En Eski Alfabetik Yazı Kimin?

0
1011

    Sovyet Bilimler Akademisi üyesi Prof. Turçaninov’un Mayıs ayında Türkçe’ye çevrilen; “Kafkasya’daki Eski Yazıtların İşaretlerinin Keşfi ve Çözümü” isimli son eserinde, bilimsel olarak; Yunan, Latin alfabelerine kaynaklık eden Fenike Yazısı’nın kökeni “Alfabetik Çerkes Yazısıdır” sonucuna varılmış olduğunu görerek çok heyecanlanmıştık. Bu yazıların, en eski Fenike Yazısı’ndan 900 yıl daha eski olduğunu öğrenmek, gerçekten heyecan vericiydi. Bu tarihsel önemdeki haberi öğrenmenin heyecanı yatışınca, Turçaninov’un çevirdiği tarihi metinlerde sürekli rastlanan ve daha önce üzerinde hiç durulmayan; Sadz– (Sadze) sözü dikkatimi çekti. Bu ismi biraz araştırınca ilginç sonuçlara vardım. Bu sonuçları açıklamak, sizlerle paylaşmak ve tartışmak istiyorum. 

Ancak bu açıklamadan önce, olayın olağanüstü önemi nedeniyle; “İlk Yazı”, dünya yazınında “Alfabetik Yazı”nın yeri ve bu olayın ortaya çıkışının bilinen, bilinmeyen yönlerini tekrar anımsatmak istiyorum: 

İnsanlar dünyada milyonlarca yıldır yaşıyor, ama sadece altı bin yıldır yazıyorlar. Yazının tarihi uzun, yavaş ve karmaşık bir tarihtir. İnsanlığın tarihine karışır. İnsanlar on binlerce yıl resimler yoluyla mesajlarını iletmişler; istediklerini, hissettiklerini anlatabilmek için oluşturdukları, yazı dediğimiz simgeler bütününü oluşturmaları çok geç olmuştur. 

Dünyadaki ilk yazı örnekleri; Sümer ülkesinde, Uruk kentinin büyük tapınağının bulunduğu yerde keşfedilen kil tabletlerdir. “Uruk Tabletleri” olarak tanınan bu ilk yazılı göstergeler bize Uruk mabedinin ziraat hesapları, büyükbaş hayvan listeleri, mabette çalışan insan sayısı ve yaptıkları işleri, yani mesleklerini sunmaktadır. Bu yazıda, bir öküz anlatılmak istenirse öküzün başı, kadın denmek isteniyorsa pubis üçgeni çizilirdi. Böyle belli bir varlığa gönderme yapan, resimlendirilmiş sözcük dizilerine Resim Yazı – “Piktogram” denir. Kadın pubisinin yanına dağ sembolleri konursa, dağların öte yanından gelen kadın, “Yabancı Kadınlar” yani dişi köle olduğu anlaşılırdı. Böyle bir düşünceyi ifade eden şekillere de Düşünce Yazısı – “İdeogram” denir. 

Uruk Tabletleri MÖ.IV. bin yıla tarihlenmektedir. Daha sonraki dönemlerde, üçüncü bin yılda başlayan Çivi Yazısı, Mısır Hiyeroglifleri, Hint ve Çin Yazısı’nın ortak özelliği sözleri ya da heceleri kaydetmeleridir. Bu nedenle, bu yazıları okuyup yazabilmek için çok sayıda şekil bilmek, binlere varan göstergeyi ve harfleri tanımak gerekir. 

İsa’dan bin yıl önce, Alfabe’nin ilk modeli ve Alfabetik Yazı’nın bulunması ile köklü bir değişim yaşanır. Çünkü, Alfabe’nin işlevi bambaşkadır. Çinli’nin öğrenmesi gereken bin, Mezopotamyalı’nın 600, Hintli ve Mısırlı’nın öğrenmesi gereken yüzlerce gösterge, hiyeroglif ve harf yerine, 30 civarında alfabetik harf öğrenilerek artık (Kafkas Dilleri dışında) hemen bütün dünya ülkelerinin dillerini yazmak mümkündür. 

İsa’dan önce beşinci yüzyılda yaşayan Herodot</strong>; bu sese dayalı Alfabetik Yazı’yı, Akdeniz Halkları’na, Antik Çağ’da Filistin’de yaşayan Fenikeliler’in öğrettiğini yazar. 

Fenikeliler; Alfabetik Yazı’yı, Yunanlılar’a MÖ. IX. yy’da götürdüler. 

Yunanlılar, Fenikeliler’den aldıkları bu yazıya, sesli harfler ilave etmişler ve bu alfabeyi Yunanlılar’dan alan Etrüskler’den, bugün kullandığımız Latin Alfabesi doğmuştur. 

Özellikle, Bizans Hristiyan olduktan sonra yazı süratle yayılmış, tüm batı halklarının yazıları, ayrıca; Kıpti Yazısı, Ermeni Yazısı, MS.V.yy’da Ermeni Yazısı’nı alan Gürcü Yazısı da aynı kaynaktan doğmuştur. 

Slavca konuşan Balkan Halkları’nın Kiril Alfabesi de, IX.yy’ın sonlarında alınan, Yunan Alfabesi kaynaklıdır. 

İbrani Yazısı gibi, Arap Yazısı da, Fenike Yazısı’ndan türemiştir. (G.Jean-Yazı İnsanlığın Belleği-YKY.2001) 

  

Peki olayın unutulan gerçek kahramanı olan ve tarihçi Herodot olmasa adı bu konuda anılmayacak Fenikeliler bu yazıyı kimden almışlar? 

Bu ilginç hikayenin, yazın dünyasınca bilinen ve bilinmeyen iki yönü var. 

A- Hikayenin Bilinen Yönü 

Filistin’de, kuzey Fenike kıyıları üzerindeki antik Biblos kenti, Fenike kültürünün en eski merkezlerindendi. Fransız araştırmacılar; Dhorme ve M. Dunand’ın burada 1920 li yıllarda başlayan araştırmaları M. Dunand tarafından (Beyrut, 1945-Byblia Grammata) yayımlanmıştır. Bulunan eserlerin en ilginç olanları; üzerinde yazılar olan dört spatül ve birinde 41, ötekinde 15 satır yazı bulunan iki bronz tablettir. Yazıtların Sami kökenli Fenike dilinde yazılmış olabilecekleri varsayımıyla yola çıkılarak okunmağa çalışılmış, yazının sese dayalı alfabetik yazı olduğu tesbit edilmiş, ancak, bronz C tabletinin sonundaki; “Yedinci yılda Temmuz ayının altıncı gününde” ifadesi dışında, okuma girişimleri başarısız olmuştur. 

Biblos’ta bulunan en eski yazılı metinler; MÖ. 1000 civarında tarihlenirken, bu yazıların MÖ. 1900 lere tarihlenmesi ve okunamaması yazılara olan ilgiyi canlı tutmuştur. Okunamayan yazıtlar sorunu, 1960 yılında Kafkasya’da bulunan “Maykop Yazılı Taşı” ile noktalanır. Çünkü, gene Semitik harfler taşıyan bu taş da okunamamıştır. Maykop Taşı; yazının izini sürerek Kafkasya’ya kadar gelen Dunand ve Dhorme tarafından, Sovyet Bilimler Akademisi Dil Bölümü’nden Turçaninov’a teslim edilir. 

Üç yıllık uğraştan sonra, Turçaninov yazıyı okuduğunu, yazının Abhazca olduğunu açıklar (Nart Dergisi- Sayı:5-Altın Post Ülkesi-sf.28. Ocak-Şubat 1998). Taşın okunuşunun bilimsel açıklamaları da, 1971 yılında yayımlanır. Bu yayını uzun bir sessizlik dönemi takip eder. Bu sessizlik Suriye’deki Çerkesler’in, Şam’da, 1991 yılında, Turçaninov’un Rusya’da basılamayan; “Kafkasya’daki Eski Yazıtların İşaretlerinin Keşfi ve Çözümü” adlı kitabını Arapça’ya çevirinceye kadar sürer. Biz de bu olaydan, kitabın Arapça’ya çevrilip yayımlanmasından 15 yıl sonra, Türkçe’ye çevrilmesiyle, Mayıs 2006’da (Bursa Derneğimiz Başkanı, değerli hemşehrimiz Mahmut Bi’nin sayesinde) haberdar olduk. 

B-Olayın Bilinmeyen Yönü 

Turçaninov “Maykop Yazılı Taşı”nı okuduğu zaman, okuduğu yazının Biblos’da bulunan, okunamamış yazılarla olan ilişkisi bilinmiyordu. “Protobiblos” olarak nitelenen bu yazılar, bulunuşundan kırk yıl geçtiği halde okunamamıştı. Turçaninov, 1963 yılından 1978 yılına kadar, Dhorme ve Dunand’ın ‘Byblia: Grammata’ da yayınlanan ve ikinci bin yıl başlarına tarihlenen Biblos Yazıları’ndan başka, MÖ.IV. bin yıl son çeyreğine tarihlenen ve Maykop Oşad Kurganı’nda bulunan “Resim Heceli Yazılar”ı ve 1978 yılına kadar Kafkasya’da bulunan “Resim Yazı” ve “Alfabetik Yazı” örneklerini de okumuştu. Turçaninov bu çalışmaların bilimsel sonuçlarını, 1978 yılında yayımlamak istedi. Ancak bu mümkün olamadı. 

Anlaşıldığına göre, bunun nedeni; Fenike Yazıları ile Kafkasya’nın, Turçaninov’un çalışmalarıyla irtibatlandırılması ve bu nedenle; yüzyıllardır Alfabetik Yazı’nın sahibi olarak bilinen Fenikeliler’in (Yahudiler’in atalarının) bu büyük onuru Çerkesler’e kaptırma korkusudur. 

Ben bu durumu Mahmut Bi’den ilk duyduğumda inanmamış: “Ruslar her haltı işler ama, bilime saygılıdırlar. Böyle bir şey yapmazlar” demiştim. Yanılmışım. 

Bu inanılmaz olayı Turçaninov’un kendisi şöyle anlatıyor: “Kitap benimle ilgisi olmayan bir takım nedenlerle basılamadı. Dizgisi hazır olan kitap, basım aşamasında durduruldu. Çünkü, bazı alimler, ırkçı dar görüş nedeniyle, sayıca az ama Kafkasya’da çok eski olan bir milletin duyurulmasına hoşgörülü davranamadılar. Bu millet; Aşviler’in torunlarıdır. Onlar, Kafkasya’da ilk yazıyı bulanlardır. Belki de Ortadoğu’da, eski Fenike’deki yazı onların olduğundan hoş karşılanmadılar. Kitap dizgisi hazır olduğu halde basımı durduruldu. Ben ırki, arkeolojik ve tarihi verileri vermeye (Bilim adamı olmam nedeniyle) mecburdum”. Ve Turçaninov, bu kitapta açıkça: “Bütün yazılar okundu. Her kelime ve her cümle üzerine açıklamalar yapıldı. Gerçekleri; Arkeoloji, Tarih ve Antropoloji İlimleri’ne dayanarak verdim” diyor. Sonuç: “Bugün, yazı ve medeniyette öncelik AŞVİLER’dedir.” (sf.164) 

(Prof. Turçaninov; “Yazı” diye ilk “Alfabetik Yazı”yı, “Medeniyet” diye “Dünya Medeniyet Tarihi”ni kastetmektedir.) 

Nihayet, yaşam boyu birikimlerini koyduğu son kitabının neden basılmadığı konusunda son noktayı şöyle koymaktadır: 

Bunun cevabı bana gönderilen resmi belgelerde mevcuttur. Bu belgelerin bir gizliliği yok. Aksine, birçok bilim kuruluna başkanlık yapmış bir takım şahıslar tarafından imzalanmış belgelerdir. 

Kitabın yayımlanması yasaklandıktan tam bir yıl sonra, bana gönderilen mektupta, kitabın yayımlanmasının imkansız olduğu bildirildi. Çünkü, arkeolojik eserleri açıklığa kavuşturmam; Kafkas Halkları’nın kültürel gelişmesine, onların ırki ve vatani duygularının inkişafına önayak olacaktır.” 

En Eski Alfabetik Kimin? 

Ruslar bu mantıkla, böyle bir eseri bastırmamakta haklı olabilir ama, bizlere de; tüm yaşamını Çerkesler’in kayıp medeniyetlerinin izlerini gün ışığına çıkarmaya hasretmiş bu büyük insanın heykelini dikmesek de, eserlerine sahip çıkmak, görev değil midir? 

(Sağolsunlar, önce Ali Çurey, sonra Atay Ceyişakar Turçaninov’un sağlığında basılamayan Rusça eserinin 1999 yılı baskısını gönderdiler. Geriye, bu eserin Rusça’dan çevirisiyle, baskıya hazır olduğu halde basılamayan; ‘‘Aşvice Sözlük’’ ve ‘‘Aşvi Dilinin Kuralları’’ kitaplarının sağlanarak basılması ve Turçaninov’un bir bölümünü Nalçik, diğer bölümünü de Sohum’a gönderdiği dokümanları korumak kalıyor.) 

Şimdi, yazımın başında sözünü ettiğim, beş bin yıllık Resim Yazı ile dört bin yıllık Alfabetik Çerkes Yazıları’nın bize taşıdığı etnik bilgilerden çıkan bazı sonuçları, biraz daha açmak, Resim Yazı ve Alfabetik Yazılar’da sürekli geçen SADZ sözcüğü ile Ubıh (Wubıh) isimleri üzerinde durmak istiyorum. 

Bu konudan söz etmek istememin nedeni, Aşvi (Aşuwa-Aphaz) Yazısı denilen, “Resim Yazı” ve “Alfabetik Yazı”ların aslında Sadz Yazısı olmasındandır. 

Sadz  

Kitapta; “Maykop mezarı’ (Oşad Kurganı)nda gömülü olan kral, Sadz Diyarı’nda yaşıyordu” ifadesi var. Mezarında bulunan iki gümüş kupa üzerindeki Resim Yazılarda da: ”Adı Lım, ailesi Şi olan Sadz Kralı’ndan söz ediliyor ve ayrıca “ Aslan Kral Sadz, güçlü Açba ailesindendir” ifadeleri yer alıyor. 

Maykop Mezarı; Maykop Kültürü’nün en parlak örneği kabul edilir. Maykop Kurganı Oşad – MÖ.IV. bin yılın sonu, III. bin yıl başına tarihleniyor. Megalitik yapı grubunda olan mezar üç odalıdır. Yuvarlak olan mezarların duvarları katranlanmıştır, ahşap ile kaplanmış tabandaki kalker levha, Kafkasya’daki dağlı Atih’lerin Güneş Kültü ‘nü yansıtır. Tüm ölülerin üstü kırmızı renkli bir toprakla örtülmüştür. Ölülerin gömülüşü (başlar güney yönünde), mezardaki seramik kaplar, çakmaktaşı aletlerde Hatti özellikleri taşır. Batı Çerkesya’da çok erken ortaya çıkan, verimlilik tanrıçası Toprak Ana’yı temsil eden, Kafkasya’nın karakteristik Güneş Heykelleri gibi, Maykop Mezarında bulunan 68 adet altın tablet aslan tasviri, ikisi gümüş, ikisi dökme altın olmak üzere dört adet boynuzlu boğa heykelciliği de aynı Önasya Hatti karakterlidir. 

Tekrar başa dönersek. Mezarda bulunan gümüş kaplardaki bir yazıda, mezarda bulunan iskelet için; “Adı Lım ailesi Şi olan Sadz kralı” deniliyor. Bu kralın “at” ailesinden olduğunu anlasak da, “Sadz Ülkesi” diye bir ülke bilmiyoruz. 

Aynı isim Biblos Alfabetik Yazıları’nda da; (E) bronz yazıtında; “Sadz adlı Aşvili köle” ve Biblos (K) mezarları yazıtında da; “Ayy (Aya) ailesinden olan Sadz” ifadeleri geçiyor. 

Nedir bu Sadz? Turçaninov’un Aşvi Yazısı dediği, beş bin yıllık yazıların gerçek sahiplari olan bu Sadz Halkı kimlerdir ? 

Değerli araştırmacımız Ömer Büyüka 1975 yılında yayımladığı bir çalışmasında; Abazalar’ın Ubıhlar’a eskiden Sadze adını verdiklerini söylüyor. 

 “Ubih” (Wubih), Sadzeler’e Adigeler’in verdiği addır” diyor. 

Ubihler (Sadzlar), bilim dünyasında, ortak bir kabulle, “Adige-Abaza halkları arasında ortalama bir halk” (Proto-Abhaz-Adige) olarak değerlendiriliyor. 

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin II. cildinde; “Sadşe Abazaları’nın dili”, “Abazalar’ın dikkate değer tuhaf dili” diye söz ederek, Vezir Seydi Ahmet Paşa’nın kendisine: “Sen Abaza değilsin, muhakkak Sadşeli’sin dediğini anlatıyor. 

Abazalar’ın Ubihler’e verdiği “Sadza, Sadze” adının Abazaca’dan başka hiçbir dilde karşılığı yok. 

Abazaca’da; 

Sa: Elbise biçme 

Dza: Karış ölçüsü 

Sadza: Karışlayıp biçen, karışla ölçüp biçen 

Sı: Kar 

Adza: Yaş, sulu 

S’adza: Sulu, karlı memleket 

Adze: İzinli 

Sa-adze, Sadze: Biçmeğe izinli, model biçmeğe izinli anlamlarına geliyor. 

Ubih: Ubıh, Wubıh kelimeleri Adigece’dir. “Ubı-her”, Ubılar, Ubı’lılar demektir. 

Met İzzet Mısır sınırında Ubi denen bir halktan söz ediyor. Şam’ın kuzeyinde, eski çağlarda, memleketlerine (Abı memleketi) Abına denen AbıUbe Halkı’nın olduğu biliniyor. Bu halk acaba Turçaninov’un; Fenike’den (Biblos) bronz tabletle Kafkasya’ya mektup yazan esir kralının ahvadı mıydı? Gene değerli Met İzzet’in “Thrakeler” isimli eserinde “Kafkas Amazonları’yla savaşan Öbeliler”den söz ettiğini görüyoruz. 

Ben merak ettim. Wubihler (Sadzlar), Adige-Abazalar arasında, “ortada” bir millet olarak anılıyor, ortada değerlendirmesi politik bir değerlendirme mi? Sadz milleti Wubihler, kendilerine bu isimleri veren halklardan, acaba hangisine daha yakın? 

Etimolojik olarak; Ubıh kelimesindeki, Ubı kökü; Adigece “Alımlı” anlamına geliyor. Demek ki Ubıhlar bu ismi onlara veren Adigeler’e göre “alımlılar”dır. 

Ancak Abazalar’a göre pek “alımlı” oldukları söylenemez. Çünkü; tarihte Ubıhlar’ın limanı ve merkezi durumunda olan bugünkü Soçi şehrinin adı, Abazaca; “Sue-çe” (korku ile yemek yenen, korkulu yemek yeri) anlamlarına geliyor. 

Abazalar Ubih başkentine acaba neden böyle isim vermişler? 

Sonuç olarak, Abazalar Ubıhlar’a; “Ölçüp biçenler, biçmeğe izinliler, sulu karlı memleketliler gibi adlar vermiş. Başkentlerine de; “Korkuyla yemek yenilen yer” diyorlar. 

Adigeler ise onlara; ‘‘Alımlılar ‘‘demiş. Her ne kadar Açba ailesi, Abaza kabul edilse de, Ubıh dilinin yok olması arifesinde ve bugün yaşayan Ubih kökenlilerin nerdeyse tümü ‘‘Abzehce’’ konuşurlar. Bu durum, acaba Abzehler’in Ubihler’e daha yakın olduğunu mu gösteriyor? 

Kabardeyler Abzehler’e ‘‘Abazeghe’’ der. Açılımı; “Abaze’m yi yexipe’m des-her” dir. Yexipe: İniş, yamaç, iniş yolu gibi anlamlara geliyor. Yani Kabardeyler Abzehler’e: ‘‘Abazalar’ın aşağısında oturanlar.’’ diyor. 

Ubihler Soçi ve civarında, yani deniz kenarında oturduklarına, Kabardeyler’e inanılırsa, Abzehler de Aphazlar’ın aşağısında iseler, coğrafi olarak, Abzehler, Ubihler’e daha yakın olmalılar. 

Kasım 2006, Ankara 

  

Sayı : 2007 01