Gürcistan ve Kafkasya

0
2110

Gürcüler çok şeyle gurur duyan bir halk. En büyük gururlarından biri de “Kafkasyalı” olmak gibi geldi bana. Her ne kadar kendilerini “İber” olarak niteleseler de, Kafkas kültürünün herşeyine sahiplenmekteler. Gürcistan resmi ideologları, tüm Kafkas halklarının başta müzik, dans ve giysilerini, sonra yemeklerini vs. alıp, birer Gürcüce isim takınca, kaynağı ‘Gürcüleştirmiş’ oluyorlar. Ellerindeki Hristiyanlık kozuyla da, bunu mikro emperyalist ideallerinin aracı haline sokmuşlar. 

Evet, tüm Kafkas kültürüne sahiplendikleri apaçık ortada. Bunu maalesef kaba deyimle “ahlak dışı” olarak yapıyorlar. Anladığımız ve bildiğimiz kadarıyla Sovyet ve öncesi dönemde de yapmışlar. Kendi topraklarında azınlık olan Adige ve Abhazlar’ın güçsüzleşmesini ve bir türlü birlik olamayan Kuzey Kafkasyalılar’ın örgütsüzlüğünü fırsat bilerek, tüm Kafkas halklarına ait her dans, yemek, giysi, araç-gereç vs.’ye Gürcüce bir isim koyuyorlar ve asıl sahibini unutturup, hızla Gürcüleştiriyorlar. Biz de hala öküz altında buzağı aramaktan başka bir iş yapamıyoruz. Hem de on yıllardır bu böyle sürmekte. Dünya’da her zaman hayranlık kazanan Kafkas Halk Dansları ve müziklerinde bu saptırma ayyuka çıkmış halde. Gürcüler Kafkasya’da yaşıyor ve otokton oldukları biliniyor -ki bazı bilim adamlarınca Gürcüler’in Kafkas otoktonu olmadığı düşünülüyor. Eskiden bu tezi “avantaj” olarak kullanan Gürcü ideologlar, son yıllarda, tam tersine “otokton Kafkas halkı” olduklarına karar vermiş durumdalar. Diğer Kafkas halkları her dans, müzik, giysi, yiyecek, mimari vs. kültür ürünlerinin ”mutlaka orijinal adını” anmalarına, o halkın adıyla çağırmalarına karşın, Gürcistan’da tam tersi yapılıyor ve bence bunu yapanlar “geri dönmesi ve onarımı zor, büyük bir yanlış”ın baş aktörleri olmayı sürdürüyorlar. 

Bilim dışı bu yaklaşımlarını, buraları iyi bilen bir Abhaz arkadaşım geçenlerde, ”daha biz Kafkasyalılar ölmeden, Gürcistan tümümüzün mirasına konmuş” şeklinde değerlendirdi. 

 

Gürcistan Resmi İdeologlarına Göre Gürcüler 

Gürcistan’ın resmi ideologları kendilerini tüm eski Anadolu ve Akdeniz uygarlıklarının torunları sayıyorlar. Urartular Gürcü; Hatti-Hititler Gürcü; Sümerler Gürcü -evet evet yanlışlıkla yazmadım; Sümerler!-, Etrüskler Gürcü; Basklar Gürcü; İrlandalılar Gürcü; İskoçlar Gürcü… 

Bu yaklaşımlarıyla aynı bizim bazı Çerkesler’e benziyorlar. Hep beraber komik oluyoruz bazen! 

Urartular’ın Çeçenler’in, Hattiler’in Adige-Abhaz-Ubıh halklarının ataları olduğunun artık bilimsel olarak kanıtlandığını; Bask dilinin İber-Kafkas dilleriyle akraba olduğu kesin olmakla birlikte Çerkes mi, Gürcü mü başka bir Kafkas halkından mı olduklarının belli olmadığını söylediğimde ”zaten Çerkesler de Gürcü” demesinler mi? 

Bu konuda herkesi Türk yapan, büyük düşünür ve tarihçi, muhteşem bilim adamımız Fahrettin Kirzioğlu’na yıllarca haksızlık yaptığımızı düşünmeden edemedim. 

 

Gürcistan Resmi Tarihi 

Toplumun ve aydınların çoğunda hakim olan anlayışla Sovyet döneminde Gürcistan SSC sınırları içindeki tüm halklar; dili, dini kültürü ne olursa olsun Gürcü kabul ediliyor. Bu tezi baz alınca Abhazya ve Osetya da “Gürcistan toprağı” oluveriyor. Mantık gayet basit yani. Böylelikle başka bir halk olma sorunu da inkar edilince sorun nerede? Yeter ki kendi öz dilini, kültürünü ve dinini yaşatmak için devletten bir talepleri olmasın. Kısacası, Gürcü olmayı kabul etsinler! 

Eski tezleri mantıksız kalınca Gürcistan resmi ideologları bu sefer de Abhazlar’ın ve Osetler’in atalarının “Gürcü” olduğunu ispatlamaya çalışan, son derece komik, bilim dışı tezleri okullarında ders kitaplarına bile koymuş haldeler. Bazı aydınlar saçını başını yolsalar da bu tezler kabul görebiliyor.  

Ülkede hakim unsur olan Kartvel dışındaki halkların da Gürcü olduğunu iddia ettikten sonra, sohbet aralarında onların her birine çirkin bazı lakaplar da takıyorlar. Örneğin; toplam nüfusun yüzde 20’sini, Gürcü kökenli denen halkların yüzde 30’nu oluşturan Megreller’den bazıları neredeyse nefret ediyor ve devlet onlara ayrımcılık uyguluyor. Ayrıca devlet dini olarak tutucu ortodoks Hristiyanlığı benimsemiş olan Megreller’in Türkiye’deki akrabaları olan Lazlar’ın kendilerini neden asla Gürcü saymadıklarını ve saymayacaklarını anlayamıyorlar.  

Televizyon ve diğer yayınlarında sürekli “kahraman asker” muhabbetlerinden, “Osetya ve Abhazya Gürcü toprağıdır” söyleminden geçilmiyor. Sürekli olarak, provokatif eylemleri bu bölgelerde el altından örgütleyip, sonra da “Rusya’nın provokasyonları”ndan söz etmekten bıkmıyor, “acaba nerede hata yapıyoruz?” diye düşünmemekte ısrar ediyorlar. 

Gürcistan resmi tarih tezleri, Türk resmi tarih tezlerine rahmet okutacak tarzda berbat ve şovenist.  

Gürcistan resmi tarih tezlerinin ve yaratıcılarının ülkede yaşayan Gürcü olmayan halkların diline, dinine ve hatta varlıklarına asla tahammülleri olmadığını da ifade edelim.  

Bu tezleri savunanlar, Ermeniler’den nefret ediyor, Ahıskalılar’ın Gürcü olduklarını kabul ettiklerinde ülkelerine dönebileceklerini, ancak aynı bölgeye yerleştirilmeyeceklerini resmen ifade ediyor, Ruslara kin duyuyor, Oset ve Abhazlar’ı “Rusların kuklası” olarak görüyorlar; hem de yüzyıllardır kendi konumlarını unutarak. Gürcistan devleti 1800’lerdeki Kafkas-Rus savaşında Rusya’ya teslim olmasa, işbirliği yapmasa, Kafkasya’nın bugünkü kötü durumu olabilir miydi anlamak istemiyorlar. 

Bu “işbirlikçilik” sayesinde Sovyet döneminin en zengin halkının Gürcüler olduğunu, bugünkü zor ayakta duran Gürcistan’a bakarak bile anlayabilirsiniz. Mükemmel kentler, kasabalar oluşturulmuş; mükemmel binalar inşa edilmis; hem kentlerde, hem köylerde. 

Stalin’in diğer halkların tersine Gürcüler’e neler kazandırdığının farkındalar ve onu seviyorlar. Turistik eşyalarda Kafkas kaması ve Kafkas dağ keçisi boynuzlarından sonra –ki bir kesim Gürcü’ye göre bunlar “Kafkas” değil, “Gürcü” kültürüne ait- en çok sattıkları ürünlerden biri de Stalin’in resim ve heykelcikleri. 

Üzücü olan, devletin bu yanlış politikalarının halkın büyük çoğunluğunca kabul edilmesi ve bir çok aydının sessizliği… 

 

Abhazya ve Gürcistan  

Gürcistan yönetimi, 1993’te Abhazya’da aldığı yenilgiyi hazmedememiş görünüyor. Her fırsatta, eskiden orasının da “Gürcistan krallığı”nın toprağı olduğunu, olayın bir “Rus tezgahı” olduğunu yineliyorlar; buna da cidden inanıyorlar. 

Soruyorum; “Bu tezgahı Ruslar çevirdi, Abhazlar’ı kullandı ise, Abhazlar mı Gürcistan topraklarına ordusunu gönderip provokasyona alet oldu; Gürcistan’ı işgale kalktı; yoksa Gürcistan yöneticileri mi?” Benim bildiğim provokasyon ortamını Ruslar yaratmış ve savaşı da o zamanki Gürcistan yönetimi başlatmıştı. Abhazlar’ın kendilerini savunmak dışında ne günahları vardı? 

Abhazya Gürcistan toprağı ise, Abhazlar’ın adını taşıyan Dünya’da neden başka bir toprak yok; neden o topraklar yüzyıllardır –Gürcistan belgeleri dahil- tüm Dünya literatüründe Abhazya olarak geçiyor? 

Tarihin belirli dönemlerinde, Abhazlar bugünkü tüm Gürcistan topraklarının hakimi olmuştu (8-10.yy), aynı mantığı Abhazlar yürütse ne düşünürsünüz? 

Tezlerinde ısrarlı olanlar anlamıyor; çünkü “dinleme kültürü değil, konuşma kültürü” hakim bu topraklarda. 

Ancak iyi olan gelişme şu ki, bazı aydın ve tarihçiler, Abhazya’yı işgal girişiminin Sovyet sonrası Gürcistan’ın yaptığı en büyük hata olduğunu ifade etmeye başladı. Bunu tarihçi Prof. Giorgi Ancabadze’nin Kafkas Evi yayınlarından çıkan “Gürcistan’ın Kısa Tarihi” adlı kitabıyla, ”Georgian Business Week” gazetesinde okumaktan memnunluk duyduğumu belitmek isterim. 

Demek aklı selim yok olmamış. 

 

Kafkas Evi  

 “Kafkas Evi” adıyla oluşturulmuş, onlara göre STK, bizim Çerkesler’in çoğuna göre ise ”Gürcistan devletinin emperyalist politikalarına bilimi alet etmek için kurulmuş” bir kurum faaliyet gösteriyor. Tiflis’teki bu kurumda tüm Kafkas halklarından bilim adamları çalışmalar yapıyor ve çalışması yapılan halkın dilinin yanısıra, Gürcüce ve Rusça olarak yayınlıyorlar. 

 “Çveneburi” çevresinden ve dergisinden ilk haberdar olduğum bu kuruma gidip, yöneticileri ile tanışma ve biraz da çalışma fırsatı yakalamaya uğraştım. Yöneticilerinden bir kadın profesör, Adıgeyli bir Çerkes pek çok dilde uzmanlaşmış. Anladığım kadarıyla, o bile Gürcistan devletinin şövenizme destek verdiği, mikro emperyalist amaçlar güttüğü konusunda kaygılı gibi geldi bana. Ama emin değilim. Herşeye rağmen, sonuçta bir gün doğruyu bulacağımıza inanarak, Türkiye’deki Kafkas kurumları ile kontak kurdurmak üzere bir dizi girişimim oldu. Sonucu yakın zamanlarda görmeyi umuyorum. 

Ancak, Gücistan’ın eskiden Sovyet Rusyası ve Stalin’in desteği, bugün batı desteğiyle ”mikro emperyalist” bir yapıda olduğu ve halkın ve önemli bir kesim aydının da buna olumlu baktığını gözlemlemek, tüm Kafkas ve bölge halklarının barış ve özgürlüğünün herhangi bir “dış güçle” bağlantılı olarak değil, ancak halkların özgür irade, eşitlik ve birlik anlayışıyla çözülebileceğine inanan benim gibi birisi için oldukça düşündürücü. 

Bu emperyalist anlayışın toplumda yok olması, batılı ve kuzeyli gerçek emperyalistler buralarda iken oldukça zor, ama yine de imkansız olmadığı görüşündeyim. 

  

Çeçenler’e ve Çerkesler’e Bakış 

Enteresandır, Abhazya’yı işgal ettiklerinde karşılarına çıkan en önemli güçlerden birisi olan Çeçenler’e karşı inanılmaz sempatileri var. Sanki Abhazya’da yaşanan savaşta onların karşısına çıkmamış Çeçenler. Nedeni de tabii ki, bugün karşılarına aldıkları, yüzyıllardır dost olan Rusya’ya bir avuç Çeçen’in hala kafa tutması. Kısa zamanda bu sempatinin tersine dönmesi beni şaşırtmaz. 

Geçenlerde birşey oldu, ben de hep Çerkes olduğumu söylememe karşın, o gün Çeçen’im deyiverdim. Ooo bir saygı, bir hürmet. “Çeçenler’e saygımız var” diyorlar. 

Çerkesler’i de aynen Türkiye’de olduğu gibi, Gürcistan’da da sevgi ve saygı ile karşılıyorlar. İlginç hikayeler anlatıyorlar; atasözleri ve şarkıları var Çerkesler’le ilgili. Birini aktarayım: 

Gürcüler’de bir söz var: “Kalbimi bir Çerkes’in oku kadar uzağa attın.” Bir Gürcü genci eski zamanlarda bir genç kıza aşık olmuş. Delikanlı her ne yaptıysa da aşkına karşılık alamamış. Bir gün artık son olarak aşkını kıza ifade ettiğinde, ondan kesin cevabı almış. “Hayır, seni sevmem mümkün değil!”. O gün Gürcü delikanlı ”Kalbimi bir Çerkes’in oku kadar uzağa attın” demiş ve bu söz literatüre geçmiş. (Anlatıcı Kafkas Evi yöneticilerinden Mihael Berosvili). Bir süre sonra gittiğim bir konserde bu öykünün şarkısını dinleme ve dostlarımla paylaşma şansım da oldu. Sözlerini tüm Kafkas halklarının birliğine inanan, dağlı şair Vaja Psavela yazmış.  

Gürcüler Çerkesler’i çok güçlü ve savaşçı, mert, dürüst insanlar olarak biliyorlar. Eskiden tüm Gürcistan kralları Çerkes kadınlarla evlenirmiş. Tarihsel olarak doğruluk derecesini bilemem ama anlatanın ifadeleri bunlar. 

Yani Çerkesler’i seviyorlar ve kendilerine çok yakın buluyorlar. 

Rahmetli babam K’eref Hate, 

“Gurjihari dideys – Gürcüler de bizdendir” derdi;unutmam. 

Keşke bu sevgi, saygı ve kardeşlik tüm Dünya’ya ve Kafkasya’ya hakim olsa; savaş, kin ve sömürü değil.  

 

Sayı: 2006 07