Bir koyun can verir, bir köye can verir…
Boynuz asılır, altından geçen baş eğilir, boynuzla…
Sonra boynuz kadeh olur, geriye gider öne eğilen alın…
…
İçi dolu boynuz boşalır, aksi halde konamaz yere…
…
İki boynuz iki elde, üçüncü el olmaz, boynuz yok çünkü…
Gören göz alır üçüncü boynuzu…
…
Onur ve saygınlık…
…
Post, yedi nehre serilir…
Elbruz suyu gelir…
Boynuz dolmadan soğuk dağ suyu ile, önüne serilir Altınpost…
Altın tanecikleri sığınır posta, altın denize kavuşmadan…
…
Yüz kürek, yüz yürek…
Bir göz eksik…
…
Gören kalır, göremeyen akar denize…
Taş erir dalga karşısında, altın ile gelir deniz seviyesine…
…
Bir boynuz dolu dağ suyu…
Saklanır bir el, diğer elin gelmesine kadar…
…
Altınpost saklanır, suyun deniz ile kavuştuğu yerde…
Post hapseder altını…
Denize kavuşan altın, kuruduğunda post, parıldar…
…
Mağarada, bir mum ışığında belli eder, saklandığı yeri…
Anlatılanlar, geçemeyeni anlatır bize…
…
Altınpost belli eder altın dolu olduğunu…
…
Denize hiç altın gelmese, ağaç gelir, taş gelir…
Köküyle gelir, dev nehir getirir koca kökü…
…
Kök dışarda olduğu kadar, arkasına alır rüzgarı…
…
Zincir bulunmuştur, iki halka bir zincirdir…
Kopmayan…
Doksan dokuz zincir…
Bir eksik, en zayıf halka…
Dağa zincirlenen zincir…
…
Zirvesinde…
İnsan sesine en yakın tını…
At kılı…
Bir kıldan çıkan bir ses, bir tını…
Post…
…
Bana on adım, öne gelin dedi…
Öğüttü tohum olan o taneyi…
…
Kama ile Kılıç…
Ok ile Yay…
…
Toprak şahit…
Kime değil ki…
Tüm insanlığa şahit toprak…
…
Bir gördüğü, bir duyduğu…
Kimse görmüyor…
Tane olana kadar…
…
Batar mı, umrunda olmaz…
…
Sağ göğüs ok olmuş…
Ok, süt vermis…
Ak…
…
Saw-naw! Saw-naw!
…
Uzun bir ara, uzun bir sessizlik…
…
Sonra, su yatağına geri döner…
…
Dalgalar kumlar arasında buluyor altını…
Posta takılmadan denize kavuşan…
Kumlardan kurtulup denize kavuşuyor…