Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Kaybolan mirasa sanatsal bir dokunuş

Sosyal medyada rastladığım bir görselin peşine düşüp aynı tarzda onlarca çizime ulaşınca haberdar oldum Natho Zeki Yıldırım’dan…

İmgeler, atlar, portreler… Farklıydı. Kendisine ulaşıp, yaşam ve sanat serüvenini anlatmasını rica edince aşağıdaki söyleşi ortaya çıktı.

İyi okumalar…


-Okurlarımıza Natho Zeki Yıldırım’ı tanıtalım. Kendi cümleleriyle kimdir Zeki Yıldırım?

-Rahmetli annem Havva Şıhalap ve rahmetli babam Bahattin Natho’nun evladı olarak, 1973 yılında Düzce’nin Aziziye Köyü’nde (Kobli Hable) beş kardeşin ikincisi olarak dünyaya geldim. 14 yaşında Düzce Kafkas Kültür Derneği’nde dansla başlayan yolculuğum, müzikle pekişti. Öğrenim hayatıma girmiyorum, zira okulu hiç sevmedim. Çünkü henüz ilkokuldayken bile zihnimde mesleğimi çoktan belirlemiştim. Karnem her zaman zayıflarla doluydu. Düzce Lisesi’nde müzikten ikmale kalan tek öğrenci olarak parmakla gösterilirdim. Müzik öğretmenimiz de Çerkesti, beni bir düğünde akordeon çalarken gördüğünde yüzündeki şaşkınlığı unutamayacağım.

1991 yılı benim için bir dönüm noktası oldu ve Yalova’ya doğru yelken açtım. Orada, bana manevi anne-baba olan rahmetli Ayhan Abla (Abzeh) ve kısa süre önce kaybettiğimiz rahmetli Ömer Abi (Dağıstanlı, Dargin) ile birlikte bir grafik stüdyosu kurduk. Yalova’da geçirdiğim beş yılda, Bursa Kafkas Derneği’nde iki yıl boyunca sevgili dostum Ergün Savaşır ile birlikte müzisyenlik yaptım. Çok kıymetli Ayhan ve Jankat Devrim’in değerli katkılarıyla Yalova’da kurulan Kafkas Dans Topluluğu’nda yine Ergün ile birlikte müzisyen olarak yer aldım.

Beş yılın ardından yolum İstanbul’a düştü. Küçük bir grafik atölyesinde başlayan İstanbul serüvenim 29 yıl sürdü. Uluslararası reklam ajanslarında grafiker ve art direktör olarak çalıştıktan sonra 2003 yılında Nail Sönmez ile birlikte “Zekice” adını verdiğimiz grafik atölyesini kurduk, birkaç yıl sonra yollarımız ayrıldı. Zekice’ye eşimle birlikte devam ettik ve yedi yıl boyunca tasarım dünyasında iz bırakan işler yaptık. Bu süreçte, 15 Temmuz darbe girişiminde oğlu Abdullah ile birlikte şehit olan, yine bana manevi babalık yapan Tlepseruk Erol Olçok ile yollarımız kesişti. Hayatımın farklı dönemlerinde bana destek olan, içimden bir türlü uğurlayamadığım kayıplarım oldu; her bir kayıp, ruhumda derin kırılmalara yol açtı.

19 yıl boyunca Arter Reklam ve CEO Event şirketlerinde yönetici olarak çalıştım. 29 yılın ardından 1999’un ekim ayında, sevgili eşim Figen ile birlikte onun memleketi ve benim de çok sevdiğim Ayvalık’a taşındık. Beş yıldır burada yaşıyoruz. Hayatım boyunca spor hep önemli bir yer tuttu. Bu birikimi paylaşmak adına eşimle birlikte Ayvalık Kratos Kürek Kulübü’nün kurucuları arasında yer aldık. CEO Event’te çalıştığım yıllarda, Dünya Su Kayağı Şampiyonası, üç yıl süren WTA Dünya Kadınlar Tenis Şampiyonası, Dünya Güreş Şampiyonası, FIFA U20 Dünya Kupası, Dünya Atletizm Şampiyonası ve halen devam eden Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nda organizasyon direktörlüğü yaparak spor organizasyonlarında önemli deneyimler kazandım.

Reklam dünyasında ise Arter Reklam bünyesinde siyasi kampanyalar için grafik tasarımlar hazırladım. PTT, TCDD ve Milli Eğitim Bakanlığı gibi kurumların logo ve kurumsal kimlik tasarımlarında imzam oldu.

-Dijital çizimlere nasıl ve ne zaman başladınız?

-Dijital resimler, uzun yıllardır aklımda olan ancak bir türlü gün yüzüne çıkaramadığım bir projeydi. 15 yıl boyunca farklı denemeler yaptım ama hep eksik bir şeyler hissettim. Üç yıl önce bu projeye ağırlık verdim, ancak çalışmalarım beni tam anlamıyla tatmin etmiyordu. 1,5 yıl önce yapay zekâ desteğiyle bu süreci güçlendirdim ve zihnimden akan imgeleri sanata dönüştürmeye başladım. Sevgili dostum Hicran Bolat’ın teşvikiyle bu eserleri sosyal medyada paylaşmaya karar verdim.

 

“Atlar, Çerkeslerin ‘rüzgâr içen kahramanları’ olmuştur”

 

-Atlar ve portreler sıklıkla kullandığınız imgeler. Özel bir nedeni var mı?

-Özel bir neden demeyelim, ancak atlar, Çerkeslerin “rüzgâr içen kahramanları” olmuştur. Çerkes toplumunda at, yalnızca bir binek değil; özgürlüğün kanatları, onurun yoldaşı ve destanların en sadık kahramanıdır. Portreler ise bizden yansıyan gururlu ve vakur toplumun yok olma tehlikesine karşı verdiği mücadeleyi anlatan bir bakış açısı niteliğinde. Savaşlar ve sürgünler, bizi farklı coğrafyalara savurdu ve bu durum eserlerime yansıdı. Soyut kompozisyonlarla Çerkes tarihi ve kültürünün zengin yaşamını geniş bir perspektiften aktarmaya çalıştım.

Eserlerimin tekniği nostaljik bir temelden dijital denemelere evrilirken, duygusal derinliği ön planda tutarak izleyiciyi sanat aracılığıyla düşünmeye yönlendirmeyi amaçladım. Çerkes folklorik ve kültürel mirasını stilize edilmiş mekânlarla birleştirerek, kübizmin biçimsel formunu kullanıp Büyük Çerkes Soykırımı’na ve hayatın kendisine dramatik, postmodern bir bakış açısı getirmek istedim. Eserlerdeki soyut ve gerçeküstü karakterler, geçmiş ile şimdiki zamanın psikolojik durumunu melodramatik bir etkiyle canlandırıyor ve izleyiciyi derinlemesine düşünmeye teşvik ediyor. Aslında bu, kaybolan mirasa sanatsal bir dokunuş niteliğinde.

 

“Ne yazık ki hâlâ inovasyona yaklaşımımız, kapıdan içeri girmek yerine kapı aralığından bakmak kadar temkinli ve kuralcı”

 

Pek çok hemşerim eserlerime büyük ilgi gösterdi. Klasikleşmiş Çerkes duruşuna farklı ve evrensel bir bakış açısı getirmeyi hedefledim. Ancak hâlâ bu sert ve savaşçı duygunun muhafazakârlığını aşamadığımızı itiraf etmeliyim. Kalıpları yıkmak her zaman tercihim oldu. Bu yüzden eleştirilere de maruz kaldım, fakat bunu oldukça doğal buluyorum. Gelenekseli koruma refleksiyle yetiştirildiğimiz için bu sonuç kaçınılmaz oluyor. Ne yazık ki hâlâ inovasyona yaklaşımımız, kapıdan içeri girmek yerine kapı aralığından bakmak kadar temkinli ve kuralcı.

Bunun en somut örneklerinden biri; Sevgili Kuşha Doğan Özden Abimizin bir gün beni arayıp Kabardey-Balkar Devlet Üniversitesi’nin Nartlar üzerine bir eser çıkardığını ve bazı eserleri istediklerini belirtti. Memnuniyetle ilettim, ancak gelen yanıt “Bu resimler Nartlara benzemiyor” oldu. Peki, Nartları gören olmuş mudur? Onların anlatıldığı gibi devler olduklarını nereden biliyoruz? Benim eserlerim, benim zihnimde açılan görüntülerdir. İlk Nart betimlemesini yapan kişi kimse, onun eseri referans alınmış. Oysa sanatta, özellikle modern sanatta, bir olayı bire bir resmetmek yerine, sanatçının iç dünyasındaki yansımasına yorum getirmek esastır.

Bu hadise aklıma Picasso’nun “Guernica” tablosunu getirdi. O dramatik olayın etkisini bir bakışta herkes hissedebilir mi? Hayır, ama sanatçının iç dünyasındaki duyguların bir yansıması olarak ortaya çıkan eser, o trajediyi tarihe kaydetmiştir. Hatta Picasso’nun bir Alman subayına verdiği unutulmaz cevap gibi: “Bu eser benim değil, sizin eseriniz.” Sanatın özü de aslında tam olarak budur.

Bu noktada camia olarak en büyük kayıplarımızdan Sevgili Papba Sezai Babakuş Abimi de anmadan geçemeyeceğim, o güzel akıl dolu esprili yaklaşımları, düşündürücü sözleri hâlâ kulağımda yankılanıyor: “Çok uzaklara gideceğim az sonra dönecekmiş gibi…”

-Sergi açmayı düşünüyor musunuz?

-Kim istemez? Eserlerimin hak ettiği değeri göreceği bir sergiyle taçlandırılmasını çok isterim. Düzce Adige Derneği, 21 Mayıs 2024’te bir sergi düzenlemek istedi ancak içerik konusunda bazı tereddütlerim nedeniyle ertelemek durumunda kaldık.


 

“Bisiklet, sosyal hayatın ve sağlıklı yaşamın en önemli araçlarından biridir”

 

-Sosyal medyada bisikletle ilgili görsellerinizden dolayı soruyorum bu soruyu. Hayatınızdaki yeri?

-Bisiklet, hayatımın bir parçası. 5 yaşında, babamın bir gece getirdiği üç tekerlekli kırmızı bisikletle başladı bu tutku. Sevgili dostum Jan Devrim’in deyimiyle, “Zekicim; o gece gidon içine kaçmış senin”. Uzun yıllar sonra, yine başka bir kırmızı bisikletle çıkageldi babam. O anı hiç unutamam; sabaha kadar eve dönmemiştim.

Düzce’nin ayazında, akordeonum arka selede, birçok düğün ve derneğe bisikletimle gittim. Hatta bir defasında Arapçiftliği Köyü’ne giderken ciddi bir kaza geçirdim; akordeon bir tarafta, bisiklet başka bir tarafta, ben ise bir çukurda acı içinde kıvranırken, kendimden önce akordeonun mu yoksa bisikletin mi zarar gördüğünü düşündüm. İkisini de birbirinden hiç ayırmadım.

Uzun yıllar sonra Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu ile bu aşkı pekiştirdim. İki yıl önce, Dünya Bisiklet Federasyonu’nun (UCI) açtığı Yol Güvenliği Sertifika Programı’na katıldım ve Türkiye’de bu belgeyi alan ilk bisikletçi oldum. Tur direktörlüğünün yanı sıra yarış güvenliği de sorumluluğumdaydı ve bunu belgelendirmek benim için ayrı bir mutluluk kaynağı oldu. Halen bisiklete düzenli olarak binmeye devam ediyorum. Bisiklet, sosyal hayatın ve sağlıklı yaşamın en önemli araçlarından biridir. Park sorunu yok, yol masrafı yok, karbon salımı yok. Sağlıklı bir toplum için bisikletin hayatımızın bir parçası olması gerektiğine inanıyor ve bisikletseverlere hiçbir zaman desteğimi esirgemiyorum.

Bu yıl, 6-7 Eylül 2025 tarihlerinde ilk kez Ayvalık Granfondo yarışını düzenlemek için hazırlıklara başladım. Amacım, Ayvalık’ın eşsiz doğasını ve tarihini bisikletseverlerle buluşturmak.

Bana Jineps’te yer ayırdığınız için sevgili Jineps’e ve size içten teşekkürlerimi sunuyorum. Yayın hayatınızın kesintisiz sürmesini dilerim. Sevgilerimle.

Serap Canbek
Serap Canbek
İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümündeki tahsilinin ardından sigorta sektöründe çalıştı. 2011 yılından beri Jıneps gazetesinde yayın kurulu üyesidir.

Yazarın Diğer Yazıları

23 Şubat 1944: Etnik temizlik ve zulüm

81 yıl önce 22 Şubat 1944’te Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Başkanı Josef Stalin liderliğinde görev yapan İçişleri Halk Komiseri Lavrenti Beriya, Çeçen ve İnguşların...

Yeryüzünde güçlü izler bırakan kadın: Şamirze Ludmila

Avrupa Parlamentosu’nun Strazburg’daki binasının önüne 1994 yılında dikilen ve Avrupa Birliği’ni sembolize eden heykeli yapan sanatçı Ludmila Tcherina’nın babasının Çerkes olduğunu tesadüfen öğrenip de...

Sürdürülebilir kültürel miras

Sürdürülebilir kültürel miras Çocuklar, bir halkın kimliğini ve kültürünü yansıtan anadilleriyle kimlik kazanır ve sosyalleşir. “10 sene sonra bulamayacağımızı düşündüğümüz Adıgabze çocuk seslerini kayıt altına...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img