Seyahatin dönüşü de güzeldir, akşam yedide kalkacak uçağınızın iki buçuk saat gecikme ile dokuz buçukta kalkması çok önemli değildir, fazla dert etmezsiniz…
Uçağa ilk binenlerden biri olarak koltuğuma rahatça yerleşip, kabin valizimi baş üstü dolaplara koymayı planlarken, hem koltuğuma birinin oturduğunu hem de kabin bagajımı koyacağım yerin dolu olduğunu görünce bir an için duraksıyorum.
Yerime oturana, koltuk numarasını soruyorum, sonrasında kendi koltuğunu gösteriyorum…
Sessizce yerine geçmeye çalışan İspanyol ile çok fazla ilgilenmeden kabin bagajımı bana en yakın yere yerleştirme derdine düşüyorum, yerleştirdiği valizleri de değiştirecek değilim…
Yerime oturduğu için hafif kızmıştım, ama belki iPhone telefon kartımı değiştirecek iğneye benzer aparatı varsa kendimce af bile edebilirim, diye içimden geçirdim…
Varmış, hemen İspanyol telefon kartımı Türk kartımla değiştiriyorum… Bu sefer ben müteşekkir durumdayım…
Kemerler bağlanıyor, ışıklar sönüyor, kalkışa geçiyoruz…
Güvenlik anonslarından sonra doksanlarda İngiltere’de gerçek bir olaydan esinlenerek çekilen bir ajan filmini izlemeye başlamıştım.
Karanlıkta, ekranı yalandan takip ederken yerime oturup sonra kendi yerine geçen İspanyolun, telefon ışığında bulmaca çözmeye başladığını gördüm…
Kumanda ile tepe ışığını yakarak, bulmaca çözmesine yardımcı oldum, biraz mahcup biraz çekingen gibi geldi bana…
Türk Hava Yolları sadakat programı üyesi olduğum için, bir nevi ‘elit’ olduğum için, internete bağlandım, gecenin bu saatinde gelen giden mesaj yoktu, çok telefonla uğraşmadan ajan filmini izlemeye devam ettim…
Film sıkıcıydı, yine de göz ucuyla bakıyordum… Bizim İspanyol, bu sefer telefonuyla internete bağlanmaya çalışıyordu, benim hesabımla bağlanabilirsin istersen, dedim…
Hesap bilgilerimi ve şifremi yazdım, internete bağlandı, çok memnun oldu, teşekkür ederek mesajlaşmaya başladı…
Ajan filmi ve yol bitmek bilmiyordu, çok sıkılmıştım… Bu arada yemek ikramı başladı, o sırada sordum. “Türkiye’ye gezmeye mi gidiyorsun” dedim.
“Trabzon’a gidiyorum” dedi. “Ne yapacaksın orada” dedim. “Futbolcuyum” dedi…
“Nerede oynuyorsun?” dedim. “Trabzonspor” dedi…