Bir hayalim var der…
Deniz kokusunu duymak istiyorum, denizin içinde der …
Mavi boyanın kokusunu aldığım yetmez der…
Der de der…
…
Kuzguncuk Tepesi…
Bir araç gelir…
Bir nefes alır, birinci vites…
Bir soluk alır, ancak gelir düzlüğe…
…
Nakkaş gibi işlenmiş delinin tepesi…
Kedinin tepesi…
…
Hiç biter mi delisi, kedisi…
Musevisi, Ermenisi…
…
İnebolu Pazarı…
Mantar kalmaz öğlene…
Kızılcık, şurup olmadan ekşidir…
…
İsmet Baba’nın balığı temizlenirse, biz de karnımızı doyururuz der iri martılar…
Küçüklerinin sesi çıkmaz, kanat sesi hariç…
…
Ben T harfi satıcısıyım der…
Gözleri ile gözüme bakar…
…
Adımda yoktur…
H olsa yanmıştık… O ile İ olsa göz açtırmam bile…
…
T satıcısı satamadı T harfini…
…
İki sade kahve…
Ancak kesti uykusuzluğu…
…
Mavi boyanın kokusu, tepeden geliyordu…
‘Yanmış Saraylar’ arasında metruk baraka…
Mavisi yok…
…
Denize ödünç vermiş…
…
Hikayesi böyle değil elbet…
Hakkım ancak…
…
Denizin ortasında yanmış…
…
Bir merdiven yukarı, bir merdiven aşağı…
İnersen de gıcırdar, çıkarsan da gıcırdar…
…
Yaprakları hala koskocaman ağaçlar…
Palet gibi…
Yeşilden sarıya…
Kırmızıdan turuncuya…
Gözümden mavi…
…
Teknenin adı olur Sevim…
Bir tekne yanar ateşler içinde…
…
Bir duvar olmasa diğeri…
…
Reşadiye’de…
Ormanın içinde…
Baş koydum yastığa…
Mavi boya kokusu nefesimi yakıyor…
…
Orman yeşil…
Sevim mavi…
…
Gözüm yeşil… Gözüm mavi…
…
Bende aksan yok muymuş…
Kuzum Kuzguncuk aksanı…
Kuzum Köyümüzün aksanı…
…
Beni ‘kediler’ anlar…
Demiş, bir daha diyerek karıştırmayalım delileri…