Gazeteci Derya Kap’ın “Anadilim Abhazca: Apsuwara yüşmırdzın” başlıklı yazısı 14 Eylül’de Bianet’te yayımlandı.
Kap’ın yazısında şu ifadeler yer alıyor:
“Benim yalnız ve güzel ülkem bir değil iki tane: Türkiye ve Abhazya. Ve benim anadilim Abhazca, UNESCO Dünya Tehlike Altındaki Diller Atlası’nda. Türkiye’de konuşulan 36 dilden 15’i kaybolma tehlikesi altında, işte onlardan biri de Abhazca. Genç kuşaklar arasında bu dili bilen çok az. Evet tablo iç açıcı değil ve fakat ben ümitvarım. Dolayısıyla bu, anadilinde ağıt değil ama sevgi, aidiyetini çoklu kimliklerle kucaklama ve hayatıma kattığı zenginliğe hürmet yazısı…
Bu hafta okullar açıldı ve milyonlarca çocuk yeni ‘Maarif Modeli’ ile okullara doluştu. Eğitim alanındaki birçok ‘ciddi’ sorun arasında ‘anadilinde eğitimi’ konuşmak lüks gibi! Türkiye’de her zaman anadilinde eğitim sorunu oldu ve bu sorun sıklıkla Kürtçe ile anıldı. Oysa bu ülkede artık ölü dil olan Ubıhça gibi pek az bildiğimiz diller de var. Abhazca da az konuşulan dillerden biri çünkü nüfusumuz da az.
Bu ülkede sayıları 400-500 bin olduğu tahmin edilen Abhaz yurttaşlardan biriyim. Devletin resmi kayıtlarına göre, yedi ceddim Abhazya Sohum’dan göç etti: hemen yanı başımızdaki ‘küçük ve yalnız’ ülkemden… Atalarımın birkaç kent değiştirerek geldiği Düzce’nin çok güzel bir Abhaz köyünde doğdum, tüm aile ve akrabalarımın Abhazca konuştuğu bir ortamda büyüdüm. Anadilim Abhazca…
Anadilimde konuşma diline hâkimim, akıcı şekilde konuşabiliyorum fakat günlük konuşma dilinin ötesinde edebi metinleri okuyup, anlayamam. Bizim toplumumuzda “Türkçenin şive katmadan düzgün konuşulması gerekir” anlayışı hâkim. Bu nedenle her birimiz, Türkçe konuşurken diksiyona ve şive katmamaya dikkat ederiz.
Anadilim kaçınılmaz olarak kimliğimi ve kültürümü de şekillendirdi. Hatta hayata bakışımda Çerkes-Abhaz olmak hâlâ çok belirleyici. Ve ben anadilim Abhazcanın ve onunla bir bütün olarak kültürümün yok olacağı kaygısını taşıyan biriyim. Neden mi? Anlatayım…
Anadili muhafaza etmenin en temel gerekçesi bir kültürü korumak; bugüne değin tüm biriktirdikleri, zenginlikleri ve her şeyiyle hafızayı korumak aslında…Bu bir tür romantizm değil. Zira kendimize ait hissettiğimiz ve Abhaz-Çerkes sıfatıyla adlandırdığımız bir kültür var ve kültürün korunması ve yeni nesillere aktarılabilmesi için o dilin de varlığını sürdürmesi gerekiyor.
Benim dilimde ‘pıhaşarop’ kavramı ‘tek kelimelik bir uyarı cümlesi’ olarak çok sık yinelenir: Yani ‘ayıp’ kavramı hayatımızın neredeyse odağındadır. Ayıp olan şey, tek bir tane değil çokçadır. ‘Ayıp listesinin’ hem gerekli hem de bazen ne kadar uzun ve ‘ayıp olmasın’ diye yerine getirilmesi gereken tüm o şeylerin ne kadar zahmetli olduğunu, Türkiye’de ortalama nezaket seviyesini tecrübe ede ede öğrendim.
Ama bir şey daha öğrendim: anadilimdeki pek çok şeyin ‘ayıp’ olarak kodlanmasının karşılığının evrensel düzeyde nezaket kuralları ile koşut olduğunu ve hatta ondan da ileri olduğunu… Benim kültürümde her koşulda nezaketi korumak ve her durumda saygıyı muhafaza etmek tüm bir kültürü tanımlarken en başat unsurlardan biri bana göre.”
Makalenin tamamı için:
https://bianet.org/yazi/anadilim-abhazca-apsuwara-yusmirdzin-299666