördüncü aşama da panel ve belgesel gösterimi.

-Kitaplar Kültür Bakanlığı’nca ne zaman yayımlanacak?

-Şu an hazırlık aşamasında. Birinin son okuması yapılıyor. Yani kitaplar hazır.

-2025’te yayımlanır mı?

-Tabii, 2025’te.

-Belgesel…

-Belgesel yayımlandı. Gala gösterilerini yaptığımız zaman bunu herkesin izlemesine sunduk.

-İzlemek isteyenler nerede bulur?

-Kafkas Vakfı’nın YouTube kanalında yer alıyor.

-Belgeselle devam edelim…

-Anmada tam 28 Mayıs seneyi devriyesini yani olayın yaşandığı günü baz aldık ve hazırlıklara başladık. Gidecek heyeti tertip ettik. Belgesel sürecinde Fatih Ekim’in desteği oldu. Konuşmacılardan biri de Prof. Dr. İlber Ortaylı, Kırım-Tatar kökenli ama annesi Karaçay. II. Dünya Savaşı’nın yaşandığı atmosferde doğuyor, Avusturya doğumlu. Hem Türkiye’deki önemli tarihçilerden biri hem de bu hadisede II. Dünya Savaşı mültecilerinden olması dolayısıyla İlber Hoca’yı da alalım istedik. Fatih Ekim’in irtibatı olduğu için bizi yönlendirdi. Hoca ile bir görüşme yaptık, anlattık. Bizi hemşerileri olarak görüyor, öyle hitap ediyor. “Avusturya’ya gideceğiz” dedik, “Ben de geleyim” dedi. Hocayı da programa sevinerek dahil ettik. İlber Ortaylı Türkiye’de değil, dünyada da bilinen bir tarihçi. Amerika’da, farklı üniversitelerde dersler vermiş. Cem Kumuk şöyle bir öneride bulunmuştu, bir-iki ay öncesinden, “Türkiye’deki tarih programlarında bu konuyu gündeme getirirsek”. Türkiye’de TRT 1’de yayımlanan ve en çok izlenen tarih programı “Gündem Ötesi”, ulaştık yayın koordinatörüne, kendisi de Kırım kökenli olduğu için bu konuyu bildiğini söyledi. “Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız arasında kalan halkların hikâyesini konu almak istiyoruz. Kırım Tatarları, Rus Kozakları, sadece Kafkasyalılar değil, orada birçok Rus mahkûmu milletlerin aslında trajedisi var” deyince teveccüh gösterdi, programı yaparız dedi. 28 Mayıs için, tam günü olmasa bile önü arkası olur diye prensipte anlaştık. Daha sonra İlber Hoca, Pelin Çift Hanım’la irtibata geçmiş, Avusturya’ya gelmesini söylemiş, Pelin Hanım da geldi ve dış çekim yapıldı orada. Ekibimiz genişlemiş oldu. Ekibimizde yine Mehdi Hocamız vardı. Prof. Dr. Ufuk Tavkul da vardı ki “Çocukluk hayalim” olarak nitelendirmişti ve eklemişti: “Drau’ya gitmek ve belgesel çekmek”. Gerçekten heyecanlıydı, şöyle söylüyordu: “Kalbim gümbür gümbür atıyor.” İlk projede Mehdi Hoca “Bir hayalim gerçek oldu” dedi, ikinci projede de Ufuk Hoca. Projede her şeyden öte beni etkileyen en önemli şeylerden biri de buydu. Hayali gerçek olan insanlarla bir arada olmak.

Katılımcılar şunlardı:

•Prof. Dr. Ufuk Tavkul, Prof. Dr. İlber Ortaylı

•Kafkas Vakfı kurucularından Mehdi Nüzhet Çetintaş, Ali Barut, Dr. Yılmaz Nevruz ve kızı Ayşe Hanım

•Gönüllülerimiz Alim Sarıaslan, Ayşe Çekmez, Ceyda Albayrak, Ubeydullah Güngör, İsa Tuncer, Ömer Düzgün (Avusturya İnsburg’dan gelen), Kerim Düzcan ve ailesi, Abdurrahman Düzcan ve ailesi, Fatih Ekim ve annesi Nermin Ekim

•Avusturya Çekres Derneği Başkanı Yusuf Atik

•Kafkas Vakfı’nın önceki başkanı Ebubekir Kızık

•TRT 1’de yayınlanan Gündem Ötesi programıyla farkındalık oluşturan Pelin Çift ve kameraman

Ali Barut Hocamız vardı. Ayşe Çekmez, Ceyda Abaylak kardeşlerimiz vardı bizim gençlerimizden. Bir önceki dönem başkanımız Ebubekir Kızık, onun da bu konuda aslında çok ciddi emekleri vardı. O zamanlardan başlayan bir süreçti aslında bunlar. Eski üyelerimizden, gönüllülerimizden Ubeyt Güngör. Katılan başka gönüllülerimiz oldu, gideceğimizi duyup gelmek isteyen. Nartspor’un eski başkanı İsa Tuncer, Kerim Düzcan gibi… Avrupa’nın farklı yerlerinden gelenler oldu. Alim Sarıaslan Ankara’dan geldi.

Yaklaşık 15 kişilik bir grupla bu sefer direkt Ljubljana’ya indik. TRT 1 “Gündem Ötesi” ekibi, İlber Hoca ve bizim ekip aynı uçaktaydık. Ljubljana güzel bir Avrupa kenti, Slovenya’nın başkenti. Türkiye’den Irschen’deki Drau Anıtı’na gitmek için en stratejik, en yakın konumlardan bir tanesi. Salzburg da yine aynı şekilde 2 saat mesafede ama Ljubljana daha yakın, yaklaşık 1 saat 45 dakika. Orada bizi Ömer Düzgün karşıladı, vakıf gönüllülerimizden, Insburg’dan geldi. Viyana’dan Yusuf Atik karşılamaya büyük bir araçla geldi. Fatih Ekim de Budapeşte’den, annesi de yanındaymış, o da geldi. Yaklaşık 12 saatlik tren yolculuğu yaparak geldiler. Bizi havaalanında hazır kıta beklediler.

İlber Hoca, Pelin Hanım ve kameraman için bir araç tahsisi yapmıştık. Biz büyük araçla Irschen’e gittik ve hemen hızlıca çekimlere başladık. Bizi bekliyorlardı orada. İlber Hoca’yı ve ekibi bildirmiştik daha önce. Yine çok yardımcı oldular. Mini bir program düzenledik, bu sefer Drau Nehri’nden başladık. Orada İlber Hoca’yla bir söyleşi yaptı Pelin Hanım. Anıtın başında dua ettik. 30 Mayıs 2025 tarihinde TRT 1’de yayımlanacak “Gündem Ötesi” programı için dış çekim yaptık. Drone’lar uçurduk, kameraman bize destek oldu. Mehdi Hocamızın ve benim anlatımımla bilgi aktardık. Orada Mehdi ve Ufuk Hoca varken bizlere söz düşmezdi ama birkaç kelam ettik. Karaçaylı hemşerimiz Yılmaz Nevruz İstanbul’dan bu program için bir gün sonra geldi, 86 yaşında, kızıyla beraber. Drau’dan kurtulan ve Türkiye’ye gelen çoğu insanı görmüştür. O da ilk defa ziyaret etmiş oldu. Onun da hayaliydi belki de.

-Irschen’deki ve Irschen dışındaki diğer etkinlikler…

-Bu ilk gün sonrası TRT 1 ekibini yolcu ettik. Sınırlı zaman olduğu için. Pelin Hanım, İlber Hoca’nın gelişiyle programını iptal edip ekibe katılmış ve o bir günü bize ayırmıştı. Onlar Ljubljana’ya döndü, diğer gün sabah da İstanbul’a.

İkinci gün bir rota oluşturduk. Kafkasyalıların ilk 1,5 yıl kaldıkları mülteci kampından Irschen’e inişi. Yani İtalya’nın Paluzza şehrinden Irschen’e, Alpler’in bir yüzünden diğer yüzüne geçiş. İtalya’nın Tolmezzo ilçesine bağlı Paluzza’ya gittik. Orası Alpler’in aşıldığı bir nokta. 4 Mayıs 1945 tarihinde Kafkasyalıların geçiş yaptığı bir güzergâh, Plöckken Geçidi. Birçok mültecinin bastıran tipi ve kar yağışının etkisiyle canlarından olduğu bir geçit. Çok ciddi bir tipi ile karşılaşıyorsunuz, profesyonel dağcıların bile zorlanacağı. Oraya da ayrıca bir program yapmayı düşünüyoruz. Bazı noktaları ziyaret ettik. Mesela bir kilise, hikâyesi de şöyle: Oset ve Rus Kozakları Hıristiyan. İngilizler, Yalta Konferansı sonrası “Oradan gidiyorsunuz” mesajını verdikten sonra teslim edileceklerini anlıyorlar ve yöre halkına (O zaman Alman mı vardı, İtalyan mı, herhalde İtalyan çünkü İtalyan Partizanlarının Kafkasyalı mültecilere ciddi tavrı vardı, istemiyorlar, aşırı faşist oldukları için, bizimkilere devamlı tacizde bulunuyorlar) herhalde İtalyanlara ellerindeki değerli eşyaları, altınları bırakıyorlar. Onlar da sonuçta aynı dinden, dindaş diyelim, “Eğer biz dönemezsek bizim adımıza burada kilise yaptırın” diyerek.

Bir mülteciyi düşünün, artık hayattan bir beklentisi yok, ölüm yolculuğuna çıkıyor. Beni çok etkiledi. O kiliseyi ziyaret ettik. Paluzza’da, Timau mahallesinde.

-Kilisenin adı…

-Fotoğraflardan bakmam lazım. Giderken Kafkasyalı mezarları bulacağımızı da düşünüyorduk, orada insanlar 1,5 yıl yaşadı, sosyal hayatları oldu, kimi silahlandı, asker oldu ama kimi de günlük hayatına devam etti. Ölenler oldu, evlenenler olduğu gibi. Bir tane Kafkasyalı mezarı bulduk bir fotoğraftan ve kilisenin yanında yattığını farz ederek o arayışa girdik. Prof. Dr. Ufuk Tavkul “Kafkasya’daki bir mezara benziyor” dedi, çünkü haç işareti yoktu. Bazı İtalyan kaynaklarında yazıyor; bir Kafkasyalı mezarı, Çeçen, ismi şu, kilisenin yanında… O kiliseyi bulduk koordinatlardan, bir tane mezar vardı. Taş mezar, haç olmayan. İslami usullere göre gömülmüş, geniş, Kafkasya’daki mezarlar gibi. Ufuk Tavkul anlattı, bu konuda da araştırma yaptığı için. “Bu Müslüman mezarıdır” dedi. İzlerini sürdük tabiri caizse. Sonra karargâhımıza yani Irschen’e döndük.

Oberdrauberg kasabası var, orada da Kafkasyalı mülteciler vardı, bir tepeden baktık. Diğer gün, 29 Mayıs, sabah erken kalktık. Tabii heyecanlıydık. Ne kadar hüzünlü olsa da hummalı bir çalışma vardı. Biz de hızlıca aşağıya indik, çalışmaya biz de el atalım diyerek. Irschen’liler yine örnek ve unutulmaz bir şekilde belediye başkanından başlayarak kendi elleriyle tek tek masa taşıyordu, biz de hemen kolları sıvadık. Avusturya’nın yerel televizyonu da geldi. Konuyla ilgili demeçler verdik, kamuoyunda videolarla, haberlerle gündeme girdi. Sergi de açtık orada. Sergi açacağımızı söylediğimizde sergi şövaleleri getirdiler, öyle donanımlılar.

-Fotoğraf sergisi mi?

-Evet. Saat 13.00’te sergiyi açtık ve Drau Nehri’ne bir kortej yürüyüş yaptık. Tarihi bir bilgilendirme oldu. 250 kişi vardı. Irschen sakinlerinin tümü, tarihi bir gün diye heyecanlı bir şekilde oradaydı. Nehre bırakacağımız karanfillerimizi hazırlamışlardı, o kadar ince düşünüyorlar.

Drau Tarih Derneği Başkanı iki saatlik bir turu yaptırdı. “Alman uçakları buradan kalkıyordu, İngilizler buraya iniyordu, buradan bomba atıyorlardı. Bazı noktalar mülteci kamplarına geçiş noktası olduğu için bombalanıyordu” gibi açıklamalarla. Üzücü tarihi anlatılar… Irschen, gerçekten savaşın içinde olmuş, mülteci kampları ovada kurulduğu için. Saat 15.00 gibi yürüyüş bittikten sonra, Irschen’lilerin nezaketi ve kibarlığı karşısında tekrar ezildik, bütün hanımlar bizlere ikramlık hazırlamışlar. İçeceklerimizi, yemeklerimizi, dinimize saygı göstererek. “Et ürünü yok” diyorlar. Hepsi süt ya da peynir, vegan yiyecekler.

Irschen’li, 95-96 yaşlarında, II. Dünya Savaşı tanıklarıyla tanışıyoruz. 3-4 kişi buluyoruz, onlarla muhabbet ediyoruz. Tekrar bir sefer yapıp kayıtlar alacağız son tanıklardan. Bir tanesini alabildik.

Saat 16.00’da ikinci program başladı, anıtın başında anma programı. Irschen Belediye Başkanı üstünü değiştirdi, dedi ki “Hem çalışırım hem protokolde konuşurum”. Kilisenin papazı geldi, çok güzel bir dua yaptı. Abdurrahman Düzcan, Viyana’da yaşayan hemşerimiz, hafız, o geldi, çok güzel dua yaptı. Böyle çok renkli bir atmosferde oradaki insanların hatırasını yaşattık diyelim. Ben de kısa bir konuşma yaptım, özetle: “Burada sadece bir insanlık dramı değil, unutulmaz bir facia yaşandı, sizlere minnettarız.”

Burada önemli bir nokta var, Türkiye’nin Salzburg Başkonsolosu Günay Babadoğan Ertan bu programa katıldı. Yoğundu ama geldi ve bir konuşma yaptı. Başkonsolos yardımcısı da aynı şekilde. Devletin yetkilisinin orada olmasıyla hem Birleşik Kafkasya bayrağını orada dalgalandırdık hem de Türkiye bayrağını. Bunu bir temsil olarak söylüyorum…

Ortalığı hep beraber topladık yine.

Sonra vedalaştık. Her ayrılık hüzünlüdür, bizi o kadar bağladılar ki çok hüzünlü ayrılık sahnesine vesile oldu.

Belediye başkanına, Schneeberger ailesine plaket takdim ettik, hediyelerimiz, teşekkürlerimiz oldu. Irschen Tarih Derneği Başkanı’na kalpak hediye etmiştik nisan ayı ziyaretimizde. Konuşması öncesi kalpağı göstererek “Bu benim için bir şereftir” dedi, bizleri gururlandırdı. O gün Viyana’ya döndük.

-Viyana’daki programla devam edelim.

-Viyana’da programın diğer ayağı Yunus Emre Enstitüsü’nde oldu, belgeselimizin ilk galası ve panel programı.

28, 29 ve 30 Mayıs’ta dolu dolu bir program oldu. Hatta 26 Mayıs’ta başladı TRT 1 “Gündem Ötesi” çekimleri. 27 Mayıs’ta Paluzza’ya bir rota, 28 Mayıs’ta 80. yıl anması, 29 Mayıs’ta Viyana’da panel. Viyana önemli bir noktaydı. Drau’dan sağ çıkanları Türkiye’ye gönderen Viyana elçiliği olmuştu. Bu nedenle belgeseli ilk kez orada gösterelim istedik. Viyana elçimiz oraya geldi. Bu diplomatik düzeyde de iyi bir şey. Salon 150 kişilikti.

YTB’den yetkili geldi. YTB’nin başkanı da gelecekti ama program yoğunluğundan gelemedi son anda. Viyana’daki ve Avrupa’daki hemşerilerimiz de geldi. Bremen Çerkes Derneği Başkanı Ertan Doğtaş, Münih Derneği Başkanı Ersan Göztaş geldi.

Yine fotoğraf sergisi açtık.

-Panelde konular?

-Prof. Dr. Ufuk Tavkul “Drau’daki insanlar hain değildi” başlıklı bir sunum yaptı. Daha sonra belgeselimiz gösterildi. Orada insanlar gerçekten ağladı. Belgeselin öyle bir etkisi de oldu.

-Program İstanbul’da devam etti.

-Viyana’da program 29 Mayıs akşamı bitti, 30 Mayıs sabahı erkenden İstanbul’a uçağımız hareket etti. Aynı akşam İstanbul’da da bir program vardı. Belgesel gösterimi, panel, yine sergi. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde çok güzel bir salonda, Halıcıoğlu’nda. Belgeselimizin İstanbul’daki, Türkiye’deki ilk gösterimi burada oldu.

Etkinlik sergi ile başladı, Drau temalı. Vakıf kurucu başkanımız Prof. Dr. Fethi Güngör Hocamızın moderatörlüğünde araştırmacı yazar, vakıf kurucularımızdan Cem Kumuk bir tebliğ sundu. Sonra Ufuk Tavkul Hocamız bir sunum yaptı, daha çok Drau’daki etkinliklerle alakalıydı, görsel bir sunumdu.

Öncesinde Prof. Dr. İlber Ortaylı yaklaşık 20 dakika Drau sürecinden, gördüklerinden bahsetti. Etkilenmişti orada, paylaşımlarında bunu hissettirdi, Hürriyet’e yazdı, sosyal medyada paylaştı. İstanbul etkinliğine hasta bir şekilde geldi. Şoförü anlattı, Hoca o gün hastanedeymiş. Kafkasyalı nezaketi gösterdi, “Söz verdim, geldim” dedi. Bize mesajlar da içeren çok etkileyici bir konuşma yaptı.

Yarım saatlik belgesel faslımız oldu. Belgeselimiz ulusal basında yer aldı, TRT Haber’de, Hürriyet’te, Anadolu Ajansı’nda. Kamuoyuna mal etmeye çalıştık. Avusturya yerel basınında da yer aldı. Yeni Şafak Rusçada yer aldı, Rusça bilen hemşerilerimizden geri dönüşler oldu, bu olayı bilmeyenlerden özellikle.

-Hayal edip gerçekleştiremediğiniz şeyler oldu mu? Örneğin Roza vardı belgeselde, daha fazla etkinlik içinde yer alsın istediniz ama gerçekleşmedi. Onun gibi bir şeyler oldu mu?

-Bu aslında en eksik kalan tarafıydı. Çünkü Irschen’liler Roza Fatima Tambi’yi bekliyordu. Keşke bir imkân olsaydı da görüntüsünü yansıtsaydık diye konuştuk aramızda. Roza ismini onlar koymuştu.

Roza’nın oğlu Yaşar Bey’e ulaştığımda hemen samimiyet kurduk, onlarla belgesel çekmek istediğimizi söyledim. Yaşar Bey, “Annem dün Türkiye’ye gitmek istiyorum, gidip dua etmek istiyorum” dedi, özgürlüğü ilk tattığı yere, Tuzla’ya. Bizim konudan bağımsız. Müslüman olduğu için Sovyet Rusya’sında ezan sesi duymamış, Avrupa’da duymamış. Drau sonrası yola çıktıkları gemi Tuzla’ya yanaşırken ezan sesi duymuşlar, gemideki herkes yere yatmış. 13 yaşında bir kız bunu yaşamış. “Karaya iner inmez büyüklerimiz, erkekler yeri öptü” diye anlatıyor. “Özgürlüğü ilk duyduğum yere gitmek istiyorum” diyor. Bu manevi bir şey, mesaj, bir gün önce oğluna vasiyet veriyor, “Beni Türkiye’ye götür. 95 yaşına geldim” diyor, bir gün sonra ben ulaşıyorum.

Roza Teyze ile konuştuk burada, muhabbet ettik. “Benim ismimi Almanlar taktı, çok seviyorlar beni” dedi. Irschen’lilere videolarını gösterdiğimde “Onu çok görmek istiyoruz” dediler. Aslında gelecekti, gelemedi. Sağlık durumu iyi, Yaşar Bey ile devamlı görüşüyorum. Annesi Roza Teyze ile de irtibatımız devam ediyor. Hatta projeden hemen sonra aradılar. Roza teyze ile görüntülü görüştük, dua etti. “Allah razı olsun” dedi, mutlu olduk biz de. Ayrıca belgeseli izlediklerinde ağlamışlar. Drau’dan kurtulan ve ABD’de yaşayan çocukları ve torunlarından izleyenler olmuş, çok etkilenmişler. Bizlere çok güzel dualar etmişler. Herhalde geriye dönüp baktığımda onların dualarını almak herşeye değdi.

Sivil toplum kurumlarımızdan daha geniş bir katılım olsaydı Türkiye’den, anavatandan, Amerika’dan daha iyi olurdu. Bizim eksikliğimizdi. Daha bir uluslararası etkinliği seneye düşünüyoruz.

-Belki de sadece Kafkasyalılarla da sınırlamadan. Kafkasya’dan çeşitli halklardan gidenler oluyor, yanı sıra Ruslar var, Almanlar var. Onlar da yaşadıklarını anlatsa.

Sonuçlara dair ekleyeceğin bir şeyler var mı?

-Kafkas Vakfı 30 yıllık bir vakıf. Galiba hocalarımızın da söylediği iyi projelerden biriydi bu. Biz yaptık diye söylemiyorum, hep beraber, herkes bir katkı sundu. Ankara’dan, Avusturya’dan, Almanya’dan, Brüksel’den gelen hemşerilerimiz. Bizi yalnız bırakmadılar. Bu da projenin bir ayağı. İyi bir proje olarak söylendi, yani ses getirdi. Türkiye’nin kamuoyuna da soktuk, tabiri caizse kendimiz çalıp kendimiz söylemedik. Drau’yu bilmeyenler öğrendi. İki proje yazdık ve iki proje de çok iyi şekilde onaylandı, çok iyi şekilde sonuçlandı. Bunu hem hibe aldığımız Türkiye Ulusal Ajansı Gençlik Dairesi hem de YTB yetkilileri söylüyor*. Bizde de farkındalık oluştu. Her 28 Mayıs biz orada olacağız. 21 Mayıslar daha güçlü anılacak, 28 Mayıslar daha güçlü anılacak. Hafızamızı diri tutmalıyız.

*1. Hibe Dışişleri Bakanlığı Türkiye Ulusal Ajansı

2. Hibe Kültür ve Turizm Bakanlığı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı.

Yaşar Güven
Yaşar Güven
1958’de, Düzce Köprübaşı Ömer Efendi Köyü’nde doğdu. 1980 yılında İTÜ Gemi İnşaat ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nden mezun oldu. Üyesi olduğu Gemi Mühendisleri Odası’nın (GMO) 50. yıl ve İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nin (İKKD) 60. yıl Andaç çalışmalarının editörlüğünü yaptı. Her iki kurumun yönetim kurullarında görev aldı. Kurucusu olduğu firmada iş yaşamı devam ediyor. 2005 yılı aralık ayında yayın hayatına başlayan Jıneps gazetesinin kurulduğu tarihten itibaren yayın kurulu üyesi.

Yazarın Diğer Yazıları

‘Eşitlik fobisini ortadan kaldırmadan bu ülkede demokrasi olmaz’

Gazetemizin logosunda yer alan 5 sözcükten biri olan “Demokrasi”, her dönemin tartışılan konusu oldu, olmaya devam edecek. “Osmanlı-Türkiye Demokrasi Tarihi - Türkiye’de Demokrasinin Hasta Kökleri”...

“Yanlış iliklenen düğme…”

“Demokrasi” sözcüğü gazetemizin logosunda yer alır. Logomuzdaki 5 çok önemli sözcükten biridir. Yaşamın hemen her alanı ile ilintili olan demokrasi, kimlik hakları konusunda belirleyicidir. “Temsili”,...

‘Kürt Sorunu’na Çerkes çözümü

Çerkes Ethem: ‘Sorunların çözümü için farklı dillere ve inançlara özgürlük tanınmalı’… Taner Akçam’ın “Yüzyıllık Apartheid” kitabını okudum. Bilmediğim birçok şeyi öğrenirken bildiklerime dair hafıza tazelemek...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img