Av. Recep Yilmaz (Agırba)
Yaşamın hayhuyuna gömülen insanoğlu, 60’lı-70’li yaşlara geldiğinde, eş, dost, arkadaş ve hemşerisinin değerini daha bir anlamaya başlıyor; eğer hayhuy devresinde anılan kimselerle iletişimde eksiklik yapmışsa, yaşlılığının çok zor geçeceği şüphesizdir. Şükür ki hem derin kültürümüzün etkisi hem derneklerimiz sayesinde diasporadaki biz Çerkesler bu konuda şanslıyız. Yaşımız ne olursa olsun iletişimimizi koruyoruz. Bu bağlamda bizim de çoğunluğu Kafkasyalılardan oluşan 10 kişiden fazla bir grubumuz var ve uzun yıllar iki haftada bir perşembe günleri, Bostancı Cordon Cafe Plus’ta bir araya gelerek, kardeş halklar cumhuriyetlerimizi, son yıllarda da sorunlu bir süreç devam ettiği için en fazla Abhazya’yı kurtarmaktayız!
Kurtarma(!) seansımız bitince de sıkı bir tavla maçına yoğunlaşıyoruz. 26 Aralık Perşembe günkü yılın son toplantısından sonra, bir başka mekâna geçerek, 2024’ü selametledik. Bu arada, bir sonraki buluşmayı, Sakarya’nın Akyazı ilçesi, Gebeş köyündeki Doğa Country Club’da yapmayı kararlaştırdık. Köyüme yakın olan bu mekânla ilgilenme, yer ayırtma vb. işler için ben görev aldım. Birkaç gün önceden gidip, kardeşlerimizden (Abaza) olan mekân sahipleri ile konuşup, yemek ve sonrası organizasyonunu ayarlayıp arkadaşları bilgilendirdim. Her ihtimale karşı, buluşma günümüz olan 9 Ocak Perşembe günü mekâna erken giderek son düzenlemeleri yapıp, arkadaşlarıma da mekânın konumunu gönderdim. Saat 13.00’te sözleştiğimiz gibi, koru içindeki mekânda bir aradaydık. O gün orada olanlar, Atay Ceyişakar (Açüışba), Rıdvan Kayıt (Avünd), Şirin Berk (Maan), Rahmi Ercan (Ardzınba), Bülent Özbelli (Ayüzba), Mahmut Uğur Gül (Goguwa), Remzi Tosun (Arnavut damadımız) olmak üzere sekiz kişiydik.
Birbirimizin hatırını sorup soluklandıktan sonra, Abaza yemeklerinden oluşan soframıza oturduk. Abaza pastası (abısta), barbunya ezmesi (akudırışşa), Çerkes tavuğu (akutısızbal), erik sızbal (aphösa sızbal) Abaza peyniri (afıylatsa), lahana turşusu (arçüı), acıka vb. ile donatılmıştı masamız; görüntü harika, tatlar doyumsuzdu.
Her buluşmamız bizlere ruhsal, fiziksel güç katıyor. Ancak bu defa, ağaçlar içindeki mekân, havanın güzelliği, ev sahiplerinin sıcak ilgisi hepimizi önceki toplantılarımızdan daha fazla mutlu etmişti. Sıcak bir ortamda, sohbet ve muhabbetle, çok sık yiyemediğimiz ve doğal olarak da özlediğimiz milli yemeklerimizi afiyetle yedik ve sohbete geçtik. Abhazya’da yaşayan, anavatanımıza önemli yatırımlar yapmış olan ve doğal olarak toplantılarımıza çok seyrek katılabilen Şirin Berk kardeşimiz hararetle ortaya bir soru attı; “Biz, bir avuç Kafkasyalı neden bölük pörçüğüz, neden bir araya gelip bir güç oluşturamıyoruz? Her kafadan bir sesin çıktığı toplumda, birlik, beraberlik, barış, huzur ve güven tesis edilebilir mi, böyle dağınık bir toplum, güçlü olabilir mi?” dedi. Bu soru, içimdeki yarayı deşti, adeta dağladı. Ona cephemi dönerek “Şirin kardeşim” dedim, “Bildiğin gibi, 2001 yılı sonuna kadar derneklerin bağlı olduğu bir üst kuruluş yoktu. Ankara’da arkadaşlarımızın oluşturduğu Kaf-Der adıyla bir yapılanma vardı ama bu yapıya giren dernek, tüzelkişiliğini kaybettiği ve sahibi olduğu taşınmazlarda tasarruf yetkisini ve mülkiyet haklarını kaybettiği için dernekler bu yapıya girmek istemiyordu; bu nedenle mesela, ‘İstanbul Abhaz Kültür Derneği’ girmemişti.
