Türkiye’nin en önemli meselesi ikiyüzlülük

0
407

Gezi Parkı meselesiyle kartların bir daha karılmaya çalışıldığı, safların bir daha gözden geçirildiği bir süreç yaşıyoruz. Simon Kuper’in “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir” dediğinden hareketle “Gezi Parkı Asla Sadece Gezi Parkı Değildir” demek mümkün. Enformasyon- dezenformasyon bulamacında kafalar allak bullak olurken belki de en mutlu vatandaşlar bütün bu konulardan uzak kahvede okeye dördüncü arayan vatan evlatlarıdır diye düşünüyorum.

Siyasi partizanlığı futbol fanatizmi ile karıştıran zihniyetler, mevzilerinden asla bir adım geri adım atmamaya yeminli gibi görünüyorlar. Yanlışı yapan bizden ise görmezden gelme hastalığı, toplumun bütün katmanlarına sirayet etmiş; çürümenin, kokuşmanın etkileri toplumu içten içe kemiren elma kurdu misali bir hal almaya başlamıştır.

Hakkaniyet, özeleştiri gibi kavramlar artı sadece sözlüklerde yer alan sözcükler olmuş.

Tartışmaların geldiği son raddede herkes karşısındakinin yumuşak karnını bulmaya çalışmakta, belden aşağı vuruşlar ise vaka-i adiyeden bir duruma gelmiş.

Ne alaka diyeceksiniz belki ama ben yine futbolla durumumuzu örneklemeye çalışacağım. Geçenlerde yapılan bir istatistikte UEFA’ya bağlı ülkeler arasında centilmenlik vs. gibi kriterler ölçü alındığında Türkiye 53 ülke arasında 47. sırada görünmekte idi. Bu bile toplumuzun yüzüne tutulan en net bir aynadır diye düşünüyorum.

Sadece kazan-kazan mantığıyla yatıp kalkan, kazanmak için her yolu mubah gören bir zihniyetin, TV yarışmalarında “kapış kapış”   ve de yapış yapış kapma kültürünün, insanları nasıl zavallı hale getirdiği ortada.

Ayağına topu yapıştırmış gibi bir türlü pas vermeyen futbol gevezesi ukala topçu misali bir türlü sadede gelemediğimin farkındayım.

Bu ülkede sadece cumhuriyet dönemi dikkate alındığında yukarıda anlatmak istediğimin anlaşılacağını ummak istiyorum ama çok da umutlu değilim açıkçası.

Siz bugüne kadar cumhuriyet döneminde top yekun bir ‘özeleştiri-özür dileme-hataları telafi etme-haklısın deme’ gibi insani hasletlerin ülke idaresinde galip fikir olduğuna şahit oldunuz mu?

Cumhuriyetin kuruluşu bile oldu bittiye getirilerek çoğunluğun ve özellikle de muhaliflerin olmadığı bir ortamda ilan edilmesinden başlayarak; son Gezi Parkı hadiselerinde taraflardan bir ama bir tek kişinin özeleştiri yaptığını gördünüz duydunuz mu?

Ulusalcı-cumhuriyetçi kesim için tek parti dönemi asr-ı saadet dönemidir ve Türkiye’deki bütün melanetlerin başı ellili yıllardır.

Kaba bir hesapla Türkiye’nin üçte ikilik kesimine hitap eden ve altmış senedir iktidarda olan sağ kesim için de bütün hata tek partinin ebedi-milli şeflik dönemindedir.

Kürtler asla kendi içlerindeki feodal yapıyı sorgulamamakta, bizden sonra tufan mantığıyla kendileri dışında herkesi suçlamakta. Demokratik haklarını elde ettikleri takdirde kendileri dışındakiler için aynı hakların garantörü olacakları gibi bir görüntüyü de asla sergilememektedirler. Kendi içerindeki yanlışlıklarla dolu geleneksel yapıyı dini duygularla pekiştirip, ezilenleri dümdüz etmektedirler.

Aleviler kendilerini yok sayan cumhuriyetçi yapının banisinden başlayan “yok sayma” gibi en net bir olguyu bile görmezden gelerek sadece mağdur edebiyatıyla günü kurtarmaya çalışmaktalar. Elbette cumhuriyet dönemi boyunca yok sayılan bir kitledirler amma bunun hesabını soracakları tek merci günün iktidarı değildir.

Bir konuyu da sanırım vurgulamakta fayda var. Aleviliğin isim babası Hz. Ali’ye bir sünni Müslüman olarak sonsuz saygı duyarız. Ama Hz.Ebubekir’e de; Hz. Ömer, Hz. Osman’a da. Bizler her birinin ismini çocuklarımıza isim olarak koyarız. Allah’ın huzuruna çıkmanın verdiği huzurla namaz kıldığında dünya ile irtibatı kesilen Hz. Ali gibi -her ne kadar yapamasak da ama en azından örnek alınması gereken olduğunu da bilerek- namaz kılmanın hayalini kurarız. Peki benim Alevi kardeşimin (istisnaları hariç) niye gündeminde namaz yok mesela… (Onların Hz Ali’si farklı mı acaba?)

Türk Milliyetçiği şiarı ile at oynatanların var olduğunu gördükçe insanın inanası gelmiyor bu ülkede. Topu topu bin senelik bir mazisi oldukları bu toprak parçasında kendileri dışındaki bütün unsurları görmezden gelmek gibi bir sıra dışı aklı ya da açıkça söylemek gerekirse çağdışı aklı nasıl hala muhafaza ettiklerine şaşıyorum  doğrusu. Bir de bunu kutsal kitap öğretisi gibi bundan seksen sene evvel söylenmiş “Ne Mutlu Türküm Diyene” gibi bir cümleye bağlamaları, inanılır gibi değil.

Solcularımız ise bir başka garabet. Onların kafa karışıklığı bir türlü geçmedi, geçmeyecek de… Solculuk-Kemalizm ikileminden demokrasi çıkarmak gibi bir denklemin mucitleri oldukları için zaten baştan başa takdire şayan (!) bir durum. Sol-sosyalizm-komünizm gibi bir biri içerisine girmiş kavramlardan Kemalizm’le karışık bir Nasyonal Sosyalizm girdabında oldukları gerçeği beni dehşete düşürüyor. Şimdi slogan yaptıkları TC’nin bayrağını yok sayarak orak çekiçli kızıl  bayraklarla politika yapmaya çalıştıkları gibi Marks-Lenin ve hatta Stalin posterleri ile meydanlara dolarken, Mustafa Suphi’yi Karadeniz’de boğduran  Kahya Yahya-Topal Osman zincirindeki son halkayı bulmaya çalışmamaları da yine baştaaaan beri anlatmaya çalıştığım ikiyüzlülüğün aymazlıklarından biri olarak tabak gibi meydanda. Hele hele bu ülkede dini yapıyı görmezden gelerek daha doğrusu sürekli yok sayarak mütedeyyin kesimi rencide eden İslamofobik tavırlarının radikal sol olarak yüzde birleri ve  kendini sol sayan faşist kafaların da bir türlü üçte birlik çizginin üstüne çıkamadıklarının ayan beyan delilidir.

Artık siyasal İslam mı desek ya da bugünkü iktidardan hareketle geçmişe doğru sağ bütün iktidarları kastederek onların da anlaması gereken bir husus var demek istiyorum. Bu ülke de geçmişte acı çekmiş olabilirsiniz. Her kesim gibi haklı da  olabilirsiniz. Hala da haklı sebepleriniz olabilir. Amma velakin bu hiçbir zaman sizin gibi düşünmeyenleri yok saymanız anlamına gelmez. Başta Hz. Peygamber’in hayatından başlayarak önce Medine Vesikası’nı bir okuyun derim. Özü hoşgörü olan tebliğ dini İslamı siyasal hırslarınıza  ve hırsızlarınıza peşkeş çekemezsiniz. Sizin gibi düşünmeyen o kadar çok gurup var ki bu ülkede. Etnik ve dini anlamda alt alta yazmaya kalksam epey bir yer tutar ki bir de onlarla ilgili düşüncelerimizi ifade etmeye kalksak, gazetedeki köşemiz sayfamız haline gelir ki buna da Jıneps editörleri çok da haklı olarak duur! derler…

Bütün bunlardan sonra Jıneps yazarı bir Çerkes olarak Çerkeslere de bir şeyler söylemek lazım gerekir amma bu biraz vadide bağırmak gibi bir şey olur. Kendi sesimizi kendimiz dinleriz sadece. Bütün bu olup bitenlere toplumun bütün kesimleri tepki verirken; bizim bireysel azgın-fanatik solcularımızın, içlerindeki sol canavarın etkisiyle  iktidara verip veriştirdikleri  ve hatta düpedüz küfür ettikleri gerçeğinden başka bir şey ortaya koymaz. Toplumsal anlamda bir araya gelememek ve  talepte bulunamamak gibi ve bunu da bir Çerkes Duruşu’na örnek bir edayla sergileyememek gibi bir hastalık zaten bütün bünyeyi sarmış durumda.

Daha önce espriye karışık derdim. “Tanrı Türkü Korusun , Kürtler Ölse de Olur (zaten ölüp duruyorlar-dı) Çerkesler Başının Çaresine Bakar” diye … Artık cümleyi sanırım değiştirmek gerekecek. Çerkeslere,  doktor artık  ne  yerse yesin demiş. Evlerinde huzur içerisinde ölebilirler!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz