Aynı karede yer almak…
Ne kadar eskiye gider bilemiyorum…
Ailemizin büyüğü idi, doktoru idi…
Bir bakıma her şeyi idi…
…
İstiklal Caddesi günleri…
Mermer bir tabelası vardı, duvara vidalı idi tabela, sökebilmiştik ama taşıması kolay değildi…
Odasında Almanca kitaplar ve bir dolu cerrahi alet vardı…
Bir muayene masası…
Bir masa, bir masa lambası…
Oğlunun fotoğrafı iliştirilmişti masasına, Alman Hastanesi’nden öğleye doğru gelir, biraz kestirirdi…
Sabah çok erken saatte ameliyata girip yorgun düşünce, odasına girip biraz uyuyacağım, derdi…
İlaç toplamıştık ve ayırmıştık, onunla birlikte…
Avlanmayı severdi…
Abhazca bana nasılsın diye sorardı…
‘Harsımam’, dediğim zaman sevincini belli ederdi hemen…
İlk katıldığımda divan başkanı idi…
Son katıldığımda ben divan başkanı oldum…
Belki o olmadığı için…
…
Yakası kadifemsi, kürk hissi veren, kareli ceketi, kravat ve kravat iğnesi, jilet gibi duruşu ile delikanlı idi her daim…
…
Çoğu zaman haber etmezdik, ama duyar hemen gelirdi…
Şimdi gelmesem ne zaman geleceğim, derdi…
…
Amca acısı çekti…
Acıyı hafifletmek için çok uğraştı…
…
Denizin öte yanında onun için üzülenler çok, denizin bu yanında üzülenler olduğu gibi…
…
Almanya’da geçirdiği öğrencilik yıllarını, anılarını anlatırdı…
…
Benim ilk, onun son divan başkanı olduğu toplantıda aynı kareye girdik…
Cengiz Ağabey seni nasıl devirdiyse başkanlıktan, sana yapılanın aynısını yapacağım, merak etme…
…
Ailemizin her şeyi idi…
Bizim her şeyimiz idi…
…
Keyif sigarası vardı, keyif içindi sigara içmesi…
…
Yanıma yaklaşıp benim duyabileceğim kadar düşük bir ses tonuyla nasıl olduğumu sorduktan sonra, verdiğim cevap karşısında, sesi daha gür çıkardı…
Şimdi bana nasıl olduğunu soramayacak ama cevabım aynı olmayacak…
İsmi semada iyi dolaşacak…
Sadece ailemizin her şeyi değildi…