Mahkeme önünde bir küçük alan

0
1269
Alanın solunda bir süslü pankart. Pankartın solunda iskambil kâğıdı gibi açılmış üç resim, Erdoğan-Evren-Özal. Yazı aynen şöyle “İki 12 Eylül’den de Hesap Soracağız” – ÖDP. Atılan sloganlar tarihten kalma “Faşizme Geçit Yok”. Konuşmacılardan birisi kürsüden şunları söylüyor. “İki general yetmez, Amerikan Emperyalizmi de yargılansın”.
Oysa Faşizme geçit yok sloganı nerede atılmışsa hüsran olmuş sonu. Faşizm gelip-geçmiş halkın üstünden, duman etmiş. İspanya’da hem, hem de Türkiye’de. 300 bin mahkum içeri tıkılmış, 50 idam. Bana ‘Çanakkale Geçilmez’i hatırlatır ne yalan söyleyim. Bal gibi geçilmiş işte, İstanbul işgal edilmiş. Amerikan Emperyalizmini, Kızıl Kmerleri, Prag İşgalini,Arjantin Darbesini de yargılasın bu üç Hâkim oturup. Özal’ı, Tayyip Erdoğan’ı eklesin-unutmasın.
Olur.
Sabahın erken saatlerinde, bir de müthiş bir saygısızlık var. Alanın iki tarafında iki miting otobüsü, tepesinde birbirini hiç dinlemeden, rekabet içinde tiz seslerle ilgisiz sloganlar atıyorlar, ‘yoldaşlaar’ diye başlayan. Mikrofonu ele geçirmiş gencecik çocuklar yaş ortalaması elli beşi geçmiş 12 Eylül’ün gerçek mağduru bin kişilik eylemciye propaganda yapıyor. Ümit Fırat bir ara ‘‘yahu bizi mi inandıracaksınız şimdi’’ diyor, gülümseyerek.
Her şey o kadar kötü değildi tabi. Gerçek acıları olan-üç oğlunu birden 12 Eylül’e kaptırıp kaybetmiş analar, babalarını mapusanelerde işkencede yitirmiş genç kızlar, yirmiliyaşlarda yok edilmişler için bütün bir ömür göz yaşı dökerek yaşlanmış sevgililer, kemiklerini bulup çocuğu için bir mezar yaptırma umudunu hala yitirmemiş ihtiyar babalar ve birbirlerinden uzak düşmüş ve orada buluşunca gözyaşları içinde kucaklaşıp yüksek seslerle şakalaşmayı ihmal etmeyen koğuş ve hücre arkadaşları vardı küçük alanda. Berfo nine bile gelmiş bir ambülansın içinde oturuyor, 104 yaşında.
Bir ara BDP milletvekili Altan Tan geldi aramıza. Hasan Dede ile Cafer Solgun, Tan’a şöyle bir soru yönelttiler. ‘Mütedeyyin kesim nasıl olacak da katılacak bu kalabalığa’ diye. Altan Tan;’Onlar sopa yemedi o zaman’ dedi, ‘ondandır o’. Babasını Diyarbakır cezaevinde işkencede yitirmiş biriydi. Derken Mazlum-Der çıktı geldi, ellerinde Erdal Eren’in posterleri, dillerinde hüzünlü türkülerle. İyiydi. Mithat Olcay’la’onlara mı katılsak’ diye düşündük, şakayla karışık. En saygılı onlar görünüyordu o an.
Bu ülkede değişimin öncüsü ve esas sahibi Müslümanlar bu gün. Kim ne derse desin bu bana öyle görünüyor. Altan Tan’ın dediğine hak verince bir an, benim biraz oportünistçe bir düşünce geldi aklıma. Kimsenin sopa yemesi hoşuma gidecek bir şey değil ama keşke mütedeyyin kesim de biraz sopa yemiş olsaydı, darbede. 32 yıl beklemek zorunda kalmazdık belki ve Kenan Evren, yaşlılığına sığınıp mahkemeden sıyırma hesapları yapmazdı. Değişim yirmi yıl önce başlardı muhtemel. Belki adalet bu kadar gecikmez, Kürt halkı fazladan bu kadar zulüm görmezdi.
Mütedeyyinlerin derdi gücü 28 Şubat, bugün. Onlarda bu zaman mağdur oldular ama 12 Eylül’le kıyas kabul edilemez elbet. Onu bilenler bilir.
Bizim yeni solculara gelince pek değişen bir şey yok. Deniz-Mahir-İbo ve TKP den şekillenip türemiş, her halde bir doksan fraksiyona ulaşmışlar. Hiç birisinin demokrasi talebi yok. Dolayısıyla halkı sevdikleri-saydıkları da yok. Çok küçük bir azınlığı dışında Referandumda hayır dediler. Yani Kenan Evren’i yargılamayın demiş oldular. Ama mahkemenin önüne en önce onlar koşturup gelmişler, davayı ne yapıp-edip sulandıralım, bir AKP muhalefetine çevirelim niyetiyle. Tıpkı Hrant Dink yürüyüşlerinde yaptıkları gibi.
Ayıptır demek bir işe yaramaz biliyorum, ama ben yine de diyeyim. HAYNAP.
Meydanda 4 Çerkes tesadüfen buluştuk. Biraz azdık tabi, hem de epeyce az ama hiç yoktan iyidir diyorum ben.
12 Eylül yargılamaları gibi tarihsel dönüm noktalarında yapılacak mitinglerde, bayraklarla pankartları bir kenara atsak da, zaten kimsenin dinlemediği konuşmaları yapmasak hiç. Sezen Aksu ile Aynur Doğan çıksa sahneye; hüzünlü türküler söylese binlerin katıldığı /umutlu şarkılar söylese onbinlerin katıldığı/ neşeli türküler söylese yüzbinlerin katıldığı. Yorulduklarında Kazım Koyuncu’yu çağırsalar rahmetliyi, Laz milletinden. Gülcan söylese/ Rojin söylese hatta belki Bülent Ersoy. Arif Sağ’ı boykot etsek az biraz.
İklim o zaman değişir işte. Belki Akdeniz olur.
CARI.

Sayı: 2012 04
Yayınlanma Tarihi: 2012-04-01 00:00:00