Natalie Nougayrède*
“İki asırlık çatışma geriye ağır bir yük bıraktı. Kuzey Kafkasya, Rusya’nın hem siyasi başarısızlığının ve hem de moral çöküşünün bir sembolü olarak varlığını sürdürüyor.” Bu satırlar, 1980′lerin sonunda, 7 Aralık’ta Londra’da ölen, Sovyet Müslümanları konusunda uzman, büyük İngiliz tarihçi Marie Benningsen Broxup tarafından kaleme alındı.
O dönemde, baş editörlüğünü yaptığı Kuzey Kafkas Bariyeri adlı kolektif bir çalışmada Broxup, Rusların Müslüman dünyaya yayılması konusunda çeşitli öngörülere sahipti. “Bu bölgelerin stratejik önemi ve çalkantılı halklarının Rus siyasi evriminde sahip olduğu kritik rol yazgıları”dır diyordu. 1988′de, Kafkasya bölgesinde, özellikle Çeçenistan’da “sükunetin aldatıcı” olduğuna ve “fırtınanın kopacağı”na kehanet ediyordu.
Tamamen aynı kanaatteyim. Birkaç yıl sonra Moskova, önce Yeltsin sonra da Putin başkanlığında Rus toplumundaki derin devlet kullanılarak üst üste iki savaşa teşebbüs etti. Benningsen’in analizi, dağlık bölgelerde yaşayan halkların 18. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar Çarlık Rusyası öncülüğündeki “istilacı Hıristiyanlarla karşı karşıya gelen Müslüman halkların uzun ve çetin direniş” tutkusundan besleniyor.
Tüm bunlar neden şimdi hatırlanıyor? Çünkü şüphesiz enformasyon ne kadar çabuk hazırlanır ve ne kadar çabuk paylaşıma açılırsa, bir adım geriye çekilip uzun vadeli bakmak o kadar gerekli hale gelir. Bugüne ışık tutan, tarihtir. 1783 yılında Şeyh Mansur’un başkaldırısıyla başlayan Kafkas direnişi, Abulkadir’in Cezayir’de Fransızlara karşı direnişinden çok daha uzun sürdü. 20. yüzyılda, Kafkaslarda, dekolonizasyon gerçekleşmedi; fakat bir gün gerçekleşebilir mi?
Kafkaslardaki bu esef verici gidişatın vaktiyle Lermontov ve Puşkin tarafından romantikleştirilmesini ve sonra 11 Eylül 2001′i izleyen onyıllarda, Putin döneminde, “terörizm ile savaş”ın yanı sıra El Kaide’ye benzetilen gruplara karşı mücadele fikrinin, zihinleri kasvetli bir güvenlik sorununa indirgediğini kavrıyor muyuz?
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlık arayışına giren Çeçenler, ardında on binlerce ölü bırakarak Rus ordusu tarafından bastırılmıştı; su götürmez bir biçimde bunun hiçbir şeyi halletmediğini söyleyebiliriz. Çünkü bugün Kuzey Kafkasya’nın bir ucundan diğerine kadar savaş halen sürüp gidiyor. Bu bölgeler, bütün Avrupa coğrafyasındaki en tehlikeli çatışma alanları. Yangın, Dağıstan’dan Karaçay-Çerkesya’ya kadar yayılıyor. Söz konusu ülkeler bize yabancı ve çok uzak görünebilir belki, fakat Avrupa’nın bu bölgelerle daha yakından ilgilenmesi kendi lehine olacaktır.
Brüksel’de bulunan bağımsız bir düşünce kuruluşunun (Crisis Group) yayınladığı detaylı bir raporda, Kuzey Kafkasya’da tehlike çanlarının çaldığı duyuruluyor. Bölgedeki savaş, 2011′de 750 bin insanı ve 2012′nin ilk sekiz ayında 500 binden fazla insanı öldürdü. Bu savaşı şekillendiren iki faktörden biri, düzenin uyguladığı şiddet (işkence ve gözaltı kayıpları) karşısında, Selefi düşünce tarafından cezbedilen Müslüman gençliğin belli bir kesiminin radikallleşmesinde kendini gösteren reaksiyon; diğeri ise tüm bögede Rusya hükümetine karşı giderek artan etnik ve bögesel taleplerden oluşan güçlü direniş.
Rus hükümetinin yıllar boyu başvurduğu güç yöntemi, bu bögelerdeki ekonomik durgunlukla birleşince, radikal İslam’a ve çeşitli kimlik arayışlarına uygun bir zemin oluşturdu. Bu nedenle buradaki gençler “ormana gidiyolar” yani gerillaya katılmaya. Dağıstan’da yerel otoriteler 2010 yılından başlayarak, geleneksel Sufi liderler ile Selefi cemaatler arasında bir köprü kuracak daha akıllıca bir diyalog politikasını uygulamaya teşebbüs ettiler. Fakat bu çabalar, Crisis Group’un işaret ettiğine göre, hem bölgedeki isyancı unsurlar hem de Rus askeri organizasyonları tarafından sabote edildi. Devletin uyguladığı şiddetle silahlı isyancıların uyguladığı şiddet birbirini besledi. Moskova, sarpa sarmış olan bu durumun önünü almak için, kanıta dayalı bir stratejiye sahip değil.
“Yumuşak güç”üyle övünen ve 10 Aralık Pazartesi Nobel Barışı Ödülü’nü kabul eden Avrupa belki bir plan önerebilirdi. Avrupa’nın güvenliği ve istikrarı da Kafkaslarda yatıyor. Fakat Avrupa Birliği-Rusya zirvelerinde kim bundan bahsediyor ki?
2014 Soçi’de, çatışma bölgesinden birkaç kilometre ötede, gerçekleştirilecek olan Kış Olimpiyatları’na ilişkin televizyon görüntülerini izliyoruz. Fransa’nın kendi öncelikleri var. Fransız finans kuruluşu (Caise de Depots) aracılığıyla Kafkas savaş bölgesinde turizm merkezi inşa etmeyi planlıyor. Ne yazık ki bu girişim sivillere karşı savaşı durdurma konusunda belirgin hiçbir elverişli imkana sahip değil. Ama öyle ya da böyle, sözleşmeler için eller çoktan ovuşturulmaya başlanmış durumda. Ekim ayında Grozni’yi ziyaret ederek “Kadirov’a zafer!” ilan eden Gerard Depardieu ise cabası. Çeçenistan’ın işkenceci diktatörü Kadirov’a.
Bu acı şakalar bir yana, titiz ve empatik bir maceraperest olan Marie Benningsen Broxup, Kuzey Kafkas bariyerini boğuk iniltileri dinleyerek adımlıyordu. Broxup, 1944′te Stalin tarafından sürgün edilen Çeçenlerin ve 1860′ta kitlesel katliama maruz kalan Çerkeslerin anılarının ağır yükünü taşıdığının farkındaydı.
Broxup, yakın arkadaşlarından biri olan ve 1990′ların ortalarında İslamcı gruplara gark olmadan önce Çeçenya’nın bağımsızlık mücadelesine katılan Çeçen tarihçi Mairbek Vaçagayev’i, “birçok meseleyi önceden farkettiği ve olayları terörizm prizmasından değil tarihin ışığında okuyan bir kahraman” olduğu için kutluyordu. Avrupa da benzer bir yol izlediği takdirde kazançlı çıkacaktır. Zira Avrupa’nın komşuluk mahallinin bir bölümünü Müslüman coğrafyalar oluşturuyor. Hikaye bu kadarla kalmaz ve Rusya ile ilişkiler günün birinde derinden sarsılabilir. (dünya bülteni)
*Fransız gazeteci
Kaynak: Le Monde