2021’i yolcu ederken…

0
842

Son iki yılımızı pandeminin bizi şekillendirdiği biçimde geçirmek zorunda kaldık… Zorunlu olmak bile çoğumuzda stres yaratırken, eski alışkanlıklarımıza veda edip sosyal hayattan izole biçimde sağ kalmaya, sağlıklı kalmaya çabaladık. Hatta bazen o kadar abarttık ki bu sağlıklı olmayı takıntı haline getirip “sağlıklı olma hastalığı”na yakalandık.  

Her geçen gün değişen ideal diyet, sağlıklı ürün ve fiziksel aktivite önerilerini uygulamak için çabalıyor musunuz? Peki, karar verebildiniz mi glüten mi süt ürünleri mi, asidik besinler mi size zararlı; yoksa vegan olmak mı çiğ beslenmek mi size daha iyi gelir? Glutatyon ve ozon yaptırmadan gençleşmek ne mümkün! Gördüğünüz gibi derya deniz ve bunalmamak mümkün değil.  

Mutfağınız glütensiz, şekersiz – yapay tatlandırıcılarla yapılmış ürünlerle doluysa, et yemek şöyle dursun, yiyeni görmeye tahammülünüz yoksa; güne detoks sularıyla başlayıp avuç dolusu vitamin-takviye alıyor, spora zaman ayırma stresine girip işinizi ertelemek zorunda kalıyorsanız; her gün tartıda azalan veya artan o 100 gramı dert ederek yaşıyorsanız, “Botoks günüm geldi” diyerek resim çektirmekten hatta arkadaşlarınızla buluşmaktan çekiniyorsanız “sağlıklı yaşam” adına kendinizi hasta ediyor olabilirsiniz.  

Bunda pandeminin, toplumun ve reklamların dayattığı “sağlıklı” yaşam tüyolarının, gıda takviyelerinin, ideal beden ölçülerinin payı yadsınamaz. Öyle ki bu ürünleri kullanmazsa sağlıklı olamayacağına inanan, iki aylık eğitimle sertifika sahibi olan yaşam koçlarından, personal trainer’lardan alınan paha biçilemez tavsiyeleri doktorlarla tartışmaya çalışan sözde “bilinçli” bir sağlık hastalığı popülasyonu her geçen gün artmakta. Ancak bilimsel araştırmalar, son yıllarda psikiyatrik rahatsızlık ve antidepresan kullanımının, anksiyete, sağlıklı beslenme takıntısı ve spor bağımlılığı ile paralel olarak arttığını, hatta bunlara bağlı geliştiğini göstermekte. Hatırlamamız gereken, bunların bir reklam kampanyası olduğu ve belli sektörleri beslediği…  

Sadece televizyon değil sosyal medya, hatta mail’inize bakarken internetten gelen reklamların bile sizi bir şekilde etkisi altına almaya çalıştığını fark edin lütfen. Sıfır beden “barbi bebek” kadınlar, kaslı erkeklerin sağlıklı olduğuna dair bir veri yok elimizde, hatta belli sınırlar içinde kilolu insanların fit kalarak sağlıklı olabileceği savunulmakta. Üstelik kilo kaybı için bilinçsiz kalori kısıtlamanın ve 3-5 günlük şok diyetlerin, kas yapmak için alınan o protein tozlarının vücudunuza zarar verdiğini, katı diyetler nedeniyle besinlerle almanız gereken belirli vitamin ve mineralleri alamadığınızı, herhangi bir hastalık durumunda bağışıklık sisteminizin savaşacak gücünün kalmayacağını unutmayın lütfen.  

Elbette genel sağlıklı yaşam kuralları vardır ama her insan vücudu farklıdır. Yaşam tarzınız ve diyetinizi belirlerken televizyon, sosyal medya veya arkadaş gruplarınızdan gelen her öneriyi uygulamadan önce kendinize bir sorun “Bu bana ve yaşam tarzıma uygun mu?” ve size neyin iyi geleceğine hekiminizle birlikte karar verin lütfen. Ne yazık ki zayıflama çayları, bitkisel detoks suları ve bilinçsiz vitamin kullanımı, karaciğer ve böbreklerinizde geri dönüşsüz hasarlar bırakabilir.  

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sağlığı, “sadece hastalıkların ve rahatsızlıkların olmayışı değil, bir bütün olarak fiziki, ruhi ve sosyal açıdan iyi olma hali” olarak tanımlar. Yani sağlıklı olmak için fiziksel özellikleriniz kadar ruhsal ve zihinsel fonksiyonlarınızın da sağlam ve dengede olması gerekir. Saplantılı biçimde spor yapmak, kalori hesabı ile yemek yemek, sigara veya alkolü bırakmak için kendinizi hırpalamak vücudunuzu strese sokarak size zarar verir. Dostlarla keyifli bir yemekte içilen 1 duble alkolün, doğum gününde yenen bir dilim pastanın, sporu ekip 1 saat fazla uyumanın sizi o mükemmel sağlıklı olma halinden alıkoyacağını düşünerek suçluluk hissetmeyin lütfen. Her şeyde olduğu gibi sağlıklı beslenme de spor da kararında yapıldığında makbul… 

Peki, ne yapalım?  

* Sağlığa zararı kanıtlanmış tütün mamullerinden, uyarıcı veya sedatize edici ilaçlardan, alkolden mümkün olduğunca uzak duralım. Sigara veya alkol bağımlısıysanız kendinize belli bir zaman tanıyın, gerekirse profesyonel destek alın, ulaşılabilir hedeflerle ilerleyin. Örneğin günde 5 sigara veya haftada 3 gün 1 duble alkol kullandığınızda suçluluk hissi yerine azalttığınız için kendinizi takdir edin. (Tabii burada kalmayacağız, sigarayı bırakıp alkolü tek tüke indireceğiz!) 

* Beslenmenize önem verin, unutmayın “ne yerseniz osunuz”, bağırsaklarınıza iyi bakın”. “Bağırsak ikinci beyin-mikrobiyata” konusu var ki, çok önemli ve bir sayının konusu olabilir. Özetle; ne yediğiniz, bağırsağınızdaki iyi ve kötü bakterilerin savaşına yön verir ve kabızlıktan alerjik hastalıklara, sağlıklı karar vermeye kadar birçok fonksiyonunuzu etkiler.  

Gereksiz abur cubur, paketli gıdayı bırakarak başlayıp, zamanla glüten-laktoz, size ne rahatsızlık veriyorsa doktorunuzla birlikte değerlendirip diyetinizi şekillendirin. Doğal besinleri; fast food yerine tencere yemeği, kızartma yerine haşlama gibi sağlıklı hazırlanmış besinleri tüketin. Diyelim işyerinde bu imkânınız yok, akşam öğününüzü sağlıklı yapın. Yine strese gerek yok. Unutmayın, vücudunuz toksinlerle baş edebilir, yeter ki siz ona destek olun ve gereksiz fazla toksin yüklemeyin.  

Zayıflama amaçlı ilaç, çay, toz her ne olursa olsun, arkadaşınız kullanmış ve harika sonuçları olduğunu görmüşse bile, doktorunuzun tavsiye etmediği bir şeyi asla kullanmayın. Unutmayın, her insanın metabolizması farklıdır, onda zararı belli olmayan bir şey sizde böbrek veya karaciğer yetmezliğine neden olabilir. Daha fit olma yoluna girdiniz ve glütensiz, laktozsuz menülerden bıktınız diyelim, kendinize ödül öğünleri, şımarma günleri verin ki diyetiniz uygulanabilir olsun ve sizi strese sokmasın. Stres halinde vücudunuzdan salgılanan kortizol, sizi savaşa hazırlamak üzere yediğiniz her şeyi depolar ve kilo vermeniz durur.  

* Tartışmasız bol su için ve uykunuza dikkat edin. Sade su içemiyorsanız içine nane yaprağı, limon ekleyerek biraz tatlandırın. Gece 23.00’ten önce uyuyup erken kalkmak sirkadyen ritminiz için daha iyidir. Ama yukarıda yazdığım gibi bir gece dışarı çıkıp gece 1’de yatınca suçluluğa kapılmayın lütfen. 

* Aktif olmak, spor yapmak iyidir, tabii dozunda. Spor salonu saatinizi hiçbir şey değiştirmiyor, sosyal hayatınız bundan etkileniyor, sakatlandığınız halde spor yapmadan duramıyorsanız burada bir sorun vardır. Egzersiz yaptığımızda vücudumuzdan salgılanan endorfin, bazı kişilerde morfin benzeri bağımlılık oluşturup kişinin spor bağımlısı olmasına yol açar. Hatta bu kişilerin egzersiz tempoları azaltıldığında depresif atak geçirebildikleri bilinmekte. Haftada 5 gün açık havada yürüyüş, bisiklete binmek, dans kursu gibi faaliyetlerle aktif yaşam ve sosyalleşmek mümkün.  

* Sosyal hayatınızı, ailenizi, arkadaşlarınızla ilişkilerinizi önemseyin. Sosyal izolasyonun birçok kronik hastalık ve artmış ölüm riskiyle ilişkili olduğu bilinmekte. Sanırım pandemide hepimiz bunun önemini kavradık. Ailenize, arkadaşlarınıza vakit ayırın.  

* Doğada ve hayvanlarla vakit geçirin. Öğle arası parkta bir ağaca yaslanmak, işe giderken bir kedi veya köpeği sevmek sizi şarj edecektir.  

* Kendinize zaman ayırın, var olan yeteneklerinizi geliştirin, her gün yeni bir şeyler öğrenmeye çalışın. Andrey Tarkovski’nin “Kendinizi, kendinizle zaman geçirmeyi yalnızlık sanmayacağınız şekilde yetiştirin” sözüne kulak verin. 

* Stresten mümkün olduğunca uzak durun. Size iyi gelmeyen yiyecek, durum ve insanlardan sessizce uzaklaşın… Kendinizi sevin, başkalarına olduğu kadar kendinize değer verin ve saygı gösterin. Günlük hayatta olayların güzel tarafına odaklanın, her bardağın mutlaka dolu tarafı vardır, evrene pozitif enerji gönderin! Olumsuzluklar karşısında bakış açınızı değiştirin veya yorumlarına güvendiklerinizden tavsiye alın. 

* Gülümseyin… Her kapıyı açan sihirli anahtarınızı kullanın. 

Yeni yıl sağlık, umut, huzur, …………. (gerisini siz doldurun), güzel olan, size iyi gelen ne varsa hepsini getirsin… 

Önceki İçerikBeyaz Yürüyüş
Sonraki İçerik‘Sağlıkta şiddet’
Dr. Hajbeviko Fatma Yılmaz
20 Ocak 1977’de Kayseri Pınarbaşı’nda doğdum. İlkokulu Kayseri Ahmet Paşa İlkokulu’nda, orta-lise eğitimimi Kayseri Nuh Mehmet Küçükçalık Anadolu Lisesi’nde aldım. Tıp eğitimimi 2000 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tamamladım. Uzmanlık eğitimimi, İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı’nda 2014’te tamamladım. 2019 yılında Türk Nöroloji Derneği Nöroradyoloji Diploması’nı aldım. Türk Tabipler Birliği, Türk Nöroradyoloji Derneği ve KAHEV üyesiyim.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz