Bu demokrasi çok ileri gitti (!)

0
529

Kamuoyunda uzun süredir beklenen ve daha açıklanmadan çeşitli tartışmalara neden olan “Demokratikleşme Paketi”, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından bir basın toplantısıyla tanıtıldı


Özgür Gündem, Birgün, Evrensel, Sözcü, Sol, Halk Tv, İMC gibi gazete ve tv’lerin çağrılmadığı “demokratikleşme” toplantısında Erdoğan, paketi, Türkiye tarihinin en büyük reform hamlesi olarak sundu. Ancak içeriğine bakıldığında katılımcılıktan yoksun ve tek taraflı olduğu görülen “Demokratikleşme Paketi”, temel insan hak ve özgürlüklerinden epey uzağa düşmüş görünüyor.

Tepkiler gecikmedi

Erdoğan’ın açıkladığı demokratikleşme paketini değerlendiren BDP, CHP, Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği, İnsan Hakları Derneği (İHD), KADER (Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği, İstanbul Kürt Enstitüsü ve gazetecilerden tepki geldi.

BDP Eşbaşkanı Gülten Kışanak, hükümetin açıkladığı paketin demokratikleşme beklentilerine yanıt vermediğini belirtti. Kışanak, paketin “demokratikleşme değil, seçim paketi” olduğunu ifade etti ve ”Bu paketin sorun çözme, demokratik tıkanıklığı aşma kapasitesi yoktur. Halkın ihtiyaçlarını değil, AKP’nin ihtiyaçlarını karşılamak için yapılmıştır. Çok beklemeye değer bir paket miydi? Tüm Türkiye gördü.” dedi.

Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu demokratikleşme paketinde Aleviliğin “a”sından bahsedilmediğini belirterek, paketle ilgili toplumda oluşturulan büyük beklentilerin karşılanmadığını söyledi.

İHD Başkanı Öztürk Türkdoğan, Başbakan’ın bir aydır basına çıkan, tartışılan yazılıp çizilen dışında hiçbir şey söylemediğini ifade ederek, “Demokratikleşme Paketi”nde barış ve çözüm sürecinin ilerlemesini sağlamak bakımından yeni bir şey olmadığını ve beklentileri karşılamaktan uzak olduğunu dile getirdi.

KADER Başkanı Çiğdem Aydın, yazar Yıldız Ramazanoğlu ve KAMER kurucusu Nebahat Akkoç, başörtüsü yasağının kaldırılmasını kadınlar adına olumlu bir adım olarak değerlendirdi. Ancak Aydın, KADER üyelerinin kamuda başörtüsü kullanımına ilişkin kaygıları dile getirirken, Ramazanoğlu ise yasağın kalkmasının yanı sıra bir zihniyet dönüşümüne ihtiyaç olduğunu ifade etti.

Aydın ve Akkoç, eşbaşkanlık sistemin bir kadın-bir erkek olarak düzenlenmesi gerektiğine, pakette kota sisteminin yer almamasına dikkat çekti. Çiğdem Aydın; “Kadınların demokratikleşme ve eşitlikle ilgili talepleri bu pakette yok. Sadece eşbaşkanlık, eşitlik ve ayrımcılık kurumu ve kamuda çalışma yasağının kalkması var. Bu önemli bir fırsattı, keşke siyasi katılımda kota, sağlık hizmetlerine erişimin kolaylaşması, istihdam için kreş vb. gibi düzenlemeler de orada yer alsaydı. Eşbaşkanlık çok doğru bir uygulama, tabii iki erkekten oluşmadığı sürece. Eşitlik ve Ayrımcılıkla Mücadele Kurumu da yıllardır istediğimiz bir kurumdu. Tabii bunun da içeriğinin, görev tanımının nasıl yapılacağı çok önemli. Siyasi parti yardımlarının genişletilmesi kadınlar açısından olumlu bir adım.” dedi.

İstanbul Kürt Enstitüsü Başkanı Zana Farqini, pakette yer alan “özel okullarda anadilinde eğitim hakkı” maddesini eleştirdi. Farqini, asimilasyon ve inkar politikalarının sona ermesi için anadilinde eğitim ve öğretim hakkının devlet okullarında herkese tanınması gerektiği görüşünde. Farqini paketle ilgili eleştirilerinde; “Anadilinde eğitimin sadece özel okullarda olması kesinlikle çözüm odaklı değil. Bunu sembolik olarak değerlendiriyorum. Ekonomik durumu iyi olmayan bir aile çocuğunu anadilinde eğitim almasını sağlayamayacak mı? Anadilinde eğitimi devletin sorumluluğundan alıp özel girişimciye havale etmek çözüm değildir.” dedi.

Açıklanan “Demokratikleşme Paketi”ni değerlendiren gazeteciler; mahpus gazeteciler ile basın ve ifade özgürlüğüne yönelik düzenlemelerin eksikliğine dikkat çekti.

Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Ercan İpekçi, “Bu paketten bir demokratikleşme beklenemezdi. Tartışılan meseleler ilgili düzenlemeler var ancak burada demokratik bir açılımdan bahsedilemez. Basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili bir düzenleme yok. Cezaevlerini gazeteciler ile dolduran bu iktidar. Başbakan bu paketle toplumun farklı kesimlerine bir kısım vaatlerde bulunarak kendi varlığını sürdürmek istiyor.” dedi.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto ise “İktidarın, eski iktidarların da benimsemiş olduğu devlet anlayışını sürdürmeye çalıştığı açıkça ortada. Ve bundan geri adım atacağı da yok. Nitekim toplantının başında başta sol tandanslı yayın organlarına yönelik akreditasyon engeli, sol görüşlü yazarların ve genel yayın yönetmenlerin davet edilmemesi bir demokrasi eksikliği.Çağdaş demokrasilerde şeffaflık vardır, halkla paylaşım vardır. Ancak burada böyle bir durum yok. Ceza yasalarında iyileştirme olmayacak ve gazeteciler cezaevinde yatmaya devam edecek. Belli ki paket seçime dönük bir telaş içinde açıklandı.” dedi.

Türkiye Gazeteciler Federasyonu (TGF) Başkanı Atilla Sertel yaptığı asın açıklamasında; “Mesele TCK’ye göre yasaklı olan ‘Q,W,X’ harflerinin kullanımının serbest bırakılması değil, gazetecilerin özgür olmasıdır. Doğu ve batıda görev yapan meslektaşlarımız içerisinde o harflerin de kullanıldığı yazıları nedeniyle tutuklanıyorsa, tutuklanmaya devam edilecekse bu durumda hiç harf hiçbir gazeteci özgür değildir. Demokrasinin en temel göstergelerinden olan basın ve ifade özgürlüğünün bu pakette yer almaması, demokrasiye gölge düşürdüğü gibi paketin inandırıcılığını da ortadan kaldırmıştır.” diye konuştu.

 

Ruhban Okulu başka bahara kaldı

Demokratikleşme paketinde azınlıklarla ilgili olarak, beklentilere rağmen Ruhban Okulu’nun açılması gündeme gelmezken, Süryani Mor Gabriel Manastırı’nın arazisi vakfa iade edildi. Cemaat Vakıfları Meclisi Azınlık Vakıfları Temsilcisi Laki Vingas, Süryani Sabro Gazetesi Sahibi Tuma Çelik ve yazar Yetvart Danzikyan, pakette azınlıklarla ilgili Mor Gabriel arazisi dışında bir düzenleme olmamasının büyük bir eksiklik olduğuna dikkat çekerek ayrımcılık suçlarına cezanın arttırılmasını önemli ve olumlu bulduklarını ifade etti.

Süryani Sabro Gazetesi Sahibi Tuma Çelik, “Mor Gabriel’i sanki kendi mallarıymış gibi ‘iade’ etmeleri tavrı yanlış. Zaten bu arazi vakfa aitti. Bir doğruyu yerine getirdiler. Uluslararası mahkemelerde biz zaten alacaktık araziyi. Boşu boşuna zaman kaybettik. Doğruyu bulmak bu kadar geç olmamalıydı. Pakette azınlıklar sadece Mor Gabriel ile ele alındı. Azınlıklar tali halk olarak görüldüğü için yine kimsenin aklına gelmedi. Sanki sorunları yokmuş gibi algılanıyor.” dedi.

 

Romanlar da tepkili

Başbakan Erdoğan’ın “Roman Enstitüsü kuruyoruz” sözleri üzerine, çingeneyiz.org’un yazarı Ali Mezarcıoğlu, 2010’da Aydın’da Adnan Menderes Üniversitesi’nde “Roman Uygulama ve Araştırma Merkezi”nin zaten açıldığını hatırlatarak altyapı olmadan enstitülerin atıl kaldığını belirtti.

Mezarcıoğlu; “Aydın’daki merkez birkaç kez toplantı yapmıştı. Roman dernekleri de katılmıştı. Şu anda ne çalışıyorlar bilmiyorum. Enstitü açılması fikir olarak olumsuz değil ancak böyle bir kurum için maalesef Türkiye’de altyapı ve birikim yok. Dil alanında akademik olarak Roman dilini çalışacak hiç kimse yok benim bildiğim. Yurtdışındaki enstitülerden akademisyenler getirilmeli yoksa bu enstitüler yerel kaynaklarla atıl kalıyor.” dedi.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz