Sayın Baykal Kendini Dâhi, Âlemi Ebleh mi Sanıyor/Sayıyor?

0
426

Sayın Baykal, Türkiye’nin resmi ideoloji tarafından tıkanan çağdaşlaşma sürecinin önünün açılması anlamına gelebilecek olan meşhur “demokratik açılım” veya “birlik ve kardeşlik projesi”nin TBMM’ndeki görüşmeleri sırasında “Çerkeslerin ne hakkı varsa Kürtlerin deolacak”buyurmuş.

Acaba Türkiye’de Çerkeslerin ne gibi hakları var? Acaba Çerkeslerin Türkiye’de bizim bilmediğimiz, Sayın Baykal’ın bildiği bir takım hakları mı var?

Acaba Türkiye’nin herhangi bir yerinde herhangi bir Çerkes köyünün ilkolunuda veya herhangi bir mahalle/semt okulunda, üniversitede Çerkesçe dil/anadil eğitimi/öğretimi mi yapılıyor?

Acaba Türkiye’nin herhangi bir yerinde Çerkesçe herhangi bir resmi dairede, bir belediyede, hatta bir muhtarlıkta bile kullanılabiliyor mu?

Acaba Türkiye’nin herhangi bir yerinde Çerkesçenin geçerli olduğu resmi, yarı resmi veya özel bir işyeri, bir bakkal dükkanı dahi var mı? Acaba Sayın Baykal, böyle bir yer biliyor mu?

Sayın Baykal, ya gerçekten başını kuma gömen deve kuşundan farksız bir tavır içindedir, ya da alemi akılsız, aptal, geri zekalı, ebleh kendini akıllı sanmakta/saymaktadır.

Baykal’a da söyleyelim ki; Türkiye’de Çerkeslerin Çerkes olarak yalnızca bir tek hakları vardır: Tümüyle asimile olarak Türkleşmek yani ulusal dil ve kültür anlamında tümüyle yok olmak (tıpkı kendisi gibi).

İşte Sayın Baykal’ın Kürtlere de önerdiği çözüm bu. Asimile olmak, yok olmak…

Türkiye, dünyada Çerkeslerin en yoğun olarak yaşadıkları ülkedir. Tüm dünyadaki Çerkeslerin en az dörtte üçü (3/4) Türkiye’de yaşamaktadır. Türkiye’de yaşayan Çerkeslerin nüfusu, Türkiye nüfusunun en az %5’i ile %10’u arasındadır.

Çerkesler Türkiye’de 42 il çevresinde 800’den çok yerleşim yerinde dağıtılmış olarak yaşıyorlar, daha doğrusu can çekişiyorlar. Nitekim dünyanın en zengin sesli dili olan Ubıkhca, Anadolu’da katledilip toprağa gömülmüştür. Ubıkhca’dan sonra şimdi Anadolu’da toprağa gömülme sırası dünyanın en zengin sesli dilleri arasında sayılan diğer dillerdedir: Abazaca’da, Adıgece’dedir…

Sayın Öymen’in Kürt sorununa çözüm olarak CHP grubu adına önerdiği Dersim katliamından bunun ne farkı var? Biri silahla, zorla, zehirli gazla yok etmek, diğeri de daha mülayim bir görünüm altında sinsice yok etmek… İkisi de yalnızca yok etmek, yaşatmak asla değil…

Evet, her halde Sayın Baykal gerçekten kendini dahi, alemi ebleh sanıyor/sayıyor olmalı.

Ne buyuruyor?

Etnik kimliklerimiz onurumuzmuş, şerefimizmiş… Sayın Baykal etnik kimliklere çook ama çoook saygı duyuyormuş. Ne şartla biliyor musunuz? Anadillerini devlet okullarında okumamaları, yani anadillerini öğrenmemeleri, unutmaları, asimile olmayı kabul etmeleri şartıyla… Efendim, Türk dışındaki diğer etnik gruplar anadillerini devlet okullarında okurlarsa bölücülük olurmuş, millet bölünürmüş, devlet bölünürmüş… Ama özel okullarda, özel kurslarda okurlarsa bir şey olmazmış..

Neden?

Çünkü zaten özel okullarda okuyamayazlar, bir hevesle okumaya başlasalar bile bunu sürdüremezler, sürdürseler bile başarılı olamazlar… Önünde sonunda zaten anadillerinden ya vazgeçerler ya da anadillerini öğrenemezler, unuturlar, zaman içinde sinsice asimile olurlar, yok olup giderler, yani Türkleşirler… Böylece resmi ideolojinin amacı ve hedefi, Sayın Baykal dışında kimse farkına varmadan, gizilice, sinsice/akıllıca gerçekleştirilmiş olur.

Bunu nereden mi çıkarıyoruz?

Çünkü Sayın Baykal gayet iyi biliyor ki, bir dili hiçbir özendirici önlem almadan, yoğun bir eğitim-öğretim süreci yaşamadan öğrenmek, geliştirmek, hayatın her aşamasında işlevsel hale getirmeden yaşatmak mümkün değildir. Öyle olmasaydı hiç Türkçe, ana sınıfından üniversitenin son sınıfına kadar her sınıfta ısrarla ve önemle okutulur muydu? Bütün sınavlarda ilk sırada önem ve değer verilen bir ders yapılır mıydı?

Nitekim buyuruyor ki, Sayın Baykal, demokratik açılım sürecini eleştirirken; “sen daha bunca olanağa karşın Türkçeyi bile öğretememişsin, nasıl olur da Kürtçeyi öğretmeye kalkışırsın?” Yani Sayın Baykal, devletin bütün olanaklarını, bütün özendirici önlemlerini seferber ederek dahi Türkçeyi öğretmeyi yeterince başaramadığını gayet iyi biliyor. Ama diğer etnik grupların anadillerinin devlet okullarında birer seçmeli ders olarak bile okutulmasını istemiyor, buna tahammül edemiyor. Yani demek istiyor ki, diğer etnik grupların dili yok olsun, her biri Ubıkhca gibi Anadolu’da öldürülüp toprağa gömülsün, yok edilsin. Ama bunu böyle söylerse ülkedeki “ebleh”lerin (!) uyanabileceğinden çekindiği için gırtlağını yırtarcasına bağırarak etnik kimliklerin onur olduğunu, şeref olduğunu, onlara çook çoook büyük saygı duyduğunu(!) yutturmaya çalışıyor. Bunun göstergesi olarak da özel okullarda ve özel kurslarda okutulmaya çalışmasına, (böylece eblehlerin anadillerini öğrendiklerini zannederek zaman içinde yavaşça asimile olup, yok olup gitmesine) lütfedip izin veriyor.

Şayet bir anadil, devlet okullarında, devlet desteğiyle okutulmasa da yaşayabilecekse, gelişebilecekse, Türkiye’de herkesin anadili fiilen Türkçe olduğuna göre niçin ana sınıflarından üniversitelerin son sınıflarına kadar her sınıfta bunca önem ve değer verilerek okutuluyor?

Şunu herkes iyi bilmelidir ki, Türkiye Cumhuriyeti şayet barbar değil uygar bir ülke olarak dünyada saygın bir yer tutmak istiyorsa önce Anadolu bozkırını bozkır olmaktan kurtarmayı, Anadolu’yu bir cennet köşesi haline getirmeyi hedeflemeli, Anadolu’yu bir diller ve kültürler mezarlığı olmaktan kurtarmaya, Anadolu’yu bir diller ve kültürler bahçesi haline getirmeye azmetmelidir.

Gerçekten Atatürk’e saygı duyuluyorsa, O’nu istismar etmek yerine O’nun buyrukları gerçekten yerine getirilmek isteniyorsa; bu cümleden olarak “çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkma” hedefine içtenlikle inanılıyorsa, farklı dil ve kültür gruplarının hak ve olanakları konusunda İspanya’nın, Rusya Federasyonu’nun, İsviçre’nin ilerisine geçmek hedeflenmelidir. Şayet, “her ne kadar Atatürk böyle demişse de biraz abartmış, çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmak bizim haddimize mi? Biz olsa olsa çağdaş uygarlık düzeyinin eteğinin ucundan yakalayabilirsek şükretmeliyiz” deniliyorsa o zaman da Amerika’daki, Almanya’daki, hiç değilse en yakın komşumuz Bulgaristan’daki uygulamaları örnek almalıyız.

Herkes, ulusal bayramlarda, her nutuk atma fırsatı doğduğunda “çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkacağııız” diye nutuk atmakla çağdaş olunamadığını/olunamayacağını, en azından bunu bir takvime bağlayarak planlamak gerektiğini artık iyice anlamalıdır.

Herkes, her yanı geri kalmışlık kokan zavallı Anadolu bozkırının çıplak bağrına “önce vatan” yazmakla yurtsever olunmadığını, yurtseverliğin, O’nu çıplak bir bozkır olmaktan kurtarıp cennet bahçesi haline getirmekten geçtiğini artık iyice anlamalı ve bilmelidir.

Türkçe ve Kürtçe dışındaki diller ve kültürler Anadolu bozkırında, çok daha yakın ve çetin bir yok olma tehlikesinin içindedir. Anadolu’da dil ve kültürlerin yok edilmemesi, Anadolu’nun bir diller ve kültürler mezarlığı olmaktan kurtarılması için, yalnızca onların önündeki engelleri kaldırmak, onları yalnızca serbest bırakmak yetmez, birçoğu can çekişme noktasında bulunan bu dil ve kültürlere, özel bir koruma önlemi, pozitif ayrımcılık politikası uygulamak gerekir. Aksi halde Ubıkhca gibi Anadolu, bu dil ve kültürlere de mezar olacaktır.

Anadolu’da Ubıkhcayı katledip toprağa gömmüş olmak, neredeyse dünya durdukça temizlenemeyecek bir kara leke, bir insanlık ayıbı, bir utanç vesilesi olarak gelecek kuşaklara miras bırakılmaktadır. Onur Öymen, Deniz Baykal ve CHP zihniyetine kanarak, Ubıkhca’ya yeni ölü diller ve ölü kültürler eklemeyelim, gelecek kuşaklara yeni kara lekeler, yeni utançlar bırakmayalım. (15.11.2009)

*Avukat, Kafkas Derneği Eski Başkanı

 

Sayı : 2009 11