Ateş Salan Tanrıçalar

0
3190

 

Ateş, devlerin elindeydi. Devler dağlarda yaşıyordu. Sanskritçe’de dev, tanrı demekti. Hint – Arîce: İndra; elinde parlak ışıklı asasıyla dağlar tanrısı “Sonsuz ışık ülkesine süzülüp uçanların” yeri, yurdu olarak görülüyordu. Yüksek dağlar, tepeler tarihin pek çok döneminde başlayarak kutsal kabul edilmişti. Kutsal ruhların barındığı yer dağlardı. Pek çok halkın inançlarında yüksek dağlar; “ateş salan”,“ateş çıkaran”, volkan püskürten, ateş gibi yakan, ışık; ışığın kaynağı olarak görülmüş, tanrıların, tanrıçaların yurdu ve bizzat-i kendisi kabul edilmişti.

Kafkasya’da karlı, tipili bir kış günü sefere çıkan Nartlar donmak üzereyken Sosrukua dağa gitmiş, ateşi devlerden ele geçirmişti. Sosrukua’nın ateşi, Nartlar’a yaşam gücü vermiş, insanın elinde meşaleye dönüşmüştü. NesrenJake, Sosrukua, Adiyuf, Seteney tümü de Kafkas dağlarında Nartların yaşamını kolaylaştırmışlardı. Elinde şimşek ve yıldırımla Zeus da Olimpus dağında oturuyordu. Ahura Mazda Hara dağına, İbranili Musa Sina dağına, Muhammed de vahi almak için dağa, mağaraya gitmişti. Dağın kutsallığı nerden geliyordu? Neden dağlara gidiliyordu?

İbranice “tepe” har (sıcak) anlamındadır. Yukarı Mezopotamya Dersim Dımılicesi’nde “har”, ateş, parlak anlamındadır. Batı Anadolu’da uzun süre yerleşik yaşayan Pelasgve Luviler: Levi ya da Luvi Latince akarsuda yıkanmak, dökülmek, Almanca çığ, İngilizce bol ve taşkın, Levo ise Latince yükselmek, yükseklik, çıkıntı, Dersim Dımıli dilinde ise, çıkıntı ya da insanda dudak anlamındadır.

Yüksek dağları, çıkıntıları, dudakları, tepeleri, çığları, taşkınlıkları -selleri- ifade etmek için kullanılan, dağlar, tepeler için; “Ateş gibi öfken daha ne kadar sürecek?” denilerek dağların ateş salması, öfkesi ifade edilmişti. Havai yerlilerinin dilinde yanar dağa, tanrıça denir. Tanrıça Pek idi bu yanardağın adı. Hindistan’da da İndra, ateş salan tanrıça demekti. İndra aynı zamanda bir dağdı. Zerdüştler İran’da ateşe taparlardı. Ateş dağların tepesinde yanardı.

Bütün dünyada; yüksek dağlar, ateş salan, ışık – ışığın oğlu, ateş – ateşin oğlu olarak kabul edilirdi. Yani Levi anlamında kullanılırdı. Levi, Kuzey Kafkasya’dan Anadolu’ya gelmiş Pelasglar’a ve Luviler’e verilmiş bir addı. Bu halk adını buradan almıştı. Sosrukua da, Seteney’in bulup kucağına aldığı sıcak taşın Demirci Tlepş’in atölyesine getirmesi üzerine sıcak taştan, ateşten doğan, gözden, budaktan esirgemeyen anlamında, ateş ve suyla çelikleştirilmişti. Bu aynı zamanda ileride tanrıların, tanrıçalara karşı savaşı olmuştu. Işığın oğlunun, karanlığın kadınına yani Kadın Tanrıçalara karşı doğuşu ve sonradan savaşı öyküsü buradan kaynaklanıyordu. Düşman karanlığın tanrıçasıydı. Dost ışığın oğluydu. Düşman olarak ilan edildi tanrıçalar. Onlara savaş açtı erkek tanrılar. Aydınlık ve ışık erkekti. Erkek Tanrı Nurdu, ışıktı.

Kafkasya’da başlarda Adiyuf ışıktı, yolunu aydınlatmıştı gece sefere çıkan Nartların. Sonra kadın Nartların yerini erkek Nartlar aldı. Ege’de de ışık ve nur Zeus’tu, Apollon oldu zamanla onun özelliklerine dönüştü, yoktan var eden nur, ışık, kutsaldı. O, dağların temsilcisiydi, dağlarda yaşıyordu. İbraniler ve Yehudalar kendilerini dağlardaki ışığın oğlu sayıyorlardı. Işığın oğulları, karanlığın kızlarına saldırdı. Tanrıçaların etkinlikleri ellerinde alındı. Işığın oğulları kendilerini tanrının topluluğu saydılar. Kutsal Kitap:“Tanrı ışık olsun” dedi “Ve Işık Oldu”. “Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve aydınlığı karanlıktan ayırdı”. Bunu savaşarak yaptı. Sanskritçe’de savaşçı sözcüğü Yuddha / Yahuda (İbrani, İsrail, Sion) anlamında da kullanılmaktadır.

Mezopotamya’da Tanrıça İnanna’nın “kılavuzluğunda kentin yaşlı kadınlarıyla, erkekleri, bilgece öğütler verirdi.” Kafkasya’da daha en başında Seteney, topluluğun, kavmin önderi, öncüsü, bilgece öğüt vericisiydi. Tek başına, derde giren toplumun danışma organıydı. Zamanla erk ve yetkisi sönümlenince; öğüt artık kadının elinden alındı” demişti. Hititlerde de bilicilikle öğüt vermeyi üstlenenler, zihinsel ve bedensel sağıtımla ilgilenenler Yaşlı Kadınlardı. Onlar ilk başlarda topluluğu yönetenlerdi. Kafkasya’da ki Nart kadınları gibi.

Hint Avrupa dili olan bugün Sanskritçe de denilen dilde; Kast” sözcüğü, renk anlamına gelmektedir. Kast” sözcüğü her ne kadar “renk” anlamına gelse de, “Kast”, sözcük olarak kadınların “bozulmasıanlamına da gelmektedir. İndra, Hintlilere ait büyük bir tanrıçaydı. O, dağlar tanrıçasıydı. Artık o sıralar İndra tanrıça, “ateş saçan”, yakan, yıkan, kentleri yerle bir eden, “bozulan”, kötü bir konuma düşürülen bir tanrıçaya dönüştürüldü. Yıkan, yakan tanrıça İndra, kötü oğullar doğuran, halkın başına salan olarak kabul edildi. Oğlu Vitra, kötü ruhların, yılanların tanrısıydı. Düşüp öldüğünde bir inek ve buzağı oldu. Hem inek ve buzağı, hem de yılan simgesi, Orta Doğu’da canlarına kıyılanlar, sonra güneşe çocuk verenler oldular. “Güneş” yani “Işık” erkekti. Sığırları oğluna kurban ederdi. Yani İndra’nın yere düşen ve ölen “inek ve buzağı” olan çocuklarını. Eskiden kurban kadınlara verilirken, tanrıçaların yetkileri, ellerinden alınınca artık önemsiz görüldüler. Kadına; “aklı sıkı düzeni kaldırmaz, aklı kıttır” denilmeye başlanıldı. Nart Seteney de toplumun anası, danışma organıyken, oğlu Sosrukua artık ona; “Kadın sözünün kılavuzu olmaz” demişti. Süreç Kadın Tanrıçaların gözden düştüğü dönemdi.

Sayı: 2013 12
Yayınlanma Tarihi: 2013-12-08 00:00:00