21 Mayıs, Çerkeslerin Soykırım ve Sürgünü Anma Etkinlikleri

0
631

İnsanlık tarihinde, yeryüzünün gördüğü en korkunç soykırım ve zulüm uygulamalarından biri, belki de en büyüğü olan Çerkes soykırım ve sürgününün, 156. sembolik tarihi bu 21 Mayıs 2020.
Çerkesler, çıkar çatışması halindeki, çağın üç büyük imparatorluğu arasında sıkışarak, bu trajik sonuca katlanmak zorunda kalırken, çağın iki büyük imparatorluğu, Rus Çarlığı ve Osmanlı Devleti, çok geçmeden çökerek tarih sahnesinden çekildiler.
Gerek bu çöküş sürecinde gerekse yerlerine kurulan yeni devlet yönetimleri, bu hukuk dışı ve insanlık dışı soykırım ve sürgünü hatırlamak ve anlamak istemediler. Yok saymayı; yasaklarla, baskılarla örtbas etmeyi tercih ettiler.
Ancak sonsuza kadar saklanması, gizlenmesi mümkün olmayan bu trajedi, günümüzde bütün boyutları ve gerçek yönleriyle gün ışığına çıkmıştır, çıkmaya devam etmektedir.
Olayı yaşayanların, yaşadıklarını kayıt altına alma ve belgeleme şans ve imkânları yoktu. Sağ kalabilenlerin de çoğunun bu trajediyi hatırlamak ve aktarmak istemediklerini, pek azının ağıtlarla (ğıbze) gelen nesillere kısmen aktardıklarını biliyoruz.
Ancak bugün arşivlerden elde edilen belgelerle, suçu işleyen Rus generallerinin yaptıkları ve itiraflarını, olayların faili Rus subaylarının raporlarını, çoğu Rus tarihçilerin yazdıklarını; Tolstoy, Lermontov, Puşkin gibi ünlü Rus yazarlarının ifadeleri ve olaylara şahit olan Rus halkından insanların ortaya koyduğu bilgi ve belgeleri görüyor, olayı bütün boyutlarıyla öğrenmiş bulunuyoruz.
Bu bilgi ve belgelerle de desteklenen Çerkes halkı, bu tarihte, bu kara günü “unutmama ve unutturmama”nın kararlılığıyla, giderek yoğunlaşan anma programlarını ve etkinliklerini sürdürüyor ve sürdürecek de. Ancak bu yılki anma programları, dünyayı esir alan, gözle görülemeyecek kadar küçük bir virüsün yarattığı koşullarda farklı uygulanmak durumunda.
Bu programların ve çabaların iki temel amacı olmalı.
1. Vatanını ve namusunu savunmaktan başka suçu olmadığı halde, binlerce yıllık anavatanından silah zoruyla kopartılarak sürgün edilen Çerkes halkının uğradığı haksızlığın, sorumlusu Rus Çarlığı’nın bugünkü vârisi Rusya Federasyonu Devleti’nce kabul edilmesini; soykırım ve sürgün mağduru Çerkes halkının torunlarının rehabilite edilerek, haklarının iade edilmesini sağlamak.
2. Yeryüzünde, herhangi bir topluma, orantısız güç ve silah üstünlüğüyle, bu tür hukuk dışı ve insanlık dışı saldırı ve cinayetlerin tekrarını önlemek.
Bu amaçlar doğrultusunda, bugüne kadar, ne failin vârisi sorumlu devlet ne de uluslararası ilgili kurumlar tarafından bir adım atıldığı görülmemiştir; çünkü gerçekleri ortaya koyarak, failin kınanması ve lanetlenmesi yetmiyor. Gerekli adımların atılabilmesi için güçlü kamuoyu baskılarına, sürekli ve ciddi takibe ihtiyaç vardır. Bunu sağlayacak olan da, davanın sahibi Çerkes diasporası örgütleri ve kurumsal yapılarıdır.
Bunu gerçekleştirmek üzere 29 yıl evvel kurulan DÇB (Dünya Çerkes Birliği) kuruluş amacından uzaklaşmış, en büyük kurucu ortağı ve en büyük diasporanın temsilcisi konumunda bulunan KAFFED yönetimi günümüzde toplumun tümüne hitap etmek ve toplumun tümünü kucaklamak yerine, kendisi dışında oluşan örgütleri dışlamayı, yok saymayı tercih ediyor. En büyük olma iddiasıyla, görüşüp konuşma ve işbirliği taleplerini reddediyor.
Diasporanın bir kanadı gibi gözüken Abhaz toplumunun bir bölümü, geleceğin gerçekleri yerine, ABHAZFED üzerinden, “Bizim bağımsız devletimiz var, konumumuz ayrı” deyip, sözde, farklı günlük politikalar üretmeye çalışıyor.
Bu manzara, milyonlardan bahsedilen Türkiye Çerkes diasporasının binde 1’ini geçmeyen örgüt aktörleri arasında sürdürülürken, toplumun diğer binde 999’u sessizce uzaktan seyrediyor. Bu kitlenin içinde, davaya güçlü destek verme potansiyeli olan çok sayıda kişinin bu kaotik ortamdan korkup uzak durmayı tercih ettiği bir gerçektir.
Tam da büyük davanın sorumlusu olarak muhatap sayılan devletler ve uluslararası kurumların istediği manzara budur.
Görünürde amaç ve hedefleri aynı olan ve “BİRLİKTEYSEK GÜÇLÜYÜZ” sloganıyla, sürekli birlik ve bütünlükten bahseden, toplumsal kurumların başında ve yönetiminde bulunan aktörlerin, gerekli diyalog içerisinde, en azından acil ve önemli konularda işbirliği ortamını yaratmaları ve elzem olan toplumsal gücü oluşturmaları gerekiyor.
“UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ” temelinde sürdürülen yoğun çaba ve çalışmaların, yukarıda açıklanan iki temel amaca hizmet etmesi için, var olan toplumsal gücün ve potansiyelin, BİRLİK VE BÜTÜNLÜK içerisinde harekete geçirilmesinden başka çare yoktur.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz