Yaşar Güven
Temmuz sayımızda, Kafkas Vakfı organizasyonu ile nisan ve mayıs aylarında, Avusturya’nın Irschen kasabası ve başkent Viyana’da iki aşamalı olarak yapılan ve İstanbul’da devam ettirilen Drau anma etkinliklerini, Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı Veysel Arıhan’la yaptığımız söyleşiyle okurlarımıza aktarmıştık.
Söyleşinin giriş kısmında belirttiğim gibi Drau faciası yani Kafkasya’dan İtalya’ya, oradan Avusturya’ya uzanan yolculuk sonucu yaşananlar bir sonuç. II. Dünya Savaşı’nda Kafkasya’da yaşananlardan başlamak gerekiyor, hatta daha da geriye gitmek…
Biliyoruz ki tek yanlı tarih anlatımları sıkıntılıdır. Klişe cümleyi biliriz: “Tarihi kazananlar yazar/yazdırır.” Sonuçta ortaya çıkan “resmi tarih”tir. Oradan beslenmekle kaldığımızda gerçekleşeni değil bize öğretilmek istenen kadarını öğreniriz. “Öteki tarihçiler” iyi ki varlar, gerçekleri öğrenebilmemiz için bedel ödemeyi göze alarak emek sarf ediyorlar.
Yaşadığımız ülkede “Nutuk”la yazılmış “resmi tarih” hâlâ okullarda ders kitabıysa da sorgulandığını, belgelerle yaşananların gerçekte ne olduğunun gün yüzüne çıkarıldığını ve bu çalışmaların devam ettirildiğini biliyoruz. Böyle öğreniyoruz örneğin I. Dünya Savaşı sırasında Sarıkamış’ta yaşanan facianın nedenlerini, Kurtuluş Savaşı’nda yaşananların gerçek yanlarını, Ethem konusunu ve diğer birçok şeyi. II. Dünya Savaşı sırasında Polonya’da yaşanan Katin katliamı yıllarca gölgede kaldıktan sonra Putin’in Varşova ziyaretinde anıt önünde diz çöküp özür dilemesiyle Kızıl Ordu’nun bunu yaptığı gerçeği ile yüz yüze geliyoruz. Daha pek çok şey sıralanabilir. Kısaca gizli kalan ya da bilinmeden kalan ya da bize anlatıldığı gibi kalan ama çarpıtılmış olanın yerine hakikate, çıplak hakikate zaman içinde ulaşabiliyoruz.
II. Dünya Savaşı sırasında Kafkasya’da yaşananlar da tek yanlı yazıldığında, anlatıldığında hakikat yerine bilinmesi istenen yazılmış, anlatılmış oluyor. Resmi ve/veya öteki tarihyazımından beslenip, kendi araştırmalarımızı da yapıp siyaseten bakış açımızla tarih anlatımını yönlendirdiğimizde, çevremizdekileri bütün Kafkasya’nın Almanya faşizmine direndiğine de inandırabiliriz, faşist Almanya’nın Kafkasya’da uyguladığı farklı politikalar sonucu bütün Kafkasya’nın Stalin zulmüne karşı Almanlarla yani faşizmle işbirliği yaptığını da. Siyah ya da beyaz; oysa Kafkasya gri o dönem. Belirleyici olan ise “Büyük Vatanseverlik Savaşı”nda yaşadıkları ülke lehine inisiyatif geliştirdikleridir.
Uç örneklerden biri olarak, 1918 Dağlı Halklar Cumhuriyeti’ni Kızıl Ordu’nun sona erdirdiği yalanına kadar vardırabiliriz yönlendirici anlatımımızı. “Beyaz Ordu yıktı” anlatımımızda kutsal kişilik atfettiğimiz komutanların, Beyaz Ordu komutanı Denikin’le bir dönem aynı safta yer aldığının görülmesini, bilinmesini istemeyiz belki.
Resmi tarih tuzağına düşmeden, siyaseten bakış açısına mesafe koyup, objektif davranıp belgelere dayalı olarak sadece hakikate ulaşmak ve onu aktarmak gerçek tarihçilerin işi aslında.
II. Dünya Savaşı’nda Kafkasya’da yaşananlardan, Kafkasyalıların yaşadıklarından örneklemeler, tek taraflı tarih anlatımını yadsıyor. Tam bir halklar mozaiği olan Kafkasya’da, halkların yaşadıkları da tektip değil, aynı halkın yaşadıkları da. Toptancı bir yaklaşımla sonuçlar çıkarmak da doğru değil. Adigey’den Kabardey’e dağınık yaşayan Adigeler, Çeçenler, Karaçaylar, Osetler, İnguşlar… Abhazya, Dağıstan… Almanya faşizmi, Stalin dönemi Sovyetler…
II. Dünya Savaşı’nda yaşananlara dair arşivinde bilgi-belge olanlara yönelik bir çağrım olmuştu. Ulaştıranlara, arşivlerinde olanı paylaşanlara, öneride bulunanlara teşekkür ediyorum. Çağrım devam ediyor.
Bu sayıdan başlayarak “Drau’ya giden yol” başlığıyla bir dizi yazı hazırlayalım birlikte. II. Dünya Savaşı’nda -gerekirse daha da geriye giderek- Kafkasya’da yaşananlara, Kafkasyalıların yaşadıklarına dair bilgileri, belgeleri bir araya toplamaya çalışalım, kendimiz ve merak edenler için bir arşiv oluşturalım.
Yanı sıra bireysel yorum yazılarına da yer vereceğiz. Her zaman ifade ettiğimiz gibi, şiddet ve nefret dili olmadan yazılanlara…
Elbette internet araştırması yaptığınızda onlarca dosya çıkıyor. Tarihçilerin, akademisyenlerin, araştırmacıların ürettikleri makaleler, kitaplar, onları da arşivleyebiliriz birlikte.
Kısa bir II. Dünya Savaşı kronolojisi var bu sayıda. Savaşa dair bazı rakamsal veriler. Holokost. Jineps Gazetesi’nde yayımlanmış bazı yazılardan özetler.
Hitler’in Kafkasya özelinde geliştirdiği inisiyatifin temel nedeni, savaş makinesinin yakıt ihtiyacı. Sovyet başkenti Moskova hedefi dışında ikinci cephe Kafkasya. Maykop, Grozni ve Bakü petrolü. Almanya savaş öncesi petrol ihtiyacının %70’ini ithal ediyordu. Özellikle Bakü petrol zengini bir şehirdi. Yıllık üretim kapasitesi 20 milyon tonun üzerindeydi ve bu rakam Almanya’nın yıllık tüketiminin 3 katıydı. Böyle başlamış olayım.
Bazı sayısal veriler:
II. Dünya Savaşı, insanlık tarihinin en büyük ve yıkıcı savaşı. Emperyalistler arası paylaşım savaşı.
-75 milyona yakın insan öldü. Dünya nüfusunun 1/40’ı.
-27 milyon Sovyet vatandaşı öldü. 9 milyon asker, 18 milyon sivil.
-6 milyon Yahudi öldü.
-20 milyon Çin vatandaşı öldü. 4 milyonu asker.
-7.5 milyon Almanya vatandaşı öldü. 6 milyonu asker.
-6 milyon Polonya vatandaşı öldü. 3 milyonu Yahudi, çok az asker.
-4 milyon Endonezya vatandaşı öldü.
-2.680.000 Japonya vatandaşı öldü. 2.1 milyonu asker.
6 Ağustos 1945: ABD, Hiroşima’ya atom bombası attı. 200.000 kişi öldü.
9 Ağustos 1945: ABD, Nagazaki’ye atom bombası attı. 80 bin kişi öldü.
Holokost
Holokost, Nazi Almanyası rejimi ile onun müttefikleri ve işbirlikçileri tarafından Avrupa’daki altı milyon Yahudiye karşı devlet desteğiyle sistematik olarak gerçekleştirilen zulüm ve katliamları ifade eder. Holokost, Avrupa genelinde 1933-1945 yılları arasında kademeli olarak gelişen bir süreçtir.
1.Holokost’un temelinde Yahudi karşıtlığı yatıyordu. Yahudilere duyulan nefreti ya da önyargıları ifade eden Yahudi karşıtlığı, Nazi ideolojisinin temel görüşlerinden biriydi. Bu önyargılar, Avrupa genelinde de yaygın olarak görülüyordu.
2. Nazi Almanyası’nın Yahudilere yaptığı zulüm, 1933-1945 yılları arasında giderek artmış ve radikalleşmiştir. Bu radikalleşme, altı milyon Yahudinin toplu olarak katledilmesiyle sonuçlanmıştır.
3. II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası ile müttefikleri ve işbirlikçileri ölümcül yaşam koşulları, acımasız kötü muameleler, silahla toplu katliamlar, gaz kullanarak katliam ve özel olarak tasarlanan öldürme merkezleri yoluyla Avrupa’daki her üç Yahudiden yaklaşık ikisinin ölümüne yol açmıştır.
Holokost, bazen İbranicede “felaket” anlamına gelen “Shoah” olarak da adlandırılmaktadır.
Naziler neden Yahudileri hedef aldı?
Naziler, aşırı Yahudi karşıtlığı nedeniyle özellikle Yahudileri hedef almıştır. Yani Yahudilere karşı önyargılıydılar ve Yahudilerden nefret ediyorlardı. Aslında Yahudi karşıtlığı, ideolojilerinin temel görüşlerinden biriydi ve dünya görüşlerinin temelini oluşturuyordu.
Naziler, Yahudileri Almanya’daki sosyal, ekonomik, politik ve kültürel sorunlara neden olmakla haksız yere itham ediyordu. Özellikle, Almanya’nın I. Dünya Savaşı’nda (1914-1918) yenilmesinden Yahudileri sorumlu tutuyorlardı. Bazı Almanlar, Nazilerin bu iddialarını kabul ediyordu. Savaşın kaybedilmesi nedeniyle duyulan öfke ve takip eden ekonomik ve politik krizler, Alman toplumunda Yahudi karşıtlığının daha da artmasına neden olmuştur. Weimar Cumhuriyeti (1918-1933) yönetimindeyken Almanya’daki istikrarsızlık, komünizm korkusu ve Büyük Buhran’ın yol açtığı ekonomik krizler, Almanların Nazilerin Yahudi karşıtlığı gibi fikirlerine daha açık hâle gelmesine neden olmuştur.
Ancak Yahudi karşıtlığı, Naziler tarafından ortaya çıkarılmamıştır. Yahudi karşıtlığı, tarih boyunca farklı şekillerde görülen eski ve yaygın bir önyargıdır. Avrupa’daki geçmişi antik dönemlere uzanır…
https://encyclopedia.ushmm.org
Willy Brandt
7 Aralık 1970. Almanya Başbakanı Willy Brandt, 1970 yılında Varşova ziyaretinde Polonya gettosu anıtına çiçek koyduktan sonra, herkesin bakışları altında diz çöktü ve faşizm kurbanlarından insanlık adına af diledi. Yahudi soykırımı için. Polonya ise en az Brandt’ınki kadar etkileyici bir jestle karşılık verdi. Brandt`ın önünde diz çöktüğü getto anıtının yakınına kocaman bir Willy Brandt anıtı dikti ve anıtın bulunduğu meydanın adını Willy Brandt Meydanı olarak değiştirdi.
Zamanında Nazi askerlerinin girişine “Burası hastalıklı bölgedir ve girmek tehlikelidir” tabelası astıkları bir yerdi Varşova gettosu. Diğer yandan Avrupa’daki Yahudi direnişçilerin de kalesiydi. Gettodaki direnişe karşı SS komutanı Heinrich Himmler, Hitler’in doğum günü onuruna 20 Nisan 1943’te bir temizlik harekâtı ve kıyım başlatmıştı. Gettoda süren operasyonda 60 bine yakın Yahudinin katledildiği belirtiliyor. Savaşın bittiği 1945’e kadar ise gettoda katledilen ve açlıktan ölenlerin sayısının yüz bine ulaştığı dillendiriliyor. İlerleyen yıllarda ise getto; tarihle yüzleşmenin mekanlarından biri oldu. Alman işgalinin son bulmasından sonra bir Yahudi anıtı da dikilmişti.
Kronoloji
24 ve 29 Ekim 1929: New York borsası çöktü. Tüm dünyada “Büyük Buhran” adı verilen ekonomik kriz başladı.
18 Eylül 1931: Japonya, Mançurya’yı işgal etti.
30 Ocak 1933: Almanya Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (Nazi Partisi) lideri Adolf Hitler’i Almanya şansölyesi olarak atadı.
2 Ekim 1935: İtalya, Etiyopya’yı işgal etti.
25 Ekim 1936: Nazi Almanyası (NA) ve Faşist İtalya, işbirliği antlaşması imzaladı. 1 Kasım’da Roma-Berlin Mihver ittifakı ilan edildi.
25 Kasım 1936: NA ve Japon İmparatorluğu, Anti-Komintern Paktı’nı imzaladı. Bu pakt, Sovyetler Birliği’ne (SB) ve uluslararası Komünist harekete karşıydı.
7 Temmuz 1937: Japonya, Çin’i işgal etti.
26 Kasım 1937: İtalya, Anti-Komintern Paktı’nda Almanya’ya ve Japonya’ya katıldı.
11-13 Mart 1938: Almanya, Avusturya’yla birleşti.
29 Eylül 1938: İngiltere ve Fransa, Çekoslovak Cumhuriyeti’ni NA’ya bırakmaya zorlayan Münih Antlaşması’nı imzaladı.
7-15 Nisan 1939: İtalya, Arnavutluk’u işgal etti.
23 Ağustos 1939: NA ve SB, bir saldırmazlık antlaşması ve Doğu Avrupa’yı etki alanlarına bölen gizli bir protokol yaptılar.
1 Eylül 1939: Almanya, Polonya’yı işgal etti, İngiltere ve Fransa Almanya’ya savaş ilan etti (3 Eylül). II. Dünya Savaşı başladı.
1 Eylül bu nedenle Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Barış Günü olarak ilan edildi, 1981’de ilk kez kutlandı.
17 Eylül 1939: SB, Polonya’ya doğudan saldırdı.
28-29 Eylül 1939: Varşova, 28 Eylül’de teslim oldu. NA ve SB, Polonya’yı aralarında böldüler.
30 Kasım 1939: SB, Finlandiya’ya saldırdı.
9 Nisan 1940: Almanya, Danimarka’yı ve Norveç’i işgal etti.
10 Mayıs 1940: Almanya, başta Fransa ve Aşağı Topraklar (Belçika, Hollanda ve Lüksemburg) olmak üzere Batı Avrupa’ya saldırdı.
10 Haziran 1940: İtalya, savaşa girdi. 21 Haziran’da Güney Fransa’yı işgal etti.
14 Haziran 1940: SB, 14-18 Haziran tarihlerinde Baltık Devletlerini (Estonya, Letonya ve Litvanya) işgal etti.
13 Eylül 1940: İtalya, İngiltere kontrolündeki Mısır’ı işgal etti.
28 Ekim 1940: İtalya, Yunanistan’ı işgal etti.
Kasım 1940: Slovakya (20 Kasım), Macaristan (23 Kasım) ve Romanya (24 Kasım) Mihver kuvvetlerine katıldı.
1 Mart 1941: Bulgaristan, Mihver kuvvetlerine katıldı.
6 Nisan 1941: Almanya, İtalya ve Macaristan Yugoslavya’yı işgal etti ve Bulgaristan’la birlikte paylaştı. Yugoslavya, 17 Nisan’da teslim oldu.
15 Haziran 1941: Hırvatistan, Mihver kuvvetlerine katıldı.
22 Haziran 1941: NA ve Mihver kuvvetleri (Bulgaristan hariç), SB’ye saldırdı.
7 Aralık 1941: Japonya, Pearl Harbor’u bombaladı.
8 Aralık 1941: Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Japonya’ya savaş ilan ederek II. Dünya Savaşı’na girdi. Japonya; Filipinler, Fransız Çinhindi (Vietnam, Laos, Kamboçya) ve İngiliz Singapur’u işgal etti.
11-13 Aralık 1941: NA ve Mihver ittifakındaki müttefikleri, ABD’ye savaş ilan etti.
30 Mayıs 1942: İngiltere, Köln’ü bombalayarak savaşı ilk kez Almanya topraklarına getirdi.
28 Haziran 1942: Almanya ve Mihver ittifakındaki müttefikleri, SB’de yeni bir hücum başlattı. Birlikler, Eylül ortasında Volga Nehri’ndeki Stalingrad’a (Volgograd) doğru ilerledi ve Kırım Yarımadası’nı güvenceye aldıktan sonra Kafkasya’nın içlerine doğru girdi.
23 Kasım 1942: Sovyet birlikleri, Stalingrad’da karşı saldırı yaptı ve Alman Altıncı Ordusu’nu şehirde tuzağa düşürdü. Geri çekilmeleri ya da Sovyet halkasından çıkmaya çalışmaları Hitler tarafından yasaklanan Altıncı Ordu’dan sağ kalanlar 30 Ocak ve 2 Şubat 1943’te teslim oldular.
13 Mayıs 1943: Tunus’taki Mihver kuvvetleri, Kuzey Afrika seferini bitirerek Müttefiklere teslim oldu.
5 Temmuz 1943: NA, SB’deki Kursk yakınlarında büyük bir tank saldırısı başlattı. Sovyetler saldırıyı bir hafta içinde geri püskürtüp karşı saldırı başlattılar.
10 Temmuz 1943: ABD ve İngiltere birlikleri, Sicilya’ya çıkartma yaptı.
25 Temmuz 1943: Faşist Büyük Konseyi, Benito Mussolini’yi görevden alarak Mareşal Pietro Badoglio’nun yeni bir hükûmet kurmasını sağladı.
8 Eylül 1943: Badoglio hükûmeti, Müttefikler’e koşulsuz olarak teslim oldu. Almanlar, Roma ve Kuzey İtalya’da hemen kontrolü ele geçirdiler ve Alman komandolar tarafından 12 Eylül’de mahkûmiyetten kurtulan Mussolini yönetiminde bir kukla Faşist rejimi kurdular.
4 Haziran 1944: Müttefik birlikler, Roma’yı özgürlüğüne kavuşturdu.
6 Haziran 1944: İngiltere ve ABD birlikleri, Fransa’nın Normandiya kıyılarına başarılı bir çıkartma yaparak Almanlara karşı “İkinci Cephe”yi açtı.
22 Haziran 1944: Sovyetler, büyük bir saldırı başlattı.
20-25 Ağustos 1944: Müttefik birlikleri, Paris’e ulaştı. Eylül ayı itibarıyla müttefik devletler, Almanya sınırını ulaştı. Aralık ayında Fransa’nın neredeyse tamamı, Belçika’nın büyük bir kısmı ve Hollanda’nın güneyinin bir bölümü özgürlüğüne kavuştu.
16 Aralık 1944: Almanlar, Belçika’yı geri almak ve Müttefik güçleri bölmek için batıda Bulge Muharebesi olarak bilinen son hücumu başlattılar. 1 Ocak 1945 itibarıyla Almanlar, geri çekildi.
7 Mart 1945: ABD birlikleri, Ren Nehri’ni geçti.
16 Nisan 1945: Sovyetler, Berlin’i kuşatan son saldırılarını başlattı.
30 Nisan 1945: Hitler, intihar etti.
7-8 Mayıs 1945: Almanya, 7 Mayıs günü müttefik kuvvetlerin Reims’ta bulunan karargâhında koşulsuz teslim oldu.
8 Mayıs 1945: Almanya, Berlin’de SB’ye koşulsuz teslim oldu.
6 Ağustos 1945: ABD, Hiroşima’ya atom bombası attı.
8 Ağustos 1945: SB, Japonya’ya savaş ilan ederek Mançurya’yı işgal etti.
9 Ağustos 1945: ABD, Nagazaki’ye atom bombası attı.
2 Eylül 1945: Japonya 14 Ağustos 1945’te koşulsuz teslim oldu. II. Dünya Savaşı sona erdi.
(https://encyclopedia.ushmm.org)
“Vahşi Tümen” (Дикая дивизия) ve Kılıç Giray
Osmanlılar Kuzey Kafkasyalılardan ordu kurdukları gibi Rus Çarları da bu yöntemi kullanmışlardır. Bunlardan en ünlüsü Birinci Dünya Savaşı’nda oluşturulan “Vahşi Tümen” dir.
…Kabardey, Dağıstan, Çeçen, İnguş, Karaçay, Balkar, Tatar, Çerkes halklarından özel olarak Kafkas Yerli Süvari Tümeni oluşturuldu… Eylül 1914’te “Kafkas Vahşi Tümeni” oluşumunu tamamlamıştı. Tümen komutanlığına çarın küçük kardeşi Büyük Dük Michael Aleksandroviç getirildi. Tümenin resmi adı, “Kuzey Kafkasya Tümeni” idi.
Tümen Batı Cephesinde, Almanya, Avusturya-Macaristan, Galiçya sınırında görev yapmak üzere konuşlandırıldı…
…1914-1917 yılları arasında savaş boyunca kahramanca mücadele ettiler. Birlikten 3500 kişi, kahramanlıkları ve cesaretlerinden dolayı “George Cross ve St. George” nişanları ile ödüllendirildiler.
Çok çetin savaş yöntemleri ve acımasız özelliklerinden dolayı bu tümen, gayri resmi olarak “Dikaya Diviziya”, yani “Vahşi Tümen” olarak adlandırılmıştır.
…Sultan Kılıç-Giray bu birliğe katıldığında yüzbaşı rütbesinde ve 2. Çerkes Süvari Bölüğü Komutanı idi. Yarbay Sultan Kerim-Giray, alay komutanı olarak görev yapıyordu. Asteğmen Sultan Beyazıt Giray yine 2. Süvari Bölüğü’nde görev yapmaktaydı.
1917 yılında Rusya’da devrim oldu. Yeni hükümet birliği dağıttı.1917 Eylül sonunda, Ekim ayı başında onları uzaklara götüren tren onları tekrar vatanlarına getirdi. Tümgeneral olan Sultan Kılıç-Giray emrindeki Kabardey süvarileri ile beraber Kuzey Kafkasya’ya gelip yeni kurulan Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti emrine girerek Bolşeviklere karşı savaşa katıldı.
Bu cumhuriyetin ilk başkanı da yine bu tümende Çeçen Süvari Alayı Komutanı olan Abdulmecid (Tapa) Artsuevich Çermoyev idi.
Çar ordusunda kahraman olarak başladığı hayatı Sovyet hükümetinde hain olarak sonlanan Vahşi Tümen subayı Sultan Kılıç-Giray (1880-1947), 1920 baharında Gönüllü Ordu’nun yenilerek ülkeyi terk etmesi ve kısmen de Kızıl Ordu birliklerine ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti Savunma Konseyi birliklerine teslim olmaları sırasında, Karadeniz yöresine çekilerek subayları ve askerlerinden bir kısmıyla birlikte Abhazya yöresine geçmeyi başardı. Daha sonra bin kadar Çerkesle birlikte Kuban’a dönerek Karaçay-Abaza-Adige yörelerinde, Dağıstan ve Çeçenya’daki halk ayaklanmasına paralel olarak oluşan ve Ağustos-Aralık 1920 arasında altı ay kadar süren milli ayaklanmaya önderlik etti. Ayaklanmaların üstün Kızıl Ordu birlikleri tarafından bastırılmasından sonra, bir kısım arkadaşlarıyla birlikte zorlukla Abhazya yöresine geçti…
“İki Dünya savaşı arasında yaşadığı Paris’te, Sovyet Rusya karşıtı ve bağımsız Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’ni yeniden oluşturmak gayesiyle Promete cephesine dahil olarak mücadele veren ‘Kafkasya Dağlıları Halk Partisi’nin kurucu ve yöneticileri arasında bulundu. Kafkasötesi Cumhuriyetleri (Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan) temsilcileriyle ortaklaşa oluşturulan ‘Kafkasya İstiklal Komitesi’ içinde aktif yer aldı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Berlin’de, içinde eski Kafkasya siyasi göçmenleri ile Almanlara esir düşen ya da iltica eden Kafkasyalıların birlikte yer aldıkları ‘Kuzey Kafkasya Milli Komitesi’nin ve Kuzey Kafkasya Lejyonu’nun önde gelen kişilerindendi. Kafkasyalılardan oluşan bir kurulun başında olarak Kafkasya’nın Alman işgali altına girmiş bölgelerinde de bulundu ve köyüne kadar gitti.”
“Savaş sona erdiğinde çeşitli ülkelerden gelerek bir araya toplanan, Kuzey İtalya ve Avusturya’ya kadar çekilen on bin kadar Kuzey Kafkasyalı mültecinin arasında idi ve onların temsilciliğine seçilmiş bulunuyordu. Mayıs 1945’te, bu Kafkasyalılar ile aynı bölgede yerleşmiş bulunan Kazaklar, Yalta Anlaşması’nın gizli bir hükmü uyarınca, İngiliz-Amerikan Komutanlığı tarafından aldatılmak suretiyle zorla Kızıl Ordu Komutanlığına teslim edildiler).”
…Böylece Kılıç Giray, Çar Rusyası’nın kahramanlığından Sovyet Rusyası’nın hainliğine geçerek bir nevi Rusların Çerkes Ethem’i olmuştu.
Kaynakça:
Tarih Boyunca Kafkasya, Aydın O. Erkan, Çiviyazıları-1999
http://klin-demianovo.ru/http:/klin-demianovo.ru/analitika/48485/dikaya-diviziya/
http://www.kafkasfederasyonu.org/kultursanat/kim_kimdir/kili%C3%A7_girey.htm
Jiy Zafer Süren
Jineps Gazetesi, Aralık 2013
‘Gönüllü Ordu’ ve Kuzey Kafkasya: 1918-1920
Kuzey Kafkasya tarihinin 1918-1920 dönemini önemli ölçüde belirleyen öğelerden biri “Gönüllü Ordu”dur. 1917’de yıkılan Çarlık Rusya’sının generalleri tarafından kurulan ve “Bir ve Bölünmez Rusya” hedefleriyle eski rejimi yeniden kurmaya çalışan Gönüllü Ordu (GO) bu dönemde Kuzey Kafkasya’nın büyük bir kesimini işgal etmiş ve bu bölgedeki toplumsal oluşumları büyük ölçüde etkilemiştir. GO’nun niteliğinin ve gelişiminin incelenmesi iki nedenle önemlidir. Birincisi GO yeni bir işgalci güç olarak 1918-1920 dönemi Kuzey Kafkasya tarihinde yer edinmiştir. İkinci olarak da gerek bu dönemde, gerekse 1950’lere kadar uzanan bir zaman diliminde varoluş koşulları Çarlığa ve GO’ya bağlı Kuzey Kafkas kökenli çeşitli kişi ve katmanlar göçmen politik akımlar arasında özgün bir “çizgi” oluşturmuşlardır. Bu nedenlerle bu makalede GO’nun niteliği ve gelişimi, toplumsal -tarihsel çerçevede araştırılmıştır…
I. 20. yy’ın başlarında Kuzey Kafkasya’da Toplumsal ve Etnik Yapı
Bilindiği gibi Kuzey Kafkasya 19. yy.’da Çarlık Rusya’sı tarafından uzun süren kanlı savaşlar sonucu işgal edildi… Savaş sonrası (özellikle Kuzeybatı) Kafkasyalılar sürgüne zorlanarak halkın büyük bir kesimi yurtlarından koparıldı. Böylelikle nüfus oranı Kuzey Kafkasyalıların aleyhine büyük ölçüde bozuldu.
Rusya’nın diğer bazı sınır bölgelerinde olduğu gibi bu işgal de Kazak kolonilerinin Kafkasya’ya yerleştirilmesi ile gerçekleştirildi…
1861’de Rusya’da serfliğin kaldırılması ve 1860’larda Kuzey Kafkasyalıların kitle halinde sürgün edilmesi sonucu Kuban ve Terek bölgelerine büyük ölçekli köylü göçleri oluştu. Bu köylülere “dışarıdan gelenler” anlamında inogorodnye deniliyordu…
Terek Bölgesi ise daha farklı bir görünümdeydi… Çarlığın bölgede izlediği politika sonucu toprak dağılımı son derece farklılaşmıştı…
Kuzey Kafkasya’daki bu etnik ve toplumsal çeşitliliğe ek olarak merkezi-Çarlık bürokrasisi ile bütünleşmiş yerel katmanların oynadığı önemli role de değinmemiz gerekiyor. Kısmen Kafkas Savaşları döneminde, büyük ölçüde işgalin tamamlanmasından sonra özellikle yönetici kesimlere mensup pek çok insan ülkedeki konumlarını güçlendirmek için Çarlık ile bütünleşebilmeye çalışmıştı. Rus ordusunda ve bürokrasisinde üst düzeylere çıkabilmiş kendi halkları da dahil, çeşitli ezilen halkların ulusal kurtuluş hareketlerinin ezilmesinde görev almış ve bölgenin ekonomik ve askeri yapısını kontrol eden bu “yerel” kesimlerin hemen hemen tamamı iç savaş döneminde (ve sonrasında da) eski çarist komutanlarının emrine amade oldular… 1860’lardan sonra Kosta Khetagurov, Dmitri Gulya gibi değerli aydınlar özellikle halk kültürü ile ilgili eserler üretmeye başladığı halde yerel siyasal örgütlenmeler hemen hemen hiç oluşmamıştı…
II. “Gönüllü Ordu”nun Niteliği
I.Dünya Savaşı döneminde daha da yoğunlaşan toplumsal muhalefet sonucu Çar’ın tahttan çekilmek zorunda bırakılması ve Şubat 1917’de “Geçici Hükümet”in kuruluşu Çarlık Rusya’sının sonunu simgeliyordu… Ekim 1917’de Bolşeviklerin iktidara gelmesi ve Almanlarla Brest-Litovsk anlaşmasının imzalanmasıyla zaten fiili olarak iyice dağılmış Çarlık ordusunun tasfiyesi tamamlandı. Fakat Çarlığın kaldırılmasını kabul edemeyen bazı generaller Kasım 1917’den itibaren Don Bölgesi’nde General M.V. Alekseev… ve L.G. Kornilov… önderliğinde toplanarak yeni bir ordu oluşturmaya başladılar…
…1919 sonbaharında, ordu en kalabalık olduğu zamanlarda bile Kazakların oranı %50-60’dan az değildi). 1918 Nisan ayında Ekaterinodar’a yapılan başarısız saldırıda Kornilov ölünce komutanlık Gn. Denikin’e… Denikin, 26 Mart 1920’de GO’nun Kuzey Kafkasya’dan çekilmesinden sonra istifa etmek zorunda kaldı ve yerini… Gn. Wrangel’e… bıraktı… GO’nun büyük bir kesimi 1921-1923’te Balkan ülkelerine göç etti… II. Dünya Savaşı’ndan sonra, savaşta büyük oranda Nazileri destekleyen GO’nun tüm kalıntıları da ortadan kalktı…
…Kuban Rada’sı içerisinde iki önemli grup vardı: çoğunluğu Karadeniz Kazaklarından oluşan (ve büyük bir olasılıkla A. Namitok gibi bazı Adige temsilcilerin de desteklediği) Karadeniz fraksiyonu –federalistler- ve genellikle lineitsy-sınır boyu- Kazaklarından oluşan fraksiyon-(otonomistler/özerklikçiler)…
…I. Dünya Savaşı sonrası Paris’te toplanan “Barış Konferansı”na Kuban Rada’sı, GO’dan ayrı bir delegasyon göndermeye karar verdi… Delegasyonlar Paris’e gittikten sonra federalistler GO’ya karşı mücadele eden “Kuzey Kafkasya Meclisi” delegeleriyle ilişki kurdular ve daha sonra Kuban Rada’sı bu görüşmeleri gizli bir anlaşma ile sonuçlandırdı. Ekim 1919’da Gürcistan, GO içindeki çelişkileri kızıştırmak için bu anlaşmayı yayınladı. Anlaşmayı öğrenen Denikin derhal Gn. Wrangel’e açık ve kısa bir emir gönderdi:
“Temmuz ayında Kuban Hükümeti [Kuzey Kafkas] Meclisi ile bir ittifak anlaşması imzalamıştır. Bu, Rusya’ya ihanet etmeye denktir. Kuban Orduları Meclis’in emrine verilecekti. Bu anlaşma Bych, Savitsky, Kalabukhov ve Namitokov tarafından imzalandı. Bu hainlerden bulduklarını tutukla ve onları ihanet suçundan askeri mahkemeye gönder. Taganro, 25 Ekim (7 Kasım) 1919. Denikin.” (Aktaran Wrangel, s.103)
…
GO’nun bir başka özelliği de yağmacılığın kurumsallaşmış olmasıydı. Bu nedenle ordu halk arasında “Gönüllü Ordu” olarak değil, “Yağmacı Ordusu” olarak biliniyordu…
…Özellikle 30 Eylül 1918 Mondros Mütarekesi ile Boğazlar’ın İngiliz ve Fransız gemilerine açılmasıyla büyük miktarlarda yardım GO’ya ulaştı… Bu yardımlara ek olarak İngiliz askerleri uçakların ve tankların kullanılması işini de yüklendiler… İngiltere’ye ek olarak Fransa, ABD gibi ülkeler de askeri ve tıbbi malzeme yardımında bulundular…
Üst düzeydeki subayların da açıkça teşvik ettiği ve katıldığı yağmacılık o kadar arttı ki, trenlerin yağma edilen mallar için kullanılması yüzünden yaralı, asker ve silah taşımacılığında aksaklıklar ortaya çıktı…
GO’nun bu özelliğinin bir başka yansıması da pogromlar (Yahudi katliamları) idi. GO, çarist subaylarıyla birlikte çarizmin pogrom geleneğini de doğal olarak devam ettirdi… Yahudilerin hem Bolşevik, hem de zengin oldukları imajı (ki bu imaj GO tarafından da yaygınlaştırıldı), katliamların yaygınlaştırılması ve mazur görülmesi için gerekli temeli oluşturmuştu…
III. “Gönüllü Ordu”nun Yükselişi ve Çöküşü
…
14 Mart 1918’de Bolşeviklerin Ekaterinodar’ı ele geçirmesinden sonra 9-13 Nisan’da toplanan II. Kuban Bölgesi (oblast) Sovyetler Kongresi “Kuban Sovyet Cumhuriyeti”ni ilan etti. 30 Mayıs’ta bu cumhuriyet Kuban-Karadeniz Cumhuriyeti’nin bir parçası oldu. 5 Temmuz’da Ekaterinodar’da toplanan I. Kuzey Kafkas Sovyetler Kongresi’nde, Kuban-Karadeniz, Terek ve Stavropol Sovyet Cumhuriyetlerinin birleşmesiyle oluşturulan “Kuzey Kafkasya (Sovyet) Cumhuriyeti” ilan edildi. Fakat GO’nun 22 Haziran’da II. Kuban Seferi’ne başlayıp, 17 Ağustos’ta Ekaterinodar’ı, 8 Eylül’de Maykop’u ele geçirmesinden sonra bu cumhuriyet fiilen ortadan kalktı.
1918 sonlarında Kuban bölgesini tamamen işgal eden GO, kuzeyde Don bölgesinde Almanlar olduğu için doğuya, Terek bölgesine yöneldi ve 1919 Ocak’ında Kabardey-Balkar’a girdi. 9 Şubat’ta Vladikafkas alındı ve bahar aylarında Terek’in işgali tamamlandı. Dağıstan bölgesinde görece etkin olan Dağlı Cumhuriyeti’nin özellikle askeri liderlerinin GO ile işbirliğine yanaşması ve GO’ya eğilimli Gn. Khalilov’un P. Kosok’un istifasıyla boşalan başbakanlığa gelmesi GO’nun Dağıstan’ı işgalini kolaylaştırdı. Khalilov’un İngilizlerin yardımıyla kıyı kesiminde otoritesini kurmasından sonra, GO Mayıs ayında Dağıstan’ın büyük bir kesimini işgal etti. Böylece Kuzey Kafkasya’nın işgali tamamlanmış oluyordu…
Kuzey Kafkasya, GO’nun egemenliği altında “kaynayan bir kazan”dı. Özellikle Haziran-Temmuz (1919) aylarında zorunlu askerlik uygulamasının yürürlüğe konması karşısında yaygın ayaklanmalar baş gösterdi…
…Kastornoe ve Kursk’daki savaşları Mai-Maivesky komutasındaki orduların kaybetmesiyle büyük çöküş başlıyordu… Hızla geri çekilen GO Kuzey Kafkasya’nın da hiç bir yerde tutunamayarak Karadeniz kıyısında Novorossik kentine kadar geri çekildi ve 26 Mart’ta ordunun büyük bir kesimi İngiliz ve Fransız gemileri tarafından buradan Kırım’a taşındı…
…Eylül sonlarında Polonya ve Sovyetler Birliği arasında ateşkes ilan edilmesi ve daha sonra barış anlaşmasının imzalanması, artık GO’nun sonunun geldiğini gösteriyordu…
IV. Muhacerette “Gönüllü Ordu”
…
Mevcut en barbar güçlere hizmet etmeyi bir yaşam tarzı haline getirmiş olan GO subayları, 1930’ların sonlarında yeni bir efendi buldular: Hitler. II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla P.N. Krasnov, V. Naumenko, A.G. Shkuro, K. Girey, K. Ulagay gibi eski subaylar Nazilere yardımcı olmak için hemen gönüllü oldular. 1943’ten sonra Naziler, gönüllü göçmen subaylardan, Alman işgali altındaki bölgelerden gelen işbirlikçiler ve savaş esirlerinden çeşitli “ulusal” birlikler oluşturmaya başladılar. Bu birlikler (Kazak birlikleri, Kafkas birlikleri, vb.) her şeye karşın yeteri kadar güvenilir görülmedikleri için genellikle Sovyet cephesinde kullanılmadı.
1944’te, savaşın bitmesinden yaklaşık 8 ay önce, Nazilerin kurduğu, Alman subaylarının da görev aldığı ve çoğu zamanla SS’lerin direkt kontrolü altına giren Kazak ve Kafkas birlikleri Kuzey İtalya ve Yugoslavya’ya gönderildi. (Kuzey İtalya’daki Kazakların merkezi -Hitler tarafından yeni “Kazak Yurdu” olarak saptanan- Tolmezzo, Kafkasyalıların merkezi de yakınlardaki Paluzza’daydı). Bu birlikler kısa zamanda Nazi işgalcilerine karşı direnen partizanlara ve yerel halka uyguladıkları vahşet ile ün kazandılar…
1945 başlarında Alman ordularının çöküşünün durdurulamayacağı herkes için açıktı. 27 Nisan’da, askeri açıdan üstün konuma geçen İtalyan partizanları bu birliklerin teslim olmasını istedi. Kendilerine doğal olarak büyük düşmanlık duyan partizanların eline düşmekten çekinen birlikler (siviller de dahil yaklaşık 30-35.000 Kazak, 5.000 Kafkasyalı) ertesi gün Avusturya’ya, Drau vadisinde Lienz-Oberdrauburg arasındaki bölgeye çekilmeye başladı… 7 Mayıs’ta Almanya’nın kayıtsız-şartsız teslim olması üzerine, 8 Mayıs’ta bu birlikler de bölgedeki İngiliz birliklerine teslim oldular. Mayıs sonlarında da bu birliklerin büyük bir kesimi İngilizler tarafından Sovyetler Birliği’ne teslim edildi. [Teslim sırasında bu subaylar çarlık döneminden kalan madalya ve üniformalarını son defa kullandılar. Örneğin, “K. Girey baştan aşağı Çar subaylarının üniformasını giyiyordu.” (Tolstoy, s. 180 ve 251)]. Böylece II. Dünya Savaşının bitmesinden sonra GO’nun kalıntılarının askeri varlığı da tamamen sona erdi.
Kaynaklar…
Erol Taymaz , Kafdağı Dergisi, 1989, Sayı: 21-24
Jineps Gazetesi, Kafkas Diasporası Yayınlarından Seçmeler, 2013, Temmuz-Ekim, 4 Bölüm