ŞİRE /Lheğunuğe

0
419

Ben, mağdur ve mağlup halkların türkülerini dinleyip, onların acı hikâyelerini yazmayı istemezdim hiç. Ruh göçünün peşine düşüp ne menem bir şey olduğunu keşfetmeye çalışmak isterdim, Allah için. Güneşin hangi üzümü hangi yamaçta daha iyi pişirip, hangi şarabın etle ve hangi şarabın balıkla hangi su kenarında yenileceğine dair fikir sahibi olmayı isterdim, çok. Rakıyı iyi biliyorum sadece, şaraptan anladığım yok. Bu konuda ahkâm kesenlere ise sessizce gülümsüyorum.

‘Degustasyona gelmeyen Ayten/ Balıkpazarına hiç gelmez’deyiş’ini İmdat’la araştırıp, aslının ‘Cananki Degustasyona gelmez/ Balıkpazarına hiç gelmez’ olduğunu öğrendiğimizde hayal kırıklığına uğramak bir yana, Orhan Veli’yi bir kenara bırakıp, kendi söylemimizden asla vazgeçmeden sürdürebileceğimiz bir hayat isterdim hep.

Örgüte girip hücre dersleri aldığımız dönemde bile ‘Bebek Halk Komiserliğini’ talep ettiğimi düşününce ezik halkların bahtsız hikâyelerini dinlemeye ne kadar uzak durma niyetim olduğu açık. Reddedilmişti tabi ama onların reddediş biçimini de ben reddetmiştim.

Bir/bir. Jaroslav Haşek’in, Swayk’ı dolaştırdığı coğrafyaları dolaşmak istemezdim asla, bir asteğmenin peşinden yaya olarak ama Prag’da yaşadığı sokaklardaki bir gölgedecıgara içmek isterdim, taş bir merdivene oturup.Birde Kafka sapığı ile aynı zamanve mekânda yaşayıp,neden hiç karşılaşmadığı ile ilgili kafa yormak gibi işlere savrulup işte-modır/mıdır. Bir de, Milan Kundera Bey’in muhteşem zamparalıklarının aslı astarı var mı diye sorgulamak isterdim belki ama Nalçik’i bir zaman,bir şekilde görünce sus- pus olurdum muhtemel.

Ölüm gelip başucuna oturunca, sanki yitip gitmiş eski bir komşusu gelmiş gibi bütün dertlerini anlatmaktan çekinmeyen kocakarıların hikâyesiyle ilgilenirdim belki. Marquez’in; dünyanın en güzel şehri dediği Cartagena şehrine giderdim, 16 saat cigara içmeden uçmayı göze alarak. Erendira’nın, neden ninesi tarafından 20 pezosa günde oniki kere erkeklere satıldığını daha iyi anlamak için. İyi bir yer değil muhtemel.

En iyisi İtalyan kasabalarını dolaşmaktı kıyıdan kıyıdan, dört çeker bir yaylı ile.

Semerkand’la ilgilenmek iyi olurdu bir batılı oryantalizmi içindene zararı var? Ölüm döşeğinde Hayyam’a bir tas su uzatmışlar, içmiş. Nedir bu demiş ya? Su. Bilseydik demiş, hey gidi.

İsviçre dağ köylülerinin Roma askeri olmaktan başka iş bulamadığı dönemlerin çoktan geçtiğini, kelle başına 80.000 dolar gelirin, saat büküp, çikolata dökerek yaratıldığı söyleminin peşine bir iki laf etmek için geçirmek isterdim bir zaman. Sizi gidi tefeciler.

Cimok uçağa binemiyor, Üsküdar motorlarına da binemezdi eskiden. Bu nedenle eski Volvo’suyla, beş bin kilometreyi göze alıp, 30 sene önce bizzat ondan duyduğum Modigliani’nin memleketine gitmek, oradan kuzeye, Rodin’in kendisinden de Kabardeydeli sevgilisinin kapatıldığı tımarhaneyi ziyaret etmek gibi sapıklıklar hoşuma giderdi benim.

Şostokoviç’in müziği ile ilgili incelukları ben de bilmek isterdim, kim istemez?

Şire dinliyorum şimdi Aynur Doğan’dan.

Bir de Lheğunığe. Bunlara kaldım. Bir de, bir Suriye Ermenisi Lena diye bir genç kadını dinliyorum. (LenaChamamyan- SareriHovinMernem). Onun için çekilmiş klip; çocukluğumun üç sınıflı-tek öğretmenli mekanının tıpkısı. Suratsız/sessiz bir öğretmen ve karda ıslanmış çoraplarını soba başında kurutan,babasının ceketini giyip gelmiş sekiz yaşında bir çocuk.

CARI.

*ŞİRE – Aynur Doğan/Anonim/Kürt ağıtı

*Lheğunığe(Aşk) – Kuşha Doğan derledi/ Kabardey halk şarkısı

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz