Süreli Yayınlarımız Şubat 2015

0
506

Nart Dergisi
Sayı 39 Eylül-Ekim 2004

İmtiyaz Sahibi: Kafkas Demekler Federasyonu adına Muhittin Ünal
Genel Yayın Yönetmeni: Cumhur Bal
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Behice Yeşilbağ
Yayın Kurulu: Adnan Özveri, Çetin Öner, Hakan Eken, Mürşide Fidan Şen, Özdemir Özbay, Veli Özdemir

Soyağacı nasıl çıkarılır?

Erol Yıldır

Bir insanın kendi geçmişine olan ilgisi şüphesiz ki insani bir içgüdüdür. Doğada yaşayan her insan mutlaka soy açısından bir bütünün parçasıdır. Birçok insan dedesinin babasının kim olduğunu -genellikle öğrenme ihtiyacı hissetmediği için- pek bilemez. Bu açıdan soy ağaçları ailelerin köken bilgilerini grafiksel bir düzende muhafaza ederek, daha sonra kendi çabalarıyla kökenlerini öğrenmek isteyen genç nesiller için büyük bir değer taşırlar. İnsanların, neslini sürdürdükleri ataları hakkında bilgilenmesi doğrudan doğruya akrabalık ilişkilerini de güçlendirir. Yakın akrabaların birbirlerini tanıması sağlıklı, sosyal ve uygar insan topluluklarının oluşumunda da büyük bir faktördür. Özellikle günümüzde “yalnızlaşan insan” yakın akrabalarından bile kopuk bir hayat yaşamakta, kendilerinden önceki nesilleri tanımadığı gibi kardeş çocukları bile çoğu zaman aynı bölgede yaşamalarına rağmen- birbirlerinden habersiz büyümektedirler. Bu ise toplumlarda kültürel aşınmanın hızlanmasına, aynı soydan ama farklı kültürden insanların oluşmasına yol açmaktadır.

Klan İsimleri Kolaylık Sağlar
Birçok Kafkas halkında en az yedi göbek öncesi atalarının isimlerini öğrenmek ve bilmek “olması gereken” erdemli bir davranış olarak kabul edilmiştir. Büyük sürgün sonrasında diasporada yaşamak zorunda kalan toplumlarda bu durum, ani ve büyük yıkımlarla gelen aile parçalanmaları nedeniyle kesintiye uğramıştır.
Özellikle, Kafkasya’dan ilk gelen dedelerin “atalarına ait soy bilgilerini” sonraki nesillere aktaramayışları (ki bunun çeşitli sebeplerden kaynaklandığını biliyoruz) bu kesintinin temel nedenini oluşturmuştur. Günümüzde kendi soy ağacını çıkarmaya başlayacak bir kişi en azından büyük sürgünü yaşayan atalarına kadar uzanabilecektir. Sorun, Kafkasya’da kalan ataların kimler olduğunun tespitindedir. Ancak, Kafkasyalılarda kişinin bağlı olduğu klan veya kabilenin orijinal isminin (ki bu tür orijinal isimlerin bazıları uzak atalara aittir) günümüzde bile hala tespit edilebilmekte oluşu soyağacı hazırlanmasında büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Kafkas toplumlarında hala yaşatılmakta olan “kabile isimleri (Teybler)” en azından dördüncü ve beşinci nesil diaspora insanları arasında kendi halkına karşı bir sorumluluk duygusunun canlı tutulmasını da beraberinde getirmiştir. Ayrıca birçok ailede yıllar öncesinde yapılmış soy ağaçları da bulunmaktadır. Soyağacı çıkarmak isteyen kişilerin öncelikli olarak ailelerine ait bu tür belgelerinin var olup olmadığını araştırmaları gerekir.

Piramit Tekniği
Büyük bir kağıda; alttan yukarıya doğru yazılmak şartıyla:
1. (alt satıra) Soyağacı çıkaran kişi kendisini ve diğer erkek kardeşlerini yatay bir düzlem üzerine yan yana sıralar. Biraz aralık bırakarak amca çocuklarını da aynı şekilde yan yana yazar. Diğer bir deyişle her yatay düzlem yaşları farklı da olsa aynı kuşakta doğan kişilere ayrılır. (En alt satır: soyağacını hazırlayan kişinin varsa erkek çocuklan ve kardeşlerinin çocuklarına ayrılır.)
2. (üst satıra) İkinci bir yatay düzlem üzerine baba ve amcalarını yan yana sıralar. Kendisini ve kardeşlerini bir ok ile babaya bağlar, yine amca çocuklarını da onların babalarına bağlar.
3. Üstteki üçüncü satır dedenin ve dedenin kardeşlerinin yazıldığı yatay eksendir. Baba ve amcalar bir ok ile dedeye bağlanır. Varsa dedenin kardeşleri de bu satırda yatay olarak yer alır ve onlar içinde aynı piramit uygulanır.
4. Dedenin ve kardeşlerin adının yer aldığı satırın üzerinde onların babalarının isimleri yer alır. Dede ve kardeşleri okla büyük dedeye bağlanır.
5. Soyağacı yazım işlemine, mevcut bilgiler dahilinde benzer şekilde artırılarak piramidal olarak devam edilir.
Soyağacının yazımında yatay eksene büyük kardeşten küçüğe doğru bir sıra takip edilmelidir.

Kadın Nesile de Yer Verilmeli
Soyağacı oluşturma alışkanlığı birçok toplumda görülen bir uygulama olarak bazı yönlerden insanın geçmişine duyduğu meraktan kaynaklansa da genel anlamıyla aidiyet duygusu taşıyan kişisel bir tatmin aracı olarak da görülebilir. Temelde, “kan bağı”na dayalı olarak yapılan her çalışma şoven yönleri olan hissi yaklaşımlardır. Bu nedenle yapılacak çalışmalarda bu hissiyatın göz ardı edilmemesi ve saf bilginin elde edilmesi hedeflenmelidir. Aslında insanın kendi atalarını sevmesi onlara sempati ve bağlılık duyması kesinlikle kınanacak bir davranış değildir. Şüphesiz herhangi bir insan için ataları arasında onurla ismini yad edeceği insanların varlığından haberdar olmak (kişisel anlayışlara bağlı olmakla birlikte) genellikle mutluluk duyacağı bir konudur. Ama bu duygunun kan veya soy asaleti, kibir, gurur ve özenti gibi insani sapkınlıklara kaçmamak koşuluyla, fazlaca abartılmaması gerekir. Çünkü diasporada rastlantısal etki ve kaynaklara bağlı olarak kültürel yapısını korumaya çalışan toplumlar şovenizm batağına düşmeye, hakim kültürlere sahip insanlardan her zaman daha yakındır.

Sadece Erkekler Yer Alır
“Soyağacı” dendiğinde bu ifadeden genel anlamıyla, kan olarak bağlı olduğumuz erkek atalarımız anlaşılır. Kadına en büyük değer veren toplumlardan birisi olan Kafkasyalılarda dahi soyağaçlarında sadece erkekler yer alır. Bu yaklaşım erkek egemen bir düşünceden çok soyun devamını sağladığına inanılan erkek genlerinin biyolojik gerekçesinden kaynaklanır. Ayrıca uygulamada, evlilik yoluyla başka ailelere gelin giden kadınlardan doğan çocukların pratik olarak soy ağaçlarında yer almasının güçlüğü de en az bu düşünce kadar etkilidir. Günümüzde yeniden hazırlanacak soyağacı grafiklerinde kız çocuklarına da en azından bir nesil olarak yer verilmesi gereklidir.
Büyük dedelere ulaştıkça soyağacına yazılan isimler de azalır. Belirli bir noktadan sonra yakın çevrenizden öğreneceğiniz bilgiler rivayetlere dönüşür. İşte bu noktada önemli rivayetlerin farklı kaynaklara başvurularak araştırılması gerekir. Gerçekte bu noktadan sonra yapılacak bilgi edinme süreci bilimsel bir araştırma sınırları içine girer. Bu ise zaman, emek, bilgi-birikim istek ve maddiyat gerektiren bir süreçtir. Her soy ağacı belirli bir noktaya kadar amatörce yapılabilir. Ama tarihi vesikalara dayalı olarak yapılma sınırına dayanan bir araştırma bilimsel bir çabayla sürdürülse bile çoğu zaman yeterli yazılı belge günümüze ulaşmadığından sonuçsuz kalacaktır.

Soyağacı kaynakları:
1. Aile bireyleri ve aile hakkında bilgili insanlar. Bölgede yaşayan yerel tarihçiler ve araştırmacılar.
2. Etnik toplulukları inceleyen kitap ve kaynaklar.
3. Tapu ve nüfus sicilleri.
4. Osmanlı dönemine ait feriye sicil defterleri ve göç envanterleri.
5. Benzer soy ağaçları.
6. Çeşitli soyağacı çıkarma programları. (Gen Designer)

Nart Dergisi
Sayı 67 Mayıs-Haziran 2009

Büyük Ana Tanrıça kültünün Adıge ve Abhazya mitolojisindeki izleri*

Lilly Akaba**

Antik Yunanlılar Strabon dönemine, yanı İsa’nın doğumuna yakın zamanlara kadar Karadeniz kıyılarında yaşayan insanların “Büyük Ana Tanrıça”ya taptıklarını söylerlerdi.
Toprak, su ve bereket kültleri bununla ilintiliydi. Strabon Beyaz Tanrıça tapınağından bahsederken, Adıge-Abhazlar tarafından Kodoş (Kodeş veya Kadoş, Kodoş, Kodes, Q’oedes vb.) olarak adlandırılan “Büyük Ana Tanrıça”yı kastediyordu. İlginç bir ayrıntı, Adıgeler bu tanrıçayı daha net hatırlıyor. Bu yüzyılın (yirminci yüzyıl-çn.) yirmili ve kırklı yıllarının sonunda, etnograf ve Kafkasya uzmanı E.M. Shilling tarafından elde edilen verilere göre, kıyı Adıgelerinin denizi taşmaktan koruyan balık biçimli bir idol olan Kodeş ile ilgili efsaneleri mevcuttu. Başka verilere göre, Adıgelerin denize açılmadan önce bu tanrıçaya dua ettikleri bildiriliyor.
Etnograflar Kodeş adına kitlesel törenler düzenlendiğini, buna halka halinde edilen dansların ve deniz banyolarının eşlik ettiğini belirtiyorlar. Adıgeler, Karadeniz’in hakimi olan Hysh’haguashe’yi, balık biçimli idol Kodeş’in sırtında otururken ve denizi sahillerde tutarken betimlemişlerdir. Şapsığlar, Natuhaylar ve Ubıhlar ona adanmış özel bir ayin yaparlardı. Denizin içinde bir hayvan kurban ederler, hayvanı parçalarlar ve bu parçaları birer birer suya atarlardı. Balıkçılar bu sayede Karadeniz ve Azak denizine açılırken havanın sakin olmasını sağlamak için, Hysh’haguashe ve Kodeş’i beslediklerine inanırlardı.
Abhaz folkloruna bakarak kadim zamanlarda tanrıça Kodeş’in Abhaz din ve mitolojisinde en önemli rollerden birine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzyılın (yirminci yüzyıl-çn.) başında, Abriskil efsanesinin V. Gatzuck tarafından kaleme alınmış bir versiyonunda, deniz tanrıçası Kodeş ve 12 güzel kızından bahsedilmiştir.
Bu kültün izlerini Abhaz masallarında da görebiliriz. Adıgeler, tanrıçanın esas fonksiyonunu başka bir şekilde yorumlamışlardı. Yerel bir amatör etnograf olan F. I. Shilov Tuapse’de kaldığı süre içinde doğum yapan kadınların ve yeni doğan bebeklerin tanrıçası olan Kodeş kültüne ilişkin bu satırların yazarıyla görüştü. Yaşlı Şapsığ kuşağı, hamile kadınların tanrıçayı onurlandırmak üzere oruç tuttuklarını ve beyaz giysiler giydiklerini hatırlamaktadır.
Yakın zamanda gün ışığına çıkan etnografik malzeme, Abhazların da benzer inanışlara sahip olduklarını ortaya koymuştur.
Abhaz köyünün en yaşlılarından olan ve gençliğinde ebelik yapmış Atara, o günleri şöyle hatırlıyor: “Doğumun gerçekleşeceği eve giren ebe, giysilerinin tüm düğmelerini açar, elbisesinin ve başörtüsünün tüm bağlarını çözer ve orada hazır bulunan herkesten aynı şeyi yapmalarını isterdi. Doğum boyunca K’uadu’ya (muhtemelen Kodeş’in bir başka ismi) dua edilirdi. Yani Adıgelerin yanı sıra Abhazlar da tanrıça Kodeş’in hamilelik ve doğumu yönettiğine inanıyorlardı.”
Tarihi 17-18. yüzyıllara kadar giden kaynaklar da Kodeş, K’uda veya K’uadaş kültünün varlığını doğruluyor. Muhtemelen Kodeş’ten ilk bahseden bir Dominik rahibi olan Jean de Luq idi (Perekop ve Nogay Tatarlarının, Çerkeslerin, Mengrellerin ve Gürcülerin Tanımı, 1625). Bu yazar, Abhazya’ya yaptığı yolculuk sırasında gezdiği kutsal mekanlar olan “kodoş”ları tanımlamıştı. Kurban törenlerinden arta kalan, ağaçlara asılı koyun başlarından ve silahlardan bahsediyordu. Bir asırdan fazla bir zaman sonra, Kırım’da Fransız büyükelçisi (1750-1762) olan ve boydan boya tüm Karadeniz sahiliyle ilgili bilgi toplayan M. Peysognel, “Karadeniz’in Çerkes ve Abhaz sahillerindeki Ticaret Üzerine Araştırma” isimli kitabında, Abhazya’daki Kodoş koyundan ve koya ismini veren, Abazinler1 için de kutsal bir nesne olan bir ağaçtan bahsetmiştir.
Peysognel’in bahsettiği Kodoş koyunun bazı eski haritalarda “Kodoş” olarak gösterilen Pitsunda burnu olduğunu hatırlatmak gerekir. Bu isim, Abhazya toponomisini hayli etkilemiştir. 19. yüzyılın ilk yarısında yaşamış bazı yazarlar, örneğin Fransız gezgin ve yazar Dubois de Monpere bu ismi (bazen de Kodoş’u) Bzıb nehri için kullanmıştır.
Bu ismin verildiği bazı yerlerde eskiden Kodeş’e adanmış sahil tapınaklarının bulunduğunu düşünmek mantıklıdır. Eski zamanlarda her limanda denizcilerin denize açılmadan önce deniz tanrıçasına dua ettikleri ve kurbanlar sundukları bir tapınak olduğuna dair tarihi kanıtlar mevcuttur. Ayrıca, genelde tanrıçanın kendi ismiyle anılmadığı biliniyor. Zaman zaman tanrıçanın ismi yerine “kıyı tapınağı” veya “denizin yanında duran” gibi tanımlayıcı bir ifade kullanılırdı. Azyubja köyünde bulunan ve erken Ortaçağ döneminden kalan kıyı tapınağı “mermer bina”nın kalıntıları bu hipotezi destekliyor. Kodor ırmağı onun yakınından denize dökülüyor. Çok ilginç olan bu yerde eskiden yakın ve uzak diyarlardan gelen gemilere hizmet veren büyük bir liman vardı. Buna göre, Kodeş’e adanmış, kıyı tapınakları ağı hakkındaki teori daha da güç kazanmaktadır.
İlginç bir ayrıntı olarak, İtalya’dan gelen ve Ermeni kökenli Katolik bir rahip olan, 1815 yılı civarında Abhazya’yı ziyaret eden Minatz Medici “Pontus Tarihi” (1819’da Venedik’te yayınlanmıştır) adlı kitabında “Kodeş” isimli devasa bir ağaçtan bahsetmiştir. Rahibe göre, Kodor ırmağı civarında bir ağaç bulunmaktadır ki rahip o ağaca da Kodor adını vermiştir.
Bölgenin yerlileri ağacın etrafında toplanıp ona hüzünle tapınmaktadırlar. Medici, düğünler de dahil olmak üzere tüm törenlerin “tapşi” ve “kodoş” denen kutsal ağaçlar etrafında yapıldığını yazmıştır. Bir nişan töreni sırasında her evden sembolik kurbanlar getirilip, bir ağacın altına bırakılır ve sonrasında bir dua okunurmuş. Kodeş ile ilişkilendirilen kutsal ağaçlar ve kutsal korularla ilgili diğer ayinler, Abhazlar tarafından dile getirilmekte olup, en azından günümüzde sahip olunan verilere göre, Adıgelerde rastlanmamaktadır.
Kodeş ile ilgili coğrafi isimlerin Adıge bölgelerinde de görüldüğünü belirtmek gerekiyor. Tuapse sınırında Kodoş dağı vardır ve burada yapılan arkeolojik kazılarda, Neolitik kültüre ait objeler bulunmuştur. Bunun yanında, Tuapse yakınında aynı isimle anılan bir burun vardır. Ünlü etnograf L.l. Lavrov, bir zamanlar bölgenin yakınlarında bir Kodoş tapınağı bulunduğunu tahmin etmektedir.
Tanrıça Kodeş’e ilişkin verilerin karşılaştırması Adıge ve Abaza inançlarının hemen hemen aynı olduğunu göstermektedir. Ancak Adıge versiyonunun tersine, Abhaz versiyonunda balıkçıların koruyucusu yoktur ve bunun nedeninin araştırılması gerekir.

Çev: Dr. Ö. Aytek Kurmel

*Circassian World, Yaz 1998, No: 2
**Tarih Doktoru
1Geçmişte bazı araştırmacıların Abhazlar’a ve Abazinler’e Abaza dediği bilinen bir gerçektir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz