Gülbeyaz Aydoğan
Giriş
Günümüzde Kafkasya bölgesinde yer alan Osetya’da yaşayan Osetlerin tarihi ataları İskitler-Sarmatlar ve Alanlar olarak bilinmektedir. Latin kaynaklarında “Alani”, Arap ve Fars kaynaklarında “El-Lan”, Moğol kaynaklarında “Asud”, Gürcü kaynaklarında “Ovs/Os” şeklinde adlandırılan Alanların kimliği, araştırmacılar tarafından bir tartışma konusu oluşturmaktadır. Son yüzyıla bakıldığında bu tartışma, araştırmacıların Alanların Sarmat kökenli ve İran dilli bir millet olduğu noktasında fikir birliği kurmaları ile sonuçlanmıştır (Genç, 2013: 1-2).
Toplu bir şekilde “Çerkes” olarak adlandırılan Kuzey Kafkasyalı topluluklar içerisinde ayırt edilemeden Osmanlı İmparatorluğu’na, İran’a ve Arap ülkelerine göç ettikleri tahmin edilen (Chochiev, 2019: 137) Osetlerin belli bir kısmı günümüzde Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yaşamlarını sürdürmektedir. Göç nedenleri ve somut koşulları genel hatlarıyla bilinen Osetlerin, Doğu Kafkasya’nın itaatine ve İmam Şamil’in 1859 yılında esir düşmesi üzerine belirgin hale gelen askeri-kolonyal rejimin bölgedeki hızlı yerleşimine bir tepki olarak göç ettikleri düşünülmektedir (Chochiev, 2019, s. 137). Halkın Müslüman olan bir kısmını ise göçe iten sebepler arasında topraklarının Kazaklar lehine kamulaştırılması ve zorla Hıristiyanlaştırma gibi endişeler de yer almaktadır. Bu endişelerin Osmanlı’ya göçü teşvik etmeyi amaçlayarak bazı topluluklar tarafından bilinçli şekilde abartıldığı görüşü de bulunmaktadır (Kanukov, s. 97-98, Akt. Topçu, 2019, s. 137). Bu endişeler ise yersiz değildir. Rusya tarafından Osetya’daki bazı köylerin dağıtılarak topraklarının Kazak köylerine verilmesi gibi uygulamalar bölgedeki Müslüman Osetleri göç etmeye yöneltmiş unsurlardandır (Alborov, s. 5-6 Akt. Topçu, 2019, s. 137).
Kısaca; Oset halkında 1860’lı yıllarda belirli bir kesim için yakın geleceğe dair olumsuz beklentiler meydana gelmiştir. Bundan dolayı Oset topluluğunun bir bölümü, Osmanlı İmparatorluğu’na göç etmeye karar vermiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son derece idealize bir konumda, bütün Müslümanların halifesi, adaletli ve merhametli bir sultan tarafından yönetiliyor olması, kudretli ve gelişmiş bir devlet olarak bilinmesi ve bu topraklarda yaşamanın huzurlu olacağına dair inançla yola çıkılmıştır. Göç eden Osetlerin tamamı Sünni Müslüman Osetlerden oluşsa da aralarında Hıristiyan ya da geleneksel Oset dini mensuplarının da olabileceği ihtimali bulunmaktadır.
Osetlerin Türkiye’ye göçü ve Oset diasporası
Osetlerin Osmanlı İmparatorluğu’na göç dalgalarına genel hatlarıyla bakıldığında, Doğu ve Merkezi Kafkasya’nın diğer halklarıyla eşzamanlı ve ortak olarak 1859-1862 yıllarında meydana gelmiştir. Bu göç hareketi, 3 bin kadar Osetin göç ettiği 1860 yılının bahar ve yaz mevsimlerinde zirve noktasına ulaşmıştır. Göçün bir sonraki evresi çok daha küçük ölçekli olarak 1865 yılında yaşanmıştır ve kendisi de Oset olan General Musa Kunduhov’un inisiyatifi ve yönetimiyle Osmanlı topraklarına resmi Rus verilerine göre 23 binden fazla Kafkasyalı, onların içerisinde de 350 kadar da (45 hane) Oset göç etmiştir (Totoyev, s. 38, Akt. Topçu, 2019, s. 139). Osetlerin göçü de Merkezi ve Doğu Kafkasya’nın diğer halkları gibi, genellikle karayoluyla, Kafkas dağlarındaki Daryal veya Mamison geçitlerinden, Gürcistan ve Ermenistan topraklarından, doğrudan Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırdaki Kars Sancağı’na gerçekleşmiştir. Bunun yanı sıra Batum’dan Trabzon’a ve diğer Karadeniz limanlarına, daha az olarak İstanbul’a, denizyoluyla ulaşan küçük göçmen grupları da bulunmaktaydı. Kaynak kişilerin de aktardığı üzere Musa Kunduh adlı kişi sayesinde gönüllü olarak Osmanlı İmparatorluğu’na göç edilmiştir. Herhangi bir sürgün yaşamadıklarını ifade eden Osetler, dini ve kültürel açıdan tehlikede hissettikleri için göç ettiklerini söylemektedir.
Türkiye’de Oset diasporasına bakıldığında, Oset göçmenlerin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki hareketlerinin yalnızca genel hatlarıyla izlenebildiği görülmektedir. Türk kaynaklarında Kafkas halklarına verilmiş genel bir ad olan Çerkes adı altında değerlendirilen Osetler, ayrı bir kimlik olarak kaydedilmemiş, bu sebeple hareketleri detaylı olarak incelenememiştir. Osetler hakkındaki sınırlı sayıdaki bilgi ise Osmanlı arşivlerinde geçen Digor kabilesi ya da Tegi kabilesi şeklindeki ifadelerden edinilmiştir (Topçu, 2019: 140). Göç sonrasında ilk yerleşim yeri olan Kars-Sarıkamış bölgesinde yaşamlarını sürdürmekte olan Osetlerin bir kısmı, 1877-1878 yıllarında gerçekleşen Osmanlı-Rus savaşlarının etkisiyle bu bölgeyi terk ederek Osmanlı topraklarının iç kısımlarına taşınmışlardır (Topçu, 2019: 140-142). Böylelikle Osetlerin önemli bir kısmı batıya, Orta Anadolu’ya yerleşmiştir. Bu alana gelen Osetler, önceden buraya yerleştirilmiş Kuzey Kafkas nüfusunun (Çerkesler ve Abazalar) arasına dağınık bir şekilde yerleştirilmişlerdir.
“Günümüz Türkiye’sinde yaklaşık olarak 15-20 bin Osetin yaşadığı tahmin edilmektedir”
Günümüz Türkiye’sinde yaklaşık olarak 15-20 bin Osetin yaşadığı tahmin edilmektedir. Ancak Osetler, yanlış isimlendirme sonucunda kendilerini uzun süreler boyunca Çerkes olarak tanımlamaktadır. Yanı sıra Türkiye’de Osetler için “Asetin” adı da kullanılmaktadır. Çerkesler ise Osetleri “Kuşha (Dağlı)” olarak isimlendirmektedir (Kaya, 2011: 76). Günümüzde Çerkes adı altında Adigeler haricinde Osetler ve Abazalar kalmış durumdadır (Kaya, 2011: 78) lakin son yıllarda Osetler de artık farklı bir kimliklenme süreci yaşamakta ve kendi kimliklerini öne çıkarmayı hedeflemektedirler. Bu amaçla Alan Vakfı çatısı altında bir araya gelerek kültür ve kimliklerini yeni nesillere aktarmak ve tanıtmak için çalışmalar gerçekleştirmektedirler.
Oset kültüründe aile
Geleneksel temellere dayanan Oset kültüründe aile kurumu en değerli unsurlardan biridir. Birey, içine doğduğu aile ve toplum ile etkileşim halinde olduğu için onların yaşayış şeklinden, milli ve manevi değerlerinden ve kültüründen etkilenmektedir. Bu doğrultuda aile kavramı da kültürlere göre şekil almaktadır. Oset kültürüne bakıldığında aile kurumunun kişilerin hayatında büyük bir yer kapladığı ve kopmaz bağlarla bağlı olduğu görülmektir. Aile üyelerinin birbirlerine karşı saygı, sevgi ve dayanışma içerisinde yaşadığı, ailede büyüklere verilen değerin katı kurallarla çerçevelendiği bir yaşam hâkimdir. Yüzyıllardır devam ettirilen aile içi gelenekler, Oset aile yapısının korunmasına ve aktarılmasına olanak sağlamıştır.
Yapılan çalışmalarda görüldüğü üzere Oset kültüründe aile ismi, kişi isminden önde gelmekte ve kişi isminden daha mühim görülmektedir. Birey, toplum içerisinde yalnızca kendinden değil tüm ailesinden sorumludur. Bu bilinçle yaşamakta olan Oset bireyler, toplumsal kurallara aile isimlerine zarar gelmesi endişesiyle fazlasıyla dikkat etmektedir. Kaynak kişilerin aktardığına göre Oset kültüründe birine kim olduğu, kimin oğlu-kızı olduğu sorulmadan önce nereli ve hangi aileden, kimlerden olduğu sorulmaktadır:
“Tanımadığımız birisi köye geldiğinde ona hangi sülaleden olduğunu sorarız. Sülale adı aile adıdır. Bir insan hakkındaki en önemli şey aile adıdır.” (KK-12).
Bu soru ile karşılaşan kişiler ise önce nereli olduklarını, sonra da sülale isimlerini söylemektedir. Daha sonra sağ ise dedesinin ya da büyük amcasının adını söyleyerek ailesini ve kendini tanıtmaktadır. Oset kültüründe aileler, Osetçe sülale/aile isimleri ile anılmaktadır. Aynı sülale ismi altında birleşen aileler ise akraba sayılmaktadır.
Aile kurmanın ilk adımı olan evlilik, soyun devam ettirilmesi için en önemli kavramlardan biridir. Birçok toplumda olduğu gibi Oset toplumu için de soy aktarımı her daim önemsenmiştir. Bireyleri bir araya getirerek aile kurumunu ortaya çıkaran bu geçiş dönemi kendine has birçok ritüel barındırmaktadır. Bu ritüeller, hayatlarını birleştirmekte olan bireylerin ve ailelerinin birbirlerini tanımalarını, yeni kurulan ailenin huzurlu ve bereketli olmasını, geçiş esnasında ailenin zararlı güçlerden korunmasını ve akrabaların bir araya gelmesini sağlamak gibi birçok işleve sahiptir (Örnek, 1988, s. 107).
Oset gençleri evlenme düşüncesi içerisine girdiklerinde, bulundukları ortamlarda etraflarından başlayarak eş arayışına girmektedirler. Akraba evliliğinin kesinlikle kabul görmediği Oset toplumunda gençler, evlenmek için genellikle farklı ailelerin gençlerini seçmektedir. Geçmiş dönemlerde farklı toplumlardan kız alıp vermenin olmadığı ve Oset soyunun devamının tehlikede olması açısından yalnızca Osetler arasında evlilik gerçekleştiği görülmektedir. Ancak günümüzde bu durum geçerliliğini yitirmiştir, Oset gençleri istekleri doğrultusunda eş seçerek hayatlarını birleştirmektedir. Birtakım geleneksel ritüeller sonucunda gerçekleşen evlilik ve kurulmuş olan yeni aile toplum tarafından “arfe” adı verilen dualar ile kutsanmaktadır.
Osetçesi: “Duvva muggagi karacey ğasdakbal banimatdontsa ama açi duvva arigoni sa tsart bay ev kotdontsa tsart raydayan natbal arlavtdantsa ama açi natba balbayes kotarta fa jelanta vurduk xardaarxavan ravanta ama açinat ana fitbiliz ana mast ka asanxast kotda he vonan va ambal askanat yevna XUTSV. Âmin” (KK-11).
Türkçesi: “Bu iki sülale birbirini akrabalığa kabul etmiş bulunuyor. Bu gençlerimiz de bunun için hayatlarını birleştirdiler ve bu hayat yolunun başlangıcına durdular. Bu yol da öyle dümdüz değil. Esik, kesik, viraj, uçurum, bir sürü zorluklar var. Bu zorlukları başarı ile güzellik ile sonuna kadar giden insanlara eş etsin. Âmin” (KK-11).
Evlilikle hayatını birleştiren gençlerin yeni bir hayat yoluna durduklarını ve bu yeni ailenin yeni bir başlangıç olduğunu ifade eden bu dua, zorluklar bulunan bu yolun başarı ve güzellikle sonuna kadar devam ettirilmesini ve kutsal ailenin asla yıkılmamasını umut etmektedir. Evlilikleri kutsamak adına benzeri dualar eden Oset toplumunun, aile kurumuna fazlasıyla değer verdiği söylenebilmektedir.
Oset kültüründe ad verme de önemli bir yer tutmaktadır. Oset geleneklerine göre çocuklara ev içinde ve toplum içinde kullanılması için iki farklı ad verilmektedir. Toplum içerisinde kullanılacak adlar genellikle aile büyüklerinin ya da önemli kişilerin adlarından seçilmektedir. Anne ve babaların, büyüklerin yanında çocuklarına adlarıyla seslenmeleri ayıp olduğu için onlara farklı isimlerle seslenmektedirler. Bu isimlerden en çok kullanılanlar “leppu (лæппу-erkek)” veya “çızg (чызг-kız)” kelimeleridir. Bunun yanı sıra anne tarafından koyulan “anne adı (мады ном-madı nom)” denilen bir takma ad bulunmaktadır. Çocuğa resmi adının yanında annesi tarafından verilen bu ad büyüklerin yanında ve aile içinde kullanılmaktadır. Bunun en büyük sebebi ise çocuklarına genellikle anne ve babalarının isimlerini koyan Osetlerin, kendi anne ve babalarının isimlerini söylemelerinin ayıp olmasıdır.
“Benim ismim dedemin babasının ismi. Gelinler ve küçükler bana ismimi söylemezdi. Ayıptı” (KK-9).
Ataerkil bir topluluk olan Osetlerde, ailede otorite figürü babadır. Oset ailelerinde, karar alınması gereken aile içi konularda ailenin en büyüğünün, yetişkin erkeklerin ve yetişkin kadınların katılımıyla birlikte sonuca varılmaktadır. Bir nevi aile meclisi oluşturan Osetler, bu kararlar ile yeri geldiğinde aile üyelerinin yetkilerine müdahale bile edebilmektedir. Aile içinde oluşturulan meclise “binontı wunafa (бинонты унафа)” adı verilmektedir. Bu meclis, Oset toplumunda aile düzenlerini ve bu sayede de toplumsal düzeni korumayı amaçlamaktadır.
Oset aile hayatına resmiyet hâkimdir. Lakin bu resmiyet aile içerisinde esaret ya da soğukluk gibi olumsuzluklara sebep olmamakta ve saygı çerçevesinde sürdürülmektedir. Oset kültürüne hâkim olan bu saygı çatısı, aile bireylerini birbirlerine sıkı sıkıya bağlamakta ve Oset aile yapısını güçlendirmektedir. Ebeveynler ve çocuklar arasındaki yersiz laubaliliğin önüne geçtiği düşünülen bu yapı, aile yapısının temellerini sağlam tutmaktadır. Araştırma sahamızda gözlemlendiği üzere Oset halkı bu saygı çatısından memnuniyet duymakta ve büyüklerine, aile üyelerine bu şekilde davranmaktan mutluluk duymaktadırlar.
Oset ailesinde baba figürü otoriteyi temsil etmektedir. Baba, diğer aile üyelerine karşı daima mesafeli ve saygın bir yerde konumlanmaktadır. Kız çocuklarına karşı mesafesi daha esnek olan babalar, kızlarının bir gün evlenip evlerinden gideceği fikrinden dolayı onlara karşı daha hassas duygular beslemektedir. Baba, kızları ile vakit geçirir, sohbet eder. Erkek çocuklarına karşı ise durum biraz daha farklıdır. Bu noktada daha katı bir mesafede olan baba, erkek çocuk ile fazla vakit geçirmemekte, sohbet etmemektedir. Erkek çocuklar baba ile görüşmeleri gerektiğinde izin isteyerek görüşme sağlar ve genelde görüşmenin cevabı baba tarafından direkt verilmeden, bir süre sonra anne aracılığı ile iletilmektedir. Bu çerçevede baba ve erkek çocuk ilişkisi üçüncü bir gözle bakıldığında soğuk görünse de tüm bu gelenekler Oset kültüründe saygının göstergesi niteliğindedir. Büyüklerin yanında babaya baba demek ayıp karşılandığı için çocuklar babalarına farklı isimlerle seslenmektedir.
“Çocuklar babalarına ‘Abu’ derlerdi. Baba demek ayıptı” (KK-8).
Anne figürü, evlatlarına karşı sonsuz sevgi ve şefkat göstermektedir. Tüm canlılarda olduğu gibi anne, çocukların çeşitli bakımları ve gereksinimlerini karşılar. Oset ailelerinde, annelerin Oset kökenli olması önemli bir yer tutmaktadır. Çocukların yetiştirilmesinde geleneğin aktarımı açısından önemli bir yer tutan anne, Oset kültüründen olduğunda çocukların da kültürel açıdan daha donanımlı yetişeceği düşünülmektedir. Bu sebeple Oset evliliklerinde farklı bir kültürden kız alıp verme konusunda katılıklar görülmektedir. Büyüklerin yanında anneye anne demek ayıp olduğu için çocuklar annelerine farklı isimlerle seslenmektedir.
“Benim adım Hatice. Anneye anne demek ayıptı. Bana ‘Didda’ dediler. Bu da anne manasına gelen bir kelimeydi. Hâlâ herkes bana Didda der” (KK-7).
Babaanne figürü, Oset kültüründe anne kadar mühim bir konumdadır. Çocuğun yetiştirilmesinde babaanne önemli bir rol oynamaktadır. Görüşme yapılan köylerde aktarılanlara göre annenin Oset olmadığı durumlarda Oset kültürü ve Osetçe çocuğa babaanne tarafından öğretilmektedir. Ailenin büyük kadını olarak babaanne ev halkı tarafından saygı görmekte, el üzerinde tutulmaktadır. Ailenin ve evin düzeninden sorumlu olan babaanne, torunları için iyi bir öğretici konumundadır.
Büyükbaba figürü ise ailenin en büyüğü olmasından dolayı ailedeki en saygın kişidir. Birçok karar onun hükmü ile verilmektedir. Torunlarına karşı şefkat dolu olan büyükbaba, gelenekler doğrultusunda kendi çocuklarına göstermesi ayıp olan sevgiyi torunlarına göstermekte ve bu duyguya olan açlığını gidermektedir. Büyükbabaya saygısızlık yapılması ve sözünün üzerine söz söylenmesi gibi durumlar çok büyük tepkilerle karşılanmaktadır. Bütün çocuklar, torunlar ve gelinler büyükbabaya karşı ekstra özenli, seviyeli ve mesafelidir.
Oset aile yapısı içerisinde en önemli buluşma noktası sofradır. Sofra ve sofra adabı çerçevesinde bireyler kendilerinin ve diğer aile üyelerinin statü ve rollerini öğrenmektedir. Oset kültüründe sofraya “fıng (фынг)” adı verilmektedir. Yalnızca yemek ve içmek için kullanılmayan sofra, Osetler için bir tören mekânıdır. Sofrada kötü konuşmak, uygunsuz hareketlerde bulunmak, hayvan isimleri kullanmak yasaktır. Büyükbaba ile torunun, baba ile oğlunun, amca ile yeğeninin, kayınpeder ile damadın ve arasında fazla yaş farkı bulunan kardeşlerin aynı masada oturması uygun görülmemektedir. Bu durumun aile büyüklerine saygısızlık olduğu düşünülmektedir.
“Eğer bir kusur edilirse, büyükler bu durumu çoğunlukla görmezden gelmektedir. Görmezden gelinemeyecek büyüklükte bir mesele ise asla küçüğünü rencide etmeden, aileden uygun kişiyi aracı kılarak ikazda bulunmaktadır”
Sofradan izinsiz kalkmak, büyüklerden önce kalkmak yasak ve ayıptır. Sofrada bulunan en büyük aile ferdi yemeğe başlamadan yemeğe başlanmamakta, o bir konuşma yaparken herkes yemek yemeyi bırakıp onu dinlemektedir. Osetlerde sofra adabına göre aile üyeleri yaş sırasına göre oturmaktadır. Ailenin en büyüğü sofranın başında, kapıya en uzak yere oturmakta, diğer kişiler de büyükten küçüğe doğru sırasıyla yerlerine oturmaktadır.
“Bizim âdetlerimize göre bir çocuk önce saygı göstermeyi öğrenir. Tabii ailesi de çocuğa saygı gösterir. Ben çocukken annemle babamın benimle ilişkisi hep mesafeliydi. Beni çok sevdiklerini bilirdim ama bunu başka şekillerde gösterirlerdi” (KK-6), (KK-5).
Büyükbaba ve babaannenin bulunduğu ortamlarda anne ve babalar çocuklarına sevgi sözcükleriyle hitap etmemektedir. Eğer çocuğun adı büyükbaba, babaanne veya başka bir aile büyüğünün adıysa, çocuğa ismi ile seslenilmemekte, başka adlar takılmaktadır. Kaynak kişilerin aktarımına göre aileler, çocuklarını büyüklerin yanına gitmeden evvel bu konuda tembihlemektedir. Çocuk, büyüklerin yanında anne veya babasına yaklaşmak istediğinde hala veya amca tarafından uzaklaştırılmaktadır.
“Eskiden köylerde toprak damlar olurdu. Çocuğuyla orda bir adam duruyormuş. Çocuğu damdan tam düşecekken çocuğun elbisesine basıp onun düşmesini engellemiş. Karşıda büyükler oturuyormuş.
Adam bir türlü elini uzatıp çocuğunu alamamış. Büyükler kalkıp gidince çocuğunu tutup çekmiş” (KK-1).
“Adamın çocuğu kuyuya düşmüş. Tam kuyudan kucağına alıp çıkarmış. O sırada babası gelmiş. Babası gelince tekrar çocuğu kuyuya atmış” (KK-4).
Büyüklerin yanında sevgi göstermenin hoş karşılanmadığı gibi çocuklara kızmak veya ses yükseltmek de hoş karşılanmaz. Eşler de büyüklerin yanında birbirlerine karşı oldukça mesafeli durmaktadır. Birbirlerine isimleri ile seslenmemekte, gerekmedikçe birbirleri ile konuşmamaktadırlar. Hatta evliliğin ilk zamanlarında eşler bir arada görünmekten bile kaçınmaktadırlar.
“Benim babam kocamla beni evlendikten beş sene sonra ilk kez yan yana görmüştü” (KK-3).
Aile içerisindeki bu mesafeli yapı, aile içi kırgınlık ve tartışma gibi olumsuzluklara mahal vermemesi açısından faydalı bulunmaktadır. Konuşmanın sınırlı olması, gereksiz şeylerin konuşulmaması ve kötü sözler söylenmemesi konusunda etkili bir gelenektir. Küçükler çocukluk dönemlerinden itibaren büyüklerine nasıl davranmaları gerektiği konusunda aileleri tarafından özenle eğitilmektedir. Eğer bir kusur edilirse, büyükler bu durumu çoğunlukla görmezden gelmektedir. Görmezden gelinemeyecek büyüklükte bir mesele ise asla küçüğünü rencide etmeden, aileden uygun kişiyi aracı kılarak ikazda bulunmaktadır. Geniş ailelerin büyükleri toplu aktiviteler dışında gençlere alan tanımak adına yemeklerden sonra kendi odalarına çekilerek yardımcı olmaktadır. Gözlemlere ve anlatılan bilgilere göre saygı ve anlayış çerçevesinde sürdürülen Oset ailesinin iç yapısı bu şekildedir.
“Oset kültürünün temel taşlarından birisi olan ‘hudinag’ kavramı, aile ve toplum içerisindeki saygı çerçevesinin şekillenmesi açısından önemli bir noktadır. Ayıp manasına gelen Osetçe bu kelime, toplum tarafından dışlanmayı gerektirecek davranışlar yapıldığında söylenmekte ve bu kelimeyi duyan kişi için yaşadığı utanç ve onur kırıcı durum büyük önem taşımaktadır”

Geçimini çoğunlukla tarım ve hayvancılık ile sağlayan Poyrazlı, Boyalık, Kayapınar ve Karabacak köylerinde kadınlar, tarlaya ve bahçeye gitmemektedir. Köy yaşamındaki geleneklere göre kadınlar daha çok ailenin bakımı ve düzeninden, mutfaktan, temizlik işleri ve el işlerinden sorumlu görülmektedir. Oset kadınlarının genelinin düzen ve temizliğe çok önem verdikleri görülmektedir. Yapılan ziyaretlerde ev ve avluların temizliği ve düzeni göze çarpan özelliklerdendir. Erkekler ise evin geçimini sağlamakla yükümlü görülmektedir. Tarla ve bahçe gibi ev dışı işlerle sorumludurlar. İş zamanı dışında ise köyde bulunan cami ve kahveler orta yaşlı ve büyük erkekler için günlük hayatın önemli mekânlarındandır. Gençlerin ise babaları ile aynı ortamda uzun süre bulunmaları hoş karşılanmadığı için gençler ve yaşlılar için farklı kahveler bulunmaktadır. Bu durum, günümüzde kız çocuklarının eğitim alması ve meslek sahibi olması ile değişikliğe uğramıştır. Artık kadınlar, hayatın her sahasında statü sahibi olabilmektedir. Erkekler de artık ev geçimini tek başına üstlenmemekte, kadın ile erkek ev geçiminde ortak rol almaktadır. Özellikle eğitim imkânı olan Oset ailelerinin kız çocuklarının eğitimine özen gösterdikleri görülmektedir.
Oset kültürünün temel taşlarından birisi olan “hudinag” kavramı, aile ve toplum içerisindeki saygı çerçevesinin şekillenmesi açısından önemli bir noktadır. Ayıp manasına gelen Osetçe bu kelime, toplum tarafından dışlanmayı gerektirecek davranışlar yapıldığında söylenmekte ve bu kelimeyi duyan kişi için yaşadığı utanç ve onur kırıcı durum büyük önem taşımaktadır. Belli kurallar üzerine inşa edilen Oset toplumunda, kişilerin iyi veya kötü olduğuna ahlak, saygı, alçakgönüllülük, konuşma ve sofra adabı üzerine koyulmuş olan kuralları uygulamasına bakarak karar verilmektedir. Toplum yaşamında çok önemli bir yer tutan bu kurallar oldukça bağlayıcı unsurlardır. Oset toplumunda birey, topluma karşı davranışlarından yalnızca kendi adına değil ailesi ve sülalesi adına da sorumlu görülmektedir. Toplum kurallarını bozan kişinin tüm ailesi ayıplanmakta, aile büyükleri çocuklarına kuralları öğretememekle suçlanmaktadır. Böyle bir durum yaşayan aile, toplum içerisine çıkamayacak kadar utanç duymakta, yaşanan olayın büyüklüğüne göre bazı durumlarda kişi ve ailesi köyden sürgün edilmekte ya da köyü terk etmektedir.
“Günahtan önce hudinagı öğrendik” (KK-2).
“Bir düğün yemeğinde büyüklerden önce sofradan kalkmıştım ve oradaki en büyük olan bana kimin oğlusun diye babamın adını sordu, söyledim. Baban sana böyle mi öğretti yavrum dedi. Tabii ben kıpkırmızı oldum, çok utandım, yaşım küçük olduğu için hatamın ne olduğunu da bilmiyordum. Bir abiye sordum hatam neydi ki bana böyle söyledi bu amca diye. O da bana dedi ki büyükten önce sofradan kalkılmaz, doysan bile oturup beklemelisin. O günü hiç unutmuyorum” (KK-1).
Oset toplumunda aile yapılarının ve ailenin önemli bir yeri olduğu kaynak kişilerin anlatıları ve yapılan gözlemler doğrultusunda kayıt altına alınmıştır. Bu kapsamda toplum açısından bireysellikten çok aile olarak var olan Osetlerin, ailelerine fazlasıyla değer verdikleri, kurum içi kurallara dikkat ettikleri ve yaşamlarını bu doğrultuda sürdürdükleri görülmektedir. Aile büyüklerine davranışların küçüklükten beri çocuklara öğretildiği ve bu davranışların kurallaştığı görülen Oset toplumu, kendilerini saygı toplumu olarak adlandırmaktadır. Geliştirdikleri sistematik yapı sayesinde Oset ailelerinde bireyler arası kopmalar neredeyse hiç görülmemektedir. Göç sonrasında Türkiye’nin farklı bölgelerine dağılmış ve az sayıda bulunan bu halkın günümüze dek kültürel ürünlerini koruyabilmelerindeki en büyük rol aile yapılanmaları ve aile üzerinden kültürel aktarımı yaşatmalarıdır. Bu bağlamda aile, kültür açısından en önemli kurumlardan birini oluşturmaktadır. Aile üzerine yapılan çalışmalar artırılmalı ve aile kurumunun zarar görmemesi için çeşitli uygulamalar yapılmalıdır. Ülkemizde aile yılı olarak seçilen 2025 yılı ve bundan sonraki yıllarda aile yapıları araştırmacılar tarafından daha çok incelenmeli ve bu incelemeler doğrultusunda ailenin önemi daha net ortaya koyulmalıdır.
Sonuç
Toplumun en küçük yapıtaşı olan aile; bireylerin eğitimi, gelişimi, sosyalleşmesi ve kültürel aktarımların sağlanması açısından en önemli kurumların başında gelmektedir. Halkbilimin çalışma alanları içerisinde aile folkloru adı altında incelenmesi gereken aile yapıları ve ailenin toplum üzerindeki etkisi araştırmacılar açısından geniş bir kaynak oluşturmaktadır. Özellikle geçmişlerinde göç olgusu bulunan toplulukların kültürel yaşatımı açısından aile yapılanması büyük yer tutmaktadır. İnsan hayatındaki ilk eğitim noktası olan ailede, ebeveynler ve geniş ailelerde babaanne, dede gibi aile büyükleri tarafından çocuklara kültür aktarımı sağlanmaktadır. Geçmişinde göç olgusu bulunan Oset toplumu için de Oset kültürünün aktarımında ailenin önemi karşımıza çıkmaktadır. Yapılan saha çalışması sonucunda elde edilen verilere göre kendilerini bir saygı toplumu olarak adlandıran Osetlerin aile yapısında katı kurallar bulunduğu ve çocukların aileler tarafından bu kurallara uygun şekilde yetiştirildiği görülmektedir. Aile üyelerine nasıl davranılacağı, aile büyüklerinin ailedeki konumu, üyelerin birbirleri ile ilişkileri, aile isminin toplum içerisindeki önemi ve aile üyelerinin bu isme herhangi bir zarar getirmemek adına koyulmuş kurallara sıkı sıkıya uyması gibi veriler doğrultusunda Oset kültüründe ailenin çok önemli bir kurum olduğu sonucuna varılmıştır. Ailede anne ve babaanne gibi eğitimle sorumlu olan kadın karakterlerin kültür aktarımı açısından özellikle Oset kökenli olmasına dikkat edilmesi noktası da göç etmiş ve azınlık halinde bulunan bu toplumun kültürlerini korumak ve yaşatmak amacıyla dikkat edilen bir nokta olduğu görülmüştür. Toplum içerisinde aile/sülale adı ile var olan Osetler, bu aile isimlerini yaşatmaya özen göstermekte ve aile isimlerine zarar getirebilecek her türlü davranıştan kaçınarak yaşamaktadır. Bu bilinç ise toplumda ahlaki bir düzen oluşması konusunda ailenin önemli bir rolü olduğunu göstermektedir. Tüm toplumlar açısından farklı şekillerde yapılanan ve her kültürün kendine has unsurlarını taşıyan aileler, halkbilim ve insan üzerine gelişmiş diğer bilim dalları açısından incelenmesi ve desteklenmesi gereken konulardan birini oluşturmaktadır. Biz de bu çalışmada Oset ailesinin toplum içerisindeki rolünü incelemeyi ve desteklemeyi amaçlamış bulunmaktayız.