Başımız sağ olsun…(*)
Uzunyayla’yı kaybettik…
“Bu ne şimdi? Jıneps bir gazete diye olmadık ölüm/kayıp ilanları mı almaya başladı?
Uzunyayla nasıl kaybolur/ölür ki? Hem daha birkaç zaman önce Kurban Bayramı’nda Uzunyayla’nın şu köyünde idik. Muhabbet ettik, düğün (ceug) yaptık…
Hem de ortada bir ölüm/kayıp varsa bizim Çerkes kültüründe öyle ‘Başın sağ olsun’ filan denmez, ayıptır!
‘Allah gittiği yerde utandırmasın!’, ‘Allah bu acıyı unutturacak acı vermesin!’ minvalindeki sözlerle taziye verilir” diyecekler için; size de bu düşünceleriniz için geçmiş olsun o zaman. Siz hayatınıza kaldığınız yerden devam edin ve Uzunyayla’ya bir dahaki gidişinizde yanınızda bolca su götürmeye özen gösterin…
Uzunyayla acı kaybımız!
Sürgünle gelen ilk Kafkasyalılar eminim Uzunyayla’yı ilk gördüklerinde akıllarına hemen her tarafı tarlaya çevirmek, dağı taşı sürüp ekmek gelmişti de bunu 1950’lerde meydana gelen üretim değişikliğine, sonra da her yere patates ekmek gelmişti de bunu uygulamayı da son yıllardaki Niğde-Nevşehir yörelerinde patates ekiminde yaşanacak krize kadar ertelemişlerdi… Kısmet şimdiki nesillereymiş…
Uzunyayla duhaas! (**)
Yanlış ürün deseni nedeniyle yıllarca sıkıntı yaşamış Uzunyayla’da “tabutun son çivisi” de çakılıyor…
“Küresel Isınma ve İklim Krizi” nedeniyle dünyanın, ülkemizin de içinde bulunduğu bölgeleri giderek daha az yağış alma sürecini yaşarken bu durumun getirdiği zorluğu ürettiği ürünün her sene daha da azalmasıyla yaşayan Uzunyayla çiftçisi, bir de yeraltı sularını hunharca kullanan ve son birkaç yıldır giderek artan miktarda tarlalara patates gibi üretimi esnasında çok su isteyen bitkiyi Uzunyayla’da yetiştirmeye başlayan firmaların baskısı altında.
Yazı uzamasın da birkaç kişi daha okusun diye kullanılan tarım zehirlerinden, kullanılan gübre miktarından ve bu gübrelerin Uzunyayla’nın görece zayıf toprağına verdiği büyük zarardan vs. vs. bahsetmiyorum.
Bunun için Türkçe güzel bir deyim var: Kelin kelliği yetmez, bir de üstüne kelinden çıban çıkarmış. Durumun özeti olarak; çıban sarmış kelin bu kadarını yazsam yeterli olur mu?
Uzunyayla daha ölmedi, ölüm döşeğine alındı ancak ben size afet ve acil durum yönetimi okumuş bir Uzunyaylalı olarak şu ukalalığı yapayım ki kısa bir süre içinde UZUNYAYLA ÖLECEK! Hem de çok kısa bir süreçte oradaki kültürü, ekolojiyi ve ekonomiyi de yok edecek bir ölüm şekliyle ölecek… KURAKLIK AFETİ NEDENİYLE ÖLECEK!
Yine yapayım ukalalığımı: Çünkü KURAKLIK öyle böyle bir afet değildir. Bana inanmayanlar Google Amca’ya afet türleri yazıp #Kuraklık afetini tıklayıp çıkanları okuyabilir, kuraklığın sadece canlı yapıları değil neleri yok ettiğini öğrenebilir ya da özellikle “Anadolu’da geçmişte olan kuraklığı merak ettim” diyenler Hitit tarihi okuyabilir. Zira tarih, ders almayanlar için tekerrürden ibarettir. Tıpkı afetler gibi…
Şimdi bu gazetenin çok sevgili ve çok saygıdeğer ilgilileri benden temmuz ayı için bir yazı istemişlerdi (Saleplerle ilgili “Aranıyor” başlıklı yazıyı yazmıştım). Çok yüce gönüllülük gösterip yayımlamışlardı.
Yazıya hiçbir geri dönüş olmaması beni şaşırtmadı. Kimsenin umurunda değil salep, çünkü kafalarda aşılamayan engel şu: “Eğer o salep işinde para olsa idi neden bu yazıyı yazan kişi o parayı kazanmak için bir şey yapmıyor olsun ki?”
Bu sorunun cevabını da eğer talep olursa bir dahaki defa “Uzunyayla için ne yapalım” yazısı yazar, orada cevaplarım, kısmet bakalım…
Konuya döneyim:
Bu Kurban Bayramı sonrası konuyla ilgili görüştüğüm Jandarma yetkililerine de aynen verdiğim örnek gibi anlattım. Bu yıl da salepleri kurtarma maçında 8-0 yenildik ama umutluyuz, en azından topu orta sahaya kadar getirmeyi başardık (Geçen yıl saleplerin kaçak sökümüyle ilgili 112 Acil Hattı’ndan Jandarma’ya sadece 1 ihbar gelmişken bu yıl 15 ihbar gelmiş). Salepler hâlâ yok edilesiye toplanıyor ve Uzunyayla insanı yine bu işten her türlü zararda. Ama ne diyoruz: Artık önümüzdeki maçlara bakacağız.
Mevcut durum karşısında bu yazımı da daha fazla uzatmamak gerektiğini anladım. Konuya ilgi duyanlarla illaki bir yerlerde buluşuruz.
Saygıdeğer Uzunyaylalılar,
UZUNYAYLA ÖLÜYOR,
EKOSİSTEM ÖLÜYOR,
KÜLTÜR ÖLÜYOR,
EKONOMİ ÖLÜYOR.
Bir şeyler yapmanın zamanı geçiyor. Lütfen bir şeyler yapalım. Ondan şundan bekleme; sen, ben, biz yola çıkalım. Bir şeyleri şimdi yapmazsak, yarın yapamayacağız; çünkü yarın olmayacak!
Bahar aylarında Uzunyayla çayırlarında gezenler bunu bilir, ben o çayırdaki çayır kuşuyum…
Çayır kuşunun sesi çıkıyorsa çayırda bir olağandışı durum vardır, muhtemeldir ki tüm çayır canlılarının haberi olması gereken bir tehlike, çayır kuşunun kafanızın etrafında dönüp durduğu ve hiç durmadan çikirdediği o anlarda sürüp gidiyordur… Ya saklanıp tehlikenin geçmesini bekleyeceksiniz (ki yine ukalalık yapacağım; bu, bekleyerek geçecek türden bir tehlike değil) ya da tehlikeye karşı akıllı, mantıklı, ahlaklı, hukuklu; ve, ve, ve acilen hemen bir şeyler yapmanın zamanı gelmiş demektir.
Çayır kuşunun da nefesi bir yere kadar hani…
(*) Çerkes kültüründe çok ince bir anlayış nedeniyle ölen kişinin yakınlarına “başsağlığı” dilenmez.
(**) Duhaaaas! Kelime “O da gitti/bitti” anlamında kullanılmıştır.