“Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz,
Biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk.”
Victor Hugo
Ermenek’teki maden ocağında üç hafta sonra ölüleri çıkarılan madenciler için düzenlenen devlet töreni, birkaç gündür gündemin yoğun konusu. Gazete manşetlerinden inmiyor ve sosyal medyada da saniyede birkaç resimli- görüntülü paylaşım yapılmaktadır. Devletin bizzat düzenlediği cenaze namazını Diyanet İşleri Başkanı kıldırırken, beş bakanla temsil edilmiş, binlerce yurttaş da saf tutmuştur. Diyanet İşleri Başkanı’nın “bunlar, yerin çok derininde ekmek parası için öldüler, şehit oldular” demesi ve cenazelerin Türk Bayrağı’na sarılmasına rağmen; cenaze namazının en önünde, tek başına ayakta durmaya çalışırken, sonra kahve sandalyesine oturtulan cenaze sahiplerinden biri olan Recep amca, yırtık lastik ayakkabısı nedeniyle tüm törenin önüne geçen bir ilgi gördü… Yırtık lastik ayakkabıları adeta Anadolu köylüsünün sefaletini dışa vururken, devletin tüm yüksek vaadlerinin ve övünülen kişi başına milli gelirdeki yüksek payın bu adrese- adreslere uğramadığının çarpıcı ifadesi olarak algılandı.Yılların yorgunluğunu ve içten gelen derin acısının yüzyıllardır tüm Anadolu köylüsünün yaşadığı mağduriyeti yüzünde taşıyan bu köylünün yırtık ayakkabısı tüm yasın önüne geçti. Köylülerin böcek girmesin, kene yapışmasın diye tarlaya giderken pantolon paçalarını çoraplarının içine sokmaları, görüntüyü sertleştirmiş ve daha görünür kılmıştır. İzleyenlerin acıma duygularının tavan yapmasının nedeni, acının içinde yaşanan, daha derin ve sürekli başka bir acının, yaşamın kendisi olarak sunulmuş olması mı? Yoksa, devletin tüm vaadlerine rağmen ‘’ayıplı ve sosyal eşitliksiz yönetiminin’’ yalın ve çarpıcı ifadesi olması mı? Ya da, her izleyenin kendi haline şükretmesi mi? Bunlar konuşulabilir- tartışılabilir gibi… Oysa, M. Kemal’in; ‘’ köylü milletin efendisidir’’ sözünün üzerinden neredeyse seksen yıl geçti…
Ayakkabı birçok toplumda kullanım değeri ve amacından farklı anlamlar taşır. Kıyafeti tamamlayıcı özelliği dışında, Alman SS subaylarının ve Anadolu eski köy ağalarının güç göstergesi olarak kırbaçla tamamlanan Körüklü Çizme, gösterişli botlar, ökçesindeki mahmuzuyla kovboy çizmeleri, elmaslarla süslenen artist ayakkabıları, iki renkli parçalı imal edilen dubleli bol paça pantolon altına giyilen mafya ayakkabıları gibi birçok soyut anlam taşıyan ayakkabı türleri bilinir. Filipinler devlet başkanı Marcos devrildiğinde, karısının yedi bin beş yüz çift ayakkabısı dünya basınına gösterilmişti. Anadolu köylüsünün yaygın ayakkabısı ikinci dünya savaşı sonrasına kadar çarık iken; Gislavet marka kundura görünümünde üretilen lastik ayakkabıların piyasaya çıkmasıyla ayakları daha sıcak ve kuru olmuştur. İçi kırmızı astarlı olup giyildiği andan itibaren rengini bırakan bu marka lastik ayakkabıya karşı astarsız, daha ucuz çapa marka kundura biçimli lastik ayakkabılar daha çok koku yapmasına rağmen, daha ucuz olmasıyla çok daha yaygınlaştı. Birbirinin aynısı olan bu ayakkabıları misafirlikte ya da cami girişinde çıkartıldığında tekrar tanımak için ökçesinin kenarına bıçakla çentikler atılır, herkes kendi özel çentiği ile ayakkabısını diğerlerinden ayırırdı. Bir tür kişisel arma gibi…İşte Devlet’in cenaze törenine katılan acılı babanın yırtık ayakkabısı da bu lastik ayakkabıdan…
Orta Doğu ülkelerinde birine ayakkabı fırlatmak, ona yapılacak en ağır hakaret sayılır. Birçok devlet adamına basın toplantılarında ayakkabı fırlatma eylemi yapıldı ve dünyada ilgi gördü. ABD hiçbir zaman kanıtlayamadığı yalan gerekçelerle Irak’ı işgal ettiğinde, halk zıvanadan çıktı ve Saddam Hüseyin’in dev heykellerinin boynuna ip geçirip devirdikten sonra lastik terlikleriyle heykeli dövmelerinin ne anlama geldiği bilindiği için sıradanlaşmıştı, şaşırmadık. Ama, Sovyetler Birliği yıkıldığında Rusya’da ve Balkanlar’da aynı akibete uğrayan Lenin heykellerini kimse terlikle dövmemiş; Balyoz Çekiç ve Hilti denilen araçlar kullanarak yıkmışlar, üzerine tüneyerek bol votka içerek rahatlamayı tercih etmişlerdi. Şimdilerde aynı araçlarla yapacak bir iş arıyorlar…
Ermeni gazeteci Hrant Dink suikast ile öldürüldüğünde- öldürtüldüğünde yönettiği Agos Gazetesi’nin girişindeki kaldırımda yerde yüzükoyun yatarken ilk görüntüsü medyaya düşmüştü. Üzeri gazeteyle örtülmüştü. Ayak ucu tarafından çekilen bir fotoğrafta ayakkabısının tabanın delik olduğu görülmüştü. Bu görüntü acıyı, acının anlamını çok daha yaygınlaştırmış, ismini ilk kez duymasına rağmen uzaklardaki kimseler bile bu cinayeti lanetleyerek, Hrant için düzenlenen yas törenlerine duygusal olarak müdahil olmuşlardı. Kadınların ayakkabıya olan düşkünlüğü yaygın bir kanıdır ama bu yayılma alanı ne kırsal alan ne de kentlerin varoşları. Metropollerde seçkin kesim kadınlarının zaafı olan bu duygular tüm kadınlara ait gibi gösterilse de doğru olmadığı biliniyor. Yaygın olan cenaze törenindeki Köylü Recep amcanın yanındaki acılı karısının, aynı marka ayakkabısıdır. Ayakkabı, şarkılarda- türkülerde de en az mendil kadar yer bulur. İbrahim Tatlıses inşaatta demir bağlarken ‘’ayağında kundura’’ şarkısıyla keşfedilip ünlenmiş, sanatçılar arasında vergi rekortmeni bile olduğu zirvelere kadar tırmanmış; ama kurşunla vurularak aşağı düşürülmesi ayağındaki ayakkabı ya da o şarkı ile ilgili olmasa gerek. Anadolu’da yaygın söz, ‘’dost başa düşman ayağa bakar’’ sözü ayakkabı sanayinin, ‘’reklam spotu’’ gibi olması yanında; onu destekleyen; ‘’ayağını sıcak tut, başını serin’’ sözü dışında; ‘’Dünya bolmuş ne yapayım, ayağım darda olduktan sonra’’ denilerek uygun ayakkabının mecazi önemi- anlamı bilinir, metaforik kullanımı da yaygındır.
Sonuç olarak, dün Manisa valisi bu duruma el atmış, kaymakam kanalı ile Recep Amca’ya kundura biçimli bir lastik ayakkabıyı on bir TL’ye aldırıp yollamış (1 katrilyon 370 trilyon/11=124 trilyon çift lastik ayakkabı); kaymakam da ayakkabıyı köy imamıyla Recep Amca’nın ayağına giydirmiş ve tüm toplumu, ohh şükür! diyerek bir parça rahatlattığını düşünmüştür sanırım. Recep Amca da yollanan lastik ayakkabıyı, Orta Doğu geleneğine uyarak devlete fırlatmadı. ‘’Giymezsem ayıp olur’’ diye doğal bir zerafet gösterip, kabul etmiştir. ‘’Gelinimi ve çocuklarını kimseye muhtaç etmeyeceğim’’ derken, devletten ve kimseden bir şey istememiştir. ‘’Tarlamı satıp oğluma mezar yaptıracağım’’ açıklamasıyla da Recep Amca’nın onurlu, vakur ve sakin duruşu, önce duyulan acıma duygusunun yerini saygıya bırakmaya başladı denilebilir. Şimdi, konu başka şekliyle konuşulmaya- tartışılmaya başlandı. Konu, ayakkabının kutusu şimdi kimde? Ne amaçla kullanacak değil elbette, ‘’bot ya da kundura yollasaydı bari ?’’, yok yok köylüye yollanan köylü ayakkabısı ‘’uygundur’’ vs gibi. İkinci, üçüncü, dördüncü konular olarak hâlâ göçük altındaki madenciler. Ölen onsekiz madenci ve aileleri. Bu durumla ortaya çıkan ülkedeki yaygın yoksulluk, Soma’da ölen üç yüz madenci ve aileleri, bin odalı kaçak ak saray, lüks makam arabaları lüks makam uçağı, Türkiye İletişim Başkanlığının MİT’e bağlanması, Milli Güvenlik Bakanlığı’nın kurulup, MİT Müsteşarı’nın da Bakanı olarak düşünülmesi, soruşturulması engellenen rüşvetçi olduğu iddia edilen dört Bakan, ayakkabı kutularını iyi değerlendiren Banka Genel Müdürü’nün soruşturmaları tali duruma düşmüş. Devletin Ermeni ve Dersim katliamlarını inkar ederek, Kobane’de Kürtlerin katledilme girişimine olan duyarsızlığı, Doğu’da- Güney Doğu’da toplu öldürmeleri reddederken biz Çerkeslerin tarihte uğramış olduğumuz soykırım- sürgünün Türkiye Parlamentosu’nun tanımasını hayal etmek bile düşünülmez gibi görünüyor şimdilik…