Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Arapçadaki ‘Ehl’ kavramının Adigece ’ахьыл’ kelimesi üzerinden yeniden yorumlanması

Kelimenin etimolojik yönünü ele almadan önce, Kur’an-ı Kerim’deki ifadesinden yola çıkarak kelimenin kök anlamıyla sonradan kazandığı anlamları maddeler şeklinde değerlendirelim. Bu yazımızda öncelik sıralamasının farklı olduğunu da peşinen söylemeliyim. Yazımı okuduğunuzda bunu daha net anlamış olacaksınız. Uzatmadan konuya girelim.

  1. Aile üyesi (أهل – ‘ahl – |ахьыл): Asıl olan, kan bağı yoluyla doğuştan sahip olduğu bir aileya mensup olma durumudur. Anne, baba, kardeşler ve kimi toplumlarda da alt-üst kişilerdir. Kelimenin ilk ve gerçek anlamı budur. Etimolojik çözümlemesini yaparken buna yeniden değineceğim.

Peygamber (s.a.v.) şöyle dua eder: “Allah’ım! İşte bunlar benim Ehl-i Beyt’im [ev kişilerim] ve en yakınlarımdır. Onlardan her türlü kiri gider ve onları tertemiz kıl.”

Bu hadis, başta Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin olmak üzere bu dört kişinin Peygamber Efendimizin (s.a.v.) en özel Ehl-i Beyt’inden [ev kişileri] olduğunu açıkça göstermektedir. Genelde benzer durumlarda bu tarz akrabalık bağı olan kişilerin kan bağıyla varis olmaları ve hak sahibi olmaları söz konusudur.

  1. Hak sahibi (أهل – ‘ahl – |ахьыл): Bir şeye bütünüyle ya da kısmen hak sahibi kişi. Kan bağı dışındaki durumu da kapsar. Kelime, anlam genişlemesine uğramıştır.

Kur’an’ın Nisa Suresi 58. ayetinde geçen şu buyruk: “Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisâ, 4/58)

Bu ayette geçen “ehil” (Arapça: أهل / ehl) kelimesi, çoğu klasik ve modern tefsirde “bir görevi hakkıyla yerine getirecek yetkin kişi” olarak yorumlanmıştır. Ancak bu yorum zamanla ayetin anlamını asli bağlamından koparıp sadece “liyakat” zeminine indirgemiştir. Oysa kelimenin daha derin bir yapısal kökenine baktığımızda, “ehil” olmanın öncelikle yetkinlik değil, hak sahipliği anlamına geldiğini görmek gerekmektedir. Şöyle düşünelim: Bir göreve bir hâkim ataması yapacaksınız. O zaman “yapacağınız bu atama muhakkak bu işin uzmanı ya da yetkili olsun” emri değildir. Bunun önemli olmadığını söylemeye çalışmıyorum, buradaki emrin bu olmadığını söylüyorum. İşin o konusu ayrı bir durum ama buradaki istek iyi bir hukukçu konusu değil. Konuda kararı verecek olan kişi zaten yetkili olmadan bu işi yapamaz. Burada istenen şey “haklının hakkını [emaneti] sahibine iade edilmesidir.” Bu durum ister iki kişi arasındaki ilişkilerde, ister anlaşmazlık olsun veya olmasın yönetim erkinin müdahil olduğu ilişkilerde, ister buluntu eşya gibi durumlarda görev, mal, mülk her ne olursa olsun sahibinden bir şekilde kayı ya da başka yollardan bir başkasına geçmiş olan o şeyin sahibine iadesidir. Adaletin ancak hakkın sahibine geçmesiyle sağlanacağı ayetin devamında belirtilmektedir. “…ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” Bu da insanlara, adaletin saklanmasının yolunun size ait olmayan bir şeyi / emaneti sahibine ulaştırmak yoluyla mümkün olacağını belirtiyor. Sonu iki cümle de oldukça çarpıcı: “Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir ve görür.” Allah’ın yapılanları gördüğünü ve söylenenleri işittiğini, hatırlatması insanoğlunun yeryüzünde hak ve adalet konusunda tatlı ve ciddi bir hatırlatmadır. Ayetin nüzul sebebi de görüşümüzü doğrular niteliktedir.

Nüzul sebebiyle ilgili başlıca rivayetler

İbn Sa‘d, Taberî, Kurtubî ve diğer birçok müfessirin aktardığına göre: Mekke fethedildiği gün, Kâbe’nin anahtarı o sırada henüz Müslüman olmayan Osman b. Talha adlı şahısta idi. Peygamber Efendimiz (s.a.v), Kâbe’yi açmak üzere anahtarı istedi. Osman b. Talha vermek istemese de Hz. Ali anahtarı aldı ve Kâbe’yi açtı. Daha sonra Nisa 58. ayet nazil oldu ve Efendimiz, Hz. Ali’ye: “Anahtarı sahibine geri ver ve ondan özür dile” buyurdu. Bu olay üzerine Osman b. Talha çok etkilenip daha sonra Müslüman oldu. Bu rivayet, “emanetin ehline verilmesi”nin çok somut bir örneğidir.

  1. Halk (أهل – ‘ahl – |ахьыл): Bir bölgeye veya inanca ait olan insanlar. O inanca sahip olmayı kendilerine hak kabul edenler. Burada kelime bir önceki gibi somut bir varlık olmasa bile soyut bir değeri benimsemiş olmakla bir değer üzerinde hak sahip olma söz konusudur.

Kur’an-ı Kerim’de “Ehl-i Kitap” [Kitap ehli] ifadesi otuz bir (31) kez geçmektedir. Bu ayetlerin tamamı Mekke döneminin sonları ile Medine döneminde nazil olmuştur.

Ayrıca, daha önce inen iki ayette (Nahl 16/43 ve Enbiya 21/7) aynı anlamda “Ehlü›z-Zikr” [Zikir ehli] tabiri kullanılmıştır ve bununla Tevrat ve İncil hakkında doğru bilgiye sahip Ehl-i Kitap âlimleri kastedilmiştir. Görüldüğü gibi kişi ve inanç ya da düşünce ilişkisi, tercih hakkı söz konusudur.

  1. Memleket (أهل الوطن – ‘ahl al-watan): Vatanın halkı, bir yere ait olanlar. [Ehl-i beyt] kavramı gibi. Mekânsal genişlik söz konusudur.
  2. Kelimenin (أهل – ‘ahl – |ахьыл) etimolojik tahlili: Ehl (ehil) kelimesi Adigecedeki |ахьыл kelimesiyle kökteştir. Türkçe alfabesi versiyonla [ahıl okunur.] Kelimenin kökeninin hangi dile dayandığını belirlemenin tek yolu, o kelimeyi anlam ve ses ilişkilerini bozmadan, dilin yapısal özellikleriyle de destekleyerek en küçük anlamlı birime kadar hangi dilde buluyorsak kök dil odur.

(أهل – ‘ahl – |ахьыл): [Ady.İ.

Anlam / semantik: Kan bağı olan, kendilerine miras düşen kişi ya da kişiler.

Biçim / Morfoloji: Bu kelime birleşik bir kelimedir. Kelimelerin tahlili şu şekildedir:

‘A / |а: El.

Hı / Хьы: Götür. Mastar şekli: Хьын

‘Ah / |ахь: Eliyle götürdüğü, tanımlamasıyla [kişiye düşen pay]. Kişiye ait olan hak.

L / Л: Bu ses [L’ / л|] sesinden evirilmiştir. [L’ı / л|ы]: Adam, anlamına gelir.

‘Ahıl’ / |ахьыл|: Bir ailenin üyeleri. Kendisine pay, miras düşen kişi veya kişiler. Kelime günlük kullanımında semantik olarak kadın ve erkek her ikisini de kapsamaktadır. Yaşayan bir kelimedir. Bu bağlamda, Adigece’deki ‘Ahıl / |ахьыл” kelimesi, Arapçadan daha kadimdir. Çünkü (أهل – ‘ahl – |ахьыл) kelimesini Arapçada üzerinden anlamlı bir şekilde ayrıştırmak mümkün değildir.

Dilin / kelimenin ayrışım şekli: 1. Kelime Adigeceden Arapçaya geçmiş ve zaman içerisinde kökleşerek mevcut halini almıştır. Bu süreçte sadece kökleşmiş haliyle anlam taşıyabilmektedir. Bu nedenle de kelime varlık – ses – anlam kaybetmiştir.

  1. Arapçanın ve Adigece kök dil birliği varken zamanla ayrışmaya başlamış ve kelime aynı ses, aynı anlam içerisinde dil kelimeyi kendisi türetmiş, zamanla da bu özelliğini yitirerek kelime kökleşmiştir. Aynı şekilde seste anlam olma özelliğine sahip iken bu özelliğini yitirmiş ve ayrışarak kendi dil yapısını oluşturmuş ve kelime de zamanla kökleşmiştir. Bu dillerin ayrışma yollarından biridir.

 

Sonuç

Adigecedeki (أهل – ‘ahl – |ахьыл” kelimesi, Kur’an’da geçen “ehl” kavramının tarihsel ve dilsel derinliğini anlamak açısından oldukça kıymetli bir anahtar sunmaktadır. Ayetin anlamını sadece işi yetenekli olana verilmesi şeklinde değil, emeğin, mülkiyetin, sorumluluğun gerçek sahiplerine verilmesi şeklinde okumak; hem Kur’an’ın adalet çağrısıyla örtüşür, hem de toplumsal dengelerin korunmasına katkı sunar. Kur’an-ı Kerim’de geçen bu kelime üzerinden verdiğimiz örneklem, etimolojinin ne denli önemli olduğunu da göstermektedir. Kelimenin ne demek istediğini anlamadığımızda bilimsel kavramın, sosyal düzenin, insan hak ve hürriyetinin, dini dokunun, adalet ve vicdani duygunun, güven ve iman algısının ne denli hırpalanacağı açıktır.

Etimolojik olarak bu tarz örneklemler, “Otej Teoremi” konusundaki düşüncelerimi doğrulaması açısından önemlidir.

Yazarın Diğer Yazıları

İnsan aklı ve yaratıcıyı algılama

İnsan aklının zaman dışı bir varlık kavrayamaması, sonuç ve metafiziksel olarak hep tartışılan bir konu. “Nakıs” olanın “Mutlak”ı yaratamaması fikri, İslam düşüncesinde de önemli...

Adigelerde siyasal ve sosyal yapıya ilişkin terminolojiler

Değerli okurlar, bu yazımızda Adigelerin (Çerkeslerin) insanlık tarihine vurdukları tamgalardan bahsedeceğim. Kimi milletler eserleriyle bilinir, eserleriyle ün salar ve eserleriyle medeniyet inşa ederler. İdrakı...

Yaratılış ve halife kelimesine farklı bir yaklaşım

TDK halife kelimesini şu şekilde ele alır: “(hali:fe), Arapça ḫalīfe İsim, din bilimi Hz. Muhammed’in vekili olarak Müslümanların imamlığını ve din koruyuculuğunu yapmakla görevli kimse. İsim,...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img