Türkiye Diyasporası Yayınlarından seçmeler: Çok toplumlu bir hukuk devleti

0
746

Herkesçe benimsenmiş ve bireyler tarafından içselleştirilmiş olan, geleneğe dayalı yüksek düzeyde bir toplumsal eğitim vardır. Zabıta denilen kolluk gücü dışarıda değil, her bireyin kendi içinde ve kamu vicdanındadır. Herkes kendi kendisini yönetmek, ulusal irade ve kamu vicdanının gereklerin uymak zorundadır.  

Başka uluslara karışmaktan kaçınmış olmaları, atalarından kendilerine kalmış olan kültürün dokunulmazlığı anlayışını pekiştirmiş ve son zamanlara değin de, ulusal kültürün ayakta kalması sonucunu doğurmuştur. Hazır yeri gelmişken, Çerkeslerin bilgeliğe ve edebiyata esin kaynağı olan Prometheus söylencesinin ve –Hatti-Hitit uygarlığının gelişmiş bir taşıyıcısı olduklarını ve bununla da yetinmediklerini anımsamalıyız. 

(Nisan sayısından devam) 

Meclis görüşmeleri sükunet içinde, gürültüsüz patırtısız bir biçimde, bir terbiye ve incelik havasında sürerdi. Görüşmelerde görülen bu sakin ve terbiyeli tavrı bir yabancı gözlemci şöyle anlatır: “Kılıçlarına dayanmış Meclis üyelerinin görüşmeler sırasında göstermiş oldukları düzene, sessizlik ve alçak gönüllülüğe ve takındıkları saygıdeğer tavra hayran olmamak elde değildir”. 

Edmond Spencer tanığı olduğu bir Meclis toplantısını şöyle aktarır: “Görüşmeler sırasında, Meclis’te bazen tansiyon iyice yükselir, ama başkanın elini kaldırmasıyla hemen tansiyon düşer, sessizlik geri gelir”. 

Kafkas devletinin karar ve icraatında doğruluk ve ciddiyet ilkelerine bağlı kalması, aldığı önlemlerin yerinde olması, halkın kültürünün yüksek düzeyde gelişmiş olduğunu da gösterir. 

Yabancı yazarlar Kafkas toplumsal yaşamını ve yönetim biçimini dikkatle ve şaşkınlık içinde incelemişlerdir, tanık oldukları Kafkas uygulama biçimlerini de ilkel toplumlarınkilerle değil, ABD gibi en çağdaş/en yeni demokratik yöntemleri uygulayan demokrasilerle karşılaştırmışlardır. 

Mr. Longworth’un Kafkasya’daki toplumsal bağlar ve kültürel durum üzerine bir değerlendirmesini daha sunalım: 

“Kafkasya’da birbirlerini karşılıklı olarak koruyan bağımsız toplulukların/kabilelerin oluşturmuş olduğu bir birlik anlayışı ve düzen vardır. Çapraşık, anlaşılması zor olan bu toplumsal düzen, günümüz uygarlığı aracılığıyla oluşturulan değerlerden çok daha yüksek ahlaki ve akılcı sonuçlar yaratabiliyor. Kafkasya’da her bir birey bir bilge/yargıç/egemen kişi durumundadır. Kafkasya’da bireyin deney ve duyguları güçlenmiş, muhakeme etme yeteneği gelişmiştir. Okul eğitimi yoluyla kazanılmış bilgiler ise yok gibidir. Bacon diyor ki, ‘Akıl ve irfan/kültür okul eğitimi olmadan da elde edilebilir ve okul eğitiminden üstündür’. Çerkesya’da bunun örnekleri çoktur. Özetle bu akıl gücü, her nerede olurlarsa olsunlar Çerkesleri o ülkede bulunabilecek olan güç ve liyakatin en üst düzeyine çıkarır! Buraya kadar söylediklerimi özetlemem gerekirse, bu söylediklerim içinde toplum kurallarına ters düşüyormuş gibi görünen şeylerin asla önemli olmadığı, bütün bunların toplumda bir düzen ve uyum oluşturduğu görülecektir. Bu ülkede kılıç, tüfek, tabanca ve kama gibi silahlar herkes için vazgeçilmez şeylerdendir. Herkes gurur ve özgürlüğünü, yüklendiği sorumlulukları koruma ve yerine getirmede silahın büyük bir önem taşıdığını bilir. Bu yörede yaşayan insanlardan daha temkinli ve daha onurlu insanlar yeryüzünün başka hiçbir yerinde yoktur”. 

Gururlu ve başkalarını zor beğendiği bilinen bir İngiliz gözlemcinin bu izlenim ve kanıları, sanırım Kafkasya adına değerli bir değerlendirme olarak karşılanmalıdır. Burada açığa çıkarılması gereken nokta, Kafkasyalıların böylesine üst bir kültürel düzeye nasıl erişmiş oldukları noktasıdır. 

Kafkaslıların bir gerçek olan bu uygar ve siyasal olgunluk düzeyi, kuşkusuz bir kültürün ürünü olmalı. Ancak bu üst düzey, okuma ve yazma yoluyla elde edilmiş bir düzey değildir. Ayrıca kültür denen şeyin, sırf okuma yazma kültürü ile sınırlı olduğu da ileri sürülemez. Çünkü kültürden amaç, beynin ve ona bağlı olarak düşünme yeteneğinin işlemesini ve gelişmesini sağlamaktır. 

Nitekim, tarihte okuma yazma bilmeyen çok sayıda yetenekli insan yetişmiştir. Yetenekli olan bir kişi, olayları dikkatle ve sağgörü ile izler, deney ve gözlemlerden de yararlanırsa, daha kestirme bir yoldan kültürlü biri olur. Böylesine bir kültür ilkel bir ortamda değil, gelişmiş bir toplumda ve çevrede gerçekleşebilir. Ancak çevre dediğimiz şey de kendi kendine oluşmaz, insan ürünüdür. Ülkenin coğrafi ve doğal koşulları, ulusun tarihsel yolculuğu, bu oluşuma olumlu bir özellik katar. Komşuluk, bağımlı ya da bağımsız olma, ekonomik önlemler, ulusların ilişkilerinden ileri gelen benzerlikleri ve ilişkileri çevreyi oluşturur. Ancak Kafkasyalılar bu tür dış etkenlerden çok az yararlanmış ve etkilenmişlerdir. Çünkü kendilerinden daha kültürlü komşuları yoktu, kendi sınırlarına ulaşan uluslar da, düşman uluslar konumunda idiler ve onlarla kaynaşmış oldukları da söylenemez. 

Bu durumda Kafkaslılar, uygarlığı atalarından miras olarak almış olmalılar. Başka uluslara karışmaktan kaçınmış olmaları, atalarından kendilerine kalmış olan kültürün dokunulmazlığı anlayışını pekiştirmiş ve son zamanlara değin de, ulusal kültürün ayakta kalması sonucunu doğurmuştur. Hazır yeri gelmişken, Çerkeslerin bilgeliğe ve edebiyata esin kaynağı olan Prometheus söylencesinin ve –Hatti-Hitit uygarlığının gelişmiş bir taşıyıcısı olduklarını ve bununla da yetinmediklerini anımsamalıyız.  

Kafkas toplumsal yaşamı üzerine yabancıların gözlemlerine eklenmesi gereken şey; Kafkasya’da edebiyatın düzeyli, atasözü ve bilgece sözlerin çokluğu, hitabet ve güzel söz söylemenin gelişmiş olduğudur. 

Edebiyatın, bilgeliğin ve güzel söz söylemenin gelişmiş olduğu bir toplumda özgürlük anlayışı ve ince duygular oluşur. Çünkü bunların hepsi ikna, uyarma ve dahası yönetme araçlarıdır. Bir gereksinimdir. Aslında toplumda bir şeyin gelişmesi için, o şeye gereksinim duyulması gerekir. 

Özgür ülkelerde ve uluslarda geçerli olan yasal zorlama değil, ikna gücüdür. İkna gücü gönül doygunluğu sağlar, toplumsal bilinci istenen yöne doğru yöneltir ve duyguları yönetir. Özgür olmayan uluslarda ise ikna gücü değil, emir geçerlidir. Bazı dönemlerde bu buyurma işi sınırsız boyutlara vardırılmıştır. Tarihsel gelişmenin en son aşamalarında bu buyurma yetkisi yasal yollarla sınırlanmak istenmiş, bunun için de değişik –demokratik-kurum ve kuruluşlar oluşturulmuştur. Çünkü tüm iddia ve bilimsel görüşlere karşın, yasalardan hiçbiri ulusun iradesini temsil edecek ve kamu vicdanını karşılayacak bir nitelikte değildir. Bu nedenle yasa hükümlerinin uygulanması için zorlayıcı bir güce ve yaptırımlara gereksinim duyulmuştur. 

Kafkasya’da ise böyle yasalara ve yasal yaptırımlara gereksinim duyulmamıştır. Çünkü herkesçe benimsenmiş ve bireyler tarafından içselleştirilmiş olan, geleneğe dayalı yüksek düzeyde bir toplumsal eğitim vardır. Zabıta denilen kolluk gücü dışarıda değil, her bireyin kendi içinde ve kamu vicdanındadır. Herkes kendi kendisini yönetmek, ulusal irade ve kamu vicdanının gereklerine uymak zorundadır. Bu durum Kafkas toplum ve devletinin yukarıda açıklanmış olan yapısal özelliğini ve gücünü oluşturmuştur. (Devam edecek) 

 

Sayı : 2010 05