Bir ileti ve bir yanıt

0
505

Eğer kabul ederseniz, siz çok sevdiğim Çerkes kardeşlerime acizane tavsiyem şudur: O günkü Çerkesler’i aklamaya çalışmak yerine (ki, bu çok zor iş; olayı Kürtler üzerine “ihale” ederek kurtulma anlamına da çekilebilir), o günkü Çerkesler’in çaresizliğini vurgulamak ve bu başı dik insanların bu hale düşmesine ağıt yakmaktır.

Radikal Gazetesi’nde, Baskın ORAN tarafından hazırlanıp yayınlanan ‘Ermeni Diasporası: HRANT’TAN SONRA NEREDEYİZ?’ yazı dizisi, 17 ağustos günü başlayıp dört gün sürdü. İkinci gününde Çerkesler’e dair yazılanlarla ilgili olarak dikkatimizi çeken konularla ilgili kendisine bir iletimiz oldu:

Değerli Baskın Hocamız,

Radikal’deki yazı dizisini okuduk. Özelde 2. bölümle (18.08.08) ilgili paylaşmak istediklerimiz var.

“1850’lerin ortasında Müslüman Çerkesler Şeyh Şamil’in yenilgisi üzerine Hristiyan Rusya’dan sürüldüler. Osmanlı İmparatorluğu’na sığındılar, perperişan. Onlar için karınlarını doyurmanın en kolay yolu, bir şeylere sahip olan ve korunmayan insanları yağmalamaktı. Bunlar da Doğu Anadolu’nun (aynı zamanda Hıristiyan olan) Ermenileriydi.”

Dizide özellikle zaman vurgusu da yaparak belli tarihlere dikkat çektiğiniz için yazma gereği hissettik.

Çarlık Rusyası’nın Kafkasya’ da Çerkeslerle olan savaşı 1864’e kadar sürmüştür. Doğu cephesinde, Çeçenler’in ve Dağıstanlılar’ın yer aldığı, Şeyh Şamil (ondan önce de Hamzat ve Mansur) önderliğindeki savaş, Şamil’in 1859 yılında teslimi ile sona ermiş, ancak bu bölge için bir sürgün söz konusu olmamıştır. Adıge , Abhaz ve Vubıhlar’ın yoğunluğu oluşturduğu Batı cephesindeki savaş ise 1864’e kadar sürmüş ve sonrasında Osmanlı, Çarlık Rusyası ve İngiltere ittifakı ile yerli halkın %90’lık bölümü sürgün edilmiştir. Çarlık Karadeniz kıyısında Çerkesler’i istemedi. Evet, Osmanlı’ya sürgün gelenler müslümandı ama Abhazlar içinde Hıristiyan olanlar da vardı, onlar Abhazya’da kaldı.

Yani 1850’lerin ortasında Anadolu’da henüz kitlesel bir Çerkes nüfusu söz konusu değildir. Ancak baskı ve süren savaş nedeniyle ittifak arayışı ve cephane desteği için İstanbul’a gelen Çerkesler’den söz edilebilir.

Sürgün sonrası yerleşim alanları Sinop’tan Hatay’a bir hat üzerinde, Marmara Denizi Anadolu tarafı, Düzce, Sakarya ve İzmit çevresi ile Rumeli’dir. Rumeli’ye yerleşenler de, 1877-78 savaşı sonrası Rusya’nın talebi ile tekrar sürgün edildiler, çok az bir nüfus Kosova çevresinde kaldı, bir kısmı eski Yugoslavya’daki savaş sırasında anavatanına (Kafkasya, Adıgey Cumhuriyeti) dönüş yaptı.

Doğrudur, perperişandılar. Yaklaşık bir milyon beşyüz bin insan sürgün edildi, yolculuk sırasında ve yerleşilen topraklardaki ilk günlerde beş yüz bin civarı insan öldü. İlk çıkılan limanlardan Trabzon’da 53 bin insan öldü ve Çerkesler istemedikleri pozisyonlarla karşı karşıya kaldılar. Ağaç kökleri ile yaşamaya tutunmaya çalıştılar, çocuklarını ölmemeleri için satmak zorunda kaldılar, yağma yaptılar… Tümü 1860 sonrası gerçekleşmiştir. Yağma,  yakın çevrelerinde birşeye sahip olan her kesim için geçerliydi, yaşamak kaygısıyla tabi ki. Özelde Ermeniler’in hedef gözetilmesini gerektiren bir durum söz konusu değildi gibi geliyor bize.

Aslında bizim ciddi kaygımız, Hamidiye alayları konusundan başlayarak ihalenin Çerkes ve Kürtler’e yıkılması durumudur ki bu konuda tez geliştiren araştırmacıların varlığından söz ediliyor. Osmanlı’nın yarattığı olumsuzlukla yüzleşmek yerine, ‘ihaleyi yıkabilir miyim, böyle bir yumuşak geçiş yapabilir miyim’ anlayışında olmak.. Yüzleşmeyi geciktirmek için gerekçe arayışı mı acep?

Saygılar,

Yaşar Güven ve Anzor Keref

Jineps Gazetesi Yayın Kurulu Üyeleri

26.08.08


Sn. Baskın Oran’dan gelen yanıt:

Sevgili Yaşar ve Anzor dostlarım,

Anlaşılan, “1850’lerin sonu” yerine 1859 sonrası demem gerekirdi. Aklımda net tarih kalmamış, dönem kalmış, Oslo’da bakamadım. Radikal’de yayınlanan, o söyleşi metninin Radikal tarafından yapılan sadık çevirisidir. Ama bundan sonra daha dikkatli olacağım.

Yalnız, Çerkesler’in Ermeniler’i özel hedef aldıklarını söylemedim. Ermeniler en kolay hedefti, çünkü zaten 1843 sonrası Kürtler’in saldırılarına uğruyorlardı. Üstelik, Çerkesler’i kovan Hıristiyanlarla aynı dindendiler. Din o zamanlar ‘kimlik’in temel direğiydi (hoş, şu anda da çok çok farklı değil ya).

“İhale” konusunda endişeniz bence yersiz. Çünkü bir halkın kıyılması babında iki farklı durum vardır: 1) Halkların çeşitli nedenlerle birbirine kıyması. Bu çok tatsızdır, ama çok vahim değildir. Her zaman her yerde olmuştur; 2) Devlet’in taraflardan birine yardım etmesi ve daha kötüsü onları kışkırtması. Bu, çok vahimdir. 1915’te ve ona giden yolda olan budur. Onun için, Osmanlı’dan ve Jön Türkler’den başkasına ihale falan olmaz. Türkler, bu işi Kürtler’e ve Çerkesler’e yıkamazlar çünkü bu son ikisi “yaşamak için öldürmek” pozisyonuna çok yakındılar. Aynen, National Geographic Wild’daki belgeseller gibi. Jön Türkler ise “imparatorluğu kurtarma”ya çalışıyorlardı.

Eğer kabul ederseniz, siz çok sevdiğim Çerkes kardeşlerime acizane tavsiyem şudur: O günkü Çerkesler’i aklamaya çalışmak yerine (ki, bu çok zor iş; olayı Kürtler üzerine “ihale” ederek kurtulma anlamına da çekilebilir), o günkü Çerkesler’in çaresizliğini vurgulamak ve bu başı dik insanların bu hale düşmesine ağıt yakmaktır. 1878 Berlin Antlaşması’nın 61. maddesindeki Çerkes kelimesini ortadan kaldırmaya imkan olmadığı sürece, tabii.

Ben olsam, bu konuyu bir Çerkes olarak kendim dile getirirdim. Başkalarının bu konuyu istismar etmeye kalkmasını önlemenin en kolay yolu da budur kanaatindeyim. Şimdi, hiç kimse kalkıp da, bir Beyaz Türk olan B.Oran Jön Türkler’in yaptıklarını örtmeye çalışıyor, diyebilir mi?

Sanıyorum, sanıyorum değil eminim, böyle bir tavır Çerkesler’in prestijinin birdenbire artmasına ve ayrıca dünya Ermenileriyle de kucaklaşmasına yol açacaktır.

Son paragrafınızda sözünü ettiğiniz kimi araştırmacıların tarihi çarpıtmalarını ancak böyle önleyebilirsiniz gibime geliyor.

Yüzleşmeyi geciktirmek artık mümkün değil sevgili dostlarım. Türkiye’nin resmî görüşü bunu geciktirdikçe batıyor. Tarihte olan olmuştur. Ben Osmanlı’nın alfabesini bile reddetmişim; günahlarını niye üstleneyim? Bu yüklenme yüzünden nefes alamaz hale geldik. “Savaş içinde çok üzücü şeyler olmuştur. Bunları TC yapmamıştır. Ama bugüne kadar lüzumsuz yere kimi günahları örttük; suçumuz budur. Artık örtmüyoruz. Ermeni kardeşlerimizin yasına biz de katılıyoruz” diyebilsek bir! Hem arınacağız ve rahatlayacağız, hem TC Ermenilerini kalbimize basacağız, hem de Ermeni diasporasındaki aşırıların yüzde doksan cephanesi havaya uçacak.

Bilmem mutabık mıyız sevgili dostlarım.

İkiniz aracılığıyla çok sevdiğim Çerkes kardeşlerime selamlarımı sevgilerimi saygılarımı iletiyorum.

2. Oran

(bu yazdıklarımı istediklerinizle paylaşabilirsiniz)

 

Sayı : 2008 09