Değerli yazarımız Laçuşba Süha Baytekin’i kaybettik.
1965 yılında Almanya’da doğan Baytekin, Marmara Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik mezunuydu. Yüksek lisansını ve doktorasını İstanbul Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik’te tamamlayan Baytekin özel sektörde yöneticilik, pazarlama ve iletişim kordinatörlüğü yaptı.
“Diasporada Çerkes Olmak”, “Çerkes Sürgünnamesi”, “Kutsal Ay’ın Kızları-1”, “Kutsal Ay’ın Kızları-2” adlı kitapların yazarıydı.
Facebook sayfasından yaptığı son paylaşımda şunları yazmıştı:
“Ve mahkûmsun…
Demir parmaklıklar değil seni hürriyetten mahrum bırakan.
Heybetli varlığının hapsolduğu beden sana dar geliyor, nefesin kesiliyor,
Cesaretini toplasan,
Kelebek olsan özgürleşeceksin.
Ama sen saklandığın ipek kozada gösterişli bir esarete teslim olmuşsun.
Küçücük bir hamle seni azat edecek, biliyorsun.
Korkutmuşlar, galiba korkuyorsun.
Zor geliyor belki…
O hamleyi yapamıyorsun.”
18 Ocak’ta hayata veda eden Baytekin, Eskişehir’in İmişehir Köyü’nde toprağa verildi.
Ailesi, yakınları ve sevenlerine sabır diliyoruz. Tha bu acıyı unutturacak başka acı vermesin.
Sevgisiz Menülerdeki “Mahzun Hampal”
Dağların insanlarında dağların şiddeti kadar, temizliği de vardı.
Düşmanının suyu ve erzakı bittiğinde su ve erzak gönderip, kendilerini toparladıktan sonra savaşa devam edecek kadar anlaşılması güç bir temizlik hali. “Öleceğini bilsen bile davet edildiğin yere git“ atasözünde veya “sığınan düşmanın olsa bile canın pahasına koru” prensibinde belirginleşen, zamanımızın bakışıyla “ahmaklık” olarak nitelendirilebilecek davranış biçimleri. Kendi çok kıymetli kalpağını çıkarıp bir çobanın başına geçirecek cömertlik. Dilde kalmayıp eyleme dönüşen “candan önce onur gelir “ yaşam felsefesi. Dağların duruluğu.
Sürgün!
Ne kadar ürperten bir kelime!
Gelecek birileri, sizi her şeyinizden koparacak, itiraz hakkınız bile olmadan bin yıllardır biriktirdiğiniz sizi siz yapan ne varsa, ardınızda bırakacak ve meçhule doğru, meşakkatli değil insanlık dışı bir yola çıkacaksınız.
Başkalarının kararlarıyla, başkalarının zorlamalarıyla, başkalarının hesaplarıyla maziniz mahzun ve biçare, şehitleriniz öksüz kalacak, geçmesin namert eline diye atlarınızı bile vuracaksınız.
Sürgün!
Ne kadar da iç yakan bir kelime!
Gönen-Manyas sürgünleri
Gönen deme! Manyas deme! İkisini birlikte zikredip sonuna zinhar ‘sürgün’leri ekleme!
Neden?
Biz ağzımızı açmazsak, yazmazsak silinecek mi yakın geçmişin bu yüz karası?
Varsa bir “müşterek aydınlık” simsiyah bir perde olup da girmeyecek mi aramıza?
Ruhları mı şad olacak bu zulme maruz kalanların?
Adile Ana’lar, Tsey Feriha’lar, Yakup oğlu Reşit’ler, Çov İsmail Efendi’nin evladı, iki yaşındaki hain bebekler, yataklarında ölümü beklerken yollara düşen dedeler, nineler, hava değişimindeki veremli askerler yaşamamış mı olacaklar kendilerine reva görülenleri?
Bu sürgünlerin uzun yıllar devam eden, hatta günümüze dek uzanan tesiri bir anda kalkacak mı ortadan?
Namütenahi etnik haklarımız mı alınacak elimizden?
Hapse mi atacaklar doğruları söylediğimiz için?
Yüzyılın silahı algı operasyonu ve Çerkesler
Algı operasyonu ve toplum mühendisliği. Son günlerde sık duyar olduk. Siyasetçiler çok kullandığına göre istisnalar dışında öyle iyi bir şey olmasa gerek. Sosyo-psikolojik manipülasyon olarak da adlandırılıyor.
Yeni dünya düzeninin en tesirli savaş yöntemlerinden biri olarak kabul edilen psikolojik savaş ve algı operasyonları her geçen gün daha da artarak ulusları farklı bir konuma götürebilecek büyük bir etkiye sahip.
Düşünmeden karar veren insanların seçimlerini etkilemek adına yapılan çalışmaların bütünüdür algı operasyonu.
Türkiye diasporasında ‘Çerkes Kimliği’ serüveni
Ben diasporada yaşıyorum. Bu nedenle Türkiye Diasporası’ndaki Çerkeslerin kimlik meselesi ile ilgili bir şeyler söyleyebilirim ancak.
Bu konuda derinlemesine analizler yapılan, çok yönlü değerlendirmelerde bulunulan güzel kitaplar, makaleler var. Benim yazacaklarım yalnızca kendime göre…
Çerkesler, öyle veya böyle, onun çıkarı neticesinde veya bir başkasının, yüreklerini geride bırakıp, evlâtlarını, sevdiklerini, soydaşlarını Karadeniz’in karanlık sularına, dağa, bayıra, kaybolup gidecek bu isimsiz mezarlara savurarak, Osmanlı topraklarına adım attılar.
Sayısı bile belli olmayan Çerkesleriz
Genelleme kabul etmeyin ama,
“Biz negatif değişime uğramış Çerkesleriz.”
Çoğumuz büyük büyük laflar etmeyi çok severiz.
Bakarız, görmeyiz, görmek istemeyiz ya da görürüz de anlamayız. Ağır da gelebilir anlamak. İnsanız!
Biz deriz ki;
Oy vermem, gösteri yaparım, imza kampanyası düzenlerim, sokaklara çıkarım.
Çok da umurundadır muktedirin.
Nauke Yakup Oğlu Reşit
Manyas’a bağlı Bolağaç Köyü’nden Nauke Yakup oğlu Reşit…
Milli Mücadele’ye başından itibaren katılmış bir asker!
Ölüme meydan okumuş, aç kalmış, soğukta kalmış, yılmamış, ana baba duasını siper etmiş kendisine, var gücüyle savaşmış.
Sayısız arkadaşı şehit olmuş, yaralanmış, kolu bacağı kopmuş, devam etmiş mücadelesine.