Gece yarısını bulduk. Mayıs başlarındayız. Profiller teker teker değişti. Bir yandan toplantılar oldu. Sokaklardayız diye hemfikiriz. Aynı yoldan yürüyoruz, farklı zamanların insanlarıyız.
Taksim, Beşiktaş, Kefken, Kabataş… Kimi evinde, kimi barkında oldu. Kimde ne olduğu bilinmez. Kimin yüreğinde hangi fırtınalar kopar o da bilinmez.
Bir gece vakti Bodrum’da… Gece, ışık sabaha kadar uyutmuyor. Sabah, denizin durgunluğu ifade etmiyor içimizdeki coşkuyu… Tophane’de esir pazarında varmış, Yıldız Ortaköy’e kadar varmış.
Saraylı Çerkesler…
Dolmabahçe’den, Beşiktaş’a… Çocuklar camdan el salladılar, yoldan geçenlere… Seneler sonra bunları nasıl hatırlıyorsun, demesin diye Sezgin… Mektubun mürekkebi kurumadan gidiyor.
En çok eski dostları görmek sevindirdi. En çok şapka ile gördüğüm sevindi, çok göstermez sevgisini… Küçük gümüş bardakları hazırlamasını rica ettim… Sohbetine hiç doyum olmayan, şapkayı seven… Nicedir eski dostunu görmeye gelen çok kişiydi, yaradan biliyor.
Sabah erken saatte toplananlar… Teşkilatı iyi biliyorlar. En çok şaşırdığım, Tsey’lerin kızından o gür sesin nasıl çıktığı… Otuz kişiydik ama şimdi kaç kişiyiz diye birazcık gururlanıyorlar, belki de yaşlarından dolayı… Sonunda bir kalpaklı, bir ses, bin ses oldu.
Aşha elinde bayrak, şharkon ile yollardaydı. Ondan küçük gelecek, ondan büyük gelecek, hepsi oradaydı. Kundaklı görmedim, belki de kaçırdım. Taksim’e gelen su İstanbul’a pay edilmiş, biz de iki pay olduk Taksim’de, paydamız bir iken…
Adıge bayrağı, Abhaz bayrağı geçerken Cadde-i Kebir’den… Türk, Fransız, Yunanistan, Hollanda bayraklarını cepheden gördü. Tanış oldular. En çok kalpağı kendine yakıştıran, sıralaması kaldı zihnimde… Kıyamadım kimseyi elemeye… Kırmızı çizgimiz budur diyenler, diğer renklerin olduğunu biliyorlar artık…
Hazırlık süreci uzun sürdü. Sancılı geçti. Herkes yolunu çizdi. Tüm yollar bir oldu. İçiçe geçti.
Sakallı gelin denildi. Kızıl sakallı Kaptan-ı Derya’nın yanına… Kalyon’umuza, poyraz esiyordu. Seyrüseferdeyken… Denizi görmesin. Sesi’miz olan oradaydı.
Uzunyayla’dan gelen beyaz melekler… Nasıl dayandılar kanatlanmadan, bu kadar yerde kalmaya? Taksim’de ezanda, susmadı kimse… Beşiktaş’ta ezanda, sustu herkes…
Taksim’den Tünel’e giderken. Daha varamadan Narmanlı Han’a. Sultanların mektebi önünde sordular. Hani ‘Çerkes Ethem’in, diye… Anlamadan, Bele, Cebesoy, Daçe, Kundukh…
Onlar da yok denilen cevaba, cevap… Bilmiyorsun demek ki… Direniş için, onun resmi olmalıydı…
Ses kayboldu kalabalık arasında… Bir gece öncesi, bir ay öncesi… Demir uyumadı. Uyku tutmadı hiç.
Yolun sonunda… Tüm afişler yarıştı, önde ben olacağım diye.. Siyah çelenk, kırmızı çelenk daha ileri gidebilecekti, imtiyazlıyken…
Devir değişmiş. Dolmabahçe Sarayı nöbetçileri asker değil… İçi boş olan saray korunmuyor. Önünden, sarayı seven Çerkesler geçiyor.
Dışarıdan bakarak soruyorlar. Çorum’dan gelen var mı ? Kayseri’den gelen var mı ? diye…
21 Mayıs günü, sabah erken… Mesaj geliyor, doğum gününüz kutlu olsun diye…
Jıneps, en etkileyici görsele sahipti. Aşha, en öndeydi… En havalı mesaj göklerdeydi ya da birileri mesaj havada kaldı, diyebilir.
En dikkat çeken ‘mezarlık nöbeti’ oldu. 148 mezar… Bir mezardık hepimiz…
En akılda kalan, kalacak olan yine ‘mezarlık nöbeti’ oldu. En çok dikkat çeken Janserey ve Perit oldu, mezarlık nöbetini tutanlardan… Ufuk geldi, oy verdiğim… Ufuk geldi, öncesinde cemiyetimin başkanı… Ufuk geldi, ilk tanıdığımda hocam olan… Hesap sordum ondan. 40 puan eksik verdiniz, diye…
Taksim sesli… Beşiktaş sessiz…
Kadıköy dönüşünde, Kalyon’un gemisinde, alt güvertede Adıge bayrağı dalgalanıyordu. Rüzgar hangi yönden esiyordu, bayrak dile gelir, söyler bize… Kayda geçti, orası burası hafızalarda…
Nöbetimde, bana yeni ses Gülcan, gülmeden eşlik etti. Dedim daha öncesinde, Bodrum’da açtım gözümü, karanlıkta ışık vardı parlıyordu, uyutmadı.
Yarına yazılacak çok mektup var.
Taksim, Beşiktaş, Kefken, Kabataş… Kimi evinde, kimi barkında oldu. Kimde ne olduğu bilinmez. Kimin yüreğinde hangi fırtınalar kopar o da bilinmez.
Bir gece vakti Bodrum’da… Gece, ışık sabaha kadar uyutmuyor. Sabah, denizin durgunluğu ifade etmiyor içimizdeki coşkuyu… Tophane’de esir pazarında varmış, Yıldız Ortaköy’e kadar varmış.
Saraylı Çerkesler…
Dolmabahçe’den, Beşiktaş’a… Çocuklar camdan el salladılar, yoldan geçenlere… Seneler sonra bunları nasıl hatırlıyorsun, demesin diye Sezgin… Mektubun mürekkebi kurumadan gidiyor.
En çok eski dostları görmek sevindirdi. En çok şapka ile gördüğüm sevindi, çok göstermez sevgisini… Küçük gümüş bardakları hazırlamasını rica ettim… Sohbetine hiç doyum olmayan, şapkayı seven… Nicedir eski dostunu görmeye gelen çok kişiydi, yaradan biliyor.
Sabah erken saatte toplananlar… Teşkilatı iyi biliyorlar. En çok şaşırdığım, Tsey’lerin kızından o gür sesin nasıl çıktığı… Otuz kişiydik ama şimdi kaç kişiyiz diye birazcık gururlanıyorlar, belki de yaşlarından dolayı… Sonunda bir kalpaklı, bir ses, bin ses oldu.
Aşha elinde bayrak, şharkon ile yollardaydı. Ondan küçük gelecek, ondan büyük gelecek, hepsi oradaydı. Kundaklı görmedim, belki de kaçırdım. Taksim’e gelen su İstanbul’a pay edilmiş, biz de iki pay olduk Taksim’de, paydamız bir iken…
Adıge bayrağı, Abhaz bayrağı geçerken Cadde-i Kebir’den… Türk, Fransız, Yunanistan, Hollanda bayraklarını cepheden gördü. Tanış oldular. En çok kalpağı kendine yakıştıran, sıralaması kaldı zihnimde… Kıyamadım kimseyi elemeye… Kırmızı çizgimiz budur diyenler, diğer renklerin olduğunu biliyorlar artık…
Hazırlık süreci uzun sürdü. Sancılı geçti. Herkes yolunu çizdi. Tüm yollar bir oldu. İçiçe geçti.
Sakallı gelin denildi. Kızıl sakallı Kaptan-ı Derya’nın yanına… Kalyon’umuza, poyraz esiyordu. Seyrüseferdeyken… Denizi görmesin. Sesi’miz olan oradaydı.
Uzunyayla’dan gelen beyaz melekler… Nasıl dayandılar kanatlanmadan, bu kadar yerde kalmaya? Taksim’de ezanda, susmadı kimse… Beşiktaş’ta ezanda, sustu herkes…
Taksim’den Tünel’e giderken. Daha varamadan Narmanlı Han’a. Sultanların mektebi önünde sordular. Hani ‘Çerkes Ethem’in, diye… Anlamadan, Bele, Cebesoy, Daçe, Kundukh…
Onlar da yok denilen cevaba, cevap… Bilmiyorsun demek ki… Direniş için, onun resmi olmalıydı…
Ses kayboldu kalabalık arasında… Bir gece öncesi, bir ay öncesi… Demir uyumadı. Uyku tutmadı hiç.
Yolun sonunda… Tüm afişler yarıştı, önde ben olacağım diye.. Siyah çelenk, kırmızı çelenk daha ileri gidebilecekti, imtiyazlıyken…
Devir değişmiş. Dolmabahçe Sarayı nöbetçileri asker değil… İçi boş olan saray korunmuyor. Önünden, sarayı seven Çerkesler geçiyor.
Dışarıdan bakarak soruyorlar. Çorum’dan gelen var mı ? Kayseri’den gelen var mı ? diye…
21 Mayıs günü, sabah erken… Mesaj geliyor, doğum gününüz kutlu olsun diye…
Jıneps, en etkileyici görsele sahipti. Aşha, en öndeydi… En havalı mesaj göklerdeydi ya da birileri mesaj havada kaldı, diyebilir.
En dikkat çeken ‘mezarlık nöbeti’ oldu. 148 mezar… Bir mezardık hepimiz…
En akılda kalan, kalacak olan yine ‘mezarlık nöbeti’ oldu. En çok dikkat çeken Janserey ve Perit oldu, mezarlık nöbetini tutanlardan… Ufuk geldi, oy verdiğim… Ufuk geldi, öncesinde cemiyetimin başkanı… Ufuk geldi, ilk tanıdığımda hocam olan… Hesap sordum ondan. 40 puan eksik verdiniz, diye…
Taksim sesli… Beşiktaş sessiz…
Kadıköy dönüşünde, Kalyon’un gemisinde, alt güvertede Adıge bayrağı dalgalanıyordu. Rüzgar hangi yönden esiyordu, bayrak dile gelir, söyler bize… Kayda geçti, orası burası hafızalarda…
Nöbetimde, bana yeni ses Gülcan, gülmeden eşlik etti. Dedim daha öncesinde, Bodrum’da açtım gözümü, karanlıkta ışık vardı parlıyordu, uyutmadı.
Yarına yazılacak çok mektup var.
oubykh@hotmail.com
Sayı: 2012 06
Yayınlanma Tarihi: 2012-06-01 00:00:00