Kuban Kural’a yönelik tehdide, Çerkes kamuoyu tepkisini gösterdi. Tepkilerdeki genel yaklaşım, tehdidin Kuban üzerinden kimliğine sahip çıkan, adalet arayan bütün Çerkeslere yönelik olduğu idi. Samimi tepkilerin bundan farklı olması da beklenemezdi. Kimliğe dair yapılan herşey bu kadar ortada iken, söylenen her söz bu kadar bilinir iken, ayrıca bir samimiyet testi gerektirmezdi. Çerkes olmak da gerekmiyordu aslında, kendisi gibi olmak isteyen her halk ve her birey, “tehdit bizedir, banadır” diyebilmeli böyle bir olayda. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’ndeki Basın Toplantısında, kısmen de olsa bunu görmek sevindirici idi.
Kimliksiz, kültürsüz, dilsiz kalmamızı isteyenler,
ve
Kendimiz gibi olmamızı desteklermiş gibi görünüp kendi senaryolarına figüran yapmak isteyenler;
Attığınız her adım bizi birbirimize biraz daha yaklaştırıyor, irademizle olduğu kadar sizin bu “desteğinizle” de birlikte olduğumuzda güçlendiğimizi görüyor ve daha da güçlü olabileceğimizi öğreniyoruz.
30 yıllık hayal;
Daha iyi fiziki koşullarda Dernek ve Vakıf gerek!
Yarım yüzyılı aşmış bir genç olarak hatırlarım; Kafkas-Abhazya Kültür Derneği (1967) ile Kafkas Kültür Derneği’nin (1952) Genel Kurullarının aynı gün yapıldığı yıllar olduğunu, ortak üye tabanı nedeniyle birinin sabahtan, diğerinin öğle sonrası organize edildiğini, 30 – 40 bilemediniz 50 kişi ile yapılan Genel Kurul katılımcılarının küçümsenmeyecek bir sayıda ortak kişilerden oluştuğunu..
Konuşurduk arkadaşlarla, “neden daha iyi fiziki koşullar oluşturduğumuz bir dernek yok?” diye. Sonra Şamil Eğitim ve Kültür Vakfı (1978) da girdi sohbetlere. İki Dernek, bir Vakıf, kendi mülkleri var, epeyce ortak isimler var yapıları içinde, etkinliklerde birbirlerinden destek ister, destek verirler doğal olarak. Tüzel kişiliklerini korusalar, çok daha iyi koşullarda bir mekan oluştursalar. Yani birleşmek değil murad edilen, üyelere daha iyi koşulların sunulması. Yerleşim itibarıyla yakın konumda olmaları da bu düşünceyi cesaretlendirici olsa gerek.Dedikodu bundan ibaretti yani. Dedikodunun ötesinde girişimlerin de olduğu ve görüşmeler yapıldığını biliyoruz. Bir gün bunların hikayesi de yazılacaktır.
Derneğin (İKKD) Genel Kurul dosyaları ve Karar Defterlerini bir araştırma için tarıyorum. Anlatılanların dışında okuyarak da bazı şeyleri öğrenme olanağım oldu. Özveri ile çalışmalar sürdürülmüş, binbir yoklukla bina satın alınmış, İstanbul dışı yerleşim bölgelerinden maddi destekler toparlanmış; kısa ve öz yapanlara/yapılana saygı duruşunda bulunmak gerek. Diğer yapılar için de öyledir. Bir çoğumuz bire-bir yaşamadık o zorlukları ama empati yapabiliriz diye düşünüyorum.
Hepimizin bildiği bir şey; kültürel çalışmaların sürdürülmesi için, her daim bayrağı devir alacak gençlerin olması gerekir ki süreklilik sağlanabilsin. Geldiğimiz 2012 yılında durumu bu anlamda da bir irdelemeli. Gençlerin talep ve beklentilerini karşılayacak, metropol karmaşasından bunalmış ailelerin ve çocukların nefes alabilecekleri ve üstelik her yaştan insanın kendisini ait hissedebileceği mekan oluşturmak gerek. Maddi koşulları ortaklaştırarak, tüzel kişilikleri koruyarak, hukuki ve ekonomik detaylar oluşturularak böyle bir mekan yapılabilir. Bu yapılmış olan güzel şeyleri bir adım öteye taşımak demek olur.
Bahçesi, çocuk oyun alanı (açık ve kapalı), otoparkı, dans/tiyatro çalışma salonları, kafeteryası, çok amaçlı kullanıma uygun salonu, mini sinema/tiyatro salonu, kütüphanesi, misafirhanesi ve tabi ki ortaklaşan Dernek ve Vakıf için özel odaları, eklenebilecek diğer güzel yanları ile.
Niyet olursa olumsuz gerekçelerin tümü halledilebilir üstelik. Hayalini kuruyorum, hayalini kuranların çoğalmasını diliyorum. Biz istersek olur.
Eklemek gerek; şimdi bir de Kafkas Vakfı (1995) var kendi mülkü olan. İstanbul 1864 Kafkasyalılar Kültür Derneği’nin (2003) kendi mülkü yokmuş, sordum. İstanbul’un fiziki koşulları nedeniyle farklı bölgelerde kurulan Vakıf ve Dernekler tabii ki olacaktır, vardır. Daha iyi fiziki koşullar için farklı ortaklaşmalar da gerçekleşebilecektir.
Sayı: 2012 06
Yayınlanma Tarihi: 2012-06-01 00:00:00