22.11.2001’de (AB Uyum Yasaları çerçevesinde) kabul edilen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 96. maddesiyle, kuruluş amaçları aynı olan en az beş dernek bir federasyon kurma hakkına kavuşuyordu. Dernek yönetimleri rahatlamıştı, çünkü ‘FEDERASYON’da yer alacak derneklerin tüzelkişilikleri ve taşınmazları korunuyordu.
Bu yasa hükmünün uygulamasını hayata geçirmek için Ankara’daki Kaf-Der’li kardeşlerimiz, Kafkasyalıların yoğun olduğu illerde toplantılar serisi gerçekleştirdiler. Kayseri, Ankara, Eskişehir, Bursa illerinden sonra son toplantıyı, İstanbul Kadıköy’deki Şamil Vakfı’nda yaptılar. O gün hepimiz o salondaydık. Henüz Abhazya kurtuluş mücadelesinin sıcaklığı sürmekte idi. Bu nedenle katılımcı sayısı oldukça fazlaydı; ayakta duracak yer bile yoktu. Kaf-Der’li arkadaşlar, federasyonlaşma seçeneklerini açıklıyorlardı, ‘Kuracağımız federasyon, bölgesel mi olsun, etnik yapıda mı olsun, yoksa tek çatı altında mı oluşsun?’ diye soruyorlardı. Katılımcıların bazıları, ‘Etnik yapıda olsun; yani Abazalar kendi federasyonunu kursun, Adigeler, Çeçenler vb. kardeş halklar kendi federasyonlarını kursunlar’ dedi. Kimileri, ‘Bölgesel olsun; örneğin, Marmara Bölgesi Kafkas Dernekleri Federasyonu, İç Anadolu Bölgesi Kafkas Dernekleri Federasyonu vs.’ diyorlardı. Üçüncü seçenek olan, ‘Tek çatı altında toplanılsın’ seçeneği için ise ‘Şimdiye kadar bölük pörçüktük, dağınıktık, hiçbir güç tarafından dikkate alınmadık. Bari bundan sonra, tek şemsiye altında toplanalım, tek yumruk olalım, federasyon yönetimi, -arkamda 7 milyon Kafkasyalı var- diyebileceği bir güce sahip olsun’ görüşüydü. Bu görüş büyük alkışlarla kabul edildi ve ‘Kafkas Dernekleri Federasyonu’ (KAFFED) 3 Temmuz 2003’te kuruldu. ‘Kafkas Abhazya Kültür Derneği’ de kurucular arasında yer aldı.
2005-2007 yıllarında ‘İstanbul Kafkas Abhazya Kültür Derneği’ başkanlığını yaptığım dönemde, KAFFED’in ve Abaza olmayan Kafkasya kökenli kardeşlerimizin desteklerini unutmam mümkün değildir. Türkiye’den ve özellikle Abhazya’dan gelerek Türkiye’nin değişik üniversitelerinde öğrenim gören öğrencilere her ay, bizim çapımıza göre önemli tutarda burs vermeye çalışıyorduk. Bu durum maddi açıdan bizi zorluyordu. Bu zor durumumuzda katkı sağlayanların tümünü yazabilmem mümkün değil kuşkusuz. Ancak bazı örnekler vererek ‘kardeş dayanışmasının gücü’nü anlatabileceğimi umuyorum: İhtiyacımız olan burs bütçesini oluşturmak için değişik aktiviteler yapıyorduk; bu aktivitelerden biri de yemekli geceler düzenlemekti. Bu gecelerde de açık artırmalar yapıyor, katkı miktarını artırmaya çalışıyorduk. Ancak açık artırmaya çıkarılacak ilgi çekici obje temin etmek hiç de kolay değildi. Obje konusunda küçümsenemeyecek katkılar yapıyordu kardeş halklar mensupları ama sağ olsun biri vardı ki, armağanı obje, bütçenin önemli bir kısmını karşılıyordu. Bu yıl da mahcup olmayacağız diye mutluluğa boğuluyorduk yönetim olarak. Göz nuru resmini hediye eden bu değerli ünlü ressamımız, Abazaların Adige gelini Handan Demiröz’ün yakını Adige Faruk Cimok idi. Açık artırmada, yine Adige genç işadamımız olan Boren Şıklaroğlu, sevgili Cimok’un tablosunu yüksek değerlerle satın almıştı. Tüm katkıda bulunanlara müteşekkiriz ama özellikle sanatçımız Cimok’a ve Şıklaroğlu’na minnetimiz sonsuzdur. Bu uygulama, benden önceki dönemlerden başlamış, benden sonraki dönemlerde de devam etmiştir. Az önce belirttiğim üzere, tüm katkıları yazabilmem mümkün değil ama bir Adige kardeşimizi daha anmak istiyorum: Bu kardeşimiz gümrük komisyonculuğu yapan, Sakarya’nın Maksudiye köyünden Naci Öztürk (Zetlig) idi. Kendisi ve kendisine güven duyan yakınlarını ve dostlarını devreye sokarak öğrencilerimize küçümsenmeyecek tutarda burs temin etmişti. Genç yaşta yitirdiğimiz bu sevgili kardeşimizi sevgi, saygı ve minnetle anıyorum.
Üst kuruluşumuz KAFFED ile ilgili bir anımı da anlatmak isterim: Başkan Cihan Candemir başkanlığında yapılan KAFFED’deki olağan ‘Dernek Başkanları Toplantısı’nda, o sıralar Abhazya’nın Kodor Vadisi’ndeki sorunlar gündemin en önemli konusu olarak ele alınmış, o toplantıya katılan 55 Kafkas dernek başkanının sorunları bir kenarda bekletilerek, saat 09.00’dan 13.00’e kadar, sadece Abhazya’nın içinde bulunduğu bu sorun görüşülmüş, yapılabilecekler konuşulmuş, önemli kararlar alınmıştı. Bu durum beni hem gururlandırmış hem umutlandırmış hem güven vermiş ve hem de mutlu etmişti.
O tarihlerdeki kardeşlik dayanışması giderek daha da güçlenecek diye umutlanırken, çok tatsız, moral bozucu bir gelişme yaşandı ve bu gelişme ‘birlikte güçlü olma’ hayalimizi, umudumuzu yerle bir etti. Derneğin benden sonraki bir döneminde gelen davet üzerine, derneğin genel kuruluna katıldım. Elimize verilen ‘Gündem’in 3. maddesinde ‘Abhaz Dernekleri Federasyonu’nun kurulmasının görüşülmesi’ ifadesi yer alıyordu. Bunu görünce şok olmuştum. Yine mi parçalanacaktık… Bu maddenin görüşülmesine geçilince söz alarak kürsüye çıktım. Haziruna hitaben, şok içinde olduğumu, çok büyük bir endişeye kapıldığımı, böyle bir federasyona ihtiyacın nereden kaynaklandığını anlayamadığımı, bunun toplumumuzun yeniden parçalanmasının ilk adımı olacağını, bu öneriyi bu kurulun reddetmesi gerektiğini ifade ederek yerime oturdum. Bütün sinirlerim ayaktaydı, zangır zangır titriyordum. Bir arkadaşımız çıktı, böyle bir federasyonun kurulması ihtiyacının, Abhazya Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olmasından, bu devletin Türkiye muhatabının bir Abhaz federasyonu olması gerektiğinden kaynaklandığını söyledi (Bu gerekçe, senelerdir bu şekilde anlatılmaktadır). ‘Allahımm…’ dedim içimden. ‘Abhazya’nın bağımsız bir devlet olması ve Türkiye’deki muhatabının bir Abhaz federasyonun olması gerektiği…’ fikri… Dayanamayıp söz alarak kürsüye yeniden çıktım, ‘Arkadaşlar, biz Türkiye’de yaşayan Kafkasyalılarız. Eğer biz bu ülkede birlik ve beraberlik içinde olursak, dayanışma içinde olursak, tek yumruk olursak daha güçlü ve Abhazya’ya daha faydalı oluruz. Zaten KAFFED de bu mantıkla, tek şemsiye altında olalım, daha güçlü olalım şiarıyla kurulmadı mı? Neymiş, Abhazya bağımsız bir devlet olduğu için, onun Türkiye’de muhatabı olarak bir federasyon kurulmalıymış… Allah aşkına, bir bağımsız devletin bir başka ülkedeki muhatabı federasyon mu olur? Başka ülkelerin Türkiye’deki muhatapları Türkiye’deki federasyonlar mı ki bağımsız Abhazya Cumhuriyeti’nin Türkiye’deki muhatabı bir federasyon olsun? Bir ülkenin bir başka ülkede elçilikleri olur, konsoloslukları olur, temsilcilikleri olur (Nitekim Türkiye’de senelerden beri bir temsilci görev yapmaktadır). Sorarım size, 7 milyonu temsil eden bir büyük gücün mü yoksa bu gücün onda birine indirgenmiş bir federasyonun mu Abhazya’ya daha çok yararı olur?’ diyerek kürsüden indim. Benden sonra yapılan konuyla ilgili konuşmalara cevap vermek için defalarca kürsüye çıkmak zorunda kaldım ve Genel Kurul katılanlarına hitaben, ‘Benim bu çağrım tarihi bir çağrıdır, buradan yanlış bir karar çıkmasın, parçalanmamızın önü açılmasın’ dedim. O gün o genel kurulda, Atay Ceyişakar, Cengiz Gül, Sezai Babakuş, Ekrem Akbaş, Handan Demiröz, Akın Bal, Esat Özen, Yalçın Karadaş, Havva Karadaş, Ulvi Özcan, Selçuk Genç ve şu anda hatırlayamadığım bazı kardeşlerimiz, Abhaz Dernekleri Federasyonu’nun kurulmasına karşı çıkan konuşmalar yaptı. Ne var ki bu çabalar, sonucu değiştiremedi. Çünkü salonu dolduranlar, önceden buna inandırılmıştı.
Benzer bir toplantı da 09.01.2010’da İnegöl Abhaz Derneği’nde yapılmış ve Abhaz Dernekleri Federasyonu (ABHAZFED), 16.01.2010’da kurulmuştur.
ABHAZFED’in ilk genel kurul toplantısında iktidar kavgası çıkmış, federasyonun kurulması için cansiperane çaba gösteren bazı isimler, daha ilk adımda bu yapıdan kopmak zorunda kalmışlardır. ABHAZFED’in kurulmasıyla Abazalar sadece diğer Kafkasyalılardan ayrılmamış, kendi içlerinde de ikiye, üçe bölünmüştür.
Bildiğin gibi Şirin kardeşim, daha sonraki senelerde de Çerkes Dernekleri Federasyonu (ÇERKES-FED) kurulmak suretiyle parçalanma zincirine bir halka daha eklenmiş oldu.
Her şeye rağmen, kuruluşunu o gün de bugün de doğru bulmadığımız ABHAZFED’İN, kuruluşundan beri görev alan yönetimdeki (özellikle kuruluşta dahli olmayan) kardeşlerimizin faaliyetlerine sekte vuracak en küçük bir engelleme, olumsuz söz ve davranış sergilemedik. Çünkü onların hizmet heveslerinin kırılmasının zararı Abhazya’ya olacaktı.
Gördüğün gibi Şirin kardeşim, (teşbihte hata olmasın) biz amip gibi bölünerek çoğalıyoruz. Senin ve hepimizin haklı yakınmaları da yanımıza kâr kalıyor; umalım, dileyelim ki artık bölünme ile mesafe alamayacağımız anlaşılır ve güç birliğinin gerçekleştiği günlere döneriz” dedim. 15.01.2025







