Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Kökeni Adige dili olan ve farklı dillerde yaşayan bazı kelimelerin örnek çözümlemeleri -12

Pala

Pala1 halkıyla ilgili elimizde yeterince bilgi yoktur. Kastamonu ve çevresinde yaşamış, Hititlerin etkisinde küçük bir krallık. Dili konusunda da yeterince bilgi sahibi değiliz. Pala kelimesiyle birlikte anılan Tummana kelimesi ilginçtir. Adigelerde Tuman / Duman ve Tume sülaleleri adıyla kökteş olması tesadüfle açıklanamaz.

Pala kelimesinin etimolojik özümlemesine gelince;

Pe: burun

Le: Çizgi, makyaj, profile girmek.

Pala: Burnu sarkık. Muhtemelen uzun burunlu kavramının karşılığı olarak bir halkın tanımlaması yapılmaktadır. Pakhe: Burnu küt tarzda. Pećah: Uzun burun. Peşxo: Büyük burun. Pef (pexu): Beyaz burun. Paće: Burun altı yani bıyık. Bunlar insanlara lakap olarak takılır ancak zamanla birer isim halini alarak kişiler için kullanılır.

 

Pelasg kelimesinin etimolojik çözümlemesi

Yukarıda Pelasgların yaşadığı geniş alanları gösteren bir harita verilmiştir. Heredot’un ‘Tarih’ kitabında Pelasglar, Pelasgoi diye geçer. Konumuz Pelasgları tarihini incelemek değil, ancak kelime tahlili konusunda yapacağımız bazı yorumları desteleyecek bilgileri de söylemeden geçmeyeceğim. Kelimenin etimolojisini irdelemek temel amacımız olduğundan kendi sırımızda kalmaya çalışacağım. Edindiğimiz bilgilere göre Pelasglar, kuzeyden (Kafkasya’dan) gelerek günümüz Yunanistan, Trakya, Güney Marmara, Ege bölgelerine yerleşmişler. Traklarla çağdaş, Truva savaşında Hektor cephesinde saf tutmuşlar. Pelasgların farklı coğrafyalara yayılmış olmaları nedeniyle göçebe toplumu, şeklinde nitelemek doğru değildir. Ayrıca güçlü mimariye sahip toplumlara baktığımızda uzun süreli yerleşik hayat yaşadıkları görülür. Aynı zamanda uzun süreli yerleşik toplumların daha medeni oldukları da bir gerçektir. Dikkatle bakıldığında arkeolojinin dünya çapındaki verileri bunu doğrular niteliktedir. Greklerin Pelasgları barbar olarak nitelemelerinin temel nedeni, Pelasgların Grekleri alt sınıf görmeleri olabilir. Pelasgları çalışan biliminsanları okumalar yaparken bu görüşü gözardı etmeyeceklerdir. Sonuçta Grekler Pelasgların etkisiyle milletleşme becerisi kazanmışlardır. Haliyle Pelasg kelimesi barbar anlamına gelmemektedir.

Pelasgların sağlam süngülü insanlar olarak bilinmelerinin nedeni deriden palaska yapmışlar ve çeşitli silahlarını palaskaya asarak yanlarında taşımışlardır. Pelasg kelimesini palaska (deriden yapılmış kemer, kayış) kelimesiyle de ilişkilendirmek mümkündür ancak aşağıda yaptığım yorumları okuduğunuzda bunun zayıf bir ihtimal olduğu görülecektir. Yeri gelmişken palaska kelimesinin etimolojik açıklamasını da yapmış olalım. Pelh: Ucuna asılı. Lasge: İnce kayış, zar. Palh+lasge: Pallaska, deri kemer. Kelime başındaki (P) sesinden sonraki sesli harfler değişkenlikler gösterir. Bu, dilin bir özelliğidir.

Pelasg kelimesinin tanımladığı bir burun yapısı

Pelasgların beyaz ırka mensup olmaları ve beyaz ırkın da Hazar Denizi ile Karadeniz arasında çoğalarak dünyaya yayıldıklarını düşündüğümüzde1 Pelasgların Caucasian (Kafkas) menşeli oluğu tezi netleşecektir. Pelasg kelimesinin etimolojik çözümlemesi ise şöyledir: Kelime çözümlemesinde öncelikli olarak;

  1. Kelimenin yansımadan türemiş olma özelliğine,
  2. Yansıma sözcüğün anlam genişlemesine ve anlam kaymalarına,
  3. Ses değişimlerinin olup olmadığına,
  4. Farklı dillerde uğradığı değişimlere,
  5. Anlam- varlık- ses uyumu durumuna,
  6. Kelimenin, özellikle isimleri oluşturan kelimelerin tanımlama yapma yönüne bakılır.

Başka önemli noktalar da vardır elbette. Ancak yukarıda verdiğim 1. ve 6. maddeler mutlak öncelikli, önem arz eden kurallardır.

Eski Yunanlıların görüşü olarak sunulan Pelargos (leylek) kelimesinin Pelasg kelimesiyle bir benzerliği vardır. Yunanca Pe kelimesinin bir başına anlamı olduğunu bulamadım. Ancak bazı kelimelerde lider, ileri gibi anlamlar katıyor. Adigecede pe kelimesinin ilk anlamı burun olduğunu ve ileri, ön, uç vb anlamları kelimeye kattığı gibi. Bu konuyu önceki yazılarımızda yeri geldikçe işlemiştim.

Yunanca largos: uzun demek. Diğer Avrupa dillerinden Türkçeye larç (large) kelimesiyle kökteş. Ancak Pelasg kelimesini de Pelasg ve Adigece üzerinden irdelemek doğru olacaktır. Sadece her iki kelimede geçen pe kelimesiyle Adigecede burun anlama gelen pe kelimesi kökteştir ve kökeni Adigecedir. Bu kadar ek bilgiyle kalalım.

Van Windekens’un “Pelasgos” adı, bhelosgho-s olarak öne sürdüğü bir Hint-Avrupa kökünden türetilmiş olabilir. Bu kökün onun yorumuna göre, “çiçek açan dal” (https://www.hayatinici.com/yazidetay?yazi_sef=pelasglar-kimdi-yunanistan-in-tarih-oncesi-halki&id=2284) görüşüyle de bağlantısını gösteren bir veri yok. Kelime çözümlemelerindeki kıstaslarla ilgili bir veri söz konusu değil.

Pelasg kelimesinin Türkçe olma ihtimali de yok. Kelime Türkçenin ses yapısına aykırı. Türkçe ses uyumuna uymadığı gibi Türkçede (P) sesiyle kelime başlamaz ve (sg) sesleriyle kelime bitmez. Ayrıca zaman uyumsuzluğu söz konusu.

Pelasg-Arnavut ilişkisi toplumların doğrudan aynılığı gibi olmayabilir. Bir şekilde tarihi bir bağın oluşması mümkündür. Ancak asıl olan Pelasgların kökeninin Troy, Trak, Hatt ve Luw toplumları gibi kuzeyli yani Kafkasya menşeli olmalarıdır. Kafkasya’nın otokton, biyolojik anlamda doğurgan, sosyolojik olarak üretken ve yerleşik, ancak mütemadiyen uç veren meskûnları Adigelerdir. Dahası bu toplumun zengin ve muhafaza edilmiş dili insanlık adına emsalsiz bir hazinedir. Ayrıca kültürel olması dışında tipolojik ve genetik zenginlik sunması açısından Adigelerin, tarih boyu bereketli Kafkasya topraklarında otokton olarak varlık sürdürmeleri hars bir köken bilgisi sunması açısından son derece önemlidir. Kitlesel göçlerin evvel zamanlarında insanlar birikimlerini transfer etmediler; birikimlerini kendileriyle birlikte gittikleri yerlere taşıdılar. Coğrafi yapı, iklim koşulları, insan gruplarının birikimleri ve öngörüleri ister istemez insanlar gibi toplumları da kategorize etti. Hattlar, Truvalılar, Pelasglar ve Traklar başta olmak üzere Anadolu’yu besleyen tüm toplumların Adigeler ve Kafkasya ile olan ilişkilerini doğru okumalı ve sağlıklı çözümlemeler yapılmalıdır. Pelasglar bu zengin tipoloji ve her türlü loji için önemli bir konudur. Kelimeyi etimolojik olarak çözümleyelim.

Pelasg(e): Pe: Ady. 1. Burun. 2. ön, ileri, uç. Adige dilinde yaşayan bir kelimedir. Farklı kelimelerin başına veya sonuna gelerek birleşerek yeni kelimeler oluşturur.

Le: Makyaj, çizgi. İngilizcedeki line kelimesiyle kökteş. Yaşayan bir kelime.

Sg(e) (sqe): ince madde. Psqe: Az olan şey, yetmeyen yemek için kullanılır. Şxıner psqe xhuğe (Yemek tadında ama az oldu, yetmedi)

Lasqe: Zar. Yaşayan bir kelime.

Toparlarsak; Pelasg kelimesi halkı ince burun yapılı insanlardan oluştuğu tanımlaması yapar. İsmin başkaları tarafından verilmiş olma ihtimali yüksektir. Muhtemeldir ki Traklar veya Truvalılar bu görevi yapmış olabilirler. Örneğin Adigeler Almanlar için Nemıtse (Нэмыцэ: Göz etrafı tüysüz olma hali), Farisiler ve başka milletler de Nemçe şeklinde kelimeler kullanır.

Pisidia (Psydia)

Adige dilinde günümüzde bile aşina olduğumuz bu kelimeyi, farklı toplumlar kendi dil yapılarına uydurarak kullanırlar. Bunun anlaşılabilir bir yanı vardır. Akademide çözümleme yaparken kelimenin orijinalitesine bağlı kalmak zorundadır. Haliyle kelimenin Pisidia, Psidia, Psidiye, Psydia benzeri farklı yazımları kelimeyi asli yapısından uzaklaştırmaktadır. Biz, kelimeyi aslına en uygun gördüğümüz Psydia şeklinde yazmayı yeğliyoruz.

Psydia toponimi (yer adı) bildiren bir kelimedir. Hititler döneminde, Antik Çağ Göller Bölgesi’nin adı olarak kullanılmıştır. Kelimenin, Pisidia, şeklinde kullanılıyor olması Grekçe: Πισιδία) Pisidia şeklinde yazılması ile ilgili bir durumdur. Ne var ki kelimenin Yunanca olduğunu hiç sanmıyorum. Psydia bölgesi halkının dili neredeyse yeterince bilinmeyen bir dildir, Hint-Avrupa dillerinin doğu koluna ait olduğu gibi görüşler vardır. Psydia halkının dili ile Grekçe farklı dillerdir. Kelime Psidia, Psidya şeklinde imlalara rastlamak mümkündür.  Ancak kelimenin kökünü ve kökenini bilemedikleri için yazımda değişik şekillerine rastlamamız söz konusudur. Antik çağ kaynakları çalışmış Hititologların kelimenin imlasını verdiğimiz bilgileri de göz önüne alarak yeniden değerlendireceklerini umuyorum. Kelimeyi Avrupai okuma şekliyle yazıyor, kelimenin sonu- ia yazıyorsanız başını da öyle yazın, Pisi diye değil PSY şeklinde aslına uygun olsun. Türkçe alfabeyle ise Psıdiya uygun bir yazımıdır. Tabi Hititologların kodlayarak yazımları önceliğimiz olmalıdır. Ne var ki ben Hititçe tableti bulamadım. Sonuçta kelimenin Avrupai ve doğru yazımı Psydia şeklinde olduğu kanısındayım.  Anlamı da kötü su bölgesi, demektir. Günümüzde bile Adigecede yaşayan bir kelimedir. Psydei (Psıdeyi) şeklindeki söylem kötü su anlamına gelir. Bu durumda bölge adı belirtilmemiş olur. Kelime sondaki -dei (deyı) kötü demek. PsydeiA derken sonundaki –(y)A- coğrafi bölge (tıponimi) ifade eder. Anlama baştaki kelimeye bağlı olarak (ait) anlamı katar. AdigeYA, İtaliYA, TürkiYA gibi.

Psydia: Kötü su bölgesi, anlamını taşır. Psydia kelimesi Göller bölgesinin adı. O zamanlar göller yöresi, sazlık, bataklık ve deprem bölgesi olduğunu göz önüne aldığımızda, Psydia bölgeyi mükemmel bir şekilde tanımladığına şahit oluruz. Bu bilgiyi de atlamamak gerekir. Bilimsel çalışmalarda özellikle ad olan kelimelerin okunmasına ayrı özen göstermek gerekmektedir.

Bir ihtimal daha vardır. Psydıyığ, donuk (hareketsiz) su anlamını taşımaktadır. Bu kelimenin Doğu Adigece şivesindeki günümüz söylemi Psydiya (Psıdiya/Псыдия) şeklindedir. Batı Adigecedeki Ğ yumuşak ünsüz ses, Doğu Adigecesinde uzun  sesine evirilmektedir. Ne var ki bütün göllerin aynı özelliği göstermiş olmasının zayıf bir ihtimal olduğunu da düşünerek ilk yorumun daha doğru olduğu kanısını taşımaktayım. Bu bölgede yaşayan halkı da Psydialılar olarak adlandırılmış olsa gerekir. Bölgenin Büyük İskender ve Romalılar dönemlerinde yönetim zafiyetleri oluşmuş ve zamanla Romalılara karıştıkları sanılmaktadır.

 

Sinop (Sineupe)

Kelimenin etimolojisini incelerken Sinop ilinin Türkiye’nin kuzeyinde ve en uç noktası olduğunu unutmamak gerekir. Anadolu’nun en kuzey ve en uç noktası olan İnceburun Sinop il merkezine sadece 20 km mesafededir. Tarih boyu Kafkasya’dan Anadolu’ya insan hareketleri karadan olduğu kadar deniz yoluyla da olmuştur. Tarih boyu Meot, Sind, Anapa, Tuapse gibi Kuzey Kafkasya limanlarından denize açılan gemilerin ilk gördükleri kara parçası, günümüz adıyla İnceburun’dur. Sisli, puslu, dalgalı, açık… Her türlü hava şartlarında gözünüzün önüne gelen, ilk gördüğünüz yer gözünüze en yakın olan yerdir. İşte bunun Adige dilindeki adı,Sineupe’dir. Kelime, resim çizer gibi kendini bize anlatan mükemmel bir birleşik kelimedir. Birlikte çözümleyelim.

Si: Benim

Ne: Göz

Sine: Gözüm

Neu: Yüzün, insanın ön tarafı. İnsanın ön cephesi.

U: 1. Ağzın kenar kısmı. 2. Herhangi bir yerin veya herhangi bir cismin kenarı.

Pe: Burun

Upe: Ağız, burun kısmı.

Sineupe: Gözümün önü. Türkçede göz önünde dediğimiz kavram. Demek ki kelimeler tanımlama yaparlar.

Ses – varlık – anlam ilişkisi vardır. Sineupe kelimesinde olduğu gibi kelime sonunda sesli harf varsa söylemeyebiliriz. SineupE kelimesini Sineup, (Sinoup) şeklinde okuruz. Bu dil kuralı hala kullandığımız bir uygulamadır.

 

Truva

Çanakkale’nin antik çağ ve öncesi adı Truva’dır. “Truvalıların batıdan Anadolu yarımadasına geldikleri sanılırdı, oysa onlarda diğer Luw toplumları gibi kuzeyden, Kafkasya’dan Anadolu’ya girmişlerdir. Bu 1997 yılında Çanakkale’de bulunan tablet sonucunda kesinleşmişti. Luw toplumları diye kime diyoruz biliyor musunuz? O dönem Anadolu’da yaşayan milletlerin tümü için kullanıyoruz.” Tomris Hoca (Rahmetle anıyorum) Truva kelimesini tahlil ettikten sonra bu açıklamayı yapmıştı ve bana Prof. Ali Dinçkol ile irtibata geçmemi, onun dilci, kendilerinin kazıcı olduğunu ifade etmiş ve telefonunu verip selamını iletmişti. Ne yazık ki aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen Ali Beyle görüşüp selamını iletemeden onu kaybettik.

Prof. Tomris Bakır hocamızla yaptığımız özel sohbetimizden. Hoca o dönem Manyas-Ergili kazılarını yürütüyordu. Konuşmayı kayda alamadığımdan dolayı pişmanım. Çünkü doğaçlama gelişen bir sohbetti. Rahmetli hocaya, Truva kelimesinin açılımını şöyle yapmıştım.

-Değerli hocam, bunca yıl buralarda (Balıkesir) yaşıyorum, Truva bölgesini gidip gezemedim, tembelliğime sayın. Truva’nın en eski yeri karadan denize akan iki yamaç üzerine kurulmuş olmalı.

-Nereden çıkarıyorsun?

-Hocam, İngilizcede de two iki demek ya.

-Evet…

-Adige dilinde de T’u kelimesi iki demek. Uwe / |уо ise bir şeyin veya bir yerin bir şeye doğru akması. Örneğin koyunların suya akın etmesi… Melıxer psım uwağ, deriz: (Koyunlar suya akın etti.) Kara parçasının denize akması veya denizin karaya vurması uwe, düzlük, sahil kısmına ise uşo (ufe) deriz. (U) ilk anlamı ağız kenarı, insan organı. İkinci anlam olarak kelimeye bir şeyin kenarı, bir yerin kıyısı gibi anlamlar katar. Truva’nın (T’ur + uwa) denize akan iki yamaca kurulmuş olmalı, dedim. Hoca bana döndü,

-Biliyor musun? Truva’nın en eski merkezi iki yamaç üzerine kurulmuş. Oralar mil dolmuş, şimdilerde temizleniyor, dedi. Ardından merhum Prof. Ali Dinçkol ile ilgili muhabbet geçti. Bir anekdot ile birlikte Truva kelimesinin etimolojisini anlatmaya çalıştım. Sanırım konu anlaşılmış oldu.

 

Wiluşa

Birleşik bir kelimedir. Sondaki uşo (|ушъо) düzlük alanı ifade eder. Kelimeye yurt, bölge gibi anlamları katar. Wil’uşo: Wil yurdu anlamına gelir. Kelimenin bana anlattığı anlam budur. Tıpkı Hatuşa (Hat + uşua) kelimesinde olduğu gibi.

Görülüyor ki kelimelerle ilgili yorumlarımız birer hayal ürünü değildir. Bütün açıklamalarımız birbirini doğrular, kanıtlar birer değerdir. Ancak tablet çözümlemenin pek de kolay bir iş olmadığını çok iyi biliyorum. Haliyle kelimelerin tabletlerden okuma şekillerinde yanlışlıklar olabileceği gibi benim de çözümlemelerde eksik ya da yanlışların olması olasıdır. Ne var ki yöntemimiz, tespitlerimiz ve çözümlemelerimiz bilimsel temele oturmaktadır. Burada en büyük referans kaynağımız, Adigece, dilbilimi, tarih ve arkeoloji verileri ve okumaları, bir de sağlıklı yorumlardır.

 

1Konu hakkında çeşitli kaynaklardan yararlanmak mümkündür. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1991491 bağlantısında Melih Ramazan Yüksel’in makalesinden yararlanabilirsiniz.

2Alman fizyolojist Blumenbach J.F., beyaz ırkın Karadeniz ile Hazar denizi arasında çoğalarak dünyaya yayıldığı görüşünü savunan ve beyaz ırk tabirini ilk kullanan kişidir.

Yazarın Diğer Yazıları

Kökeni Adige dili olan ve farklı dillerde yaşayan bazı kelimelerin örnek çözümlemeleri -11

Assuva (Aşuwa)1 Assuva, Batı Anadolu bölgesinde 22 şehir devletinin Hititlerin baskılarına karşı oluşturdukları askeri, siyasi güç birliği için kullanılan bir ifade. Bu konfederasyonun varlığıyla birlikte...

Kökeni Adige dili olan ve farklı dillerde yaşayan bazı kelimelerin örnek çözümlemeleri -10

Değerli okurlarım, bu köşe yazısı ile birlikte aynı başlık altındaki seri yazılarımın onuncusunu okumuş olacaksınız. Tüm çalışmalarım Adigece referanslı, Otej Teoremi esaslı etimolojik çalışmalardır....

Kökeni Adige dili olan ve farklı dillerde yaşayan bazı kelimelerin örnek çözümlemeleri – 9

Bu yazımda yine Hatt-Hitit toplumlarında terminolojiyi oluşturan ve bu dillerde geçen bazı kelimeleri etimolojik yönden, yeri geldiğinde sentaks, morfoloji gibi dilbilimin değişik alanlarında da...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img