İşçi sınıfının “Nasıl sendikacılık” sorusuna yanıtı: 15-16 Haziran

0
839

15-16 Haziran direnişinin üzerinden 50 yıl geçti. Üzerinden yarım asır geçen bir işçi direnişini Zafer Aydın “İşçilerin Haziranı 15-16 Haziran” ismiyle kitaplaştırdı. Bu yazıyı yazarken kitap henüz elime geçmedi ama Zafer Aydın’la yapılan söyleşilerden, devasa bir eser yaratıldığını, bin sayfalık bu eserde eyleme katılan işçilerle görüşüldüğünü, onlarca belgenin tarandığını öğrendim. Böylesine büyük bir emekle üretilmiş bir eser gün yüzüne çıkmışken insan bu eserin ele aldığı konuda yazmakta ister istemez ürküyor. Bu nedenle okuyuculara Zafer Aydın’ın kitabını anımsatarak yazıya başlama gereği duydum.
15-16 Haziran direnişini o tarihte yürürlükte olan 275 sayılı Sendikalar Yasası’nı değiştirerek, işkolu barajı aracılığıyla DİSK’i tasfiye etmeyi amaçlayan 1317 sayılı Yasa’ya karşı işçilerin, yer yer sendikalara rağmen gerçekleştirdikleri eylemleridir.
1317 sayılı Yasa, güçlü sendikacılık iddiasıyla kamuoyuna sunulmuş, gerçekte ise DİSK’te somutlaşan bir sendikacılık anlayışı bu yasayla yok edilmeye çalışılmıştır. İşçi hareketi, yetki sisteminde yapılan değişiklikle bir konfederasyonu işlevsiz kılma çabası, DİSK’i yetki sistemi aracılığıyla sendikal yaşamın dışına itme uğraşısı olarak nitelendirdiği bu yasaya büyük tepki göstermiş, yüzü aşkın işyerinde çalışan DİSK ve Türk-İş üyesi işçi üretimi durdurarak 15-16 Haziran 1970 tarihinde büyük bir yürüyüş gerçekleştirmiştir. Polisin ve askerin barikatlar kurarak engellemeye çalıştığı, işçilerin barikatları aştığı bu eylemde üçü işçi, biri polis ve biri esnaf beş kişi ölmüş, yürüyüş tarihe “15-16 Haziran direnişi”1 olarak geçmiştir. Sonuçta yasa, kısa bir süre yürürlükte kalabilmiş ve Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.
15-16 Haziran direnişine giden sürecin belki de en az değerlendirilen yönü, devletin benimsediği sendikacılık çizgisinin dışında, devletten, işverenlerden bağımsız, merkezine işçi çıkarlarını alan, işçinin gücünü harekete geçirerek var olmayı ilke edinmiş sendikacılığın, devletin gücünü arkasına alarak devletin çizdiği sınırlar içerisinde kalan sendikacılık tarafından yok edilme çabasıdır.
DİSK’in temsil ettiği, adına kendilerinin “sınıf sendikacılığı” dediği, işçinin gücüne dayalı sendikacılık, TBMM’de olaylar tartışılırken ağır sözlerle saldırıya uğramıştır. Bu görüşmelerde DİSK “Marksist Leninist”, “ihtilalci”, “Sovyet Rusya’nın peyki”, “komünist”, “şiddet ve zorbalıktan yana” olmakla suçlanmıştır. Bu suçlamayı yapanlar Türk-İş’i, “demokratik rejime bağlı, milliyetçi, milli yapıda bir sendika” olarak övmüşlerdir.2
DİSK’in “devletin çizdiği sınırları zorlayan sendikacılık” anlayışını hedefleyen bu ağır suçlamalar içerisinde, yasanın güçlü sendikacılık adı altında DİSK’i tasfiye etme amacıyla hazırlanıp hazırlanmadığı konusuna açıklık getiren en net konuşmayı Türk-İş kökenli İstanbul Milletvekili Hasan Türkay yapmıştır. Türkay, ülkemizde, azınlıkta olan “sorumsuz” sendikalar ve demokratik düzene saygılı “gerçek” sendikalar olmak üzere iki tür sendikal hareket olduğunu söylemektedir. Türkay’ın birinci grupta topladığı sendikalara ilişkin tanımı ise şudur:
“Kim aksini iddia ederse etsin, ülkemizde birtakım sorumsuz sendikacılığın varlığı bir vakıadır. Yasalar çerçevesinde hak arama yerine işyerlerini işgal etmek, işverenin makinalarını tahrip etmek ve işverenleri ölümle tehdid etmek gibi kanun dışı hareketleri meslek edinen sendikacılar vardır. Türkiye’de çok cüzi olan bu sendikacılar, ideolojik tasavvurlarını sendikal alanda tahakkuk ettirmenin çabası içindedirler.”3
Türkay’ın konuşmasından çıkan bir diğer sonuca göre “gerçek” sendikalar olarak nitelenen sendikalar, sorumsuz sendikaların haksız rekabetiyle kaşı karşıyadır:
“Demokratik düzene bağlılık, sendikacılığın ancak bu düzen içinde var olabileceğine inanan gerçek sendikaların mesuliyetli davranışlarıyla bu tahrikçiler azınlıkta kalmaktadır. Sorumsuz sendikacıların tahrik ve tehditlerinden yılan bazı işverenlerin toplu sözleşmelerde bu sendikalara taviz vermeleri ve üstün haklar tanımaları, mesuliyetli sendikacıları haklı olarak isyana teşvik etmektedir. Gerçek sendikacılar soruyorlar, kanunlara saygının cezasını mı çekiyoruz? Biz de mi aynı kanunsuz hareketleri yapalım ve hakkımızı alalım?”3
15-16 Haziran, işçinin “sınıf sendikacılığı”na sahip çıktığı, kendi gücüne dayalı sendikal mücadeleyi kazandığı bir direniş olmuştur.
Ne var ki siyasi iktidarlar, 1317 sayılı Yasa’yla yapamadıklarını 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle yapmayı başarmışlardır. Güçlü sendikacılık adı altında işkolu sendikacılığını dayatmışlar, çifte barajlarla, konfederasyon yasaklarıyla sendikacılığın yatay örgütlenmesini yok ederek sadece “makbul” sendikaların yaşayabildiği bir çalışma ortamı yaratmışlardır.
12 Eylül 1980’den sonra sendikalı işçi sayısı kar gibi erimiş, bağımlı çalışanlar artarken toplu sözleşmeden yararlanan işçi sayısı bağımlı çalışanlar içinde küçük bir azınlığa dönüşmüştür.
“Ne kadar yasal olanak, o kadar hak” denklemini kıramayan sendikalar, işçilerin uzman muhasebe örgütü haline gelmişlerdir.
Sendika içi demokrasi, en az 15-16 Haziran kadar geçmişte kalmış bir anıya dönüşmüştür.
Kayıt dışı çalışma artarken işçi sınıfı esnek çalışma modelleri arasında birbirinden ayrı kastlara bölünmüş, “güvencesizlik” işçileri en ucuz kontrol edecek bir sistem haline gelmiştir.
Sonuçta, iş cinayetlerinin rutine dönüştüğü, çift bordrodan günde 16-17 saat çalışmaya, küçük işçi çalıştırmaya kadar her türlü hukuksuzluğun hâkim olduğu, sendikal örgütlenmenin mucize olarak görülür olduğu bir noktaya gelinmiştir. İşçilerin işçi gibi düşünemediği, işi korumanın tek etkili yönteminin koşulsuz işverene itaat olduğu, işten atılan işçi arkadaşlarına işten atılmayanların kafalarını dönerek görmezlikten geldiği bir çalışma yaşamı oluşturulmuş, büyütülmüş, bunun kök salması sağlanmıştır.
15-16 Haziran, işçilerin devletten, işverenden bağımsız, işçinin meşruiyet zemininde kendi gücünü harekete geçirerek var olma iradesine sahip çıktığı, tarihe nasıl sendikacılık yapılması gerektiğine ilişkin not düştüğü bir zaman dilimidir.

1Yıldırım Koç, “15-16 Haziran Olayları”, Türkiye İşçi Sınıfı ve Sendikacılık Tarihi-Olaylar-Değerlendirmeler, Ankara, Türkiye Yol-İş Sendikası Yayınları, Tarihsiz. s. 345 “274 sayılı yasada öngörülen değişikliklerin amacı, DİSK ve bağlı sendikaları ve bazı bağımsız sendikaları ortadan kaldırmaktı.”

2Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt 6, 101, 102, 103. Birleşimler, Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi, Cilt 60, 86, 89, 90. Birleşimler

3Hasan Türkay, Meclis’te 274 Sayılı Yasayı Değiştiren 1317 Sayılı Yasa Hakkında Yaptığı Konuşma, Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt 6, 101. Birleşim, 11.06.1970, s. 272, 273

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz