Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Onlar da yuvasını kaybetti – Enkazdan kurtarılan hayvanlar

6 Şubat depremlerinin yıkıcı etkisi insanlarla sınırlı kalmadı. Hayvanlar da yaşam alanlarını, yuvalarını, ailelerini kaybetti. Kahramanmaraş’ta hayvancılıkla uğraşan Mert Erçetin ve Mahmut Karakurt, deprem bölgesinden yaşadıklarını aktarırken deprem gönüllüsü Taha Peçenek ve Dört Ayaklı Şehir koordinatör ve akademik danışmanı Dr. Mine Yıldırım da afet bölgesinde edindikleri deneyimlerini Jineps Gazetesi’yle paylaştı.

Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüklerindeki depremlerin üstünden bir ayı aşkın süre geçti ancak deprem bölgelerindeki temel ihtiyaçlar hâlâ tam anlamıyla giderilemedi. Temiz su ve çadır talebi haftalar sonrasında da afet bölgelerinde devam etti, yardım akışı ise depremin ilk günlerindeki yoğunluğa nazaran azaldı. Yardım kuruluşları ve gönüllü grupların afet bölgesinden çekilmeye başlaması depolardaki içme suyunda azalmaya ve devamında Hatay başta olmak üzere birçok bölgede temiz suya erişim krizine yol açtı. Hatay Valiliği, içme suyuna ilişkin yaptığı basın açıklamasında su stoklarının yeterli olduğunu ve sosyal medyada bu konuda ‘kara propaganda’ yapanlar hakkında cezai işlem uyguladıklarını açıkladı.

http://www.hatay.gov.tr/icme-suyuna-iliskin-basin-duyurusu

Depremin yıkıcı etkisiyle karşı karşıya kalanlar yalnızca insanlar değil. Deprem bölgesinde yaşayan yaban, çiftlik, evcil ve birçok sokak hayvanı da deprem ile birlikte yaşam alanını ve yuvasını kaybetti.

 

“AFAD’ın bizim yaşadığımızdan bile 15-20 gün sonra haberi oldu”

Kahramanmaraş Afşin Soğucak Köyü’nden, büyükbaş hayvancılıkla uğraşan Mert Erçetin, depremin yarattığı zayiattan bahsederken sarsıntının enkaz altında kalmamış olsalar dahi hayvanlar üzerinde yıkıcı bir etki bıraktığını ve strese sebep olduğunu belirtiyor. İki hamile ineğinden birinin stresten kaynaklı olarak buzağısını düşürdüğünü, beslenme konusunda zorluklar yaşadıklarını ekliyor. Depremin ilk günlerinde havanın çok soğuk olması ahırda suların donmasına da sebep olmuş. Yine de köyü terk etmeyen birçok insan var, kalanlar hayvanlarıyla birlikte köyde yaşama tutunuyor: “İnsanların dili var konuşuyorlar, sıkıntılarını anlatıyorlar. Hayvan öyle değil. Sadece bağırır, o da karşıdaki anlarsa. Anlamazsa o hayvan o gün ya aç kalır ya susuz, ya ateşi çıkmıştır ya hastadır… O yem önünde olmazsa onu kendisi temin edemez ki.”

Devletin hayvan çadırları vereceğini öğrendiğini ancak sırayla dağıtıldığı için henüz kendisine sıranın gelmediğini ifade ediyor.

Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesinden Mahmut Karakurt ise hem büyükbaş hem küçükbaş hayvancılıkla ilgilenen biri, şu an ailesiyle birlikte çadırda kalıyor. Köylerinde yıkım olmasa da hasar büyük. Köye ilk ulaşanların Kayseri Derneği’nden Çerkesler olduğunu söylüyor.

Depremin ikinci günü erzak ve gıda yardımı bu şekilde ulaşsa da hava şartları hem kendileri hem hayvanları için çok zorlayıcı olmuş: “Bizim köy asfalta yakın olduğu için bize çabuk ulaştılar. Diğer köylerde yıkım da vardı. Çerkesler olmasaydı biraz zor ulaşırlardı bize. AFAD, kaymakamlık, valilik, onlar bizim yaşadığımızdan 15-20 gün sonra haberdar oldular.”

“Hayvanın ağzı var dili yok, nasıl bırakıp giderim?”

Kayseri Uzunyayla’dan Taha Peçenek, deprem görmüş köylerdeki hayvanları bölgeden çıkarmaya çalışan gönüllü insanlardan biri. Depremden sonra afet bölgesinden tanıdıklarıyla iletişime geçtiklerini ve kendi imkânlarıyla oradaki insanların yanına ulaştıklarını ifade ediyor. “Aradığımda ‘Biz bir şekilde enkazdan çıktık ama hayvanlarımız zor durumda’ dediler; gerçekten kötü durumdalardı, yarısı ölmüş, yarısı enkaz altında. 3-4 gün geçmiş, ne yem var ne su” diyor.

Evini, ahırını, hayvanlarını terk edemeyen insanlar, gidecek başka yeri olmayanlar, deprem bölgelerinde kalmaya devam ediyor. Peçenek, insanları güvenli alanlara götürmeye çalışırken yaşadıkları zorluklardan bahsediyor: “Biri vardı, ‘Amca seni buradan çıkaralım’ dedik, kabul etmedi. Kendi canının derdini bırakmış, hayvanların derdinde. ‘Ağzı var dili yok, nasıl bırakıp giderim’ diyor. En sonunda amcayı ikna ettik bizim köyde kalması için, ‘Seni de hayvanlarını da alacağız ve bakacağız, sahip çıkacağız’ dedik. Gözleri yaşardı, bir şey yapmamak elde değildi, üzerimize düşeni yaptık.”

Yardım ve dayanışma gönüllülük esasıyla ilerliyor; dernekler, yardımlaşma kurumları, afet sonrası kurulan dayanışma ağları afet yönetiminde temel rolü oynadı. Peçenek de Kafkas derneklerinin maddi ve manevi çok faydasının olduğunu belirtiyor.

Devletin insan odaklı kriz yönetimi dahi başarısızlıkla sonuçlanırken deprem mağduru hayvanların talihi tamamen hayvan hakları savunucuları ve gönüllülerin çabalarına kaldı. Ancak 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminden farklı olarak 6 Şubat depremleri gönüllü hayvan arama-kurtarma ekiplerinin de sahaya indiği ve veteriner hekimler, sağlık ekipleri ve arama-kurtarma gruplarıyla birlikte çalıştığı bir koordinasyona tanıklık etti.

İnsan olmayanı da düşünebilmek:  ‘Dört Ayaklı Şehir’

Bu kriz yönetiminin önemli bir bileşeni de “Dört Ayaklı Şehir” afet koordinasyonu. Ekibin koordinatörü ve akademik danışmanı Dr. Mine Yıldırım, 2021 yılındaki Marmaris yangını sırasında afetlerde hayvanlar için koordinasyon eksikliğini tespit ederek ön çalışmalarını başlattıklarını ifade ediyor.

Bir sivil toplum kuruluşu olarak Dört Ayaklı Şehir, temelde hayvan kurtarma sürecine dahil olabilecek tüm aktörleri bir araya getirme gayretinde. 12 kişilik bir kemik kadrosu ve binlerce gönüllüsü var. Bu aktörler, arama-kurtarma gönüllüleri, veteriner hekimler, teknikerler ve sağlık ekipleri gibi farklı pozisyon ve uzmanlıktaki insanlardan oluşuyor, bunun geri planında da bu süreçleri yürütecek bir koordinasyon ekibi bulunuyor.

Dört Ayaklı Şehir, afetten sonra Antakya’da sahra hastanesi kurmak için bakanlıktan izin almaya çalışmış ancak başarılı olamamış. Yıldırım, “AFAD’ın manipülasyonları ve ‘güvenlik gerekçeleriyle’ hastane kurulamadı, hal böyle olunca bütün ekiplerimiz afet bölgesini tarayan gezici sağlık ekiplerine dönüştü” diyor.

Mine Yıldırım

Devletin hayvanlar için herhangi bir çalışması yok

Yıldırım, hayvanlar için devletin herhangi bir çalışmasının olmadığının altını çiziyor. Hayvan odaklı bir koordinasyon olmamasının yanı sıra AFAD’ın eğitim köpeklerinin akıbeti de belirsiz. Meksikalı bir ekiple gelen ve arama-kurtarma çalışmaları sırasında hayatını kaybeden köpek Proteo, Türkiye’nin gündeminde yer etmişti. Yıldırım, Türkiye’de doğup büyümüş, AFAD’ın eğitiminde yetişmiş köpeklerle ilgili olarak kaç köpeğin çalışmalara katıldığı ve kaçının geri döndüğü bilgisi için başvuru yaptıklarını ama herhangi bir yanıt alamadıklarını söylüyor. Enkaz bölgelerinde kendi gönüllü çalışanlarının tanıklıklarını “Köpeklerin pek çoğu kontrolsüz biçimde riskli alanlara sokuldu ve geri çıkamadılar, kısa sürede hayatlarını kaybettiler” sözleriyle özetliyor.

Dört Ayaklı Şehir ekibi, 12 adet benzinli jeneratörü Antakya’ya ilk ulaştıran sivil toplum kuruluşlarından biri. Bunu erkenden sağlayabilmek ise öngörülmüş tüm riskleri planlamak ve olası tabloya bir yol haritası çıkarmakla mümkün: “Daha Antakya’ya, enkaz alanına varmadan iki jeneratörü yıkılan hastanelerin yoğun bakım ünitelerine, iki tanesini yenidoğan kliniklerine yerleştirdik. Bu, yalnızca planlama ve koordinasyon sayesinde. Hava karardığı andan itibaren insan ya da hayvan kurtarmak, herhangi bir çalışmaya başlayabilmek için en önemli ihtiyaç enerji.”

Şu ana kadar koordinasyonun enkazdan ve ağır hasarlı binalardan kurtardığı 154 köpek, 88 kedi ve 3 kedi var. İlk dört hafta içerisinde taburcu olan 34 köpek, 17 kedi ve 3 kuş kalıcı yuvalarına yerleştirilmiş.

Deprem bölgesinde hayvancılığın yaygın olması nedeniyle büyük bir yem ihtiyacı da mevcut. Kuruluş, su ve yem tedarikini de imkân dahilinde üstlendiklerini, 1 tona yakın yem ulaştırdıklarını belirtiyor: “Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar için bizim karşılayabildiğimiz en önemli ihtiyaç yem ve su ihtiyacıydı ki bu, kedi-köpek maması ulaştırmaktan çok daha zor oldu. Bir ineğin günde 50 litre su içmesi gerektiğini biz bu süreçte öğrendik, hiç temiz içme suyu olmayan köylerden bahsediyoruz.”

 

“Tahmin edilemeyecek büyüklükte bir iş yükü var, gönüllüye ihtiyaç duyuyoruz”

Enkazdan kurtulan her hayvanın durumuna göre ayrı bir alt koordinasyon ve çalışma yürütülüyor. Her hayvan için ayrı bir uzmanlığın gerekliliği, koordinasyonun birçok farklı dalda çalışmasını da gerekli kılıyor.

Kuşlarla ilgili olarak “Özellikle Antakya kuş göç rotası üzerinde. Hem ciddi bir kuş yoğunluğu var hem de kuş bakımının olduğu bir şehir… Antakya, Maraş, Adıyaman ve Malatya’da sahipsiz kalan, ailelerini kaybetmiş muhabbetkuşlarını taşıdık. Kuş hayatı üzerine uzmanlaşmış yaban hayatı hocalarımızın bölgeye intikal etmesini sağladık” diyor.

“Depremde hayatta kalan tüm canlılar dayanışma sayesinde hayatta” diye ekliyor, bu dayanışma büyük bir sorumluluğu beraberinde getiriyor. Yıldırım, sürecin ve bakımın yıllar süreceğini ve büyük bir desteğe ihtiyaç duyduklarını belirtiyor: “Kendimiz bütün süreci üstlendik ve tahmin edilemeyecek büyüklükte bir iş yüküyle karşılaştık, bu imkânlarla devam ediyoruz. Çok desteğe, bizimle olacak gönüllülere ihtiyacımız var.” Dayanışmayı ve yardımlaşmayı büyütmek, birçok cana soluk oluyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Sosyalist gençlik yargılanıyor

12 Mart ve 30 Nisan tarihlerinde İstanbul ve Eskişehir’de yürütülen operasyonlarla gözaltına alınarak tutuklanan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) Eş Başkanları Yaren Tuncer ve...

‘Ticari bir hırsımız yok, gelenler kendilerini mutlu ve evlerinde hissetsin istiyoruz’

Nandu Doğal Yaşam Çiftliği, şehrin yoğunluğundan kaçmak isteyenleri Sazköy’de yer alan bir Abhaz köyünün sakinliğinde ağırlıyor. Adını Abaza dilinde anneanne/babaanne anlamlarına gelen “nandu” kelimesinden...

BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen: ‘Bu bir ekonomik kriz değil, derin ve şiddetli bir yoksullaşma’

BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen: ‘Bu bir ekonomik kriz değil, derin ve şiddetli bir yoksullaşma’ Türkiye’de açlık ve yoksulluk koşulları giderek daha yakıcı bir hale...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img