Merve Altıntaş Capra
Türkiye’de bu yıl 21-22 Haziran’da yapılan Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS) 2 milyon 560 bin 640 aday katıldı. Barajı geçenler arasında 1,1 milyon öğrencinin üniversiteye kayıt yaptırması bekleniyor. Ancak istatistikler, üniversiteye yerleşen her gencin eğitim hayatına devam edemediğini gösteriyor.
Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) verilerine göre, yalnızca 2024’te 56 bin 107 öğrenci kaydını dondurdu. Son altı yılda bu sayı toplamda 324 bini aştı. Sebepler arasında yüksek kira fiyatları, yetersiz yurt kapasitesi, artan yaşam maliyetleri ve işsizlik korkusu öne çıkıyor.
Bu tabloyu en yakından deneyimleyenlerden biri, Boğaziçi Üniversitesi Dilbilim Bölümü’nden bu yıl mezun olan 22 yaşındaki Barış Babaoğlu. Babaoğlu, dört yıllık üniversite deneyimini şöyle anlatıyor:
“Yurt sıkıntısı çektim, güvenlik sıkıntısı çektim, özgürlüklerim tekrar tekrar kısıtlandı. Direnişlere öncülük ettiğim için hedef gösterildim. Ailemin ekonomik desteği ve aldığım burs sayesinde açlık veya evsizlik yaşamadım ama burnumuzdan getirdiler. Her şeye rağmen üniversite bana kendim olmayı ve doğrularımdan sapmamayı öğretti.”
Örgütlenme bir lüks değil, ihtiyaç
Türkiye’de üniversite öğrencilerinin örgütlenme faaliyetleri son yıllarda artan polis müdahaleleri, gözaltılar ve disiplin soruşturmalarıyla karşı karşıya. Babaoğlu, bu ortamda örgütlülüğün kendisi için hayati bir mesele olduğunu söylüyor:
“Benimle kilit noktalarda anlaşan insanlarla birlikte hareket etmek, birbirimize destek olmak hem zihinsel hem fiziksel güvenliğim için çok gerekliydi. Polis şiddeti, gözaltılar, tehditler… Bu süreçlerde birlikte olduğum arkadaşlar yanımda oldu. Yalnız olmadığımı hissettirdi.”
Türkiye’de öğrencilerin barınma krizi, yalnızca yüksek kira fiyatlarıyla değil, yurtların yetersiz ve kötü koşullarıyla da şekilleniyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, son beş yılda büyükşehirlerde kiralar %700’e yakın arttı. Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) yurtlarında kapasite sorunu sürerken, özel yurtlarda fiyatlar aylık 10 bin TL’ye kadar çıkıyor.
Babaoğlu’na göre bu tablo, yalnızca bireysel değil, kolektif bir sorun:
“Her öğrencinin sıkıntısını çektiği barınma, beslenme, can güvensizliği, fikir özgürlüğü, eğitim kalitesizliği gibi sorunları gündeme almak gerekir.”
ÜNİKAF’larda durum
Babaoğlu, öğrenci topluluklarında kültürel kimlik meselelerinin de yer alması gerektiğini düşünüyor. Kafkasyalı öğrencilerin bir araya geldiği ÜNİKAF’larda gündem edilmesi gereken meseleleri şöyle özetliyor:
“Kafkasyalıların anadili kaybı, kültürün ve kimliğin unutulması, anavatanla ve Türkiye toplulukları arasındaki iletişimsizlik gibi konular ele alınabilir. Kendimden bir şeyler katmam gerekirse bölümüm gereği dil ve dilbilim üzerine etkinlikler yapar, herkesin kendi alanına dair bir şey katabileceği ortamlar yaratırdım.”
ÜNİKAF’lar uzun zamandır varlık gösterseler de değişen, dönüşen çağa pek ayak uydurdukları söylenemez. Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü öğrencisi Beyza şöyle belirtiyor:
“Üniversitelerdeki Kafkas toplulukları dans, çeşitli okumalar, ildeki ilgili derneklerin etkinliklerine toplu katılım gösterme gibi faaliyetlerle birliktelik kuruyorlar. Kuzey Kafkasyalı gençlerin birbirlerini tanıması ve arkadaşlık kurması adına bu toplulukların varlığını önemsiyorum ancak varlık iddiasında bulunan ve varlığını sürdürme gayreti içinde olan bir toplum için yalnızca geçmiş odaklı yaklaşımların olması ve dernek etkinliklerinde karikatürleşmiş pozların verilmesi bence bu toplulukları bir kısırlığa hapsediyor. Günümüz dinamiklerinden uzak ve gündemle alakalı söylem üretilmemesi bakımından topluluklarımızı ne yazık ki yeterli bulmuyorum.”
ÜNİKAF’lar ve dernekler örgütlenme modellerinden biri olsa da hem Türkiye hem de Kafkasya’daki politikayla nasıl bağ kurduğu ve diasporada örgütlenmeyi ne kadar sağladığı dönem dönem tartışma konusu. Bu konuda adım atmaya gençler çağrılırken onların politikleşme hakkındaki görüşlerini öğrenmemek kaçınılmazdı. Şu anki durum pek içi açıcı olmasa da Beyza’ya göre politikleşmek hâlâ mümkün:
“Genel olarak baktığımızda halklarımızı politik bulmuyorum. Kuzey Kafkasya’da yaşanan olaylar için de Türkiye siyasetindeki gelişmeler konusunda da duruş sergilemekte eksiğiz. Son dönemde bazı derneklerin koyduğu tepkilerin umut verici olduğunu düşünüyorum. ÜNİKAF’ların siyasetten uzak kalalım anlayışından sıyrılıp Abhazya’nın statüsü, deport edilen Kuzey Kafkasyalılar ya da anadili farkındalığı hakkında bir-iki kelam etmesi bile politikleşme için bir adım olabilir.”
Uzun bir tartışma, devamı gelecek
Barınma krizinden özgürlük kısıtlamalarına, anadili kaybından işsizlik korkusuna uzanan tablo, gençliğin yalnızca bir eğitim sorunu değil, doğrudan bir hak mücadelesi verdiğini ortaya koyuyor.
Bu röportaj, gençlerin sesini duyurmanın yalnızca başlangıcı. Önümüzdeki dosyalarda ÜNİKAF’ların üniversitelerde nasıl bir rol oynayabileceğini, kültürel kimlikten politikleşmeye uzanan tartışmaları ve gençliğin politikleşme ihtiyacını masaya yatırmaya devam edeceğiz.







